Ateizm Nedir? Ateizm Tarihi

0
Advertisement

Ateizm nedir, neyi savunur? Felsefede ateizm nedir? Ateizmin tarihi ve tarihteki ateistler hakkında bilgi.

Ateizm Nedir? Ateizm Tarihi

Ateizm, Tanrıtanımazlık olarak da bilinir, Tanrı’yı ya da tinsel varlıkları kabul eden metafizik inançların eleştirisi ve yadsınmasıdır. Tanrısal varlığın gerçekliğini öne süren ve tanıtlamaya çalışan teizmin karşıtıdır. Ateizm, Tanrı’nın var olup olmadığı sorusunu karşılıksız bırakan, bu sorunun yanıtsız ya da yanıtlanamaz olduğunu savunan agnostisizmden de ayrılır. Ateistlere göre, Tanrı’ nın var olmadığı kesin bir doğrudur.

Ateizm, Batı düşüncesi içinde çeşitli zamanlarda ortaya çıktı. Platon, Nomoi’de (Yasalar, 1988) ateizme karşı çıkarken, Demokritos ve Epikuros, maddeci görüşleri bağlamında ateizmi savundular. 19. yüzyılda ateizm, Karl Marx ve başka maddeciler tarafından dile getirildi ve tinselciliğin metafizik yaklaşımıyla mücadeleye yöneldi. Ama çağdaş ateizm maddeciliğin dışında çok farklı biçimlerde de gelişti. 16. yüzyılda Niccolô Machiavelli, siyasetin törelerden ve dinden bağımsız olması gerektiğini öne sürerek ateizme siyasal düzeyde katkıda bulundu. 18. yüzyılda, René Descartes’ın mekanik evren anlayışı ile İngiliz deneyselciliğini birleştiren Fransız Ansiklopedistleri arasında da ateizm kendini gösterdi. David Hume, Dialogues Concerning Natural Religion’da (1779; Doğal Din Üzerine Konuşmalar) Tanrı’nın varlığı lehine öne sürülen geleneksel tanıtlara karşı çıktı; Immanuel Kant da bu tutumu benimsedi. Ne Hume ne de Kant ateistti, ama insan usunu duyularla elde edilen deneyim ile sınırlayarak, doğal ilahiyatın dayanaklarını çürüttüler; böylece Tanrı’nın varlığı salt bir inanç sorunu haline geldi. Kısacası çok sayıda felsefe sistemi içinde ateizmin kökleri vardı.

19. yüzyılın en önemli ateistlerinden sayılan Ludwig Feuerbach Tanrı’nın, insan ülkülerinin bir yansıması olduğu görüşünü ortaya attı; Tanrı’yı yadsımanın insanın özgürlüğünü onaylamak olduğunu öne sürdü. Tanrı’nın yalnızca bir yansıma olduğunu sergilemek, insanı, kendi kendini gerçekleştirebilmesi için özgür kılacaktı. Feuerbach’ ın, dinin temelde insana indirgenebileceği savından yola çıkan Marx, dinin toplumsal ve ekonomik düzeni yansıttığı ve insanı kendi emeğinin ürününe, dolayısıyla da kendi gerçek benliğine yabancılaştırdığı görüşünü geliştirdi. “Ezilenlerin iç çekişi, taş yürekli bir dünyanın yüreği ve ruhsuz bir ortamın ruhu” biçiminde tanımladığı dinin, günün birinde yok olacağını öne sürdü.

Marx, ateizmi toplumbilim ve siyasal iktisat kuramının kavramlarıyla dile getirirken, bir agnostik olan Charles Darwin Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın Yaratıcı-Tanrı kavramına, doğa tarihinin bilimsel bir kuramını geliştirerek karşı çıktı. Sigmund Freud da dini ilkel insan toplulukları bağlamında ele alırken Darwin’in yaklaşımından esinleniyordu. Freud’a göre Tanrı inancı, çaresiz insanın, çocukluk durumuna geri dönerek, koruyucu bir baba figürünü doğada aramasıydı.

Advertisement

Çağdaş ateizmin üçüncü biçimi varoluşçu tutumla ortaya çıktı. Friedrich Nietzsche “Tanrı’nın ölümü”nün ve bunun sonucunda da tüm geleneksel değerlerin yıkılışının açık sözcülüğünü yaptı. Ona göre, savunulabilir tek insanca tepki nihilizmdi: Tanrı olmadığına göre, yaşamın amacı ve anlamı sorusunun da yanıtı olamazdı. Tanrı’nın ölümü, insanı, kendisini bütünlemesi ve kendi özünü bulması için artık özgür kılmıştı. 20. yüzyılda Jean Paul Sartre, Albert Camus ve başka düşünürler, insanın evrende tek başına bulunduğu ve kendi değerlerini belirlemekte özgür olduğu düşüncesini geliştirdiler. Sartre’a göre insan özgürlüğünü kabul etmenin kaçınılmaz sonucu Tanrı’nın varlığını yadsımaktı; çünkü Tanrı’nın varlığı, insanın, özgür etik seçimi ile kendi değerlerini yaratma özgürlüğüne aykırıydı.

Mantıksal olguculuk olarak adlandırılan felsefe akımı da çağdaş ateizmin önemli sözcülerindendir. Bu akım, Tanrı’nın varlığını olumlayan ya da yadsıyan önermelerin saçma ya da anlamsız olduğu görüşündedir. Bu deneyselci bilgi kuramının kökleri, anlamlı bilginin yalnızca deney ve gözlemden elde edilebileceğini öne süren Hume, Thomas Huxley, John Stuart Mili gibi düşünürlere uzanır. Olgucu düşünür A. J. Ayer Language, Truth and Logic (1936; Dil, Doğruluk ve Mantık, 1984) adlı kitabında teizm ve agnostisizm gibi ateizmin de gerçek bir sav olmadığını, çünkü doğrulanamayan bir Tanrı üzerine söz söylemenin anlamsız olduğunu savunur. Olgucular, Tanrı’nın var olmadığının kanıtlanabileceğini öne sürmek anlamında değil, “Tanrı” kavramını tartışmanın olanaksızlığını savunmak anlamında ateisttirler.

20. yüzyıl ortalarında, Paul Tillich, Karl Barth ve Rudolf Bultmann gibi Hıristiyan ilahiyatçılar, metafizik Tanrı’nın yok edilmesinin, insanın mutlak iman yoluyla, yaşayan Tanrı’yla yüz yüze gelmesini olanaklı kılacağını ileri sürmüşlerdir.


Leave A Reply