Banka Nedir? Bankacılığın Gelişimi ve Türkiye’de Bankacılık Hakkında Bilgiler

0
Advertisement

Banka nedir? Bankalar ne iş yapar? Bankacılığın gelişimi, merkez bankaları ve Yürkiye’de bankacılık tarihi hakkında bilgiler.

Bankacılık

Banka, para ve para yerine geçen öteki menkul değerlerle iş yapan ve finans hizmetleri sunan kurum. Mevduat alan ve borç veren bankalar kârlarını, yatırılan ve kredi olarak verilen paralara uygulanan faizler arasındaki farktan sağlarlar.

Bankalar temelde, ticari bankalar ve merkez bankaları olarak ikiye ayrılırlar. Tasarruf toplayan ve cari hesapları tutan ticari bankalar borç verme, yatınm yapma, kişiler ve kurumlar arasında mali işlemleri kolaylaştıracak hizmetler sunma gibi işlevleri yerine getirir. Verdikleri borç ve krediler için belli bir faiz alan bankalar, öteki hizmetleri için de harç alırlar. Devletler arasındaki mali işlemleri yürüten merkez bankaları, içerde de para ve kredi politikalarının düzenlenmesine ve uygulanmasına aracılık ederler. Ayrıca bir mali bunalım sırasında ticari bankaların borç almak için en son başvurabilecekleri merci görevini görürler. Merkez bankaları, bu temel etkinliklerinin yanı sıra, resmî banka sigortası aracılığıyla mali sistemin güvencesi olarak önemli bir psikolojik rol oynarlar. Merkez bankalarının aracılık ve sigorta işlemlerinden aldığı harçlar devletlere büyük bir kazanç sağlar.

BANKACILIĞIN GELİŞİMİ

İlk bankalar yalnızca madeni paraların değerini denetleyen ya da değişik ülkelerin paralarını birbiriyle değiştiren kurumlardı. Rönesansın başlarında yeni ticaret yollarının açılmasıyla birlikte, bankerler, oluşturduktan temsilcilerin ödeme yapmasını sağlayarak, parayı gerçek anlamda taşımaksızın bir yerden başka bir yere aktarmanın çeşitli yöntemlerini geliştirdiler. Başlangıçta bankalar para ve öteki değerli malları yalnızca saklamak üzere kabul ederlerdi.

17. yüzyıla doğru Londra bankerleri modern bankacılığın temellerini attılar. Bu bankerler döviz alışverişi yapmaya ve para çekmek amacıyla faiz ödemeye başladılar.

Advertisement

En önemlisi belirli bir zaman içinde mevduat sahiplerinin yalnızca küçük bir bölümünün paralarını çekmelerinden yararlanarak, ellerindeki mevduatın geri kalan bölümüyle başkalarına faizle borç verme yöntemini buldular. Bu arada kişiler ve şirketler arasında birbirlerine kaynak aktarmak için bankalar aracılığıyla yazılı poliçeler kullanma alışkanlığı gelişti. Bankalar bu tür hesap sahiplerine kredi limitlerinin üzerinde poliçeler vererek ve banknot basarak açıktan borç verme uygulamasını başlattılar. Bu yöntemler piyasadaki para arzını artırmak gibi pratik bir sonuç doğurdu. Zamanla birçok ülkede para basma işlevini ticari bankaların yerini alan merkez bankaları üstlendi.

BANKACILIK SİSTEMLERİ

Ulusal bankacılık sistemleri açısından iki uç örnek ABD ve İngiltere’dir. ABD’de birim sistemi, İngiltere’de şube sistemi egemendir. ABD’nin kuruluş yıllarındaki dağınık yerleşme biçimi, mali gücün tek merkezde toplanmasına karşı duyulan hoşnutsuzluğun da etkisiyle, yerel bankaların hızla çoğalmasına yol açtı. Ama zamanla kırsal bankalar büyük ve karmaşık işlemler için kentlerdeki muhabir bankalara bağlanma yoluna gitti. Katı birim bankacılığı giderek yumuşamakla birlikte, ABD’de eyaletler arası şube bankacılığı hâlâ çok sınırlıdır. Kimi eyaletler kendi içlerinde bile şube bankacılığına izin vermemektedir.

İngiliz bankacılığına ise birçok şubeleri olan dört büyük banka egemendir. İngiltere’nin küçük bir ülke oluşu, etkili ulaşım ve iletişim ağlarının erken bir tarihte gelişmiş olması ve bankaların iflas durumunda sorumlulukların ve riskin çok sayıda ortak arasında paylaştınlmasına olanak sağlayan anonim şirket biçiminde kurulmasını destekleyen yasal düzenlemeler, İngiltere’de şube bankacılığının yerleşmesinde etkili olmuştur. Hindistan dışında İngiliz Uluslar Topluluğu üyesi ülkelerin çoğu, şube bankacılığı sistemini benimsemiştir. Buna karşılık birçok Avrupa ülkesi, Japonya ve Hindistan, Amerikan ve İngiliz modelleri arasında çeşitli yollar izlemeyi seçmişlerdir.

