Aşık Paşa Kimdir? Tasavvuf Şairimiz Aşık Paşa’nın Hayatı ve Eserleri Hakkında Bilgiler

0
Advertisement

Aşık Paşa kimdir ve ne yapmıştır? Aşık Paşa hayatı, eserleri ve Aşık Paşa Türbesi hakkında bilgilerin kısaca yer aldığı sayfamız.

Aşık Paşa

Aşık Paşa

Aşık Paşa, asıl adı Ali (d. 1272, Kırşehir -ö. 13 Kasım 1332, Kırşehir), Türkçeye önem verdiği, halka seslenen şiirleriyle tanınan tasavvuf şairidir. Şiirlerinde “Âşık” mahlasını kullanmış, ailenin ilk erkek çocuğu olduğu için de “Paşa” diye anılmıştır.

Yaşamı üzerine bilgiler daha çok menkıbelere dayanır. Dedesi Ebu’l-Beka Şeyh Baba İlyas bin Ali, 13. yüzyılda Horasan’dan Anadolu’ya geldi ve Amasya’ya yerleşti. 1240’ta halifesi Baba İshak ile birlikte Baba Resul Ayaklanması’m başlattı, bazı kaynaklara göre de savaş alanında öldü ya da idam edildi.

Bilinen Hayatı Hakkında Bilgi

Baba İlyas’ın en küçük oğlu olan Muhlis Paşa, 1273’te Konya’da altı ay hüküm sürdü. Muhlis Paşa’nın oğlu olan Âşık Paşa, zahir ve batın bilimleri Süleyman-ı Kırşehri’den öğrendi. Oğlu Elvan Çelebi’nin yazdığı menakıbnameye göre Muhlis Paşa, Baba İlyas’ın halifelerinden Şeyh Osman’ı, Âşık Paşa’yı yetiştirmesi için görevlendirdi. Şeyh Osman, Muhlis Paşa’nın vasiyeti üzerine Âşık Paşa’yı kızıyla evlendirdi. Hüseyin Hüsameddin’in Amasya Tarihine, göre dönemin siyasal olaylarına karışan Âşık Paşa, elçi olarak Mısır’a gitti, İlhanlıların Anadolu valisi Timurtaş’ın veziri oldu ve onun başarısızlıkla sonuçlanan ayaklanmasından sonra Mısır’a kaçtı, orada hapsedildi.

Bir süre sonra serbest bırakıldı, Amasya’ya dönerken Kırşehir’de hastalanarak öldü. Elvan Çelebi’ye göre ise, babası dünya işleriyle hiç ilgilenmemiş, gençliğinden beri kendisini tasavvufa vermiş ve bir veli gibi yaşamıştır.

Advertisement
Bunların dışındaki çeşitli kaynaklardan derlenen bilgilere göre Âşık Paşa Anadolu’nun nüfuzlu ve zengin bir sûfi ailesindendi.

Babası ya da kendisi Kırşehir’e yerleşerek bir zaviye kurdu ve çevresinde pek çok mürit topladı. Nüfuzlu bir şeyh ailesinin oğlu olduğu için de iyi bir öğrenim görerek Ârapça, Farsça, İslami ilimler, özellikle tasavvufta yetkinlik kazandı.

Şiirlerinde ve Garibname’sinde Yunus Emre ve Mevlânâ Celaleddin Rumi‘nin etkileri görülür.

1329-30 arasında kaleme alınan ve 12 bin beyitlik bir mesnevi olan Garibname, Türkçe (önsözü Farsçadır) olarak on bab üzerine düzenlenmiştir; her babında 10 destan yer alır. Âşık Paşa, o dönemde Türkçeye gösterilen ilgisizliği belirterek Türkçenin önemini vurgular. Yapıtın giriş bölümünde evrenin yaradılışı, Hz. Muhammed ve aşere-i mübeşşere anlatılır. Her babda o babın sayısına uygun konular ele alınır.

Birinci Bab’da Tanrı, İkinci Bab’da dünya ve ahiret ile can gibi ikili olan şeyler, Üçüncü Bab’da geçmiş, bugün ve yarın, Dördüncü Bab’da anasır-ı erbaa (su, hava, ateş, toprak) gibi konular işlenir. Yapıt, bazı nüshalarına Âşık Paşa’nın başka gazelleri eklendiği için Divan-ı Âşık Paşa, öğretici olması nedeniyle de Maarifname adıyla anılır. Garibname, sanat amacı güdülmeden yazılmış öğretici bir yapıttır. Bu nedenle üslup ve nazım tekniği açısından bazı kusurlar taşır. Âşık Paşa, Yunus Emre’den etkilenerek arasıra hece ölçüsüyle, ama daha çok aruzun hece ölçüsüne benzeyen kalıplarıyla gazel ve ilahiler de yazmıştır.

Eski nazire mecmualarında, özellikle Cami-ü’n-Nezâir’de yer alan bu şiirlerden ikisinin Geyikli Baba ve Halil adlı bir şaire ait olduğu Abdülbaki Gölpınarlı tarafından saptanmıştır. Gölpınarlı 1961’de Yunus Emre ve Tasavvuf adlı kitabında Âşık Paşa’nın sayısı 67’yi bulan şiirlerinin tümünü yayımlamıştır. Âşık Paşa’nın 161 beyitlik tasavvufi bir mesnevi olan Fakrname’sinin iki nüshasının varlığı bilinmektedir. Bu nüshalar 1954’te E. Jemma tarafından Esratlo della Rivista degli Studi Orientali’de “II Fraqnâ-me ‘libro della Poverta’di Aşıq Paşa” adıyla yayımlanmıştır. Mesnevi tarzında yazılmış 31 beyitten oluşan Vasf-ı Hal’de geçmiş, bugün ve gelecek üzerinde durulmaktadır. Şimdilik yalnızca iki nüshası (Manisa ve Roma’da) bilinen bu risale, 1953’te Agâh Sırrı Levend tarafından Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten’de “Âşık Paşa’nın Bilinmeyen iki Mesnevisi” adıyla yayımlanmıştır.

