Polisiye Film Nedir? Sinema Tarihinin En Önemli Polisiye Filmleri

0
Advertisement

Polisiye film nedir? Polisiye filmlerin özellikler nelerdir? İlk polisiye filmler ne zaman çekildi? Sinema tarihinin önemli polisiyeleri nelerdir?

Polisiye film, genellikle suça ve suçlulara yer veren, yasa güçleriyle yasa dışı güçler arasındaki mücadeleyi konu alan film türü. Polisiye film, sınırları kesin olarak belirlenemeyen, kapsamı geniş film türlerinden biridir. Fransız sinema tarihçileri, kasvetli atmosferlerinden ötürü bu türün belli örneklerini film noir (kara film) terimiyle tanımlarlar. ABD’de ise daha çok gerilim filmi anlamına gelen thriller sözcüğü kullanılır.

Das Kabinett des Dr. Caligari (1919; Dr. Caligari'rıin Muayenehanesi)

Das Kabinett des Dr. Caligari (1919; Dr. Caligari’rıin Muayenehanesi) filminden bir sahne

Sinemanın ilk yıllarından başlayarak polisiye öyküler perdeye aktarılmıştır. Alman dışavurumculuk akımının başyapıtları Das Kabinett des Dr. Caligari (1919; Dr. Caligari’rıin Muayenehanesi) ve Dr. Mabuse (1922), konularında yer alan cinayetlerle bir bakıma polisiye sinemanın ilk gelişkin örnekleri sayılabilir. Sessiz sinemanın sonlarıyla sesli sinemanın ilk yıllarında ABD’de, yeraltı dünyasının içki yasağı dönemindeki etkinliklerini konu alan gangster filmi türü ortaya çıkmıştır.

1930’ların başındaki iktisadi bunalım ABD sinemasında polisiye filmlerde belirgin bir artışa yol açtı. İlk sayısı 1923’te yayımlanan Black Mask dergisinde öyküleri çıkan yazarlar bu dönemde sinemaya geçtiler. John Ford’un The Whole Town’s Talking’i (1935; Bütün Kent Söz Ediyor), Fritz Lang’ın Fury (1936; Öfke) ve You Only Live Once’ı (1937; Günahsız Katiller), bunalım döneminde, yaşamak için suç işlemek zorunda kalmış insanların öykülerini anlatan nitelikli polisiye yapıtlardı.

John Huston’ın 1941’de Dashiell Hammett’tan perdeye aktardığı The Maltese Falcon (Malta Şahini), polisiye sinemanın bütün özelliklerini bir araya getiren tipik bir örnek oldu. Bu filmin kahramanı özel dedektif Sam Spade’i canlandıran Humphrey Bogart, Howard Hawks’un Raymond Chandler’dan uyarladığı The Big Sleep’te (1946; Büyük Uyku) Philip Marlowe rolünde de gözükerek polisiye filmlerin en ünlü oyuncusu oldu.

1950’li Yıllar

John Huston 1950’lerde The Asphalt Jungle’la (1950; Elmas Hırsızları) polisiye sinemayı geliştirerek sürdürürken, Alfred Hitchcock kendine özgü anlatımıyla, yanlışlıkla suçlu sanılan insanların öykülerini Dial M for Murder (1954; Cinayet Var), The Wrong Man (1957; Lekeli Adam), Vertigo (1958; Ölüm Korkusu) ve North by Northwest (1959; Gizli Teşkilat/Zorlu Takip) gibi filmlerinde perdeye getirdi. Orson Welles ise Touch of Evil’da (1958; Bitmeyen Balayı) suçlulardan çok yasa adamlarının suçları üzerinde durarak polisiye sinemaya değişik ve başarılı bir katkıda bulundu.

Advertisement

1940’larda ve 1950’lerde Michael Curtiz, Billy Wilder, Otto Preminger, Robert Siodmak, Fritz Lang, Edward Dmytryk, Jean Negulesco, Jules Dassin, Nicholas Ray gibi yönetmenler de ilginç polisiye filmler çektiler.

