Alevi Bektaşi Halk Edebiyatı Özellikleri ve Tarihçesi Hakkında Bilgiler

0
Advertisement

Alevi-Bektaşi halk edebiyatı ne zaman doğmuştur? Özellikleri ve eserlerin odak noktaları ve önde gelen temsilcileri kimlerdir?

Alevi-Bektaşi Halk Edebiyatı, Anadolu’daki Türk Edebiyatı’ nın bir kolu (13.-19. yüzyıl). Türkiye uygarlık tarihinin başlangıcı sayılması gereken Pasinler (1049) ve Malazgirt Zaferi (1071) Anadolu’nun bütün yollarını açmaya yetmemiş, Türk diliyle kültürünün gelişimine uygun ortamı hazırlayamamıştır.

1071-1308 arasında egemen olan Anadolu Selçuklu Devleti’nde resmi yazı dili Farsça olmuş, Türkçe halkın günlük yaşamında kalmıştır. Haçlı Seferleri’nin (1095-1270) yanı sıra Moğolların zaferiyle sonuçlanan Kösedağ Savaşı (1243) arasında Anadolu tam bir kargaşa yaşadı. Bizans yaşarken beyliklerin bölünüşü sürdü, Moğol baskısının yanında yerel güçler hak ileri sürerek halkı ezdiler. Can ve mal güvenliği olmadığı, yerleşme düzeni bulunmadığı dönemlerde edebiyatın gelişmesi de beklenemez.

Âşık edebiyatının (saz şiiri) henüz doğmadığı bu ortamda sözü dinlenen merkez kuruluşları da zayıftı. Onun için Anadolu’da Türkçenin ve Türk Edebiyatı’nın doğup gelişmesi gecikti; ilk doğan ürünler de dinsel ve tasavvuf felsefesine dayalı tekke kişilerinin çabası sonunda oluştu. Selçuklu Devleti için 13. yüzyıl hem en yüksek uygarlık aşaması, hem yıkılış ve beyliklerin bölünüşüyle dağılışı çağıdır.

Kentleşmenin yanı sıra göçebe Oğuz boylarının gezginci ve akıncı yaşamları sürdü. Bu yüzden ortak îslâm kültürüyle yetişmiş aydınlar katma seslenen Farsça-Arapça kitaplar ve halk yığınlarına ulaşmaya çalışan Türkçe eserler yan yana görülür. Edebiyatçıların çoğu da iki dili birden kullandılar, 13. yüzyıl tasavvuf akımının Anadolu içinde örgütlendiği, çeşitli tarikatların etki alanlarını genişlettiği bir dönemdir.

Mevlana ve Yunus Emre

Sünni-Şii görüşlerinin çatışma alanı, beylikler çekişmesi, Bizans dolaylarında Osmanlı uç beyliğinin kuruluşu yüzyılı bir bunalım, arayış, uyarlama, bileşim ve geçit zamanı yaptı. İran’ın etkisiyle Farsçanın egemenliği sürerken Türkçenin kurtuluş ve kuruluşu da görülür. Hem Mevlâna yetişir hem Yunus Emre. Hem Mevlevi tarikatı örgütlenir, hem Bektaşilik yayılır. Hem kent yaşamı vardır, hem aşiret yaşamı. Bu yüzden 13. yüzyıl Türk Edebiyatı’nın kesin bölünüşünün de başlangıcıdır.

Advertisement

Gerçekten yüksek zümrenin ilgi gösterdiği Mevlevilikle halka dönük Bektaşilik tarikatı Osmanlı tarihi boyunca ayrı ayrı yürüyecek, yüksek zümre ile halk yığınlarının arasındaki uzlaşmazlığın en açık göstergesi olacaktır. Saray ile akrabalıklar kurarak zengin vakıflar sağlamayan, devlet ve medrese koruyuculuğuna güvenen Mevlevilik kentlerde, aydınlar arasında tutunacak; Şii-Batıni ilkeleri ustalıkla benimseyen Bektaşilik, yeniçeriliğin ve göçebe Türklerin arasına yayılarak, medrese ve şeriatın karşısında sınav vere vere güçlenerek yaşamasını sürdürecektir.

Yunus Emre

Yunus Emre

Alevi-Bektaşi Edebiyatı Odak Noktası

Alevi-Bektaşi Edebiyatı da, İslâmlığın yayılıp gelişmesi sırasında soy, iktidar hakkı ve sevgi odaklarına dayanır. Hz. Muhammet’ten sonraki halifelik sorunu -Ebubekir ve Ömer gibi iki başka aileden gelmiş kişi dışında- Beni Ümeyye (Emeviler) ile beni Haşim (Peygamber soyu, Âl-i abâ) arasındaki büyük çekişmeden doğar. Uzlaşmaz kin ve düşmalıkların bu iki soy arasında yarattığı olaylar, tarihte yüzyılları doldurur.

Kaygusuz Abdal

Anadolu halkının önemli bir bölümü de bu konuda Hz. Ali inancıyla onun soyundan gelen Hasan, Hüseyin, On İki İmam sevgisine, Kerbelâ yasına bağlanmıştır. Başlangıcı Yunus Emre’ye dayalı bir tekke şairleri geleneği, bu konuları inanç, sevgi, saygı, anış, ağıt, yüceltme aşamalarını da dile getirmekle birleşirler:

Kaygusuz Abdal, Hatayî, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Seyranî, Dertli.

Pir Sultan Abdal

Pir Sultan Abdal

Bilinen bu adlar dışında bütün Bektaşi tekke şairleri aynı konuları, aynı motiflerle işleyerek inanç ve sevgilerini belirtmişlerdir: Yeminî, Viranî, Azmî, Kul Ne-simî, Kazak Abdal, Türabî, Harabî.

Böylece nefes ve ilahi, halk şiiri nazım biçimlerinin Alevi-Bektaşi inançlarının işlendiği, konulara göre kullanılan özel adlar olur. Alevilik inancının şiire yansıyan yaşama görüşü ise, daha hoşgörülü, insana ve özgürlüklerine daha çok değer veren, doğaya ve doğal yaşama daha dönük bir gerçekçiliği getirir.

Advertisement


Leave A Reply