Beethoven’ın En Ünlü ve Önemli Eserleri Nelerdir? İsimleri ve Özellikleri

0
Advertisement

Ludwig van Beethoven’ın en ünlü ve önemli eserleri nelerdir? Beethoven’ın en sevilen eserlerinin isimleri ve özellikleri hakkında bilgiler.

LUDWIG VAN BEETHOVEN (1770- 1827)

Beethoven

Mi bemol majör Piyano Konçertosu No. 5
İmparator

Görünüşe bakılırsa Beethoven’in her bir portresi, müziği fırtınalı, kasvetli ve kaslı bir besteci olduğu izlenimini veriyor. Orası kesin ama ustalıkla yazılmış imparator Konçertosu, şefkatin ve güzelliğin bu harika adamın müziğinin derinliklerine işlediğine dair bir kanıttır.
Bu konçertoyu yazdığı sırada Beethoven, Klasik ve Romantik dönemler arasında epey gidip geliyordu. Eserin kendisi geleneksel sınırları -neredeyse yeni tarzda bir müzik doğuyormuşçasına- aşmış olarak görünüyor. Açılış bölümünün toplam uzunluğu geleneğe ters düşüyor; sakin ikinci bölüm, alışılmadık bir biçimde doğrudan finale akıyor ve müziğin sarih romansı, o sıralarda hâlâ çok yeni olan bir müzikal dönemin oldukça ilerisinde duruyor.

Eserin 1812’de Viyana’da yapılan prömiyerinde, solist kendi başına iyi bir besteci olan ve Beethoven’in öğrencisi olmuş Cari Czerny idi. Görünüşe göre eserin ikinci adı Beethoven’dan değil, Napolyon’un o sırada Viyana’ya atanmış subaylarından birinin yaptığı bir yorumdan türetilmişti. Subayın “Konçertoların imparatoru!” diye haykırdığı iddia edilir. Gerçekten de öyleydi. Bu nedenle eser o zamandan beri bu isimle anılmıştır.

Fa majör Senfoni No. 6
Pastoral

Bu pastoral senfoninin görkemli açılış bölümünü dinlerken Beethoven’ın bu eserinde, yazın çıktığımız bir yolculukta, sıkıl şık trafikte, gitmek istediğimiz o kırsaldaki varış noktasına duyduğumuz özlemle saatler geçiren bizlerin duygularına tercüman olduğunu hissetmeden edemezsiniz. Senfoniyi başlatan kaygıSlz iyimser ve neredeyse oradan oraya sıçrayan melodiyi duyarız ve bu melodi bizi aniden daha sakin manzaralara alıp götürür. Beethoven bizlere “taşraya varıldığı anda içimizdeki hoş duyguların uyanacağı” sözünü verir. Eğer bu müziğin bir kokusu olsaydı bu, yeni kesilmiş taze çimlerin ve tarlalardaki çançiçeklerinin kokusu olur, hatta belki bir çiftlik avlusunun kokusu tüterdi burnumuzda.

Beethoven’ın aslında “taşradaki yaşama ait anılar” adı verilmiş Altıncı Senfonisi, bestecinin muhteşem dış mekânlara duyduğu saygının bir ifadesidir. Besteci birçok yönden tam bir şehir insanıydı, Viyana’da tanınan ve hürmet edilen biriydi ve o dönemde şehrin Avrupa kültüründeki şöhretinin merkeziydi. Yine de, bu eserin betimleyici başlıklar taşıyan beş bölümünün fazlasıyla kanıtladığı üzere, bestecinin kırsal bölgelere ve içerdikleri her çeşit şeye karşı neşe dolu bir bakışı vardı. Eser, “program müziği” olarak bilinen, yani belirli bir hikâye anlatan yahut müstesna bir manzaranın işitsel bir resmini çizen bir müzik türünün ilk gerçek örneklerinden biriydi. Bu da Beethoven’i çığır açan bestecilerden biri yapan özelliklerinden sadece bir tanesidir.

