Arapça Hakkında Bilgi

0
Advertisement

İslamiyetin ana dili sayılan ve bu sebeple tüm dünyada yaygın bir şekilde kullanılan Arapça dili ile ilgili genel bilgiler ve lehçeleri.

Arapça Yazı

Arapça Yazı

ARAPÇA, Arap halkıyla Arap uygarlığına girmiş toplulukların konuştukları dil. Sami dillerinin güney kesimindendir. Klasik Arapça, Müslümanlıktan önce Arap Yarımadası’nda konuşulan Arapça lehçelerden türedi. Bu lehçe, değişik lehçelerin ortak dili olarak nitelendirilebilecek olan bir şiir diliydi. Kuran-ı Kerim’in bu dilde olması, İslamlık ile birlikte Arapçanın çok geniş alanlarda yayılmasını ve başka dilleri etkilemesini sağladı. Klasik Arapçadan Irak, Suriye, Çad, Cezayir, Tunus, Mısır vb gibi birçok lehçe oluştu. Bu lehçeler, temel sözcükler, ses, yapıbilim (morfoloji), sözdizimi yönünden birbirinden oldukça değişiktir. Oysa Kuran-ı Kerim’in de içerdiği Klasik Arapça, dinsel ve tanrısal oluşu, yalnızca yazı dili olarak kullanılışı nedenleriyle temel yapısı bakımından değişikliğe uğramadı. Ancak zamanla, Klasik Arapçadaki birtakım sözcükler eskidi, yeni sözcükler ortaya çıktı. Batı ile ilişkilerin sonucu bu sözcükler giderek çoğaldı. Bütün bunların etkisiyle değişik bir dil olan Klasik Arapçadan günümüzdeki çağdaş Arapça doğdu.

Arapçada 28 ünsüze karşın bazı durumlarda ünlü gibi kullanılan 2 ünsüzle (vav, ye) a, e yerini tutabilen elif vardır; yazımda öncelikle ünsüzlere dikkat edilir, yalnız uzun okunan hecelerin ünlüleri yazılır. Bu bakımdan Arapça yazım kurallarına uygunlukla yazılmış Türkçe metinleri doğru okuyabilmek hemen hemen olanaksızdır; kısa ünlü heceleri belirlemek için kullanılan özel işaretler (hareke) ihmal edilmişse iş büsbütün çıkmaza girer. Türkçede kök olan sözcükler sürekli başta kalır, yalnız sonuna ekler alarak yeni anlamlı sözcükler türetilebilir. Arapçada temeli ünsüzlere (genellikle üç) dayalı kökler hem baş tarafına, hem ortasına (içine, arasına) hem sonuna ekler alabilir; böylece türeyen (iştikak) gövdeler belli kurallara dayanılarak yapılabilir; fa’l köküne benzer oluşumlarla gerekli kalıplara uyulur. Fiil çekiminde temel, di’li geçmişin üçüncü tekil eril kişisidir. Gerçekten Arapçada canlılar gibi cansız nesneler de eril (müzekker), dişil (müennes) olarak düşünülmüştür; erilleri dişil yapmak için gerekli işlek ekler de duruma göre kullanılır. El-vezn (tartı, ağırlık) denen kalıplar fa’l kökünün yapı özellik ve sırasına göre oluşur: feale, faile, feâle gibi (Aruz ölçüsünde de aynı ilke yürürlüktedir). Sülâsi (üçlü, üç ünsüzlü) köklere göre çok azınlıkta olan dörtlü (dört kantonlu) fiil köklerine de rubai denir; aynı ilkeye göre kalıplara uydurularak çekilir. Köklerindeki harflerle yardımcı seslerin cinslerine göre çeşitli adlarla anılan yedi çeşit fiil (mastar da sayılır), yapı asılları bakımından öncelikle yalın (mücerret) ve artırılmış (mezidün fih) diye de ayrılır; her fiil kökü hem mastar, hem hafif mastar hem eylemsilerden ismi fiil gibi kullanılabilir, etken isim fiil (ism-i fâil) ve edilgen isim fiilleri (ism-i mef ul) en çok kullanılan kalıplardır. Fiil çekiminde Arapçanın Türkçeden ayrılığı; erilik, dişilik bildiren kişi değişikliğinden başka öznenin iki kişi olduğuna dikkat çeken (tesniye) özel biçimdir; doğallıkla Arapçada da tekillik (müfret), çoğulluk (cem) vardır; bu yüzden Arapçada 12 çekim biçimi vardır (1. kişi, 2. ve 3. kişilerin eril ve dişilleri, 1. çoğul, 2. ve 3. çoğulların dişilleri; iki de iki özneli durum=12).

