Ç Harfi İle Başlayan Deyimler ve Anlamları

0
Advertisement

Ç Harfiyle Başlayan Deyimlerin anlamları, açıklamaları, Deyimler sözlüğü Ç Harfi. Deyimlerin anlamı. Ç Harfi İle Başlayan Deyimler ve Anlamları

Ç Harfi İle Başlayan Deyimler ve Anlamları

ANLAMINA GÖRE – C / Ç HARFİ:

Çalışmak İle İlgili Atasözleri ve Deyimler
Çeşme İle İlgili Deyimler ve Anlamları
Çiçek İle İlgili Atasözleri Deyimler ve Anlamları
Çöp İle İlgili Atasözleri Deyimler ve Anlamları

DEYİMLERİN HİKAYELERİ

Çağırsa Gitmesek Çağırmasa Küssek Deyiminin Anlamı ve Hikayesi
Çok İncelme Kırılırsın Deyiminin Anlamı ve Hikayesi

HARF SIRASINA GÖRE

Çaba göstermek: Bir işi başarmak için uğraşmak, kuvvet harcamak.”Çaba göstermeden amacına ulaşamazsın.”

Çabalama kaptan ben gidemem: “Zorlamanın hiç faydası yok, ben bu işi yapacak güçte değilim; boşuna uğraşıyorsun, yapamam, gitmem,” anlamında kullanılır.

Çağ açmak: Yeni bir gidişin, tutumun öncüsü olmak; evrensel bir gidişe yol açmak.”İstanbul` un fethiyle yeni bir çağ açıldı.”

Advertisement

Çakar almaz: İşe yarar gibi görünse de aslında yararsız, bozuk olan.”Çakar almaz bir tabancayla bizi korkutacağını sanmıştı.”

Çakı gibi: Canlı ve atik, çevik.”Çakı gibi delikanlı olmuş.”

Çakılıp kalmak: Bulunduğu yerde uzun süre kımıldamadan kalmak, hareketsiz durmak.

Çalım satmak (caka satmak): Büyüklük taslamak, kurularak davranmak.

Çalım satmak: Yapay davranışlarla büyüklük taslamak. (Kars. Hava atmak.)

Çalımına getirmek: Tasarlanan bir İş için uygun zamanı ya da duru mu bulmak.

Advertisement

Çalımından geçilmemek :Kurumundan, büyülenmesinden yanına yaklaşılmaz olmak.

Çalımından geçilmemek: Çok kibirli, kurumlu olmak; büyüklük taslamak, gösteriş yapmak.”Adamın çalımından geçilmiyor, ona laf anlatmak çok zor.”

Çalıp çırpmak : Az çok demeden, eline ne geçerse çalmak.

Çalıp çırpmak: Eline ne geçerse (az ve çok) çalmak, bu yolla kazanç sağlamak.”Yoksul kalınca çalıp çırpmaya başladı.”

Çalmadan oynamak : Çok neşeli, keyifli bir dyrumda olmak.

Çam devirmek : -1. Karşısındakini gücendirecek söz söylemek. -2. Bil gisizliğini ele verecek sözler söylemek. (Kars. Pot kırmak, gaf yap mak.)

Çam devirmek: Farkında olmadan karşısındakini kıracak ya da kötü bir sonuca yol açacak söz söylemek, davranışta bulunmak.”Onun da çam devirmede üstüne yok hani.”

Çam yarması gibi: İhyan, iri gövdeli kimse için kullanılır.

Çam yarması: İri gövdeli insan.

Çamur atmak (sıçratmak) (birine) : Birini kötü bir işe bulaşmış göste rip lekelemeye çalışmak, İftira etmek. (Kars. Kara çalmak, leke sür mek.)

Çamura yatmak: Borcunu ödememek, verdiği sözü yerine getirme mek.

Advertisement

Çan çan etmek (Ötmek) : Durmadan yüksek sesle gevezelik etmek.

Çan çan etmek: Gerekli gereksiz sürekli konuşmak, yüksek sesle devamlı gevezelik etmek.”Başımda ne çan çan edip duruyorsun, kes artık şu sesini.”

