Su Element Midir? Bileşik Midir? Karışım Mıdır? Neden? Açıklaması

1
Advertisement

Su element midir, yoksa bileşik midir, yada karışım mıdır? Suyun kimyasal yapısı nedir, saf su element midir? Nedeni nedir, hakkında bilgi.

bardak su

Kaynak: pixabay.com

Su Element Midir? Bileşik Midir? Karışım Mıdır?

Saf Su bir bileşiktir. Bir bileşik, iki veya daha fazla atomun birbiriyle kimyasal bağ oluşturduğu zaman oluşur. Suyun kimyasal formülü H2O’dur, yani her bir su molekülü, iki hidrojen atomuna kimyasal olarak bağlı bir oksijen atomundan oluşur.

Böylece su bir bileşiktir. Aynı zamanda, birbirine kimyasal olarak bağlanmış iki veya daha fazla atom tarafından oluşturulan herhangi bir kimyasal tür olan bir moleküldür. Molekül ve bileşik terimleri aynı şeyi ifade eder ve birbirinin yerine kullanılabilir. Bir bileşiğin modern tanımı, en az iki farklı tipte atomdan oluşan bir tür moleküldür.

Bu tanımla, su hem bir molekül hem de bir bileşiktir. Örneğin, oksijen gazı (O2) ve ozon (O3), moleküller olan ancak bileşik olmayan maddelerin örnekleri olabilir.

Saf su bir bileşiktir, ancak evlerimizdeki musluk suyu, mineraller, kirleticiler, mikroorganizmalar ve muhtemelen florür içermesinden dolayı bir karışımdır. Aynı şekilde deniz suyu da bir karışımdır.

Su Nasıl Oluşur? Suyun Özellikleri

Su, hidrojenle oksijenden oluşan, oda sıcaklığında sıvı halde bulunan, renksiz, kokusuz, tatsız maddedir. Su yeryüzünde üç fiziksel halde bulunan tek maddedir: Katı (buz), sıvı (su), gaz (su buharı). Suyun yeryüzündeki yaşam için büyük önem taşıyan fiziksel ve kimyasal özellikleri, bileşimindeki öğelerden kaynaklanır. Her su molekülünde bir oksijen ve iki hidrojen atomu vardır (H20). Atomların birbirlerine bağlanış biçimi, su moleküllerinin birbirlerini çekmelerine neden olur. Böylece, örneğin ısı karşısında bile moleküllerinin birbirleri arasındaki çekme gücü güçlükle kırılır. Su, öteki maddelere oranla daha geç ısınır, yani suyun özgül ısısı yüksektir. Suyun bu özelliği, yeryüzündeki kara ve deniz kitleleri arasındaki ısınma değişikliğinden açıkça görülür. Deniz kıyısında bulunan ülkelerde, bu değişiklik iklimi bir ölçüde yumuşatır. Buna da deniz iklimi denir. Yaz mevsiminde okyanusun yavaş ısınması, havanın serinlemesine, kış mevsiminde denizin karadan daha uzun süre sıcak kalışı, mevsimin daha ılımlı geçmesine yol açar.

Advertisement
su damlası

Kaynak: pixabay.com

Su molekülleri arasındaki güçlü bağın varlığı, suyun sıvı halden gaz haline geçirmek için gerekli enerji miktarından da anlaşılabilir. Buharlaşma için gerekli enerji çevreden sağlanır. Çeşitli canlılar, terleme yoluyla buharlaşmanın serinletici etkisinden yararlanırlar. Su moleküllerinin güçlü bağı, aynı zamanda suyun buzdan ağır olmasına neden olur ve buz suyun üstünde yüzer. Yoğunluğu ve özgül ağırlığı sudan daha düşük olan buzda su molekülleri birbirlerinden sıvı haldeyken sıvı haldekinden daha hafif olma gibi ilginç bir özelliği bulunan az sayıdaki maddeden biri de piktir. Saf buzun % 92’si su yüzeyinin altında kalırken, denizlerde ise suyun tuzlu olması buzun hava içermesi nedeniyle, buzun yalnız % 60-80’i suyun altında yer alır. Suyun en yüksek yoğunluğu (g/cm3) eriştiği 40°C’ta kalmasını sağlar. Suyun bileşimi, yağlar ve güçlü iç bağları olan kristal yapısındaki bazı maddeler dışında, birçok kimyasal maddenin içinde kolayca çözünmesine elverişlidir.

