Aruz nedir? Aruz ölçüsü kalıpları nelerdir? Aruz ve aruz ölçüsü hakkında bilgi.
ARUZ, yüzyıllar boyunca Türk şiirinde kullanılan Arap nazım ölçüsüdür. Aruz vezni, Araplardan sonra önce İran edebiyatında kullanılmaya başlanmış, oradan da Türk edebiyatına geçmiştir.
Aruz sözünün Araplar için özel bir önemi vardır. Çoğunlukla göçebe hayatı süren Arap halkının hayatında çadırın önemli bir rolü olagelmiştir. Şiire de çok önem veren Araplar nazımda kullandıkları ölçünün adını, günlük hayatlarının en önemli unsurundan, çadırdan almışlardır. Araplar çadırın orta direğine «aruz» derler. Nazım ölçüsü olarak da birinci mısranın son ölçüsüne, beytin ortasında bulunması bakımından aruz denmiş, kelime sonradan bu ölçü sisteminin genel adı olmuştur. Bazı kaynaklar «aruz» kelimesinin başka köklerle ilgili olduğunu ileri sürerse de, en akla yakın ihtimal, yukarıda anlattığımız şekil olarak kabul edilmektedir. Zaten diğer bazı aruz tabirlerinin adı da çadırla ilgilidir.
Aruz Vezninin Esasları
Hecelerin uzunluk ve kısalığı esasına dayanan aruz vezninin Arap yazı sistemiyle büyük bir ilgisi vardır. Veznin ana kalıpları, sessiz harflerden ibaret olan Arap alfabesinin heceleme usulüne uydurulmuştur. Arapçanın heceleme sisteminde sessiz harflerin birleşmesiyle genel olarak sekiz şekil meydana gelir. Bu sekiz ana kalıbın kendi aralarında yaptıkları birleşmeler, aruz vezninin asıl ölçülerini meydana getirir.
«Tef’ile» denen bu sekiz ana kalıp şunlardır: Faûlün, fâîlün, mefâilün, fâilâtün, müstef’ilün, mef’ûlâtü, müfâ’aletün, mütefâ’ilün.
Bu tef’ilelerin birleşmesi «bahir» denen aruz kalıplarını meydana getirir. Arap şiirinde kullanılan asıl bahir sayısı 16’dır.
Aruz vezni ile yazılan şiirlerde bazı kelimeleri kalıba uydurmak için, hecelerin uzunlukluk, kısalığında değişiklikler yapılır. Bahrin uzun hecesine uymayan bir hecenin asıl değerinden uzun okunmasına «imâle», bahrin kısa bir hecesine uydurmak için, aslında uzun olan bir hecenin kısa okunmasına da «zihaf» denir. İmâle ve zihaf genel olarak kusur sayılır. Ancak, bazı şairler anlama kuvvet vermek, kelimeye özel bir değer kazandırmak için imâleyi bilhassa kullanırlar, bunu bir sanat özelliği sayarlardı.
Aynı zamanda biri kısa, biri uzun iki hece yerine bir tek uzun hece kullanıldığı da olur.
Aruzun Tarihi
Arap şairlerinin eskiden beri kullandıkları aruz veznini ilk olarak ünlü Arap dilcisi Halil bin Ahmet’in (ölm. 786) bir sisteme bağlandığı söylenir. Ancak, onun kurduğu sistem hemen kabul edilmemiş, VIII. ve IX. yüzyıllarda bir kısım şairler başka sistemler kurmayı denemiş, aruza uymayan nazım denemeleri yapmışlardır.
Aruz vezni iyice kökleştiği sırada İran’a geçmiştir. Türk edebiyatında kullanılması ise çok daha sonralara raslar.
İran Edebiyatında Aruz
İran’ın daha Sasaniler devrinde oldukça zengin bir edebiyatı vardı. Arap istilası üzerine İran medeniyeti geniş Ölçüde Araplar’ın tesiri altında kaldı. VIII. ve IX. yüzyıllarda . İran’ın iyiden iyiye Arap kültürünü benimsediğini, memleketin büyük bir kısmının İslamlığı kabul ettiğini görüyoruz. Bütün bu etkiler İran nazmında da aruz vezninin kullanılmaya başlanmasına yol açtı. Ancak, İranlılar aruzun eskiden kullandıkları vezinlere yakın olan bahirlerini kullandıkları gibi, kendileri de dillerinin yapısına uygun yeni bahirler meydana getirdiler. İran şiirinde başlıca 26 aruz bahri kullanılmıştır.
Türk Edebiyatında Aruz
Türkler İslam dinini kabul ettikten sonra edebi geleneklerini hemen değiştirdiler. İslamlıktan önceki Türk vezin sistemi hece esasına dayanıyordu. Türk şairlerinin ilk olarak X. yüzyılda aruzla Türkçe şiirler yazma teşebbüsünde bulundukları sanılmaktadır. XI. yüzyılda bu cereyan genişlemiştir.
Aruz veznini Türkçeye uydurmak isteyen şairler önceleri büyük güçlüklerle karşılaşıyorlardı. Veznin iyice yerleştiği XIV. ve XV. yüzyıllarda bile Türk şairleri Türkçenin bu vezinle yazmak için «fazla sert» olduğundan şikayet ediyorlardı. Gerçekten, Türk dilinin yapısı Arapçaya has olan bu vezin sistemine tamamen yabancıydı.
Zamanla dildeki Arapça ve Farsça kelimelerin artması bu durumu değiştirdi. Daha sonraki yüzyıllarda yaşıyan şairler aruzu başarıyla kullandılar. Ancak, aruzun gerçek Türkçeye uydurulması işi XIX ve XX. yüzyıllarda yaşayan Tevfik Fikret, Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı gibi büyük şairlerimiz zamanında başarılmış, fakat bu başarılar aruz vezninin bırakılmak üzere olduğu devreye rastlamıştır.
Türk edebiyatında ilk defa aruz kalıplarının hece veznine en yakın olanının kullanıldığı dikkati çekmektedir. Bunlar: Fa’ûlün, fa’ülün, fa’ûlün, fa’ûl; fâ’ilâtün, fâilâtün, fâ’ilün; mefâîlün, mefailün, faûlün gibi kalıplardır. Türk şairleri bilhassa 11 heceli vezne uyan bu aruz kalıplarını kullanmayı tercih ediyorlardı.
Türk şairleri de İranlılar gibi aruzu kendi öz dillerine uydurmuş, bilhassa XV. ve XVI. yüzyıllarda aruzla yazılan şiirlerde görülen hatalar iyice azalmıştır. Türk edebiyatının en ünlü şairleri İran aruzundaki kalıplardan bir kısmını kullanmamıştır.