Advertisement

Re minör Senfoni No. 9
Koral

Bu eser muhtemelen bestelenmiş en harika senfonidir; Beethoven’ın başarılarının zirvesi, insan ırkının ustaca yapılmış müzikal bir kutlaması ve dinleyen herkeste yaşama sevinci uyandıran muazzam bir eserdir. Gelgelelim Beethoven’in kendisi bu eseri asla bilfiil duymamıştır. Dokuzuncu Senfoni’si 7 Mayıs 1824’te ilk kez seyirci önünde çalındığında besteci tamamen sağırdı. Müziği duyuş şeklimizi değiştirmek için, kendisinden önce gelen herkesten daha fazla uğraş vermiş olan bu adam, seslerin kendisi için artık var olamadığı bir kişiye dönüşmüştü; bunun acı ironisinin kendisi de farkındaydı. Gitgide kötüleşen duyma yetisine rağmen, Beethoven bu muazzam senfoniyi azimle yazmaya devam etti. Hiç şüphesiz o sıralarda bir besteci olarak bulunduğu konumdan cesaret alarak büyük bir eser kaleme aldı. Ancak herkesin bildiği gibi, Beethoven, prömiyerde bu eseri yönettiği sırada, Dokuzuncu Senfoni’nin aldığı coşkulu tepkiden habersizdi. Seyircilerin alkış ve tezahüratını fark etmesi için, müzisyenlerden birinin besteciyi uyarması gerekmişti – ve bu daha ikinci bölümün sonunda gerçekleşmişti.

Beethoven’in Dokuzuncu Senfonisi, bir Friedrich Schiller şiiri olan “Neşeye Övgü’yü (Ode to Joy) de içermesiyle ünlüdür. Besteci bu metinden yirmi yılı aşkın bir süre boyunca büyülenmiştir: “Son yargıç merhamet etti! Ölüler yaşayacak! Kardeşler, için ve söze karışın, tüm günahkârlar affedilecek ve cehennem artık var olmayacak!” Bu Muzaffer kelimeler Beethoven’in ölümsüz müziğinin gücüne ve ?eğine tastamam uymaktadır.

La majör Senfoni No. 7

Beethoven’in Yedinci Senfonisi için neredeyse üzülesi gelir insanın. Beşinci Senfoni (yani klasik müzik tarihindeki en ünlü a açılış notasına sahip eser), Altıncı Senfoni (Pastoral senfoniyi kim sevmez?) ve o görkemli Dokuzuncu Senfoni arasında, insan Yedinci Senfoninin kolayca unutulabileceği hissine kapılır. Bu kaderin Sekizinci Senfoninin başına gelmiş olduğu söylenebilir ama Yedinci’nin değil. Öyle görünüyor ki Beethoven’in Dokuzuncu Senfonisinde bulunan o ham güç ve drama birçok açıdan burada ilk meyvelerini toplamaktadır. Müziğin içgüdüsel bir niteliği vardır, özellikle de müzisyenlerin, hayatları buna bağlıymışçasına çaldıkları o neredeyse çılgına dönmüş finalde. Eserin prömiyerinde, Beethoven’in podyumdan yönettiği orkestra müzisyenleri arasında, besteci arkadaşları Meyerbeer, Spohr ve Moscheles de vardı.

Wagner tarafından ezcümle “dansın ilahlaştırılması” olarak tarif edilen bu dört bölümlü senfoni pes, kasvetli tonlarla başlar. Beethoven’in Beşinci Senfonisindeki heyecan verici açılıştan ya da Altıncı Senfonisindeki hareketli, aydınlık başlangıçtan eser yoktur; bilâkis orkestra renkleri karanlıktır, gelecekte kötü şeyler yaşanacağına dair bir hissiyat uyandırır. Bu nedenle, senfoninin ilerleyen bölümlerindeki -özellikle de üçüncü bölümdeki- dokunuşların hafifliği ve bazı kısımların Pastoral Senfoninin kaygısız havasına görünen o ki gayet bilinçli bir şekilde geri bağlanması şaşırtıcıdır. Bu arada, nihayetsiz final, Çaykovski tarafından açıkça özetlenmiştir: “pervasız bir neşeyle, hayattan alınan haz ve büyük bir mutlulukla dolu bütün bir imgeler serisi”.