1950’lerin sonlarında Fransa’da Yeni Dalga yönetmenleri, dolaysız anlatımlarına ilgi gösterdikleri küçük bütçeli Amerikan polisiyelerine özel bir önem verdiler. Jean-Luc Godard ilk uzun filmi  bout de souffle’da (1960; Serseri Âşıklar), Louis Maile gene ilk uzun filmi Ascenseur pour l’echafaud’da (1957; İdam Sehpası/Ölüm Asansörü), Claude Chabrol Le Beau Serge (1958; Yakışıklı Serge) ve Les Cousins’de (1958; Kuzenler), François Truffaut da Tirez sur le pianiste (1960; Piyanisti Vurun), La Mariee etait en noir (1968; Siyah Gelinlik), La Sirene du Mississippi (1969; Evlenmekten Korkmuyorum) gibi filmlerinde polisiye geleneğini değişik biçimlerde yenilediler.

Eski kuşaktan Jean-Pierre Melville ise Le Samourai (1967; Kiralık Katil), Le Cercle Rouge (1970; Ateş Çemberi) ve Un Flic’âe (1972; Gecelerin Adamı) yalnızlık temasına ağırlık vererek kendine özgü bir tarz geliştirdi. Sonraki yıllarda Chabrol, Claude Sautet, Yves Boisset, Jose Giovanni, Alain Corneau, Claude Miller, Bob Swain ve Maurice Pialat gibi yönetmenler psikolojik öğelere çokça yer veren Fransız polisiyesi çizgisinde filmler yaptılar. ABD sinemasında 1965’ten sonra yeniden gözde olan polisiye filmlere bu kez belirgin bir biçimde şiddet egemendi. Bu filmler, bazen John Boorman’ın Point Blank’i (1967; Dönüşü Olmayan Nokta) gibi haksızlığa uğramış insanın tek başına intikam alışını, bazen Don Siegel’ın Dirty Harry’i (1971; Kirli Harry) gibi işini görürken yasaları hiçe sayan ve her türlü yöntemi uygulayan bir polisi, bazen de Sidney Lumet’in Serpico‘su (1973) gibi polisteki yozlaşma ve yolsuzlukları anlatıyordu.

Gerçek Mekanlarda Çekimler

Gerçek mekânlarda çekilmiş şiddet ve takip sahneleriyle William Friedkin’in The French Connection’ı (1971; Kanunun Kuvveti) yeni tür polisiyenin en tipik örneği oldu. Büyük gişe geliri getiren Kanunun Kuvveti en iyi film Oscar’ını da kazandı. Bu dönemde polisiye, televizyon dizisi olarak da en çok üretilen türlerden biri oldu. 1980’lerde ise Brian De Palma’nın Dressed to Kill‘inde (1980) görüldüğü gibi şiddetin yanı sıra Freudcu öğeler ve cinsellik de polisiye filmlerin ayrılmaz bir parçası haline geldi. David Mamet’in House of Games’i (1987; Oyun Evi) ve Bob Rafelson’ın The Black Widow’u (1987; Kara Dul) başkişilerinin kadın olması bakımından değişik polisiye denemeleriydi.

Türk Sineması

Türk sinemasında da polisiye öğelere birçok filmde rastlanır. Polisiye türüne sokulabilecek ilk Türk filmi Muhsin Ertuğrul’un 1922’de çektiği İstanbul’da Bir Facia’yı Aşk‘tır. Lütfi Ö. Akad’ın 1952 tarihli filmi Kanun Namına ise hem sinemasal anlatımın ilk gelişkin uygulaması, hem de ilk çağdaş Türk polisiyesidir. Özellikle 1960’lardan sonra Türkiye’de kiralık katillerin, soyguncuların, mafya üyelerinin öykülerini anlatan, bazen toplumsal eleştiriye, bazen şiddete ve cinselliğe ağırlık veren polisiye filmler yapılagelmiştir.

Advertisement


Leave A Reply