Derviş ve Ölüm Kitap Özeti Konusu İncelemesi, Mehmet Selimoviç

0
Advertisement

Mehmet (Meşa) Selimoviç’in Derviş ve Ölüm isimli kitabının konusu, karakterleri, eleştirisi, özeti ve incelemesi. Mehmet Selimoviç kitapları.

Derviş ve Ölüm

Derviş ve Ölüm Kitap Özeti – Mehmet Selimoviç

Romanın Başlıca Karakterleri

Ahmed Nureddin: Romanın başkahramanı, Mevlevi tekkesinin şeyhi.
Mustafa, Hafız Muhammet, Molla Yusuf: Ahmed Nureddin’in tekke arkadaşları.
Harun: Ahmed Nureddin’in kardeşi.
Hacı Sinaneddin: Esnafın sevilen ve sayılan isimlerinden biri, işlememiş olduğu bir suçla kadıya ihbar edilir.
Ayni Efendi: Kadı. (Mahkeme başkanı)

Derviş ve Ölüm’ün Özeti

Kalem ve hokkanın şahitliğe çağrılmasıyla başlayan eser, Mevlevi tekkesi şeyhi Ahmed Nuredddin’in hatıralarını içeren toplam on altı bölümden oluşmaktadır. Her bölümün başına Kur’an-ı Kerim’den âyetler veya mana değeri yüksek vecizeler konulmuştur.

Yazarın, hayatında devrime inanan sadık bir vatandaş olmasına rağmen, devrim tarafından cezalandırılması, duygularıyla politik fikirlerinin çatışmasına sebep olmuştur. Romanda bu çatışma, birinci kahraman Mevlevi tekkesi şeyhi Ahmed Nureddin’in duyguları ile inancı arasında meydana gelir.

Ahmed Nureddin bir derviştir ve temsil ettiği misyon gereği hoşgörülü olmalıdır. Ne var ki olaylar onu, her geçen gün, hoşgörüden uzaklaştırıp nefrete doğru götürmektedir.

Advertisement

Roman, bir Hıdırellez gecesi başlar. İnsanların hayvanca eğlenceleriyle geceyi dahi kana buladıkları bu Hıdırellez gecesinde Ahmed Nureddin’i, kendi iç muhasebesinde insanlara acıyan ve gidişatı kötü gören; bununla beraber, kendi konumuyla da çok barışık olmayan bir şeyh olarak görürüz. Ahmed Nureddin’in kardeşi Harun, tam olarak belli olmayan bir suçtan dolayı kaleye hapsedilir. Ahmed Nureddin, kardeşini kurtarmaya çalışır. Ne var ki kısa zamanda acı gerçekle karşılaşır: Kardeşi hapisteyken öldürülmüştür. Olayın peşini bırakmayınca yönetimdeki gizli güçlerle mücadele etmek zorunda kalmıştır. Kendi düzenlerini kuran ve insanlar üzerinden çıkar sağlayan dönemin yöneticileri, Ahmed Nureddin’in kardeşinin ölümünü fazlaca kurcalaması sebebiyle, onu da hapse atarlar.

Şeyh Ahmed Nureddin hapiste çok sıkıntılı bir dönem geçirir.

Gerek hapsedilme süreci, gerekse hapisteyken yaşadıkları, onda dervişlikten gelme hoşgörü ve itaat duygularını yok eder. Hapisten çıktıktan sonra düzene karşı isyan bayrağını açar. Hem vicdanını hem hayatını kurtarma mücadelesine soyunur.

Bütün bu değişimleri yaşarken nefret duygulan da olabildiğince gelişir. Tekkeyi terk eder. Şeyhlikten uzaklaşır. Ancak Ahmed Nureddin, güçsüz olması sebebiyle, kendine ve kardeşine eziyet edenlere karşı koyamaz. Yine kendisi zarar görür. Ahmed Nureddin’i isyana zorlayan, tekkeyi terk ettiren siyasi durum ve kişiler en sonunda onun da ölüm fermanını hazırlarlar.

Romanda olay fazlaca yoktur. Daha ziyade, dervişliği ile dönemin siyasi ve sosyal şartlan arasında sıkışan bir şeyhin dramı anlatılır. Onun dile getirdiği şu düşünceler, Ahmet Nureddin’in içinde bulunduğu sıkıntıyı özetler:

“Şimdi ben neyim? Ödlek bir kardeş mi, yoksa inançsız bir. derviş miyim? insanlara olan sevgimi mi yitirdim, yoksa inancım mı zayıfladı? İnsan şeklini mi, inancımı mı yoksa ikisini birden mi yitirdim ben?”

DERVİŞ ve ÖLÜM (Kitabın konusu, eleştirisi)

Romanın başkahramanı Ahmed Nureddin şöyle düşünür: “Yaşım kırk. İnsan ömrünün en kötü çağı bu. Arzulayabilmek için henüz genç, arzuladıklarımızı gerçekleştirebilmek için ise yaşlanmış sayılırız.”