Bu yapıtta şairin adı geçmemekle birlikte, anlatım tarzı ve Roma’daki nüshanın Garibname’nin sonuna yazılmış olması nedeniyle Âşık_ Paşa’ya ait olduğu kabul edilmektedir. Âşık Paşa’nın 59 beyitten oluşan Hikâye adlı risalesi de Raif Yelkenci’deki Garibname nüshasının sonunda bulunmaktadır. Bu yapıtta bir Müslüman, bir Hıristiyan ve bir Yahudinin başından geçenler mesnevi biçimde anlatılır. Kimya Risalesi, Çorum İl Halk Kütüphanesindeki bir mecmuanın üçüncü risalesidir ve Risale-i Âşık Paşa der Hakk-ı Kimya adını taşır. Ama anlatımının çok karışık olması nedeniyle Âşık Paşa’ya ait olduğu kuşkuludur. Osmanlı Müellifleri’nde Âşık Paşa’nın olduğu belirtilen Risale fi Beyani’s-Sema adlı yapıta başka kaynaklarda rastlanmaz.

Kırşehir’de yer alan Aşık Paşa Türbesi

Aşık Paşa Türbesi

Âşık Paşa Türbesi, Kırşehir’de, Eretnaoğulları Beyliği döneminden kalma türbedir (1322). Çeşitli yapısal özellikleriyle Orta Âsya etkileri taşır. Tümüyle mermerden olan yapı, dar bir giriş holü ile sandukanın bulunduğu kare planlı bir ana mekândan oluşur. Giriş holünü sivri bir tonoz, kare mekânı pandantiflerle taşınan ve Kırgız çadırına benzeyen sekiz dilimli bir kubbe örter.

Advertisement

Türbenin taçkapısı cephenin ortasında değil, solunda yer alır. Taçkapı nişinin üstünde istiridye kabuğuna benzeyen dilimli bir konik tonoz bulunur. Bunun üstünde örgü motifli bir bordürle çevrelenmiş bir kemer vardır. Türbenin kuzey cephesi sağırdır. Öbür üç cephede birer pencere yer alır. Pencereler kubbenin eksenlerine denk getirilmiştir. Giriş cephesindeki pencerenin üstünde bir hafifletme kemeri vardır. Kemerin alınlık tablası ise bir rozetle değerlendirilmiştir. Türbenin yazıtı da bu pencerenin üstündedir. Yazıt, kubbe önünde girinti yapan saçak silmeleri ile çerçevelenmiştir. İç mekânda bezemeye rastlanmaz.


Kaynak – 2

Aşık Paşa; Şair (? 1272 – Kırşehir 1333). Yazılı belgelere dayanmayan, sözlü menkıbelere yaslanan bir yaşam öyküsü vardır. Babalar Ayaklanması’ nda (1241) rol oynamış Muhlis Paşa’ nın üç oğlundan biri ve asıl adının Âli olduğu bile bir söylenti değerindedir. Birleşilen nokta, çağının dinsel kültürünü kazandıran medrese öğreniminden geçtiği, Sünniliğin savunmasını yaptığı, Anadolu halkına kendi diliyle tasavvuf ilkelerini açıklayıp öğretmeyi amaç edindiğidir.

Kırşehir dışında, bir tepe mezarlığının ortasındaki türbesiyle halk arasında kutsanan, ziyaret odağı sayılan bir değerdedir. Sanatsal değeri tartışmalı olan Garibnâme adlı 12 bin beyitlik tasavvuf mesnevisi (1330) ise, her şeyden önce Türkçeyi edebiyat dili yapan ulusçuluk bilinciyle önemlidir. Mecmualarda rastlanan şiirleri derlenerek yayımlandı (1936-1961). Garipname, şairin “Türklere hak yolunu göstermek, tasavvufun inceliklerini anlatmak, yanlış yollara gitmelerini engel olmak için Türkçe yazdığını” belirten satırları içeren mesnevisi. Farsça bir önsözle birlikte 12.000 beyit uzunluğundadır.

Mevlana’nın ünlü mesnevisi ile aynı ölçü kalıbında (Fâilâtün fâilatün fâilün) olan eser, evrenin oluşmasını konu edinen, Tanrı ve peygamberlerle İslâm büyüklerini ululayan kasidelerden oluşan bir giriş bölümüyle başlar. Her biri kendi içinde on küçük bölüm içeren on büyük bölümden öğretici, eğitici amaç bellidir: Dinsel inanç konularından başlayarak (1. bölüm, vahdet: birlik; 2. bölüm ikililer: dünya-ahiret, yer-gök gibi; 3. bölüm üçlüler: geçmiş, şimdiki zaman, gelecek gibi; 4. bölüm anasır-ı erbaa; taş, hava, su, toprak…) töresel değerlerle (yetinme, doğruluk, bağlılık, gerçek, şeriat, ibadet, erdem gibi) bu gibi konuları açıklamaya fırsat yaratan öykü, fıkra, âyet ve hadisler sergilenir. Dilce yalın ve açıkça da sanatsal etkisi çok sınırlı sayılır.


Leave A Reply