Kırmak ve kırılmak içeren atasözleri ve deyimler nelerdir? Bu atasözü ve deyimlerin anlamları ve açıklamaları. Kırılmak, Kırmak konulu atasözleri, deyimler.
Kırmak, Kırılmak İle İlgili Atasözleri
- baş kırılır (yarılır) fes (börk) içinde, kol kırılır yen (kürk) içinde
aile içindeki, arkadaşlar arasındaki uyuşmazlıklar yabancılara duyurulmamalıdır. - gönül bir sırça saraydır, kırılırsa yapılmaz
kolay kolay onarılamayacağı için bir kimsenin özellikle de dostlarımızın gönlünü kırmamaya özen göstermeliyiz. - hanım kırarsa kaza, halayık kırarsa ceza
buyurucu durumunda olanların yaptığı yanlışlık hoş görülür, buyruk altındakilerin yaptığı yanlışlık suç sayılır. - iki testi tokuşunca biri elbet kırılır
kavgaya tutuşan iki kişiden biri elbette yenilir ve zarara uğrar. - iyi gitmeyince kişinin işi, muhallebi yerken kırılır dişi
insanın işi bir kez ters gitmeye görsün, en sıradan işlerinde bile tersliklerle karşılaşır. - kırdığı koz (ceviz) kırkı (bini) aşmak
sürekli yakışıksız davranışlarda bulunmak. - pek yaş olma, sıkılırsın; pek de kuru olma, kırılırsın
hüner gerektiğinde uysal, gerektiğinde sert olmayı bilmektir. - pilavdan dönenin kaşığı kırılsın
yararlı bir şeyi elde etmek için sonuna kadar uğraşılmalı, direnilmelidir. - su testisi su yolunda kırılır
bir kişi amaç edindiği işte kazaya uğrar. - suyu getiren de bir, testiyi kıran da
görevini iyi yapanla kötüye kullanan arasında bir fark gözetilmemektedir. - tekerlek kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur
sonucu kötü çıktıktan sonra bir davranış üzerine akıl öğreten çok bulunur. - testi kırılsa da kulpu elde kalır
zarar da etse varlıklı bir kimse büsbütün yoksul kalmaz. - testiyi kıran da bir, suyu getiren de
görevini iyi yapanla kötüye kullanan arasında bir fark gözetilmemektedir.
Pek Yaş Olma Sıkılırsın Pek De Kuru Olma Kırılırsın:
ANAFİKİR : Çok uysal ve çok dikbaşlı olmak kişiye zarar verir.
Uysallık, kişinin her durumu olduğu gibi kabul etmesi, hakkını aramaktan bile çekinmesidir. Böyle bir davranış biçimi kişiye zarar verir, insanlığının gerektirdiği davranışları göstermekten alıkoyar. Öyle olunca da haklarının başkaları tarafından gasp edilmesine yol açar. Dikbaşlılık ise hiçbir şeyi kabul etmemek, haklı bile olsa her davranışa ve isteğe başkaldırmak şeklindeki davranış biçiminin adıdır. Öyle kişiler de toplumda pek tutulmazlar, dikbaşlılıkları çoğu kez başlarına kötü durumlar getirir. İdeal olan davranış biçimi yerine göre uysal, yerine göre dikbaşlı olmaktır.