Do minör Senfoni No. 5

Bütün bir klasik müzik tarihinde, diğerlerine nazaran daha bilinen bir müzik cümlesi seçecek olsaydınız, bu elbette ki Beethoven’in Beşinci Senfoni’sinin ilk iki ölçüsü olurdu. Peki, bu anlama geliyor? Birçok diğer klasik müzik eserinde olduğu gibi eleştirmenler bu senfoniyi Kaderin kapıyı çalmasıyla özdeşleştirmeye her zaman hevesli olmuşlardır. Ancak Beethoven’in arkadaşı Schiller’in bu özdeşleştirmeye katılan savı dışında, ortada bestecinin gerçekten bunu kastettiğine dair çok az kanıt vardır. Bunun yerine, basitçe, Beethoven’in müzikal dehası, besteciyi öne çıkan, insanı yakalayan bir melodi yazmaya itmiş olamaz mı? Bestecinin yaratıcılığı, 1800’lerin başında kesinlikle su gibi akıyordu; benzer şekilde baştan sona etkileyici melodik cümlelerle dolu bir senfoni olan o muazzam Eroica’sının prömiyerinden kısa süre sonra Beşinci Senfoni üzerinde çalışmaya başlamıştı.

O zamanlar Viyana, yaşaması inanılmaz derecede heyecan verici bir şehir olsa gerekti. 1808 yılında Beethoven’in Beşinci Senfoni’sinin prömiyerinde olduğunuzu hayal edin bir: öncesinde seyircileri ısındırmak için Pastorafin prömiyerinin yapıldığı bir konser. Beethoven Beşinci Senfoniyi yönetmek için podyuma çıktığı anda, seyirciler herhangi bir bestecinin az evvel duyduklarıyla boş ölçüşecek bir başka ezgiyi ortaya koyabileceğine ihtimal vermiyorlardı herhalde. Oysa bu dört bölümlük senfoninin fazlasıyla kanıtladığı üzere, besteci, dünyayla daha birçok olağanüstü eser paylaşmaya çoktan hazırdı.

Advertisement

Do diyez minör Piyano Sonatı No. 14
Ayışığı

Takma ismine bakmayın, bu eser Beethoven’in kafasında asla Ayışığı Sonatı olmadı. Bestecinin oldukça memnun olduğu isim daha sıkıcı olan On Dördüncü Piyano Sonatı ismiydi. Ancak Alman eleştirmen Ludwig Rellstab, sonatın ünlü açılış bölümünü ayışığının Luzern Gölü boyunca titreşmesine benzetince, eserin bestecisinden bile daha çok yaşayacak bu tasviri yaratmış oldu.

Beethoven birçok bakımdan devrimciydi. Geleneği itelemekten ve klasik müziğin Romantik dönemini sevinçle karşılamaktan, zamanının diğer tüm bestecilerinden daha fazla sorumluydu. Bu eseri, mevcut durumu devam ettirmeyi reddettiğinin başlıca kanıtıdır: O dönem bir sonattan duyulması gerektiğine inanılan geleneksel hızlı-yavaş-hızlı kalıbı Beethoven’a göre değildi. Bunun yerine besteci, o zamana göre oldukça hayret verici bir biçimde, yavaş, hipnotize edici arpejler dizisiyle (arpej, bir akorun notalarının aynı anda çalınması yerine tek tek ayrılıp birbiri ardına çalınmasıdır) açılış yapmayı seçmiştir. Fırtına ve drama kesinlikle gelecektir, ancak gelmeleri ikinci bölümü bulacaktır – zamanın dinleyicilerinin sakin ve düşünceli olmasını bekledikleri bir bölümde yani. Bu da Beethoven’in tahmin edilebilir olanı tersine çevirip tamamen yeni müzik formları yaratmasının yollarından yalnızca biridir.