Çanak tutmak (açmak) (bir şeye) : Davranışlarıyla ya da sözleriyle kendisine kötü bir söz söylenmesine, kötü davranışlarda bulunulması na yol açmak. ‘

Çanak tutmak (açmak): 1. Söz ve davranışlarıyla kavgaya, kargaşaya yol açmak. 2. Dilenmek.”Onun bu işe çanak tutmasına fırsat vermeyeceğim.”

Çanak yalamak : Dalkavukluk etmek, yaltaklanmak.

Çanak yalayıcı: Dalkavuk, çıkarı için dalkavukluk eden.”Çanak yalayıcılar gün geçtikçe artıyor.”

Çanak yalayıcı: Yaltaklanan kimse, dalkavuk.

Çanına ot tıkamak : Birini sesini çıkaramayacak, zarar veremeyecek bîr duruma getirmek.

Çanına ot tıkamak: Bir daha sesini çıkaramayacak, kötülük edemeyecek bir duruma sokmak.”Elbet sizin de çanınıza ot tıkayacağım gün gelecek.”

Çantada (torbada) keklik : Elde edilmiş sayılan, elde edileceğine ke sin gözüyle bakılan (şey).

Çantada (torbada) keklik: “Ele geçirilmesi o kadar kesin ki elde edilmiş sayılır” anlamında kullanılır.”Beni çantada keklik sanıyor ama yanılıyor.”

Advertisement

Çapraza getirmek (birini) : Onu tuzağa düşürmek.

Çapraza sarmak : İçinden çıkılması güç duruma gelmek. (Kars. Çar şafa dolanmak.)

Çaptan düşmek : -1. Çalışma düzenini bozmuş olmak. -2. Değerin den bir şeyler yitirmek.

Çaptan düşmek: Önceleri iyi olan durumu sonradan bozulmuş olmak; çalışma gücü, verimi tükenmiş olmak.”Adamın bir ayda çaptan düşeceğini sandılar.”

Çar çur etmek: Gereksiz, lüzumsuz yere harcayıp tüketmek.”Paranı sakın çarçur edeyim deme.”

Çarçur etmek (bir şeyi) : Elindeki parayı vb’yi gereksiz yerlere harca yıp tüketmek.

Çarçur olmak : Yararsız yere harcanıp ziyan olmak.

Çaresine bakmak : Bir işin, sorunun çözüm yolunu bulmak.

Çarığı ters giydirmek (birine) : bk. Pabucu ters giydirmek.

Çarıklı erkânıharp : Okuması yazması olmadığı halde kurnaz ya da uyanık davranan kimseler için şaka yollu kullandır.

Çarıklı erkânıharp: Daha ziyade öğrenimi olmayan ama kafası çalışan, kurnaz ve uyanık köylüler için şaka yollu kullanılır.

Advertisement

Çark etmek: Dönmek, geri dönmek.”Birkaç adım sonra çark ediniz.”

Çark etmek: Verdiği sözden ya da yapacağı İşten dönmek. (Kars. Yüz geri etmek.)

Çarkına okumak: Bozmak, çalışamaz hâle getirmek, zarar vermek; birine büyük kötülük yapmak.”Eline alır almaz saatin çarkına okudu.”

Çarpık çurpuk : Çok çarpık; eğri büğrü. (Kars. Eciş bücüş.)

Çarşaf gibi: Dalgasız, dümdüz ve durgun.”Deniz çarşaf gibiydi.”

Çarşafa dolanmak : İçinden çıkılmaz duruma gelmek. (Kars. Çapraza sarmak.)

Çarşamba pazarı: Her şeyi açıkta olan, karmakarışık yer.”Etrafı çarşamba pazarı gibi yapmış çocuklar.”

Çarşambadır çarşamba (demek): Bir konuda gereksiz yere inat (et mek).

Çat kapı: Aniden, beklenmedik bir anda.”Oturuyorduk, çat kapı çıkageldiler.”

Çat kapı: Beklenmedik bir anda.

Çat pat: 1. Ara sıra. 2. Yarım yamalak, biraz. 3. Vakitli vakitsiz, uygunsuz zamanlarda.”Çat pat okuması var diye mektubu ona uzattılar.”

Advertisement

Çat pat: -1. Her yerde hazır ve nazır bulunan. -2. Biraz, yarım yama lak.

