Çocuk İle İlgili Deyimler ve Anlamları Açıklamaları, İçinde Çocuk Geçen

0

İçinde çocuk kelimesi geçen deyimler ve açıklamaları. Çocuklar, çocukluk hakkında deyimlerin listesi ve anlamları açıklamaları.

Çocuk İle İlgili Deyimler

Arka resim kaynak: pixabay.com

Çocuk İle İlgili Deyimler

  • çocuk aldırmak
  • kadın karnındaki bebeği hekime ameliyatla aldırmak.
  • (çocuk) boya çekmek
  • boyca uzamak.
  • çocuk (çocuğunu) düşürmek
  • gebe kadın çocuğunu vaktinden önce ve ölü olarak doğurmak, düşük yapmak: “Beklenmedik acı olaydan ötürü Ayşe de çocuğunu düşürdü, ağır hastalandı.” -Halikarnas Balıkçısı.
  • çocuk dünyaya getirmek
  • çocuk doğurmak.
  • çocuk gibi
  • 1) yetenekleri gelişmemiş, çocuk kalmış: Çocuk gibi adam. 2) kolay kanar, kolay inanır: Sen de çocuk gibisin, o adamın sözüne inanılır mı?
  • çocuk gibi sevinmek
  • çok sevinmek: “Güzel sözler duyduğunda çocuk gibi sevinir.” -A. Kabaklı.
  • çocuk kalmak
  • büyümüş olmasına rağmen çocukça düşünceler taşıyıp çocuk gibi davranmak: “Araya araya bu oyunu mu buldun? Ayol sen sahiden çocuk kalmışsın.” -R. H. Karay.
  • çocuk mu avutuyorsun (kandırıyorsun)
  • söylenenlere inanmadığını belirtmek bir için kullanılan bir söz.
  • çocuk olmak
  • çocuklaşmak.
  • çocuk oyuncağı hâline getirmek
  • yeteneksiz kimselerin karışmasıyla bir işi değerinden düşürmek
  • çocukla çocuk, büyükle büyük olmak
  • içinde bulunulan yere veya çevredeki insanlara uymak.
  • çocukluğu tutmak
  • çocuksu davranışlarda bulunmak.
  • çocukluk etmek
  • 1) çocukça davranışlarda bulunmak; 2) gereği gibi düşünmeden deneyimsizce davranmak: “Çocukluk etme, Halis, âlemin kulağına gider. Sonra büyük dedikodu olur.” -H. R. Gürpınar.
  • çoluk çocuğa karışmak
  • evlenip çocukları dünyaya gelmek: “İsa Bey, burada zengin bir eşraf kızıyla evlenerek çoluk çocuğa karıştığı için 24 Meşrutiyeti’nde İstanbul’a dönmemiştir.” -R. N. Güntekin.
  • çoluk çocuk elinde kalmak
  • deneyimsiz, çok genç kişilerin eline geçmek.

Çocuk Nedir? Sözlük Anlamı

“Çocuk”
1. Küçük yaştaki erkek veya kız
“Çocuğun bir sütninesi vardı.” – R. H. Karay
2. Soy bakımından oğul veya kız, evlat
“Anası olacak bir kadın çocuğu omuzundan yakalamış.” – B. R. Eyuboğlu
3. Bebeklik ile erginlik arasındaki gelişme döneminde bulunan oğlan veya kız, uşak
“Çocuk köşeyi dönerken ana arkasından su içmeye gitti.” – B. R. Eyuboğlu
4. Genç erkek
5. Büyükler arasında daha az yaşlı olan kişi
6. Büyüklere yakışmayacak, daha çok küçüklerin yapabileceği gibi davranan kimse
“Otuz yaşında ama hâlâ çocuk.”
7. Belli bir işte yeteri kadar deneyimi ve yeteneği olmayan kimse

