Eğitim ve Kültür Alanında Yapılan İnkılaplar (Devrimler) ve Açıklamaları

0
Advertisement

Mustafa Kemal Atatürk’ün eğitim ve kültür alanında yaptığı devrimler, inkılaplar nelerdir? Bu inkılapların tarihleri, açıklamaları ve nedenleri.

TEVHİD-İ TEDRİSAT (ÖĞRETİM BİRLİĞİ) KANUNU (3 Mart 1924)

Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde, diğer kurumlar gibi eğitim kurumlan da büyük bir çöküntü içindeydi. Osmanlı Devleti’ndeki eğitim kurumları olan medreseler, kuruluş ve yükselme dönemlerinde gerek eğitim kadrosu, gerekse programları bakımından ileri bir düzeydeydi. Fakat 17. yüzyıldan itibaren, devletin diğer kurumlarındaki gerilemeye paralel olarak eğitim kurumlan da geriledi.

Devletin yıkılışını önlemek amacıyla yapılmaya başlanan yenilikler çerçevesinde, eğitim kurumlan da yeniden düzenlendi. 18. yüzyılın sonlarında ordunun subay, teknik eleman ve doktor ihtiyacını karşılamak üzere, çağın gereklerine uygun okulların açılmasına başlandı.

Tanzimat Dönemi’nde, askeri okullardan başka, Avrupa’dakilere benzer modern eğitim kurumları açıldı. Medrese ve modern devlet okulları dışında, kendi dillerinde eğitim yapan azınlık okulları ve yabancı okullar da vardı. Bu okullarda okutulan farklı dersler nedeniyle ayrı duygu ve düşüncelere, değişik kültür ve davranışlara sahip insanlar yetişti. Bu uygulama, ülkede milli kültürün gelişmesine büyük ölçüde engel oluyor ve milli bir kültür oluşturulamıyordu.

Kurtuluş Savaşı’nın amacı milli birliğin sağlanması ve çağdaşlaşma olduğu için, Osmanlı eğitim sistemi devam ettirilemezdi. Daha Kurtuluş Savaşı yıllarında Mustafa Kemal, eğitim konusunda da çalışmalara başlamıştı. 16 Temmuz 1921’de yaptığı bir konuşmada milli kültürün öneminden ve gerekliliğinden bahsederek, eğitim ve kültür konusundaki bölünmüşlüğün kaldırılmasını savundu. Osmanlı Devleti’nde var olan, mektep-medrese ayrımının kaldırılacağını söyledi. Eğitimin yaygınlaştırılarak bilgisizliğin yok edilmesi gerektiğini vurguladı.

Büyük zaferden sonra çağdaş bir eğitim sisteminin kurulması için düşündüklerini uygulamaya koydu. Bu amaçla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu kabul edildi.

Advertisement

Bu kanunla;

  • Azınlık okullarında ve yabancı okullarda dini ve siyasi amaçlı eğitim verilmesi önlendi.
  • Öğretim birleştirilerek bütün eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı.
  • Yabancı okullardaki Türkçe, tarih, coğrafya ve felsefe grubu derslerinin Türk öğretmenler tarafından, Türkçe olarak okutulması sağlandı.
  • Medreseler kapatılarak laik eğitim anlayışı etkili hale getirildi.

MEDRESELERİN KAPATILMASI

Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nda medreselerin kapatılmasıyla ilgili, açık bir ifade olmamasına rağmen, uygulamasında çağdaş ve bilimsel eğitime geçilince medrese eğitimi de son bulmuş oldu. Daha sonra açılan İmam Hatip Okulları ve ilahiyat Fakülteleriyle toplumun ihtiyaç duyduğu din adamları yetiştirilmeye başlandı.


MAARİF TEŞKİLATI HAKKINDA KANUN (EĞİTİM SİSTEMİ YASASI) (26 Haziran 1926)

Bu kanunla, laik eğitime uygun, ilk ve ortaöğretim programları belirlendi. Eğitim hizmetleri, modern bir hale geldi. Bundan sonra milli ve laik eğitimi yaygınlaştırmak için hızla ilkokullar, ortaokullar, liseler ve yüksek okullar açılmasının yanı sıra meslek okulları da açıldı, ilkokul zorunlu hale getirildi.


YENİ TÜRK ALFABESİ’NİN KABULÜ (1 Kasım 1928)

Kasım 1928’de Latin alfabesinden alınan harfler “Türk harfleri” adıyla kabul edildi. Yazı dilinde kullanılan Arap harflerinin yerine Türk harflerinin alınmasını ifade eden Harf Devrimi yapıldı.

Harf İnkılabı’nın ilk adımı, 20 Mayıs 1928’de Arap rakamlarının kullanılmasına son verilerek, uluslararası rakamların kabulüyle atılmıştı.

Advertisement

1 Kasım 1928’de Latin alfabesine dayalı yeni Türk Alfabesinin kabulünden sonra, 24 Kasım 1928’de yayımlanan Millet Mektepleri Talimatnamesi gereğince, yurdun her köşesinde Millet Mektepleri açılmış, halka yeni harflerle okuma yazma öğretilmiştir. Atatürk bu çalışmalara “Millet Mektepleri Başöğretmeni” sıfatıyla katılmıştır.


TÜRK TARİH KURUMU’NUN AÇILMASI (12 Nisan 1931)

Osmanlı Devleti’nde yazılmış olan tarih kitapları, İslam Tarihi özelliklerini taşıyor ve İslamiyet’in kabulünden önceki Türk devletlerinden bahsetmiyordu. Bu yönüyle Osmanlı Devleti’nde ümmetçi tarih anlayışı vardı.