Ayışığı (yahut Beethoven’in tercih ettiği altbaşlıkla “Bir Fantezi Tarzında Yazılmış Sonat”) bestecinin en ünlü ve en çok sevilen solo piyano eseri olmayı bugün de sürdürmektedir.

Re majör Keman Konçertosu

Dokuz senfoni, beş piyano konçertosu, otuz iki piyano sonatı, bir y1^111 o<^a bestesi ve daha birçok eser. Beethoven’in Hemen her müzik türünde ortaya koyduğu eserler çok fazla şayıdadır; belki de bu yüzden, zamanının en popüler enstrümanlarından biri olan keman için sadece bir konçerto yazmış olması şaşırtıcıdır.

Günümüzde repertuvarın en iyilerinden biri olarak kabul edilen bu konçerto, yıldızı yavaş parlayan bir eserdi. Ünlü bestecinin diğer birçok eserinin aksine, hemen popüler olmadı. Beethoven konçertoyu fevkalade kısa bir sürede çabucak yazdı: 1806 kışında, epi topu birkaç haftada bestelenen eserin prömiyeri, 23 Aralık’ta tamamlanmasından yalnızca birkaç gün sonra yapıldı. Bu epey aceleye getirilmiş bir olaydı. Solistin bile partisyonunu öğrenmeye vakti olmamıştı, bu nedenle konser sırasında eserin notalarını o anda okuyarak çaldı. Beethoven’in bu tarz bir yaklaşımdan hoşnut kaldığını hayal etmek biraz zor.

Beethoven’in keman için yazdığı diğer iki eseri, bu konçertodan birkaç yıl önce tamamladığı Sol majör Romans Op. 40 ve Sol majör Romans Op. 5o’dir. Lirik ve ferah tonlarıyla, Keman Konçertosu’nun en ünlü bölümünden, enstrümanın melodik aralığının baş döndürücü kullanımıyla ortaya çıkan keyifli ve ateşli finalden daha farklı olamazlardı.

Mi bemol majör Senfoni No. 3
Eroica

Klasik müzik tarihindeki tüm eserler arasında, Klasik dönemin kapılarını kesin olarak kapatıp Romantik dönemin tam olarak başlamasını müjdeleyen eser budur. 1803 yılında bestelenen eser çoğunlukla, iki senfoni ustası olan Mozart ve Haydn’ın gölgesi altında yazılmıştır. Bu iki besteci, aralarında, kendi zamanlarının senfoni kavramını tanımlamışlardı. Müzikleri kesinlikle tutku ve duygu yüklüydü, ancak bunlar daima belirli kalıplar tarafından sınırlandırılmıştı. Ne var ki bu kalıplar gitgide yorucu olmaya başlamıştı ve yeni bir müzik türü ortaya atılmaya hazırdı.

Derken sahneye, bir kez daha kuralları yıkmaya hazır olan Beethoven girdi. Bu eserde ilk defa besteci dinleyenlerini olağanüstü bir müzikal yolculuğa çıkarmaya kararlıydı. Eroica’nm Napol-yon’dan ne kadar ilham alınarak yazıldığı bugün hâlâ müzikologların tartışma konusudur. Ancak esasen sorulması gereken soru bu değildir. Asıl soru şudur: Beethoven’in ruhunun derinliklerinden ilettiği şeyi biz duyabiliyor muyuz? Bu zafer dolu müzikteki çatışma ve başarı temalarını duyabiliyor muyuz?

Beethoven’in kendi döneminin en önemli bestecisi olduğu savı, bu muazzam eserle anında doğrulanmaktadır. Eseri duyduklarında dinleyiciler çok etkilendiler ve daha fazlasını dinlemek istediler. Tam da keşfetmek üzere oldukları gibi, Beethoven daha fazlasını onlara verebilmek için işe girişmeye kararlıydı.

beethoven

Fa majör Romans No. 2

Beethoven’in en ünlü eserlerinin çoğu, devasa bir ölçeğe, program niteliğinde bir üsluba ve hatta yarı otobiyografik bir doğaya sahiptir. Bu eserde ise besteci bize, büyük senfoni ve konçertolarına kıyasla, deyim yerindeyse lolipop tadında bir müzik parçası sunmaktadır.