Çatal kazık : -1. Bir konuda değişik tutumları yüzünden işin yürümesi ni engelleyen yetkili kimseler. -2. Çok karışık durum.

Çatık yüz (çehre, surat) : Öfkeli yüz.

Çatır çatır çatlamak : Çok kıskanmak.

Çatlak ses : Uyumu bozan, istenmeyen söz ya da davranış.

Çatlasa da patlasa da ; “Her türlü çareye başvursa da, ne kadar karşı çıkarsa çıksın.” anlamında.

Çaydan (denizden) geçip darede boğulmak : Bir işin yapılması sıra sında büyük engelleri aşıp tam sonuca ulaşılacağı anda önemsiz bir-neden yüzünden başarısız olmak.

Çayı görmeden paçaları sıvamak : bk. Dereyi görmeden paçaları sı vamak.

Çayı görmeden paçaları sıvamak: Ham hayaller kurmak; henüz zamanı gelmediği hâlde yapılacak bir iş, meydana gelebilecek bir olay için hazırlıklara girişmek.”Durun bakalım hele, çayı görmeden paçaları sıvamayın, bir haber ulaşsın önce.”

Çehre züğürdü: Çirkin, suratsız, yüzü yakışıksız.”Oğlanı çehre züğürdü bir kızla evlenmek zorunda bıraktılar.”

Çek (çekiver) kuyruğunu: “Artık ondan hiçbir şey bekleme!”

Advertisement

Çek arabanı: ‘Yıkıl, git, defol.” anlamında hakaret sözü.

Çekeceği olmak (birinden, bir şeyden) : Karşılaşacağı kötü durumlar olmak.

Çekeceği olmak: Çok acı çekeceği, sıkıntıya gireceği bir iş ya da durumla karşılaşacağı sezilir olmak.”Öyle anlaşılıyor ki bu çavuştan çekeceğimiz var.”

Çekidüzen vermek (üstüne başına, bir yere) : Dağınık bir yeri, üstü nü başını düzgün duruma getirmek, düzeltmek.

Çekidüzen vermek: Karışıklığı, dağınıklığı, başıbozukluğu gidermek.”Kendine bir çeki düzen vermelisin artık.”

Çekip çevirmek (bir yeri) (birini) : -1 .Bir yeri, kuruluşu düzene koy mak, iyi biçimde yönetmek. -2. Birini tutumlu, düzgün yaşayabilir du ruma getirmek.

Çekip çevirmek: Yönetmek, düzene sokmak, hâle yola koymak, çalışmasını sağlamak.”Tek başıma bu işi çekip çeviremem ki!”

Çekip gitmek : Uzaklaşmak, sıvışmak, kaybolmak.

Çekip gitmek: Savuşmak, bırakıp gitmek, kimseye danışmadan ayrılmak.”Aradığını bulamayınca çekip gitti.”

Çekirdekten yetişme : Bir meslekte küçük yaştan itibaren görgü ve deneyimini arttırarak ustalaşan kimse için kullanılır.

Çekirdekten yetişme: Bir işi küçük yaştan, çıraklıktan başlayarak öğrenme ve o işte ustalaşma.”Ali, çekirdekten yetişmiş bir marangozdu.”

Advertisement

Çekişe çekişe pazarlık (etmek): Bir malı ucuza almak, ya da pahalıya satmak için titizce uzun süre yapılan pazarlık.”Babam çok istediği atı alabilmek için, atın sahibiyle çekişe çekişe pazarlık etmeye başladı.”

Çelişkiye düşmek : Sözleri ya da davranışları; sözleri ile davranışları birbirini tutmamak, birbiriyle çelişmek; tenakuza düşmek.

Çelme atmak (takmak) (birine) (bir işe) : -1. Çelme ile onu düşür meye çalışmak. -2. İşin başarı ile sonuçlanmasını engellemek.

Çelme takmak: 1. Ayağını bacağına geçirerek yıkmaya çalışmak. 2. Bir işin gelişmesini engellemek veya bir kimsenin iyi yürüyen işini bozmak.”Sakin sakin giden arkadaşını çelmek takarak yere düşürdü.”

Çene çalmak : Oradan buradan konuşmak, gevezelik etmek.