Atatürk, Türk tarihinin İslamiyet’in kabulünden sonraki dönemle sınırlandırılmayacağını ve daha önceki dönemlerde Türklerin binlerce yıllık bir geçmişi olduğunu ortaya koyarak, Türk tarihinin dini motiflere bağlı kalmaksızın bir bütün olarak incelenmesi gerektiğini belirtti. Bu amaçla 12 Nisan 1931’de Türk Tarih Kurumu kuruldu.

Atatürk, büyük önem verdiği ve çalışmalarına katıldığı Türk Tarih Kurumu’ndan

  • Türk kültürünün en eski uygarlıklardan biri olduğunun ispatlanmasını
  • Türk tarihinin bir hanedan ya da din tarihiyle sınırlandırılmayıp milli tarih anlayışıyla araştırılmasını
  • Türklerin dünya medeniyetine katkılarının belirlenmesini
  • Türk yurdu hakkındaki kuşkuların giderilmesini ve yabancıların Türk yurdu üzerindeki emellerinin önlenmesini istiyordu.

TÜRK DİL KURUMUNUN AÇILMASI (12 TEMMUZ 1932)

Toplum hayatında kullanılan dilin, toplumun gerçek anlamda bağımsızlığının bir göstergesi olduğuna inanan Atatürk, Türk dilinin gelişmesini sağlamak için 12 Temmuz 1932’de Türk Dil Kurumu’nu kurdu.

Atatürk’ün isteğiyle kurulan Türk Dil Kurumu‘nun genel amaçları şunlardır:

  • Halk tarafından benimsenmemiş yabancı kelimelerin kullanımdan çıkarılarak Türkçe kelimelerin yaygınlaşmasını sağlamak
  • Yazı diliyle konuşma dilinin aynı olmasını sağlamak
  • Türkçenin zenginliğini ortaya koyarak Türk dilinin dünya üzerindeki saygınlığını arttırmak
  • Türkçeyi bilimsel ve ekonomik alanlarda da etkili, zengin bir dil haline getirmek

ÜNİVERSİTE REFORMU (1933)

Üniversite reformuyla:

  • Darülfünun kaldırılarak yerine İstanbul Üniversitesi (18 Kasım 1933),
  • Ankara Hukuk Mektebi (1925 – İlk yüksekokul),
  • Yüksek Ziraat Enstitüsü (1933),
  • Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi (1936 – ilk fakülte),
  • Güzel Sanatlar Akademisi,
  • Devlet Konservatuarı açıldı.

Yeni kurulacak üniversitenin kadrosunun oluşturulmaya başlandığı sıralarda Almanya’da bu konuyu etkileyen gelişmeler yaşanıyordu. 1933 yılı başlarında iktidara gelen Naziler, ülkedeki Yahudi ve Anti-Nazi insanları sindirmeye yönelik girişimlerde bulunuyordu. Bunun üzerine Almanya tarihindeki en büyük beyin göçüyle karşılaştı. Hitlerin iktidarlığı 1933 yılı ile II. Dünya Savaşı’nın başladığı 1939 arasındaki 6 yılda Almanya’dan 250 bin-280 bin insanın yurttan kaçtığı ve bunlardan 3120 kadarının bilim adamı olduğu tahmin edilmektedir.

Yardım cemiyeti aracılığıyla Türkiye’ye gelen bilim adamları arasında, kendi alanlarında dünyaca üne sahip olanlar da bulunmaktaydı. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük dahilerinden olan Alman fizikçi Albert Einstein, 17 Eylül 1933’te Ankara’ya, başbakanlığa gönderdiği ve “Sadık hizmetkârınız olmaktan şeref duyuyorum” sözlerinin yer aldığı mektubunda, Hitler’in iktidara gelmesinden sonra Almanya’da çalışmalarına imkân kalmayan değişik meslek gruplarından 40 bilim adamı için, Türkiye’den iş talebinde bulunmuştu.

Albert Einstein

Advertisement

Einstein’ın ricası Atatürk tarafından kabul edildi ve bu bilim adamlarının tamamı Türkiye’ye gelerek Üniversite Reformu’nda görev aldılar. Bu dönemde Türkiye’ye gelerek çalışmaya başlayan bilim adamları Türkiye’nin bilim atmosferini değiştirdi. Bu dönemde laboratuvarlar ve kütüphaneler geliştirildi. Türkiye dünya literatürüyle tanışmaya başladı. Avrupa’yı etkileyen yeni fikir akımları bu hocalar yoluyla Türkiye’ye girdi ve tıptan ziraate kadar pek çok alanda yeni teknikler geliştirilmiştir. Ayrıca bu hocalar kendilerinden sonraki Türkiye’nin üniversite hayatına yön verecek bilim insanlarını yetiştirdi ve onlara danışmanlık yaptılar.


GÜZEL SANATLARDA YENİLİKLER (1928)

  • Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren güzel sanatların bütün dallarında gelişmeye önem verildi.
  • İstanbul’da Güzel Sanatlar Akademisi ile Devlet Resim ve Heykel Müzesi açıldı.
  • Avrupa’ya resim, heykel ve müzik öğrenimi için öğrenci gönderildi.
  • 1936’da Ankara Devlet Konservatuarı kuruldu, tiyatro için yurt dışından uzmanlar getirildi.
  • Böylece çağdaş Türk sanatının oluşması sağlandı.


Leave A Reply