Advertisement

Beethoven ikinci Romans’ı 1803’te bestelemiştir ve o tatlı, masum melodiler bestecinin o dönem özel hayatında yaşadığı fırtınalı olaylara hepten ters düşmektedir. Bu dönem boyunca, hayret verici güzellikte bir müzik yaratma kabiliyeti, bestecinin gitgide artan sağırlığı yüzünden çektiği o zalim acı tecrübeyi bizlere unutturuverir. Fa majör Romans! yazdığı dönemde, Beethoven tıbbi durumunun gerçekleriyle muhtemelen ilk defa yüzleşmek zorunda kalmıştır.

Kemanın nazik, taze ifadesi, müzik yazarak gerçeklerden kaçmayı başarmış bir bestecinin kısa bir süre soluklandığı hissini verir. Gerçekten de Beethoven, 1800’lerin başında, gitgide kötüleşen duyma yetisinin en çok farkında olduğu sıralarda, teselliyi sürekli beste yapmakta bulmuş gibi görünüyor. Ay ışığı Sonatı ve ikinci Senfoni, bu dönemde bestelediği diğer eserlerden sadece ikisidir.

Bu eserde tüm pişmanlıklar yok olmuştur. Yerine, her şeyin iyi olduğu hissini veren bir müzik vardır. Beethoven’in da çok iyi bildiği gibi, gerçek hiç de böyle değildir.

Sol majör Piyano Konçertosu No. 4

Dünyanın en ünlü bestecisi olduğunuzu hayal edin. Sevenleriniz size tapıyor. Her türden eserle çoktan devasa bir başarı yakalamışsınız. Şimdiyse Dördüncü Piyano Konçertonuzu yazdınız Solo piyano bölümünü kimin çalacağına karar vermek elbette daha sonra düşünülecek bir konu olarak görülebilir. Ne de olsa Avrupa’daki tüm piyanistler eserinizi çalmaya can atacaktır, öyle değil mi?

Öyle değil anlaşılan. En azından söz konusu olan eser Beethoven’in Dördüncü Piyano Konçertosu ise. 1806’da bu konçertoyu yazdıktan sonra besteci, eserini icra edecek birini bulmakta epey zorlandı. Bu yüzden beste 22 Aralık 1808’deki halk prömiyerine kadar rafta tozlandı. En sonunda eseri çalan kimdi peki? Ludwig van Beethoven’in ta kendisi. Bestecinin kesinlikle hayret verici bir dayanma gücü vardı, zira aynı konserde Beşinci Senfoni ile Altıncı Senfoninin prömiyerlerini de yönetmişti!

Beethoven Dördüncü Piyano Konçertosu’nun devam eden popülerliğini Felix Mendelssohn’a borçludur. Eser, Beethoven’in aynı dönemde bestelediği diğer birçok muhteşem eserin, özellikle de bu bahsettiğimiz iki senfoninin gölgesinde kalma tehlikesi altındaydı. Yazılmasından 25 yıl kadar sonra Mendelssohn, 1847 yılında İngiltere’de icra ederek, Avrupa’nın dört bir yanındaki konser salonlarında eserin tanıtımını yaptı. Yine de birçok bakımdan eser günümüzde, özellikle de sonrasında yazılmış İmparator Piyano Konçertosu’nun gölgesinde kalmıştır. Ancak Beethoven’in bu konuda suçlayabileceği tek kişi yine kendisidir.

Do minör Piyano Sonatı No. 8
Patetik

İsviçreli piyanist ve orkestra şefi Edwin Fischer’in söylediği gibi “Beethoven için sonat biçimi, bir gün bir kapris sonucu kullanılıp ertesi gün bırakılacak türde bir tasarı değildir. Bu biçim, hayal ettiği ve bestelediği her şeye baskın çıkar; yaratımına ve düşünce biçimine damgasını vurmuş, doğuştan gelen, doğal birformdur” Beethoven tarafından bestelenmiş 32 piyano sonatının arasından sadece Ay ışığı popülerlik konusunda bu eserle boy ölçüşebilir.