Çene çalmak: Gevezelik ederek, çok konuşarak vakit geçirmek.”Komşu kadınları çene çalmaya bayılırlar.”

Çene yarıştırmak : Gevezelik etmek.

Çene yarıştırmak: Karşılıklı gevezelik etmek, boş konuşmak.”Sizinle çene yarıştırılmaz doğrusu.”

Çene yormak : Boşuna konuşmak.

Çenen tutulsun : “Konuşamaz ot” anlamına İlenme sözü.

Çenesi açılmak : Durmaksızın konuşmak, gevezelik etmek.

Advertisement

Çenesi durmamak (düşmek) : Durmadan konuşmak, gevezelik et mek.

Çenesi düşük : Sürekti ve dayanılmayacak kadar çok konuşan, geve ze kimse için söylenir.

Çenesi düşük: Geveze, çok konuşan, gereksiz şeyler söyleyen.”Senin kadar çenesi düşük bir adam daha görmedim.”

Çenesi kuvvetli: Kolay ve etkili konuşan kimse için kullanılır.

Çenesi kuvvetli: Söylemekten yorulmayan, söylediği sözlerle kendisini dinletmesini bilen.”İyi hatip, acaba çenesi kuvvetli hatip midir?”

Çenesini (bıçak) açmamak : Herhangi bir nedenle, hiç konuşmamak.

Çenesini açtırmak: Konuşması için uygun ortam hazırlamak, fırsat vermek.

Çenesini kapamak (kesmek) : -1. Artık konuşturmamak. -2. Susmak.

Çenesini tutmak : Konuşmamak, sır saklamak; ağzını tutmak*

Çeneye tutmak (birini) : Aralıksız konuşarak ve konuşturarak onu oyalamak.

Çetele tutmak: Hesap tutmak amacı ile bir yere çizgiler çekmek.”Ahmet amca, veresiye verdiği mallar için çetele tutmaktan usanmıştı.”

Advertisement

Çetin ceviz: 1. Kırılması zor, kabuğu sert ceviz cinsi. 2. Yola getirilmesi, yenilmesi zor rakip; başarılması güç iş.”Şimdi anlıyordu rakibinin ne deneli çetin ceviz olduğunu.”

Çetin ceviz: -1. Yola getirilmesi, kendisine bir durum ya da düşünce nin benimsetilmesi zor olan kimse için söylenir. -’2. Başarılması ol dukça güç olan iş için söylenir.

Çevir kaz (ı) yanmasın: Karşısındakini kıracak bir söz söylediğini fark edip de çevirmeye kalkışanlara şaka yollu söylenir.

Çevir kazı yanmasın : Kırdığı potun farkına varınca sözünü çevirmeye kalkışanlara alay ya da şaka yollu söylenir.

Çevre yapmak : Girişkeniigiyle pekçpk dost edinmek; muhit yapmak.

Çıban başı: 1. Çıbanın patlamak üzere olan tepe noktası. 2. Kötü sonuçların, uygunsuzlukların ana sebebi.”Bu işte çıban başı mı olmak istersin?”

Çıban başı: -1. Kurcalanırsa sonucu kötüye varma olasılığı bulunan sorun. -2. Varlığı, düşünceleri, eylemleri sûrun yaratan kimse.

Çıfıt çarşısı: Türlü kötülüklerin, hile ve düzenlerin karmakarışık bir durumda bulunduğu yer.”Daireyi çıfıt çarşısına çevirenler tek tek bulunmalıdır.”

Çığır açmak : Bir alanda eski görüş, anlayış, biçim ya da yöntem yeri ne yenisini getirmek, başlatmak.

Çığır açmak: Bir alanda yeni bir yol açmak; yeni bir tutum, izlenecek yöntem bulmak.”Bilim adamları kanserle mücadelede çığır açmak için kolları sıvadılar.”

Çığırından çıkmak: -1. Doğru yoldan ayrılmak. -2. Düzeltilmesi güç bir duruma girmek.

Advertisement

Çığırından çıkmak: Yoldan sapmak, doğru ve uygun gidişten ayrılmak, artık düzelemez hâle gelmek.”İşler çığırından çıkmadan önlem almalıyız.”

