Bâbı Âli Tarihi, Siyasi Değeri, Baskını, Özellikleri Hakkında Bilgi

0
Advertisement

Bâb-ı Âli nedir, özellikleri nelerdir? Bâb-ı Âli’nin tarihi, siyasi değeri, yangınları, baskını hakkında bilgi.

babiali

BABIALİ, Osmanlı İmparatorluğunda, veziri âzamlık, sonra sadrazamlık makamına verilen, bilhassa XIX. yüzyıl başından beri kullanılan bir tabirdir. «Yüce Kapı» anlamına gelir.

Eski devirlerde sadrazamların ayrıca resmî daire olarak da kullandıkları özel ikametgâhlarına «kapı» denilirdi. Vezir konaklarına bu adın verilmesi, devlet işlerinin görüldüğü yerler olmasındandı. Nitekim, kapı tabiri her resmi daireye alem olmuştu. «Paşa Kapısı», «Ağa Kapısı», «Defterdar Kapısı» gibi tâbirlerden başka sadece «kapı» tâbiri de vardır.

İstanbul’un başkent olduğu tarihe kadar Babıâli yoktu. Sadrazamlar daima seferde bulundukları, hemen hemen bütün ömürlerini çadır altında geçirdikleri için böyle bir idare merkezi kurulmamıştı. İstanbul’un alın-masiyle, devlet işleri sağlam esaslara bağlandı. Bu esasların en başında «divan» gelir. Topkapı sarayında, Kubbealtı denilen yerde kurulu bu divana, Fatih Sultan Mehmet birkaç yıl bizzat başkanlık etti, sonra bu vazifeyi sadrazamlara bırakarak kendisi kafes arkasına çekildi.

Sadrazamlar, cumartesi, pazar, pazartesi ve salı günleri, gün doğar doğmaz, saraya gelirler öğleye kadar Divan’da bulunarak devlet işlerini görürlerdi. Padişahın vekili ve devlet işlerinin yürütücüsü olan sadrazamların öteki vezirlerden ayrı olarak sahip bulundukları yüksek imtiyazlar arasında, öğleden sonra kendi sarayında veya konağında özel bir divan kurma yetkisi vardı. Bu yetki, halk işlerinin, saray kapısında olduğu gibi sadrazam kapısında da görülebileceğine işaretti Bundan dolayı sadrazam konaklarına «bab-ı âli» denilmişti.

Advertisement

Babıâli’nin Tarihi

Bugün İstanbul Vilâyeti binası olarak kullanılan dairenin «Babıâli» oluşu 1654 tarihinden sonradır. Sadrazam Derviş Paşa’ya verilmiş olan bu konakta onun ölümünden sonra gelen sadrazamlar devamlı olarak oturmaya başladılar. Bununla beraber, arada bazı sadrazamlar da gene çeşitli yerlerde oturmuşlardır. Meselâ Lâle Devri sadrazamı İbrahim Paşa, çokluk, Beşiktaş’ta otururdu. Bununla beraber bina resmen sadrazamların ikametgâhı ve devletin Bâbıali’si olmak vasfını o tarihten sonra gene de kaybetmemiştir.

Babıâlide, önceleri harem ve selâmlık daireleri, ayrıca büyük mutfaklar, ahırlar, sekban koğuşları da vardı. Kâhya Bey’in (iç işleri bakanının), reisülküttabın (dış işleri bakanının), daha birçok devlet ricalinin de orada odaları bulunurdu.

Babıâli, yeniçerilik kaldırıldıktan sonra ( 1826) sadrazamların ikametgâhı olmak vasfını kaybetmeye başladı. Babıâli’yi, tamamıyla resmi bir devlet “dairesi olarak kullanan ilk padişah II. Mahmut’tur. Ondan önce hiç bir padişahın fermanlarında Babıâli kelimesini zikrettiği görülmemiştir. II. Mahmut, bir yangın yüzünden yanıp kül olan binanın yeniden yapılması için Sadrazam Selim Paşa’ya gönderdiği hatta «muhterik olan Babıâli’mizin, bimennih-i Teâlâ evvelbaharda inşasına irademiz taallûk etti» cümlesini kullanarak, oranın devlete ait bir yer olduğunu belirtmiştir.