Türkçede bulunmayan, Arapçanın ilk özelliklerinden biri olan varlık, harfi tariftir (tanımlık-article). Bütün adlar (ad soylu sözcükler, örneğin sıfatlar) baş taraflarına el belirtme edatmı alırlar. Türkçedeki isim halleri (i hali, e hali, de hali, den hali, in hali, yalın hali) Arapçada kullanılan hareke işaretinin adı kullanılarak anılır: merfû (ötre-li), mansûb (üstünlü), mecrûr (esreli); adlardan ad ve sıfat türetme için de fiillerde olduğu gibi yapısı önceden belirlenmiş kalıplara gereksinim duyulur. Doğal olarak bütün ad ve sıfatlar erillik, dişilik niteliklerini belirleyen özel ekleri taşılar; sıfatların cinsiyeti tamlama olarak yanma katıldıkları ada bağlıdır; ad dişil ise sıfat da dişilleşir. Ne var ki Türkçeye uymayan bir başka durum da sıfat tamlamalarında sıfatın başta değil sonra bulunmasıdır; Türkçeleştirmek gerektiğinde Arapça ad ve sıfat tamlamalarım sondan başa doğru okumak gerekir.

Yüzyıllarca Osmanlı medreselerinde sonra okullarımızda ana derslerden biri olarak okutulan sarf û nakiv (Arapça Dilbilgisi), başta Kuran’ı doğru okuyup anlamak amacına yönelmiş bir öğretim ve eğitim konusu oldu. 1928 Harf Devrimi’ne kadar kullandığımız alfabe Araplarla aramızdaki sayısız yakınlaşma noktalarından biriydi. Türkçe dilbilgisi kurallarıyla birlikte dilimize girmiş kuralları yüzünden Arapça, Farsça dilbilgisini öğrenmek de bir yere kadar zorunlu görünürdü. Türkçede özleşme bilincinin bulunmadığı dönemlerde de yazarlarımız dinsel kaynaklara duydukları özel saygıyla yeni kavramlara ad ararlarken bile Arapça köklere başvurmaktan başka yol düşünemezlerdi (Hürriyet-Namık Kemal, Mefkûre-Ziya Gökalp, Tayya-re-Fazıl Ahmet Aykaç vb). Şimdi Arapça yalnızca bir tür ve araştırma dili olarak ancak özel kurumlarda gereklidir (İlahiyat Fakültesi, İmam Hatip Okulları, Diyanet İşleri, Edebiyat Fakültelerinin Türkoloji, Tarih, Şarkiyat bölümleri vb).

Arapçanın başlıca 17 lehçesi vardır:
1) Orta Arabistan-Suriye Çölü Lehçesi: Bedevi Lehçesi’nin geniş ölçüde etkisi altında kalmıştır.
2) Mezapotamya Lehçesi: Sesbilim ve sözcük yapısı bakımından Orta Arabistan-Suriye Çölü Lehçesi’ni andırır.
3) Güney Arabistan Lehçesi: Bu Lehçede hem Arap Yarımadasının iç bölgelerinde konuşulan Arapçanın hem de İran dilinin izleri görülür.
4) Madagaskar Lehçesi: Klasik Arapçadan birçok sözcük vardır.
5) Suriye Lehçesi: Bu lehçede Süryanice ve bir dereceye kadar Türkçenin etkileri görülür. Lehçenin Beyrut, Şam, Halep, Kudüs ağızları arasında az da olsa değişiklik vardır.
6) Mısır Lehçesi: Lehçenin Kahire ağzı, Suriye Lehçesi ile hemen hemen aynı özellikleri gösterir. Ülkenin bazı yerlerinde de ölü bir dil olan Kıbıtça ile Batı Afrika Arapçasının etkisi vardır.
7) İspanya Arapçası Lehçesi: Lehçenin oluşmasında Latince ve Berberice dillerinin etkisi olmuştur.
8) Fas Lehçesi: İspanya Lehçesi’ni anımsatan birçok yönleri vardır.
9) Cezayir Lehçesi: Vurgulama genellikle değişmez.
10) Tunus (Kent) Lehçesi: İspanya Arapçasının izlerine rastlanır.
11) Batı Tunus Lehçesi: Bu lehçede Bedevi ağızları egemendir.
12) Malta Lehçesi: Suriye Lehçesi’ni andırmakla birlikte Kuzey Afrika lehçelerinin de geniş ölçüde etkisi altında kalmıştır.
13) Pantellaria Lehçesi: Pantellaria Adası’nda konuşulan dilde çok sayıda Arapça sözcük vardır.
14) Sicilya Lehçesi: Arapların adada egemen olduğu yıllarda oluşan bu lehçe, günümüzdeki Mısır ve Batı Suriye lehçelerini andırıyordu.
15) Balear Adaları Lehçesi: Pantellaria Lehçesi’ni andırır.
16) Libya Lehçesi: Kuzey Afrika lehçeleriyle aynı özellikleri gösterir.
17) İç Afrika Lehçesi: Kuzey Afrika ve Mısır kabileleri arasında konuşulur. Sudan ve Berberi lehçelerinni etkisi altında kalmıştır.

Advertisement

Dil yanlışlıklarının giderilmesi, İslâm dinini kabul eden öteki ulusların Ku-ran-ı Kerim-i daha iyi ve doğru anlayabilmeleri amacıyla Arapça dilbilim çalışmalarına erken çağlarda başlandı. Bu konudaki çalışmalar nahiv (sözdi-limi), lügat (sözlük), beyan (bir eserde, duyguların, düşüncelerin, imgelerin doğuş ve değerlerini, bunların anlatımında tutulacak yolları konu edinen edebiyat dilbilgisi dalı) edeb (edebiyat) alanlarında yürütüldü.


Leave A Reply