Patetik, Beethoven’in kariyerinin erken döneminden başını uzatır. 1700’lerin sonlarında, yani Klasik dönemin geleneklerinin hâlâ baskın olduğu ve Beethoven’in kendisinin bile bu kısıtlamalar içerisinde beste yapmaktan hoşnut olduğu bir çağdır bu. Aradan geçen 200 yılın büyük bir kısmında müzisyenler bu eserin ikinci adının altında yatan gerçek nedeni tartışmışlardır.

Bazı kaynaklar, bir alt isim olarak Patetik’i bizzat Beethoven’in eklediğini öne sürerken, diğerleri yayıncısının, bestecinin onayı olmadan bu ismi ortaya attığını ima eder.

Beethoven’in burada (trajik, derin duygular içeren bir müzik için çoğun harika bir araç olan) Do minör tonunu seçmesi, birçok kişiyi eserin doğrudan Mozart’ın 20 yıl kadar önce aynı tonda bestelediği On Dördüncü Piyano Sonatı’ndan esinlenildiğine inanmaya sevk etmiştir. Arada benzerlikler olsa da bunların birçoğu oldukça belirsizdir. Müziğin Beethoven’a ait olduğu inkâr edilemez; sonat biçimi konseptini içine tamamen sindirmiş olan ve bunu derin bir anlam iletebilecek şekilde kullanabilen genç bir besteci çıkar karşımıza.

Egmont Uvertürü

1809 ve 1810 yıllarında Beethoven, 1567’de bir komplo yüzünden idam edilmiş Flaman bir soylu olan Egmont Kontu’nun hayatını konu alan, Goethe’nin yazdığı Egmont adlı oyuna hem bir uvertür hem de küçük bir müzik besteledi.

Advertisement

Eğer Patetik Sonat Beethoven’in gençlik yıllatma aitse ve Koral Senfoni daha sonraki yıllarının müzikal timsaliyse, Egmont Uvertürü kendisine bu ikisinin tam ortasında yer bulur. Birçok açıdan eser, geçmişi yâd eder ve bir kâhin edasıyla geleceğe bakar. Ero-ica Senfonisi gibi erken dönem yapıtlarında açıkça görülen, Beethoven’in o çok sevdiği görkemli, ağırbaşlı orkestra açılışı burada tastamam mevcuttur. Tabii bunun yanı sıra, tüm eser boyunca duyulmuş temaları bir araya getiren ve bunları çok güçlü bir final oluşturacak şekilde örerek heyecanı doruğa ulaştıran o final de vardır.

Goethe’ye yazdığı mektubunda, Beethoven’ın arkadaşı Bettina von Brentano, bestecinin Egmont’a duyduğu hayranlığı açıklayarak, onun kendisine şöyle dediğini yazmıştır: “Goethe’nin şiirleri, sadece içerikleri değil, aynı zamanda ritimleri nedeniyle de beni derinden etkiliyor; sanki arada ruhani güçler varmışçasına kendisini daha yüksek bir düzen içinde tesis eden ve içinde ahengin sırrını barındıran bu dil sayesinde doğru ruh haline giriyor ve beste yapmak için şevkleniyorum.”

La minör Bagatel No. 25
(Für Elise)

Çocukken piyano çalmayı öğrenmeye yeterince uzun süre devam ederseniz, öğretmeninizin nota sehpanıza bu eseri eninde sonunda koyması kaçınılmazdır. Beethoven’in La minör Lir mi Beşinci BagatePi çok nadiren bu cafcaflı ismiyle andır; bilenler ve sevenler besteyi daha ziyade mahlasıyla anarlar. Doğruyu söylemek gerekirse, bu mahlas asla var olmamalıydı. Aslında Beethoven bestenin taslağında gerçekten de bir ithaf kullanmıştı, ancak bu “Für Therese” (Therese İçin) idi. Zavallı Therese, o lakayt metin yazarı Ludwig Nohl yüzünden eserin matbu versiyonundaki ithaf çok farklı birine edildiğinde, biraz kırılmış olmalı.