Çığlık atmak (koparmak) (çığlığı basmak) : Kulakları tırmalayacak korkunç sesler çıkararak acı acı bağırmak.

Çığlık çığlığa : Çığılık ata ata, bağırıp çağırarak.

Çıkar yol: Çare, en tutarlı çözüm yolu.”Sınıf geçebilmek için tek çıkar yol ders çalışmaktır.”

Çıkar yol: İnsanı güç durumlardan kurtaran davranış, başarıya ulaştı ran seçenek, çare; çözüm yolu.

Çıkış yapmak: Bir tartışma esnasında etkili söz ve sert davranışlarla düşüncelerini belirtmek.”Ani bir çıkış yaparak herkesi şaşırttı.”

Çıkış yapmak: Bir tartışmada, karşıt görüşte olanları susturmak ama cıyla sert davranışta bulunmak.

Çıkmaz ayın son çarşambası: “Bilinmeyen ve bilinmeyecek olan bir zamanda, hiçbir zaman.’ anlamında şaka yollu söylenir.

Çıkmaza girmek: Bir iş içinden çıkılamayacak bir duruma gelmek, (Kars. Batağa saplanmak.)

Çıkmaza girmek: Çözümlenemeyecek, içinden çıkılamayacak bir duruma düşmek.”İşler, hiç ummadıkları bir anda çıkmaza girdi.”

Çıldırmak işten (bile) değil: “Söz konusu ters, aykırı bir durum karşı sında insan delirebilir.” anlamında söylenir.

Advertisement

Çıngar çıkarmak : Gürültü ve kavgaya yol açmak.

Çıngar çıkarmak: Gürültü patırtı, karışıklık ve kavga çıkarmak.”Çıngar çıkarmadan oturtun şu kadını.”

Çırasını yakmak: Olumsuz ilişkisi ya da kötü davranışı yüzünden biri’ ni büyük bir zarar uğratmak.

Çıt çıkarmamak: Çok sessiz olmak, hiç ses çıkarmamak, gürültü yapmamak.”Çocuklar korkudan çıt çıkarmıyorlardı.”

Çıt çıkarmamak: En küçük bir ses bile çıkarmamak.

Çıt çıkmamak : En hafif bir ses bile çıkmamak.

Çıtı çıkmamak : Sessiz durmak, uslu oturmak, yaramazlık etmemek.

Çiçeği burnunda (çiçeği burnunda, çamuru karnında) : -1. Taze, he nüz çıkmış şey için söylenir. -2. Yeni oluşmuş, yeni yapılmış, şey için söylenir. -3. Bir konuda yeni olan kimse için söylenir.

Çiçeği burnunda: Çok taze, yeni koparılmış.”Çiçeği burnunda bir haber getirmek için yarışa girdi muhabirler.”

Çiçek gibi olmak: Temizlenip paklanmak, göze hoş görünen duruma gelmek.

Çift çubuk : Tarım yapabilmek için gerekli üretim araç ve gereçleri.

Advertisement

Çift dikiş : Aynı sınıfta iki yıl okuyan öğrenci.

Çifte kumrular: Birbirini çok seven ve birbirinden ayrılmayan kimseler.”İşte çifte kumrular geliyorlar.”

Çifte kumrular: Birbirlerinden hiç ayrılmayan, birbirlerini çok seven kimseler. (Kars. Ahbap çavuşlar, iki ahbap çavuşlar.)

Çiğ çiğ yemek<(birinî): Öldürecek derecede Öfkelenmek.

Çiğ süt etmiş olmak: Soysuz ve namussuz olmak.”Bu yürek yakıcı işi yapmak için çiğ süt emmiş olmak gerek.”

Çiğ yemedim ki karnım ağrısın : “Suç işlemedim, neden korkayım?” anlamında.

Çiğ yemedim ki karnım ağrısın: “Herhangi bir suç işlemedim ki korku duyayım, işi eksik yapmadım ki olumsuz sonuçtan kaygılanayım” anlamında kullanılır.

Çiğlik etmek : Uygunsuz, yersiz davranışta bulunmak.

Çiğlik etmek: İnsana yakışmayan; olgunluğa, yaşa uygun düşmeyen yersiz ve kaba davranışlarda bulunmak.”Bir çiğlik edip de toplantıyı berbat edecek diye ödüm kopuyor.”