Eskiden SSCB’de ve Doğu Avrupa ülkelerinde bankalar para yaratamaz, yalnızca kişiler ve kamu kuruluşları arasındaki mali işlemleri yürütür; tasarruflarla vergi ve harç gibi ödemeleri kabul ederlerdi. Bu ülkelerde bankalar müşterilerden yalnızca sundukları hizmetlerin giderlerini karşılamak için çok az bir faiz alırlardı. Sovyet bankacılığı, merkezî planlamanın gerektirdiği disiplin doğrultusunda, son derece merkezî bir yapı gösteriyordu. Buna karşılık Doğu Avrupa ülkeleri yarı-özerk bölgesel bankacılık sistemlerini de denemişlerdi. Sosyalist ülkelerde 1980’lerin sonlarında ortaya çıkan değişiklikler, pazar ekonomisine geçiş çabalarına paralel olarak, bankacılık sistemlerinde de köklü değişmelere yol açtı.

BANKACILIK İŞLEMLERİ

Bankacılığın temel özelliği, kredi yoluyla ya da hükümet karanyla para arzı yaratabilmeleridir. Yatınm bankaları, emlak kredisi bankaları ve tasarruf bankaları türünden finans kuruluşları para yaratamazlar; yalnızca başkalarından ödünç aldıkları paraları borç olarak başkalarına verebilirler. Ticari bankalar ise mevduatlarının yalnızca bir bölümünü nakit ya da gerektiğinde kolayca nakde çevrilebilen kısa dönemli ve güvenilir devlet tahvili, senet gibi değerli kâğıtlardan oluşan likit-nakit olarak ellerinde tutarlar. Böylece bu bankalar mevduat sahiplerine hesaplarındaki miktann üzerinde kredi sağlayarak borç verirler. Bu, uygulamada açık çek gibi kabul edilir. Bu durumda söz konusu işlemi yansıtan çekler, başka bankalar tarafından, gerçekte yatınlmış miktarın üzerinde olmalarına karşın kabul edilebilir. Borç kullanarak yapılan ödemelerin büyük bölümü bankalara mevduat olarak döndüğünden, bu kredi sistemi kendi kendini besleyerek işler. Bankalar, hesap sahiplerinin sisteme duydukları güvenle ayakta dururlar. Hiçbir banka bütün müşterilerine hesaplarındaki bütün paraları aynı anda verebilecek güçte değildir. Böyle bir talebin gerçekleşmesi halinde ortaya çıkacak olan mali bunalım ekonomik bunalıma dönüşebilir. Birçok ülkede ticari bankalar daha az riskli olan kısa vadeli borç vermeyi tercih ederler. Ama bazı ülkelerde, örneğin Batı Almanya ve Japonya’da ticari bankalar uzun vadeli finansman kaynakları da yaratırlar.

MERKEZ BANKALARI

19. yüzyılda piyasa ekonomilerine özgü bunalım ve çöküntü döngülerinin yol açtığı sürekli bunalımlar, önlem olarak merkez bankalarının kurulmasına yol açtı. İngiltere Merkez Bankası (Bank of England) ilk “bankaların bankası” oldu. Öteki ülkeler de bu örneği izlerken, ABD’de de 1913’te Federal Rezerv Sistemi (FRS) kuruldu.

Advertisement

Merkez bankaları, devletler arasında iş yapan bankalar olmanın dışında, ticari bankaların çalışmalarını da düzenlerler. Bu işlevlerini ticari bankaların yüksek riskli borçlar vermelerini engelleyerek, bu bankaların yönetim ve hesaplarını denetleyerek ve nakit sıkıntısı çeken ticari bankalara borç vererek yerine getirirler. Son yıllarda tüm dünyada merkez bankalarının ekonomik politikayı biçimlendiren, döviz kurlarını düzenleyen, para ve kredi arzını denetleyen kuruluşlar olarak önemleri artmıştır. Merkez bankaları genellikle doğrudan hükümet denetimi altında tutulmazlar. Ama yararlandıkları özerkliğin kapsamı ülkeden ülkeye farklılıklar gösterir. Örneğin ABD’de başkanlar FRS yönetim kurulu üyelerini uzun dönemler için ve belli bir sırayla atarlar. Bunun amacı kurumun kısa vadeli siyasal baskılardan uzak kalmasını sağlamaktır.