Günümüzde Für Elise (Elise İçin) Beethoven’ın şüphesiz ki en ünlü eserlerinden biridir. Bu nedenle, bestelendiği zamanda eserin aslında bir bakıma tesadüfen ortaya çıkması insana biraz tuhaf gelebilir. Eser o zamanlar pek ilgi uyandırmadı ve anlaşılan o ki Beethoven da yıllar sonra tekrar ele alıp, kendi indinde başarısız bir denemeyle yeniden gözden geçirip düzeltmeye çalıştıysa da, bestesinden hiçbir zaman tam anlamıyla memnun kalmadı. Bu yüzden Für Elise, 1865’e, yani Beethoven’ın ölümünden neredeyse kırk yıl sonrasına kadar basılmadı.

Do minör Piyano Konçertosu No. 3

Beethoven’in yazdığı en içli müzikler muhtemelen piyano ertolarında bulunur. Eğer buna dair bir kanıt arıyorsanız, Birinci Piyano Konçertosu’nun ya da Üçüncü Piyano Konçertosu’nun ikinci bölümlerini dinleyin. Bu bölümlerde bulunan güzellik ve zarafet, Beethoven’ın gelmek üzere olan Romantik dönemi kucaklayarak klasik müzikteki değişim sürecini hızlandıran bir besteci konumunda olduğunu tamamen doğrular.

Gerçekte böyle bağlar yokken, besteciler arasında hiçbir dayanağı olmayan bağlar kurmaya kalkmak fazla kolaycılıktır. Ancak bu eserin bestelenişinde Beethoven şüphesiz Mozart’a çok şey borçludur. Büyük Avusturyalı bestecinin Yirmi Dördüncü Piyano Konçertosu, Do minör başlığından tutun da, ifadelerindeki karmaşık detaylara ve her bir bölümdeki orkestral renge kadar, Beethoven’a burada doğrudan bir esin kaynağı olmuştur.

Beethoven’ın birçok piyano eserinde âdet olduğu üzere, bu eserin prömiyer gecesinde de besteci kendi eserini solist olarak icra etti. Üçüncü Piyano Konçertosu’nun ilk seslendirilişi, İsa Zeytin Dağı’nda adlı oratoryonun ve İkinci Senfoni’nin ilk seslendirmişleriyle birlikte yapıldı ve eşi menendi görülmemiş organizasyon yeteneği sayesinde, Beethoven eserin büyük kısmını ezberden çaldı. Ancak kendisi öyle istediği için değil, sadece piyano partisyonunun kopyasını çıkartacak zamanı bulamadığı için!

Do majör Piyano Konçertosu No. 1

Çok kafa karıştırıcıdır: Beethoven’in Birinci Piyano Konçertosu aslında bestelediği ikinci piyano konçertosudur. Ancak il^ bestelediği konçerto bundan sonra basıldığı için numaralar biraz şaşmıştır. Gerçi bu gerçeğe yapılacak herhangi bir vurgu ukalalık gibi algılanacaktır. İki konçerto da genç Beethoven’in kariyerinin hemen başında peş peşe yazılmıştır, piyano ve orkestra arasındaki uyumluluk bakımından ikisi de birbirine epey benzer yaklaşımlar sergilemektedir.

Bu konçerto sözgelimi Dördüncüden ya da İmparator’dan çok daha kibardır. Beethoven piyano ve orkestranın iç içe dokunmuş bir diyalog içinde yekvücut olarak çalmaları fikrini desteklemeye henüz karar vermemişti. Bunun yerine, ikisinin arasında saygılı bir mesafe vardır, ayrı sesler olarak vardırlar. Bu tabii ki eserin bizleri hayal kırıklığına uğrattığı anlamına gelmiyor, kesinlikle zamanının bir mahsulü olduğunu gösteriyor o kadar. Basitçe söylemek gerekirse, bu konçerto mantıken sadece Beethoven’ın erken dönemlerinde bestelenebilirdi.

