Başkalarının Eşyalarını Neden İzinsiz Kullanmamalıyız? Öykü İle Anlatım

0
Advertisement

Başkalarının eşyalarını neden izinsiz kullanmamamız gerektiğini anlatan bir hikaye. Diş fırçası isimli ders veren bir öykü.

DİŞ FIRÇASI

Onur’un babası sabah kalkıp yüzünü yıkadıktan sonra, çaydanlıktaki sıcak sudan biraz aldı, banyoya geçti ve tıraş olmaya koyuldu. Tıraş makinesinde, yaklaşık bir ay süreyle tıraş olmasını sağlayan uzun ömürlü bir jilet takılıydı. Onu takalı daha birkaç gün olmuştu. Suratını tıraş sabunuyla köpürtüp tıraşa başladığında jiletin yüzünü tırmaladığını duyumsadı ve tıraş makinesini, eline alıp baktı. Jilet iki ağızlıydı ve iki parçalı jiletin aralığında tüyler vardı.

Diş Fırçası

Baba, durumu hemen anladı: oğlu Onur, jiletini kullanmıştı! Oysa sıkı sıkı tembihlemişti onu:

“— Başkasının eşyasını kullanmaya kalkma!

“— Yine mendillerimi bulamıyorum Onur, sen almış olmalısın. Bir daha böyle yapma…”

Advertisement

“— Çoraplarımı giymemeni kaç kez söyledim sana, yine de giyiyorsun ve gidip futbol oynuyorsun, ondan sonra da çorapta giyilecek hal kalmıyor! Böyle yapma oğlum, kendi çoraplarını kullan!.”

Daha bir yığın çığlık, adamın kulaklarında çınlıyordu. Jileti lavabo aynasının önüne bıraktı, oğluna seslendi:
— Onur!
Bitişik odadan Onur’un’ sesi geldi:
— Efendim babacığım?
— Buraya gel!
Onur geldi.

Lise birinci sınıfa gidiyordu ama pek ufak tefekti, daha ortaokulu bile bitirmediğini sanırdınız. Buna karşılık, bıyıkları terlemişti ve iki de bir tıraş olmak gereğini duyuyordu. Çünkü okulda öğretmenleri onu uyarıyorlardı.

— Bir şey mi istiyorsun babacığım? —diye sordu Onur.

Babasının kaşları çatılmıştı:

— Bu jileti kullandın mı? —diye sertçe sordu.
Onur ne diyeceğini bilemiyordu. Babasının yüzündeki anlama bakılırsa, adamcağız çok sinirlenmişti. Ama Onur kullanmıştı makineyi. Yalan söylese olmaz, o daha kötü. En iyisi doğruyu konuşmaktı:

Advertisement

— Evet, kullandım, —dedi. Bunun üzerine babası açtı ağzını yumdu gözünü:
— Ben sana her zaman söylemiyor muyum, benim eşyama dokunma, kendi eşyanı kullan diye?

Onur başını önüne eğdi, mırıldandı:

— Söylüyorsun baba…
— Benim çoraplarımı giyme demiyor muyum?
— Diyorsun babacığım…
— Benim mendillerimi kullanma…
— Onu da diyorsun babacığım… Adam son vuruşunu iyi yaptı, gür sesiyle kükredi:
— Pekii, ne demeye benim tıraş makinemi kullanıyorsun öyleyse?
— Sınıf öğretmenimiz dün çok kızmıştı, tüylerini kes de sınıfa öyle gel demişti…
— Eee?
—Ben de bıyıklarımı … şey… tüylerimi kesmek zorunda kaldım…
— Bakkaldan kendine jilet alsaydın ya!

Onur başını önüne eğdi:

— Özür dilerim babacığım… —diye mırıldandı.
— Bir daha böyle bir şey yaptığını görmeyeceğim, tamam mı?
— Peki baba, —dedi Onur—, bir daha yapmam… Ama niçin bu kadar kızdığını da anlayamıyorum doğrusu… Ben senin oğlun değil miyim?
Baba durakladı bir an, gözleri uzaklara gitti, geldi, daldı, yutkundu.
— Haklısın oğlum, —dedi—, ama bazı şeyleri bilmiyorsun. İnsanların bazı konularda duyarlı olduğunu öğrenmelisin… Bu da o konulardan biri işte..

Her biri evin bir köşesine dağılıp sabah koşuşturması içinde olayı unuttular. Küçük kardeş anaokuluna; Anne, işine; Baba, görevine, Onur da okuluna gidecekti. Baba tıraş oldu, yüzünü yıkadı, hemen kahvaltı masasına koştu, iki lokma bir şey atıştırdıktan sonra sokağa fırladı. Görünüşe göre. Onur’la tartışmasını çoktan unutmuştu.