Advertisement

Ahmed Nureddin, Osmanlı İmparatorluğu’nun bir vilayetinde Mevlevi tekkesinin şeyhidir. Dinine ve inançlarına sıkı sıkıya bağlıdır. Şeyhi olduğu tekkeyi, Tanrı misafirleri dışında; sık sık evden kaçıp nikâhsız karısıyla birlikte olmak için tekkede kalan evli ve beş çocuklu sağır Mustafa, hayatını sararmış kitapların arasında geçiren, Hafiz Muhammed ve yirmi beş yaşında olmasına rağmen, yaşının canlılığıyla hiç uyuşmayacak şekilde dikkatli, aşın ölçülü, kişisel konularda konuşmaktan kaçınan ve bu haliyle kuşku uyandıran, güzel yazı konusunda çok yetenekli Molla Yusuf ile paylaşır.

Bir Hıdrellez gecesi, Ahmed Nureddin’in kardeşi Harun hapse gireli on gün olmuşken, tekkenin koruyucusu ve Kadı Ayni Efendi’nin kayınbabası İhtiyar Caniç Hafiz Muhammed’i yanına çağırır. Hafiz Muhammed rahatsız olduğu için davete Ahmed Nureddin gider. Ahmed Nureddin, İhtiyar Caniç aylardır hasta yattığından helalleşmek için çağırdığını düşünür, bu ziyaretin kendisine, kardeşinden konu açmak için bir fırsat olacağını umar. Ancak hasta yatağındaki İhtiyar Caniç’i görmeyi beklerken karşısına ihtiyarın otuz yaşlarındaki güzel ve zarif kızı, Kadı’nın kansı çıkar. Kadın, Ahmed Nureddin’i çok etkiler.

Kadın, kardeşi Hasan’ın İstanbul’da öğrenimini tamamladıktan sonra hem ailelerinin soyluluğuna hem de kendi bilgisine uygun bir konuma erişen kardeşinin sonradan tamamen değiştiğini kimseye sormadan işi gücü bırakıp basit insanlarla arkadaşlık kurup içki içerek malını mülkünü israf etmeye başladığını anlatır. Ne kadar yalvardılarsa fayda sağlamadığını, babasının bu nedenle yataklara düştüğünü, en sonunda da babasının, oğlunu mirasından mahrum bırakmaya onu evlatlıktan reddetmeye karar verdiğini anlatır.

Kadın, Ahmet Nureddin’den, bu durum daha da kötüye gitmeden, Hasan’ın gönüllü olarak mirastan vazgeçmesi için kendisiyle konuşmasını rica eder.

Deniş güzel kardeşine, mirastan vazgeçirmek için konuşacağı sözü verdiği Hasan ile zaman içerisinde giderek yakınlaşır. Hasan, Derviş’le kardeşinin nasıl olup da hapse girdiğiyle ilgili duyduklarını paylaşır. Harun’un talihsizliği, Kadının yanında kâtip olarak çalışmasından ileri gelir. Kentin kıyısında yaşayan küçük mülk sahibi bir kimse hükümetin ileri gelenlerini açık şekilde suçlamaya, haklarında konuşmaya başlar. Bu nedenle hapsedildiği kalede sorguya çekildiğinde işlediği birçok günahı itiraf ettiği gibi dinin, devletin, sultanın ve valinin aleyhinde de konuşur. Suçlunun henüz kente getirilmeden hapsedilip sorgusu yapılmadan yazılmış ifadesi Harun’un eline geçer. Neler söyleyeceği, neleri itiraf edeceği yazılı olan bu belgenin tesadüfen eline geçmesinden kaynaklanan, gereğinden fazla şeyler bilme durumu Harun’u hapse gönderir.

Derviş, Hasan’a hem dini konularda yararlı olabileceği derli toplu ve kesin düşünce tarzını yıktığı için acır, hem de sadece seyredebileceği, anlamsız özgürlüğünden ötürü de onu kıskanır. Hasan zamanla Derviş Ahmed Nureddin’in en yakını hatta vazgeçilmez bir ihtiyacı haline gelir. Derviş ondan güven alır, destek görür. Hasan’ın yardımıyla kardeşi Harun’u bir an önce kurtaracağına inanır. Hasan, Deniş ve Hafiz Muhammed’in desteğiyle babasıyla da barışmıştır. Ahmed Nureddin, kardeşinin masumiyetine olan güçlü inancıyla, onu kurtarabilmek için Kadı Ayni Efendi’ye, Müftü’ye ve Kaymakam’a yaptığı ziyaretlerden sonuç alamaz. İncinir ve bir suçluyu kurtarmak için makamını kullanıyor olmakla suçlanır.