Kırmak Kırılmak İle İlgili Deyimler
- ağzını burnunu dağıtmak (kırmak, parçalamak)
aşırı bir biçimde döverek perişan duruma getirmek. - Ali kıran baş kesen
zorba. - bel kırmak
kırıtmak, salınmak. - belini kırmak
birini bir şeyi yapamaz duruma getirmek. - (birinin) cesaretini kırmak
yürekliliğini gidermek, korkutmak: ‘Zekânız size yardım etmez, bilakis cesaretinizi kırar.’ -R. H. Karay. - (birinin) hatırını kırmak
üzmek, gücendirmek. - (birinin) kemiklerini kırmak
birini çok dövmek, aşırı dayak atmak: ‘Kim ona yan bakarsa kemiklerini kırar, anasını ağlatırım.’ -H. E. Adıvar. - boynunu kırmak
hlk. çekip gitmek: ‘Daha bir ay tutunamazlar, boyunlarını kırarlar deniliyordu.’ -Ö. Seyfettin. - boyun kırmak
saygı duyulan bir kimse karşısında, ayaktayken başı öne bükmek: ‘Hürrem Hakkı, Ferhunde’nin önünde boyun kırdı.’ -M. Yesari. - burnu kırılmak
büyüklenemez duruma gelmek. - burnunu kırmak
birini güç durumda bırakarak büyüklenmesini veya direnişini yok etmek. - burnunun direği kırılmak (düşmek)
çok pis bir koku duyarak tedirgin olmak. - burnunun direğini kırmak
çok pis bir koku yayarak tedirgin etmek: ‘Tezek kokusu burnumun direğini kırmış, ciğerime işlemişti.’ -B. R. Eyuboğlu. - burnunun yeli kırılmak
öfkesi yok olmak: ‘Vazgeçin, dedi Nuh, kızlara yazık… Niye yazık olsun? Burnunun yeli kırılır, cart curt edemez millete!’ -O. Kemal. - ceviz kırmak
yanlış tutum veya davranışta bulunmak, hata yapmak: ‘Onun kırdığı cevizler artık haddini aştı.’ -O. C. Kaygılı. - çivi kırmak
ayakkabıların içinden çıkan çivi uçlarını bir aletle kesip raspa ile eğeleyerek köselenin içine gömmek. - direksiyon kırmak
aracı istenilen yöne çevirebilmek için direksiyonu o yöne döndürmek. - dümen kırmak
yön değiştirmek: ‘Herhâlde kaçmayı düşünüyor olmalıydı. Yolun kenarındaki tek tük ağaçlara doğru dümen kırdı.’ -R. N. Güntekin. - dümeni kırmak
argo çekip gitmek, kaçmak, uzaklaşmak. - düş kırıklığı yaratmak
beklentileri karşılayamamaktan dolayı burukluğa yol açmak: ‘Karşısındaki kadında düş kırıklığı yarattığının farkında.’ -A. Kulin. - düş kırıklığına uğramak
beklediği sonucu alamamak: ‘Uğradığı düş kırıklığı adımlarına yansıyan sünepe bir adam.’ -A. Ümit. - eli kırılmak
eli, işe yatkın bir duruma gelmek. - fındık kırmak
çapkınlık yapmak. - fiyat kırmak
fiyatı düşürmek, fiyatı indirmek. - gerdan kırmak
1) naz ile boynu başla birlikte iki yana oynatarak kırıtmak: ‘Avrupa tiyatrosunda işveli gerdan kırışları, meşhur kantolarıyla, ortalığı kırıp geçirdiği zamanlar!’ -A. İlhan. 2) mec. boynu, başı geriye oynatarak büyüklük taslar bir durum almak. - gönlü kırılmak
üzülmek, incinmek, yerinmek: ‘Bunları duymakla gönlüm kırıldı.’ -A. Ş. Hisar. - gönül kırmak (yıkmak)
birini çok üzecek bir davranışta bulunmak, gücendirmek: ‘Osman Efendi iyi adamdı, kimsenin gönlünü kırmazdı.’ -İ. H. Baltacıoğlu. - gülmekten kırılmak (katılmak, yarılmak)
aşırı derecede gülmek: ‘Ahali gülmekten kırılıyordu.’ -R. N. Güntekin. - hevesini kırmak
1) isteklerini, düşüncelerini engellemek; 2) zevki kaçmak, hevesi kalmamak, şevki kırılmak. - ipi kırmak
hlk. savuşup gitmek. - ipini kırmak
azmak, ele avuca sığmaz bir durum almak. - iti ite kırdırmak
kötülüğü kötülük aracılığıyla ortadan kaldırmak. - kabuğunu çatlatmak (kırmak)
içinde bulunduğu güç, olumsuz veya kötü durumdan kurtulup rahatlamak. - kafasını kırmak
iyice dövmek, pataklamak. - kahkahadan kırılmak
çok gülmek. - kalem kırmak
huk. idam kararı verildiğinde bir daha idam kararı imzalamamak için hâkim kalemini kırmak. - kalp (kalbini) kırmak
gönül kırmak: ‘Hak yemek, kanuna aykırı bir şey yapmak, kalp kırmak korkusuyla bir türlü iş göremezdi.’ -H. E. Adıvar. ‘Okuyucularımın hakkını yiyor hem de öteki genç okuyucularımın kalbini kırıyorum.’ -O. V. Kanık.