Nispeten muhafazakâr bir yapısı olmasına rağmen Birinci Piyano Konçertosu o günlerde büyük bir ilgi uyandırdı. Prag’daki prömiyerinde dinleyiciler şaşkın ama olumlu tepkiler verdi. Bu da, her ne kadar daha yolun başında olsa da, Beethoven’ın müzikal devrimin tohumlarını çoktan ektiğini ve her müzikal yapının neler barındırması gerektiğine ilişkin önyargılı fikirlere meydan okuduğunu kanıtlamaktadır.

Do majör Üçlü Konçerto

Üçlü Konçerto’nun adı biraz yanıltıcıdır. İlk bakışta, keman, çello ve piyanonun asıl solistler olarak hep beraber mutlu mesut var olduğu, “bir konçerto fiyatına üç farklı deneyim” bekleyebilirsiniz Ancak Beethoven’in bize verdiği şey bundan biraz daha farklıdır.

Advertisement

Birçok açıdan tuhaf bir eserdir: Enstrümanlar ve orkestra arada çok az sohbet vardır; ilgi çeken hemen her şey solistler tarafından çalınmaktadır. Her ne kadar bu bir dereceye kadar beklense de, Beethoven’ın diğer konçertolarının hepsi hâlâ tek başına duyulduğunda epey ilgi uyandıran orkestral malzemeye sahip gibi görünür. Ancak bu türden üç sofistli bir eserin icrası sırasında solistler arasında karşılıklı etkileşim olması amaçlanır. Konserden sonra dinleyicilerin “Hangi solist en iyiydi?” şeklindeki yorumlarına hazırlanan her solistin bireysel olarak öne çıkanın kendisi olması arzusu yüzünden, konser irtifa kaybetmek riski taşır.

Bu nedenle, Üçlü Konçerto’nun en iyi icraları, egoların bir yana bırakıldığı, müziğin yegâne yıldız haline gelmesine izin verildiği icralardır. Eser oda müziğine benzer nitelikler taşır, hem de “Koca bir orkestraya gerçekten gerek var mıydı” diye sordurtacak kadar. Ancak bu bizim değil, Beethoven’ın bileceği iştir.

1803’te bestelenen Üçlü Konçerto, 1808 yılında Viyana’da yapılan bir yaz müzik festivalinde çalınana kadar, beş sene boyunca icra edilmeden beklemiştir.

Do minör Koral Fantezi

Beethoven’in bestelediği tüm eserler arasında, bu eser en çok ilgi uyandıranlardan biridir. Bestecinin seçtiği olağandışı enstrümantasyon, zamanın dinleyicisinin kesinlikle alışık olmadığı bir şeydi. Gerçekten de, başındaki upuzun solo pasaj yüzünden, Koral Fantezi’nin bir piyano sonatı olduğuna kolayca inanabilirsiniz Dahası, eserin yapısı biraz tuhaftır: Beethoven’i eseri sadece iki bölüme ayırmaya iten tam olarak neydi? Eserin süresi de şaşırtıcıdır. Böyle görkemli bir başlığı gören ve Beethoven’in artık geniş ölçekli senfoniler ve konçertolar yazdığı gerçeğini bilen dinleyiciler, eserin ilk seslendirilişinde, neden tamamının yirmi dakikanın biraz üstünde bir sürede çalınıp bittiğini mutlaka merak etmişlerdir.

Koral Fantezinin 1808’deki ilk icrası sırasında Beethoven’in aklında bir sürü şey vardı. Ne de olsa bu, diğer eserlerin arasında, en çok sevilen senfonilerinden ikisini de (Beşinci Senfoni ve Altıncı Senfoni) dünyaya ilk kez tanıttığı konserdi. Koral Fantezinin doğuşu kolay olmadı, hiç de öyle parlak karşılanmadı. İcra hantaldı, müzisyenler arasındaki uyum zayıf ve aldığı tepkiler epey soğuktu.


Leave A Reply