Çiğneyip geçmek : Gereken ilgi ve saygıyı göstermemek.

Çil yavrusu gibi dağılmak: Toplu hâlde bulunan insanların her biri, herhangi bir sebeple bir yana dağılmak.”Silâh sesini duyunca çil yavrusu gibi dağılmaya başladılar.”

Advertisement

Çil yavrusu gibi dağılmak: Kotu bir durum karşısında, perişanca her biri bir yana dağılmak; kaçışmak.

Çile çekmek : Sıkıntı içinde bulunmak, sıkıntı çekmek.

Çile çekmek: Üzüntü, eziyet, acı ve sıkıntı içinde yaşamak.”Annen seni büyütünceye kadar ne çileler çekti biliyor musun?”

Çile çıkarmak: 1. Sıkıntılı bir işin veya durumun sona ermesini beklemek. 2. Tasavvufta bir müridin belli bir eğitim safhasından geçmesi.”Çile çıkarmayan mürit olgunlaşamaz.”

Çile doldurmak (çıkarmak): Sürekli sıkıntı ve eziyet içinde bulunma nın sona ermesini beklemek.

Çileden çıkarmak (birini): Birini densiz söz ve davranışlarıyla çok kız dırmak. (Kars. İfrit etmek.)

Çileden çıkmak: 1. Çok öfkelenmek, olan bitenler karşısında dayanıklılığı kalmayıp taşkınlık göstermek. 2. Çile süresini bitirmek.”Ben çileden çıkmadan çabuk terk edin burayı.”

Çileden çıkmak: Sabır ve dayanma gücünü yitirip taşkınlık göster mek; kendini kaybetmek. (Kars. İfrit olmak.)

Çilingir sofrası: Hafif mezelerle donatılmış içki sofrası.

Çimdik atmak (basmak) (birine): Onu çimdiMemek.

Çirkefe bulaşmak: Kötü sonuçlar doğurabilecek bir işe ya da şirret bi rine sataşmak.

Advertisement

Çirkefe taş atmak (çirkefi üzerine sıçratmak); Kötülüğü dokunabile cek birinin saldırısına yol açacak bir davranışta bulunmak, söz söyle mek.

Çirkefe taş atmak: Edepsiz, geçimsiz, kaba saba kimsenin tepkisine yol açacak davranışlarda bulunmak.”Şu çirkefe taş atıp da başını belâya sokmadan gir içeri!”

Çivi gibi: -1. Sağlam yapılı, çevik (insan). -2. (Su için) Çok soğuk.

Çivi kesmek : Çok üşümek.

Çivi kesmek: Çok üşümek, donmak.”Çocuklar soğuktan çivi kesmişlerdi.”

Çizmeden yukarı çıkmak : Olanaklarının elvermeyeceği bir işe karış mak, aşın gitmek

Çizmeden yukarı çıkmak: Bilmediği, aklının kesmediği, yetkisinin dışında bir işe kalkışmak; haddini bilmemek.”Kes artık, çizmeden yukarı çıkmaya başladın.”

Çocuk işi: Kolay ya da önemsiz iş.

Çocuk oyuncağı :-1. Pek Önemli sayılmayan. -2. Kolay yapılabilecek iş için kullanılır.

Çocuk oyuncağı hâline getirmek: Bir işi sık sık değiştirip verilmesi gereken önemde ele almamak, küçümsenir duruma getirip değerinden düşürmek.”Ne biçim adamlarsınız siz, bu güzel işi çocuk oyuncağı hâline getirdiniz!”

Çocuk oyuncağı: Önem verilecek değerde olmayan, kolay iş.”Dereyi geçmek mi? Çocuk oyuncağı benim için.”

Advertisement

Çoğu gitti azı kaldı (keli gitti, dazı kaldı): “Ele alınmış olan işin bü yük bölümü, en zor, en önemli yanı tamamlandı, geriye önemsiz bir bölümü kaldı.” anlamında.

Çoğu gitti azı kaldı: İşin en güç, en önemli, en büyük kısmı bitti, kalanı önemsizdir.”Ha gayret çocuklar, çoğu gitti azı kaldı.”