Gene II. Mahmut zamanında, eski devlet teşkilâtı değiştirilmeye başlandı. 1835’te sadrazam kâhyalığı «mülkiye nazırlığı», reisülküttaplık «hariciye nazırlığı», defterdarlık «maliye nazırlığı» oldu. Bu makamların nazırları sadrazamın maiyetinde, onun izinde yürümeye mecbur ikinci derecede rical ol maktan çıkmışlar, yetkili birer devlet adam olmuşlardı. Fakat gene de ayrı daireleri yor

Babıâli’nin Siyasi Değeri

«Paşa Kapısı» tâbirinin unutulup yerini, gerek içeride, gerek yabancı memleketlerde «Babıâli» tabirinin alması bu tarihten baş lar. Modernleşen Babıâli 1850-1870 tarihleri arasında İmparatorluğun gerçek idare merkezi olmuştu. Her iş orada görülür, devletin siyasî istikameti orada tâyin edilir, yurt içi Ve yurt dışı işleri en küçük teferruatına kadar oradan idare olunurdu. Saray yalnız saltanat sürerdi.

Abdülmecit, bütün saltanatı süresince, Babıâli’nin hak ve yetkilerine karışmak isteme inişti. Abdülâziz de Ali Paşa ölünceye kadar bu yolda hareket etti. Sonra tutumunu değiştirdi, Mahmut Nedim Paşa’nın kötü idaresi üzerine, Babıâli’nin nüfuzunu kırdı, bütün idari ve siyasi kuvveti sarayda toplamaya çalıştı. Osmanlı İmparatorluğumun batmasını hızlandıran sebeplerden biri de budur.

Advertisement

Abdülhamit de bu yoldan gitmiş, devle-idaresini kendi elinde tutmak istemişti, Böylece, Saray’la Babıâli arasında bir savaşmö başladı. Sadrazamların bazıları Babıâli’ye eski nüfuzunu kazandırmaya çalıştılar, fakat üstünlük daima Saray’da kaldı, Babıâli, hele Abdülhamit’in son yirmi yıllık saltanatı sırasında, meflûç bir duruma düştü.

23 Temmuz 1908 Meşrutiyet Devriminden sonra Babıâli istiklâlini elde etti. Fakat bu istiklâl Mebusan Meclisi’nin murakabesi altındaydı. Devlet bu murakabe altında, gene Babıâli’den idare olunuyordu. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki Mütareke yıllarında Babıâli ecnebî nüfuzu ve tahakkümü altına girdi. Sadrazamlar, nazırlar müstevlilerin emriyle oturup kalkıyorlardı. Bu kötü hal, cumhuriyetle son buldu. Babıâli, o tarihte Osmanlı İmparatorluğu ile beraber tarihe’ karıştı.

Babıâli Yangınları

Bugünkü bina ilk yapıldığı şekli muhafaza etmiş değildir. Birçok yangınlar, Babıâli’nin zaman zaman yeni bir şekil almasına yol açmıştır. Babıâli’nin tarihiyle sıkı sıkıya ilgili bu yangınların en büyükleri 1754, 1808, 1825, 1838, 1373 ve 1912 yıllarında olmuştur. Babıâli’nin bu yangınların dördünde yanan kısmı ancak uzun zaman sonra tamir edilmiştir.

Babıâli Baskını

Babıâli binası, Balkan Savaşı sırasında (1912) «Babıâli Baskını» adıyla anılan bir olaya sahne olmuştur. O vakit iktidarda bulunan Kâmil Paşa kabinesi Balkan Savaşı’nı bitirmek için Londra Sulh Konferansı’nda Midye-Enez hattını Türkiye’nin kuzey sınırı olarak kabul etmek temayülündeydi. Bunun üzerine İttihat ve Terakki Cemiyeti mensupları, Babıâli’yi, kabinenin toplandığı bir sırada basarak Kâmil Paşa’yı istifa ettirdiler. Bu arada Harbiye Nazırı Nâzım Paşa ile yaveri Yüzbaşı Tevfik Bey’i vurdular.


Leave A Reply