Ve Deniş, Harun’un hapsedildiği kalede öldürüldüğü haberini alır. Kendisinden onbeş yaş küçük, kardeşinin ölüm haberiyle sarsılır. Camide akşam namazını kıldırdıktan sonra ölüsünü bile göremeden gömülen kardeşinden bahseden bir vaaz verir. Suçsuz bir insanın öldürüldüğünü, bir cinayet işlenmiş olduğunu bu cinayete sebep olanların tüm insanları öldürmüş sayılacağını söyler.

Camide yaptığı konuşmanın geri dönüşü şiddetle olur.

Öyle ki bir defasında, sonradan kaymakamın muhafızları olduğunu öğrendiği bir grup adı üzerine saldırırlar. Kırbaçlarıyla Derviş’i yaralarlar. Sonrasında da Derviş kaleye hapsedilir. Işıksız, rutubetli bir hücrede kaldığı, zaman kavramım yitirdiği, rutubetten kemiklerinin sızladığı, günler boyunca tek tesellisi Hasan olduğundan emin olduğu ziyaretçisinin getirdiği yiyecekler ve onu kurtaracaklarına dair duyduğu güven olur. Artık Deniş tüm sorumlulara karşı müthiş bir öfke duymaya başlamış, sisteme duyduğu güven yerini isyana bırakmıştır. Gerçek suçluların ortaya çıkması için bir plan hazırlar. Esnafın sevilen ve sayılan isimlerinden Hacı Sinaneddin’i işlememiş olduğu bir suçla kaymakama ihbar eder. Amacı Hacı Sinaneddin’in suçsuz yere hapsedilmesinden dolayı halkı kışkırtıp isyan çıkarmaktır. Çıkan isyan sonucu yetkililer öldürülür ve Ahmed Nureddin, Kadı olur.

Ne var ki artık Ahmed Nureddin iktidarın hassas dengelerini sarsmadan karar vermek durumundadır. En yakını Hasan, imparatorluğa ihanet etmekle suçlanır. Ve kendisinden Hasan’ı ölüme , gönderecek bir karar imzalaması beklenmektedir. Ahmed Nureddin kararı imzalayarak kardeşi için verilen kararın aynısını en yakın arkadaşı için almak durumunda kalır. Ancak kâtibi Molla Yusuf, Ahmed Nureddin’in düştüğü durumun farkındadır ve Hasan’a kurtaracak bir karar yazar. Kader, Hasan’ı ölümden kurtarmıştır ancak Ahmed Nureddin, Hasan’ı ölümden kurtaran kararın kendisine ait olmadığına kimseyi inandıramaz. Ne iktidarın ortakları ne de Ahmet Nureddin kendisini affedemez.

Mehmet Selimoviç

MEŞA SELIMOVIÇ

26 Nisan 1910’da Bosna’nın Tuzla kentinde doğan Mehmet Selimoviç, aslen Bileçeli olan zengin bir aileye mensuptur. Rahat bir çocukluk ve gençlik dönemi geçiren Selimoviç’in üzerinde, babasının büyük etkisi vardır. Selimoviç, yetişme döneminde Andersen’den Charles Dickens’a, Dostoyevski’ye kadar birçok ünlü yazardan beslenmiştir. Beslendiği bu yazarlar içerisinde özellikle Dostoyevski’nin fazlaca etkisi altında kaldığı görülür. 1930 yılında Belgrad’a gidip Belgrad Üniversitesi Felsefe Fakültesi’nde, Sırp Dili ve Yugoslav Edebiyatı okumaya başlamıştır. Üniversite eğitiminin ardından öğretmenliğe başlayan Selimoviç, Halk Kurtuluş Hareke-ti’yle iş birliği yaptığı gerekçesiyle, 1942’de, kız kardeşi ve ortanca kardeşiyle birlikte, Hırvat faşist güçleri ‘Us-taşlar’ tarafından tutuklanmıştır. Dört aylık hapishane hayatının ardından delil yetersizliği sonucu serbest bırakılmıştır. Başlıca eserleri arasında Sessizlikler, Sis ve Ay, Ada, Derviş ve Ölüm, Kale (roman) ve Onuru Kınlan Adam, Hayatta Yolculuk, Yabancı Ülke, Kızıl Saçlı Kız (hikâye) sayılabilir.

Selimoviç’in 1962’de yazmaya başlayıp 1966’da tamamladığı eser, Türkçede ilk olarak 1973 yılında yayımlanmıştır. Yazarın eserinin başına koyduğu açıklamaya göre, 1942 yılında faşist Hırvat güçler tarafından kurşuna dizilen ağabeyinin ölümü, kendisi üzerinde büyük bir etki uyandırmıştır. 1962’de artık romanını yazabileceği-ne inanan yazar, eseri üzerinde çalışmaya başlamış ve eserini dört yılda bitirmiştir.

Advertisement


Leave A Reply