Çok bilmiş: -1. Zeki, akıllı (kimse). -2. Sinsi, kurnaz, çıkarını gözeten (kimse).

Çok gelmek: -1. Gereğinden fazla olmak. -2. Katlanılmaz, çekilmez ol mak.

Çok görmek (bir şeyi birine): -1. Bir şeyi bir kimseden esirgemek, o şeyi ona değer bulmamak. -2. Birinin bir davranışını yadırgamak.

Çok görmek: 1. Esirgemek, bir kimseyi o şeye değer bulmamak. 2. Bir kimsenin yaptığını, davranışını yadırgamak.”Gel, çok görme bana bu işi.”

Çok olmak : Davranışları sınmnı aşarak dayanılmaz, çekilmez duruma gelmek, usandırmak.

Çoluk çocuğa karışmak: Evlenip, çocukları dünyaya gelip, onlarla uğraşır olmak.”Vay canına! Daha dünkü çocuktu, bugün çoluk çocuğa karışmış! Zaman ne çabuk da geçiyor.”

Çoluk çocuk elinde kalmak: Genç, tecrübesiz, çocuk denecek kişilerin yönetimi altında yaşar durumda olmak.”Ülke çoluk çocuk elinde mi kalacak? Allah korusun!”

Çoluk çocuk: -1. Bir kimsenin çocukları. -2. Bir kimsenin ailesi; eşi ve çocuklan. -3. Yaşça küçük ve deneyimsiz kimseler için alay yolu söy lenir.

Çorap örmek: bk. Başına çorap örmek.

Advertisement

Çorap söküğü gibi gitmek (gelmek): Bir kez başlayınca arkası çok kolay, kendiliğinden gelmek.

Çorap söküğü gibi gitmek: Başlayan bir işin birbirine bağlı diğer bölümlerinin kolaylıkla halledilmesi.”Hele bir başla sen, bak nasıl çorap söküğü gibi gidecek iş.”

Çorbada tuzu bulunmak: Yapılan bir iş ya da hizmette az da olsa çabası, emeği bulunmak.”Haydi durmayın, çorbada sizin de tuzunuz bulunsun!”

Çorbada tuzu bulunmak: Yapılan işte ya da bir hizmette küçük de ol sa bir katkısı katkısı olmak, ona emeği geçmek.

Çömlek hesabı: Güvenilmez, yanlış hesap.”Senin yaptığın çömlek hesabı, bir muhasebeciye havale et işi.”

Çöp atlamamak: Çok titiz ve dikkatli olmak, gözünden hiçbir şey kaç mamak.

Çöp gibi (çöpten çelebi}: Çok zayıf, güçsüz (kimse).

Çöpe dönmek : Çok zayıflamak; çok güçsüz olmak.

Çöpsüz üzüm : -1. Sorun çıkaracak pürüzleri olmayan, kârlı İş. -2. Bak mak zorunda olduğu çok yakın akrabası olmayan eş.

Çrfrt çarşısı (gibi): Çok karışık yer için söylenir.

Çubuğunu tüttürmek: Sorunsuz ve sıkıntısız bir hayat sürmek.

Advertisement

Çukurunu kazmak: Birinin felaketine yol açacak girişimlerde bulun mak. (Kars. Tuzak kurmak.)

Çulu düzeltmek (düzmek): -1. Giyimini yenilemek. -2. Paraca iyi du ruma gelmek.

Çuval gibi: Kaba ve seyrek, bol ve ütüsüz.”Pantolonun çuval gibi olmuş.”

Çürüğe çıkmak: 1. İşe yaramaz olduğu, sağlam olmadığı anlaşılarak bir yana atılmak. 2. Sağlığı el vermediği için askerlik görevine alınmamak.”Çürüğe çıkmak için can atanlar da yok değil bugün.”

Çürük tahtaya basmak: İncelemeden, önlem almadan tehlikeli bir işe girişmek; aldatılmak.

Çürük tahtaya basmak: Tedbirsiz hareket edip, kötü sonuçlanacak bir işe girişmek.”Allah kimseyi çürük tahtaya bastırmasın.”

DEYİMLER

deyimler-1

Deyimler Sözlüğü
A BCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ


Leave A Reply