Bankacılık

TÜRKİYE’DE BANKACILIK

Tarihsel gelişim

Türkiye’de bankacılığın geçmişi oldukça kısadır. Osmanlı Devleti’nin son yıllarında görülen ekonomik durgunluk ve topluma egemen olan dinsel ve kültürel değer yargıları bankacılığın gelişmesini geciktirmiştir. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ilk bankacılık etkinlikleri sarraflarla başladı. Eski bir geçmişi olan sarraflar, Osmanlı toplum düzeninde paranın önemli bir yer edinmesi ve ekonomide paraya duyuları gereksinimin artması sonucu, temel kredi kaynakları haline geldi. Daha çok azınlıklardan oluşan ve İstanbul’da Galata yöresinde toplandıkları için Galata sarrafları olarak adlandırılan bu kişiler, para değiştirme, teminat mektubu verme, borç senedi iskonto etme ve borç verme gibi işlevleri yerine getirmeye başladılar.

19. yüzyılda ekonomik ve toplumsal yapıda görülen gelişmeler para ve kredi talebini daha da artırdı. Eldeki gelirlerle harcamalarını karşılamakta güçlük çeken ve mali yapısı bozulan Osmanlı Devleti, sık sık sarraflardan borçlanmaya yöneldi ve para ticareti kârlı bir iş haline geldi. Öte yandan gelişen Avrupa kapitalizminin de etkisiyle dış ticaretin artması, iç ticaretin yabancılara açılması ve pazar için üretim sürecinin başlaması, para ve kredi işlemlerini artıran önemli etkenler oldu. Böylece dış borç kullanımı ve geri ödemelerinde kambiyo istikrannı sağlama ve kurumlaşmış para-kredi mekanizmaları oluşturma gereği, Galata sarraflarının bankerleşmesine ve ilk bankaların kurulmasına yol açtı.

İki Galata bankerine banka kurma izninin verilmesiyle, 1847’de İstanbul Bankası (Banque de Constantinople/Bank-ı Dersaadet) kuruldu. 1852’de iflas eden bu bankayı, 1856’da kurulan ve modern anlamda ilk ticaret ve mevduat bankası olan Bank-ı Osmani (Ottoman Bank) izledi. İngiliz sermayesi ile kurulan bu banka, 1863’te Fransız sermayesinin de katılmasıyla Bank-ı Osmani-i Şahane (Imperial Ottoman Bank/ Osmanlı Bankası) adını ve banknot çıkarma ayrıcalığını aldı. Osmanlı Bankası’nın kuruluşu Türkiye’de bankacılığın başlangıcı olarak kabul edilir.

Ulusal bankacılığın doğuşu da bu yıllara rastlar. Kırsal kesimin piyasa ekonomisine açılması ve kredi talebinin artması sonucu, Niş valisi Midhat Paşa 1863’te çiftçilere kredi vermek üzere Memleket Sandığı’nı kurdu. Zamanla yaygınlaşan ve bir ara Menafi Sandığı adını alan Memleket Sandıkları, kredi taleplerini karşılamada yetersiz kaldı. Bunun üzerine 1888’de Memleket Sandıkları kaldırılarak yerine Ziraat Bankası kuruldu. İlk bankanın kuruluşundan 1923’e değin 27 banka daha açıldı. Ama bu bankaların büyük bölümü kısa ömürlü oldu. Cumhuriyet dönemine ulaşabilen başlıca bankalar Osmanlı Bankası, Ziraat Bankası, İstanbul Bankası, Türk Ticaret Bankası, Milli Aydın Bankası ve Türkiye Bağcılar Bankası oldu. II. Meşrutiyet öncesinde yabancı bankaların ağırlıkta olduğu “borçlanma bankacılığı”, 1909’dan sonra ulusal bankacılık yönünde gelişmeye başladı. 1909’a değin kurulan 11 bankadan yalnızca Ziraat Bankası ulusal sermayeli iken, 1909-23 arasında kurulan 16 bankanın yalnız üç tanesi yabancı sermayeliydi.

1923’te toplanan İzmir İktisat Kongresi’n de sanayileşme ve kalkınma için ulusal bankacılığın geliştirilmesi karan alındı. T.C. Ziraat Bankası yeniden düzenlendi. 1924’te ticaret bankası olarak Türkiye İş Bankası, sanayi bankası olarak da Sanayi ve Maadin Bankası kuruldu. 1927’de kurulan Emlak ve Eytam Bankası, 1946’da konut kredisi vermek üzere Türkiye Emlak Kredi Bankası’na dönüştürüldü. Cumhuriyet döneminin en önemli bankacılık atılımı 1930’da T. C. Merkez Bankası’ nın kurulması oldu. Böylece banknot çıkarma ve para-kredi piyasalarını düzenleme yetkileri yabancı bankalardan alındı. 1929 Büyük Bunalımı’ndan sonra ekonomide devletçilik ilkesinin benimsenmesi üzerine, kamu yatırımlarını geliştirmeye ve finanse etmeye yönelik bazı yeni bankalar kuruldu. 1933’te Şümerbank ve Belediyeler Bankası (1945’te İller Bankası’na dönüştü), 1935’te Etibank, 1937’de Denizbank, 1938’de de Türkiye Halk Bankası faaliyete geçti.

II. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle ekonominin yeniden canlanması, özel sektör bankacılığı için elverişli bir ortam yarattı. Böylece Yapı ve Kredi Bankası (1944), Türkiye Garanti Bankası (1946) ve Akbank (1948) gibi özel bankalar kuruldu. 1948’de kurulan Türkiye Kredi Bankası ve Tutum Bankası ise daha sonra tasfiye edildi.

1950-60 döneminde uygulanan liberal politikalar ve özel girişimi güçlendirme çabaları, bankacılıkta ulusal sermayenin yoğunlaşıp merkezîleşmesini ve güçlenmesini sağladı. Bu dönemde bankacılık sistemi ticaret ve sanayi sermayesi ile bütünleşme sürecine girdi ve çoğu özel olmak üzere 24 yeni banka açıldı. Banka şubelerinin sayısı da büyük ölçüde arttı. 1950 başında 594 olan şube sayısı, 1960 başında 1.759’a yükseldi. Bu arada özel kanunlarla Denizcilik Bankası (1952), Türkiye Vakıflar Bankası (1954) ve Türkiye Öğretmenler Bankası (1959) gibi kamu ticari bankaları kuruldu. 1950’de uluslararası sermaye kuruluşlarının yerli sanayiyi finanse etmelerine aracılık etmek ve özel girişimin gelişmesini sağlamak amacıyla ilk kalkınma ve yatırım bankası olan Türkiye Sınai Kalkınma Bankası kuruldu. 1950-60 döneminde kurulup günümüzde de etkinliklerini sürdüren başlıca ticari bankaları, Demirbank (1953), Şekerbank 1954}, Pamukbank (1955) ve Çaybank’tır 1958). 1958’de uygulamaya konan istikrar politikasının ekonomideki daraltıcı etkisi, bir dizi bankanın tasfiye edilmesine yol açtı.

1960-80 arasında, bu tasfiyelerin de etkisiyle, pek az yeni özel banka açıldı. Buna karşılık kalkınma planları doğrultusunda kamu ve yatırım bankalarına öncelik verildi. Batık bankaları devralan T. C. Turizm Bankası (1962) ve Anadolu Bankası (1962) dışında Sınai Yatınm ve Kredi Bankası (1963), KİT’leri finanse etmek üzere Devlet Yatırım Bankası (1964), Amerikan-Türk Dış Ticaret Bankası (1964; 1970’te Türk Dış Ticaret Bankası adını aldı), Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası (1976) ve Arap Türk Bankası (1977) kuruldu. Ayrıca 1926’da kurulmuş olan Afyon Terakki Servet Bankası, Hisarbank (1979), 1929’da kurulmuş olan Elazığ İktisat Bankası da Orta Doğu İktisat Bankası (1980) adıyla yeniden açıldı.

1980’den sonra 24 Ocak ekonomik istikrar önlemlerine paralel olarak bankacılıkta da önemli yapısal değişiklikler görüldü. İhracata dayalı sanayileşme stratejisi ve dış borçlanmanın yeniden ağırlık kazanması, dış ticarete aracı kurumlara olan talebi ve bankaların mali sistem içindeki önemini artırdı. 1990 sonunda yabancı banka sayısı 23’e yükseldi. Ayrıca büyük ölçüde Ortadoğu sermayesine dayanan ve “faizsiz bankacılık” ilkesi temelleri üstüne kurulan Faisal Finans Kurumu ile Al Baraka Türk Özel Finansman Kurumu’na çalışma izni verildi.

Advertisement

1 Temmuz 1980’den sonra vadeli tasarruf faizinin serbest bırakılmasıyla birlikte başlayan “faiz yarışı”, 19Ş2’de banker adı altında etkinlik gösteren aracı kurumların büyük bir ödeme güçlüğü içine girmelerine ve “bankerlik bunalımı”na yol açtı. Serbest ve yüksek faiz uygulamasına ayak uyduramayan Hisarbank, İstanbul Bankası ve Orta Doğu İktisat Bankası da 1983’te kamu bankalarına devredildi. Bu arada banka sisteminde kredi faizlerinin yüksekliği gibi nedenlerle kredilerin tahsilinde güçlükler ortaya çıktı ve donuk kredilerde büyük bir artış oldu. Bu durumun bir sonucu olarak 1987 başlarında mali yapısı çok bozulan Türkiye Öğretmenler Bankası’nın yönetimine el kondu.


Leave A Reply