Kendi Gök Kubbemiz Kitap Özeti Konusu Eleştirisi, Yahya Kemal Beyatlı

0
Advertisement

Yahya Kemal Beyatlı’nın Kendi Gök Kubbemiz isimli kitabının konusu, karakterler, eleştirisi, kısaca özeti. Yahya Kemal Beyatlı kitapları.

Kendi Gök Kubbemiz

Kendi Gök Kubbemiz Özeti – Yahya Kemal Beyatlı

Yahya Kemal‘in şiirlerinde memleketi Üsküp’ün, İstanbul’un ve uzun yıllar kaldığı Paris’in etkisi açıkça görülür. Yahya Kemal, olgunluk devrinde şiirlerinde Osmanlı medeniyet ve kültürünü, tarih, vatan kavramlarını, İstanbul sevgisini işlemiştir. Boğaziçi, Türk musikisi, İstanbul’un tabii ve tarihi güzellikleri eserlerinde önemli bir yer tutar. Yahya Kemal, “Ok” şiiri hariç, tüm şiirlerini aruz vezniyle yazmıştır. Aruz vezninin şiirin lirizmini artırdığını düşünmektedir. Şiirleri, yazılan sağlığında kitaplaşmamış, ölümünden sonra kitaplaşmıştır.

Kendi Gök Kubbemiz, Yahya Kemal’in ölümünden sonra, 1961’de yayımlanmıştır. Eser, onun istediği tarzda tertip edilerek basılmıştır. Yahya Kemal, şiirde mükemmelliğe inandığı için şiirleri üzerinde yıllarca uğraşmış; onları âdeta kuyumcu titizliğiyle işlemiş, bu yüzden bu eserini hayattayken yayımlamamıştır.

Bir Başka Tepeden

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.

Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rüyada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.

Advertisement

Açık Deniz

Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum;
Her lahza bir alev gibi hasretti duyduğum.
Kalbimde vardı “Byron’u bedbaht eden melal!
Sezdim o yaşta dağları, hülyam içinde lal…
Aldım Rakofça kırlarının hür havasını,
Duydum akıncı cedlerimin ihtirasını,
Her yaz, şimale doğru asırlarca bir koşu…
Bağrımda bir akis gibi kalmış uğultulu.
Mağlupken ordu, yaslı dururken bütün vatan,
Rüyama girdi her gece bir fatihane zan.
Hicretlerin bakıyyesi hicranlı duygular…
Mahzun hudutların ötesinden akan sular,
Gönlümde hep o zanla beraber çağıldadı,
Bildim nedir ufuktaki sonsuzluğun tadı.
Bir gün dedim ki “istemem artık ne yer ne yar”!
Çıktım sürekli gurbete, gezdim diyar diyar,
Gittim o son diyara ki serhaddidir yerin,
Hâlâ dilimdedir tuzu engin denizlerin!

Garbin ucunda, son kıyıdan en gürültülü
Bir met zamanı, gökyüzü kurşunla örtülü,
Gördüm deniz dedikleri bin başlı ejderi;
Gördüm güzel vücudunu zümrütleyen deri
Keskin bir ürperişle kımıldandı anbean;
Bakam ve anladım ki o ejderdi canlanan.
Sonsuz ufuktan ah o ne coşkun gelişti o!
Birden nasıl toparlanarak kükremişti o!

Yelken vapur ne varsa kaçışmış limanlara,
Yalnız onundu koskoca meydan ve manzara!
Yalnız o kalmış ortada, âsi ve bağn hun,
Bin mağra ağzı açmış, ulurken uzun uzun…
Sezdim bir âşinâ gibi, heybetli hüznünü!
Ruhunla karşı karşıya kaldım o met günü,
Şekvanı dinledim, ezeli muztarip deniz!
Duydum ki ruhumuzla bu gurbette sendeniz,
Dindirmez anladım bunu hiçbir güzel kıyı;
Bir bitmeyen susuzluğa benzer bu ağrıyı

Rindlerin Akşamı

Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç;
Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç.
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.

Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasından güneş doğmıyan büyük kapıdan
Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece.
Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince,
Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül.
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül.

Rindlerin Hayatı

Bâzan kader gelen bora halinde zorludur;
Dağlar nasıl bakarsa siyah ufka öyle bak,
Ba’zan de çevreden nice bir âdem oğludur,
Görmek değil, düşünmeğe bîgâne kal! Bırak…

Advertisement

Dindâr adam tevekkülü, rikkatle, herkese
İsa’yı çarmıhında, uzaktan, hatırlatır.
Bir aslan esniyor gibi engin vakar ise,
Rindin belâya karşı kayıtsızlığındadır.

Rindlerin Ölümü

Hâfız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış;
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.
Gece, bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış
Eski Şirâz’i hayal ettiren ahengiyle.

Ölüm âsûde bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter.

Sessiz Gemi

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler,

Birçok giden her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.

Kar Mûsikileri

Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu.
Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.

Bir kuytu manastırda dualar gibi gamlı,
Yüzlerce ağızdan koro hâlinde devamlı.

Advertisement

Bir erganun ahengi yayılmakta derinden…
Duydumsa da zevk almadım İslav kederinden.

Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta,
Tanburi Cemil Bey çalıyor eski plakta.

Birdenbire mesudum işitmek hevesiyle
Gönlüm dolu İstanbul’un en özlü sesiyle.

Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık,
Uykumda bütün bir gece Körfez’deyim artık!


Leave A Reply