Baba eve döndüğünde, eşine ilkin oğlunu sordu: — Onur nerede?

— Konuk odasında.
— Ne yapıyor?
— Ders çalışıyor…— dedi Anne.
Baba, “hımm” diye mırıldandı ve bir şey söylemedi. Bunun üzerine Anne açtı konuyu:
— Sabahleyin çocuğu öyle hırpalayacak ne vardı? Sen görmedin ama bir köşeye çekilip sessizce ağladı…
Baba üzüldü bunu işitince:
— Yaa, öyle mi?
— Öyle tabii! Ne vardı konuyu o kadar büyütecek?
Adam içini çekti.
— Konuyu bilirsin ama anlayamazsın, —dedi—, bu benim için çok önemli bir konudur…
— Neymiş bu kadar önemli olan?

Baba omuzlarını silkti:

— Başka zaman konuşuruz.
Bunu söyledikten sonra konuk odasına geçti, kapıyı kapadı. Onur masanın başına geçmiş, ders çalışıyordu.
— Merhaba oğlum, —dedi, Baba.
Onur başını kaldırdı, babasına baktı.
— Hoşgeldin babacığım, —dedi.
Adam rahat bir soluk aldı: sabahki olayı unutmuş besbelli, iyi… Sonra boğazını temizledi.
— Sana bir öykü anlatayım mı? — dedi.
Onur şaşırmıştı, babasının yüzüne baktı yine. Ne diyeceğini bilemiyordu. Bunun üzerine Baba üsteledi:
— Eğer ders çalışmaya birazcık ara verebilirsen sana o öyküyü anlatacağım…
Onur elindeki kalemi bıraktı ve gülümsedi:
— Dinliyorum babacığım… Adam, çocuğun yanındaki sandalyelerden birini çekip oturdu ve anlatmaya başladı.

Çok genç bir evli çift vardı. Birbirlerini çok sevmişler ve bütün yoksulluklarına karşın evlenmişlerdi.

Bir süre sonra bir de oğulları olmuştu… Sonra, torunu oldu diye, kadının annesi de onların yanına gelmiş ve birlikte yaşamaya başlamışlardı… Günler böyle geçerken, hep birlikte mutlu, sevinçli günler yaşamaktaydılar… Oğulları çok güzel ve tatlı bir bebek olduğundan, yoksulluğa bile karşı durabiliyor, güzel günler yaşıyordular… Baba, sabah evden çıkıp akşamın geç zamanında dönebiliyordu. İşi ağırdı.

Eşine ve oğluna iyi bakabilmek için daha öncekinden fazla çalışıyordu. Yorgun argın eve döndüğünde yemeğini yiyip kahvesini içtikten sonra banyoya giriyor ve yeşil diş fırçasıyla dişlerini temizliyordu. Ama son zamanlarda dikkatini çeken bir şey vardı: Sabahtan beri evden uzak olmasına karşın, diş fırçasını ıslanmış olarak buluyordu, lavabodaki bardağın içinde… Buna bir anlam veremiyordu. Sonunda bir gün eve erken döndü ve olacak bu ya, dosdoğru banyoya girdi, elini yüzünü yıkayacaktı. Aaa, birden ne görsün? Eşinin annesi, yani oğlunun ninesi, takma dişlerini çıkarmış, yeşil diş fırçasıyla bir güzel fırçalamıyor mu? Adam şaşırdı ilkin, sonra açık konuşmayı yeğledi:

— Anne ne yapıyorsunuz orada? O benim diş fırçam, siz kullanmamalısınız…

Advertisement

Kadın pişkinlikle yanıtladı:

— Ne var bunda ay oğlum? Benimki zaten gerçek diş değil ki, takma diş bunlar… Bir şey olmaz, bir şey olmaz…

Onur durumu anlamıştı.
— Masal değil ki bu babacığım…
Baba gülümsedi:
— Evet, değil; gerçek. Ama masal gibi bir şey…
Onur başını önüne eğerek sordu:
—Sonra ne olmuş peki?
— Ne olacak? Adam o gün bugündür, hiçbir eşyasına kimsenin dokunmasını istemez olmuş…
Onur bir an sustu. Gözlerini yumdu. Sonra babasının yüzüne kızarık yanaklarla baktı ve mırıldandı?
— Özür dilerim babacığım, bir daha kendi eşyamdan başkasına el sürmeyeceğim…

Öykü yazarı: BURHAN GÜNEL


Leave A Reply