Suyun Bileşimi

Suyun bileşimini inceleyen ilk bilim adamının İngiliz kimyacısı Henry Cavendish (1731-1810) olmasına karşın, Fransız kimyacısı Antonie Laurent Lavoisier (1743-1794) konuya ilişkin incelemeleri yayımlanan ilk bilim adamıdır. Lavoisier, yalnız hidrojenle oksijeni birleştirip su elde etmekle kalmadı, aynı zamanda suyu oluştuğu iki elemente ayrıştırdı.

Yeryüzünün % 70’i aşkın bölümünü kaplayan suların, % 97’sini yüksek yoğunlukta tuz içeren deniz suyu oluşturur. Büyük Okyanus’un yüzölçümü, tüm karaların yüzölçümünün toplamından fazladır. Yeryüzünü kaplayan suların yaklaşık on binde biri atmosferin ilk 10 km’lik bölümünden su buharı halinde bulunur. Suyun doğada sürekli dönüşümü nedeniyle, bir su molekülü atmosferde ortalama 10 gün gibi kısa bir süre kalır. Atmosferde bulunan az miktardaki bu su buharının bile deniz ve kara suları arasında bir bağ oluşturması açısından önemli rolü vardır. Yeryüzünün en yoğun tatlısu içeren buz parçalarının erimesiyle, yeryüzündeki ırmakların tümünü 800 yılı aşkın bir süre besleyecek kadar su oluşabilir. Yalnız Güney Kutbu’nda kalınlığı ortalama 2 km kadar olan 26 milyon km3’lük buz, yaklaşık 24 milyon km3’lük su tabakası vardır. Dünyadaki vadi buzullarının içerdiği su miktarı 210.000 km3’tür. İçme suyu sağlayan önemli bir başka kaynak da yeraltı sularıdır.

Kılcallık

Toprağın doymamış üst katmanlarında su, toprak parçacıkları arasında, çoğunlukla bu parçacıkların kılcallık özelliğiyle tutulur. Buna karşın, toprağın doymuş bölümlerinden su serbest çıkabilir. Yeraltı suyu düzeyi (yeraltı sularının en üst sınırı), toprak yüzeyine ulaşabilmekte ya da bazı çöllerde olduğu gibi toprağın yüzlerce metre derinliğinde bulunabilmektedir. 41.000 km3’e ulaşan yeraltı sularından yararlanılmamasına karşın, bu suların altlarında var olan su kaynaklarını beslemeleri açısından önem taşırlar. İnsanlar için en önemli tatlı su kaynağını oluşturan yağışlar da suyun öteki türleri gibi yeryüzüne orantısız dağıldığından, birçok bölgede sürekli ya da aralıklı kuraklık ortaya çıkar.

Yaşamın kaynağı olan suyun toplam miktarı canlıların gereksinimlerinden çok fazla olmasına karşın, yeryüzündeki dağılımın dengesiz olması nedeniyle dünyadaki bazı bölgelerde su darlığı vardı. Bunun yanı sıra dünyadaki suların büyük çoğunluğu fazla tuz içerdiğinden, içme suyu olarak ve tarım alanlarının sulanmasında kullanılamadığı gibi, kullanılabilen su miktarı da mevsimlere göre büyük değişiklikler gösterir. İnsan yaşamını sürdürmek için günde ortalama 2-3 litre suya gereksinme duyar. Ancak, gerçekte ev işlerinde, temizlikte, endüstride ve sulamada kullanılan su miktarı çok daha fazladır.

Advertisement


1 Yorum

Leave A Reply