  • “çocuk bahçesi ”
    Çocukların gezinmesi, oyun oynaması ve hava alması için yapılmış bahçe
  • “çocuk bilimi ”
    Konu olarak çocuğu alan ve onu her bakımdan inceleyerek özelliklerini belirten bilim, pedoloji
  • “çocuk felci”
    Genellikle çocuklarda görülen ateş, kırıklık, baş ağrısı, kas ağrıları, ense sertliği, bulantı ve kusma ile aniden başlayıp ileri durumlarda özellikle bacak kaslarında felce kadar gidebilen bulaşıcı hastalık
  • “çocuk oyuncağı ”
    1. Çocukların oynayıp eğlenmesi için yapılmış oyuncak
    2. Kolay iş
    3. Önem verilecek değerde olmayan şey
    “Onlar için telefon dinlemek çocuk oyuncağıydı.” – A. Ümit
  • “çocuk yuvası ”
    1. Küçük çocukların sabah bırakılıp akşam alındıkları bakımevi, kreş
    2. Yetiştirme yurdu
  • “parmak çocuk”
    Çok küçük doğmuş çocuk
  • “kucak çocuğu ”
    1. Yürüyemeyen, kucakta gezdirilen çocuk
    2. Sürekli olarak kucağa almaya alıştırılan çocuk
“zamane çocuğu ”
Çokbilmiş, akıllı çocuk
  • “çocuk bakıcısı ”
    Çocuk bakımı ile görevlendirilmiş kız veya kadın
  • “çocuk dili ”
    Çocukların belli birtakım seslerden, basitleştirilmiş kurallardan, örneklemelerden yararlanarak kullandıkları dil
  • “çocuk işi ”
    Kolay veya önemsiz iş
  • “çocuk oyunu ”
    1.Çocukların oynadığı oyun
    “Çocuk oyunlarının büyük çoğunluğu gibi heyecanı artırma zamanı geldi.” – A. Kutlu
    2. Basit ve sıradan bir olay veya durum
  • “çoluk çocuk”
    1. Çocuklarla birlikte aile topluluğu
    “Roman okuma günlerinde evlilik, çoluk çocuk üstüne dertleşmeler, yakınmalar, onu bunu çekiştirmeler yer almazdı.” – A. Ağaoğlu
    2. Bir işte gereken deneyimi kazanmamış yaşça küçük kimseler, gençler
    “Serginin eğlence yeri lunapark çoluk çocuk kandıran basit ve eğlencesiz bir kumar yeri hâlinde.” – N. Hikmet
  • “üvey çocuk”
    Üvey evlat
  • “mektep çocuğu ”
    1. Öğrenci, okul çocuğu
    2. sıfat Acemi, toy
    “Mektep çocukları henüz dinlemesini biliyor, önüne gelen şiir yazma hevesine kapılarak gülünç olmuyordu.” – A. H. Çelebi
  • “sokak çocuğu ”
    1. Vaktini genellikle sokaklarda geçirip eğitimden yoksun kalmış çocuk
    “Sokak çocuklarını bir muzırlık yapmasınlar diye mektep çocukları gibi ikişer ikişer tabura sokarak bahçeden geçirdi.” – R. N. Güntekin
    2. Evi ve yakınlarından yoksun, sokaklarda yaşayan çocuk
  • “çiçek çocukları ”
    Çağdaş toplumu eleştiren, özgürlük hareketlerini destekleyen, kendine özgü düşüncelerini sergileyen gençlik kesimi
  • “çocuk başına ”
    Tek başına çocuk olarak
  • “çocuk doktoru ”
    Çocuk sağlığı ve hastalıkları doktoru, çocukçu
  • “çocuk lafı ”
    Çocukça söylenen basit söz
  • “çocuk ruhlu”
    Çocuklara benzeyen bir iç dünyası olan, çocuksu davranışları olan (kimse)
  • “dünkü çocuk”
    Deneyimi az, toy, acemi kimse
    “Dünkü çocuk bize akıl öğretmeye kalktı.”
  • “bayram çocuğu ”
    1. Bayram dolayısıyla süslenmiş, donatılmış, sevinçli çocuk
    “Hacı Arif Efendi bir bayram çocuğu gibi yerinde duramıyordu.” – Y. K. Karaosmanoğlu
    2. Bayram günü doğmuş çocuk
  • “muhallebi çocuğu ”
    Nazlı büyütülmüş kimse
    “Burnundan ateş saçarak alay komutanına muhallebi çocuğu bir ihtiyat zabitini rapor ediyor.” – A. İlhan
  • “sünnet çocuğu ”
    Sünnet edilmiş veya edilecek çocuk
    “Yaralı asker biraz sünnet çocuklarını andırır.” – Y. K. Karaosmanoğlu
  • “çocuk bezi ”
    Bebeklerin altına bağlanan bez
  • “çocuk edebiyatı ”
    Çocukların hayatı kavramasına yardımcı olacak, hayal gücünü geliştirici, okuma sevgisini aşılayan, eğitici bir edebiyat türü, çocuk yazını
    “Ortada çok kitap var da çocuk edebiyatı açısından bakıldığı zaman durum umut kırıcı.” – N. Meriç
  • “çocuk mahkemesi”
    Çocukların yargılanmasıyla, gerekli tedbir ve cezaları hükmetmekle görevli ihtisas mahkemesi
  • “çocuk yazını ”
    Çocuk edebiyatı
  • “mavi çocuk”
    Mavihastalığa yakalanmış çocuk
    “Kalbimde bir kusurla doğmuşum ben; bugün böylelerine mavi çocuk diyorlar, bu deyim o zaman yoktu.” – A. Erhat
  • “köprüaltı çocuğu ”
    Kimsesiz ve gideceği yeri olmayan kişi
  • “okul çocuğu ”
    Öğrenci
    “On iki yaşındaki bir okul çocuğunun becerebileceği kadar şeyi yapmaya çabalardım.” – A. Kutlu
  • “süt çocuğu ”
    1. Sütle beslenen çocuk
    2. Davranışları dolayısıyla küçük olduğu düşünülen kimse

Leave A Reply