kır boynunu!
‘defol! çekil! git!’ anlamında kullanılan bir söz.
- kırığı olmak
karnede zayıf notu bulunmak. - kırığı olmak
yasa ve törelere aykırı olarak karşı cinsten biriyle sürekli ilişki içinde bulunmak. - kırık plak gibi
durmaksızın, aynı tonda tekrarlayarak. - kırılıp bükülmek
kırıtarak, kibarlığa özenerek konuşmak. - kırılıp dökülmek
1) kibar görünmeye çalışmak; 2) çok eskimek; 3) kırıklık duymak. - kırıp dökmek
dikkatsizlik veya öfkeyle birçok şeyin kırılmasına neden olmak: ‘Kaşla göz arasında ellerine geçirdiklerini kırıp dökmeye koyulmuşlardı.’ -A. İlhan. - kırıp geçirmek
1) yakıp yıkarak, öldürerek, baskı veya etki yaparak büyük zarar vermek: ‘Pakize’nin kırıp geçirdiği bir şeyi görmekten hasıl olacak tesiri temaşaya gelen çocuklara…’ -H. Z. Uşaklıgil. 2) çok sert davranarak darıltmak: ‘Adamın her akşam yarım kiloyu devirdikten sonra ortalığı kırıp geçirmesinden perişan oluyorlar.’ -Ç. Altan. 3) tuhaf söz ve davranışlarla herkesi çok güldürmek: ‘Hoşsohbet, şakacı bir insan olduğu için Kâzım Bey’le kaynatasını kahkahadan kırıp geçirir.’ -S. Birsel. 4) hayran etmek: ‘Bir İspanyol şarkıcı var. Beyoğlu’nu kırıp geçiriyor.’ -H. E. Adıvar. - kırıp sarmak
bir şeyi yapmak için her türlü imkândan güçlükle yararlanmak: ‘Düğüne kimlerin çağrıldığı anlaşılmaz, ne hediye gönderileceği de belli olmaz. Olmaz ama hepsi çağrılmıştır, hepsi de kırıp sarar, birer hediye alır yollar.’ -M. Ş. Esendal. - kirişi kırmak
argo bulunduğu yerden ayrılmak, kaçıp gitmek: ‘Ama şimdi derhâl giyineceksiniz ve kirişi kıracaksınız.’ -S. F. Abasıyanık. - kolu kanadı kırılmak
bir şey yapamayacak duruma gelmek, çaresiz kalmak: ‘Hem de kolu kanadı tamamıyla kırılmış, bir daha hemcinslerimize dil uzatamayacak bir hâlde…’ -R. N. Güntekin. - koz kırmak
1) oyunda elindeki kozlardan birini kullanmak; 2) mec. yanlış tutum içinde bulunmak: ‘Zavallının iratlarında oturan kiracılarla uğraşarak kırmadığı koz, çevirmediği dolap kalmıyordu.’ -Ö. Seyfettin. - kösteği kırmak
1) çocuk yürümeye başlamak; 2) bağlı bulunduğu yerle ilişiğini kesmek. - kulunç kırmak
ağrıyan yeri ovmak. - kurdunu (kurtlarını) dökmek (kırmak)
çoktan beri özlediği bir şeyi bol bol yapıp hevesini almak: ‘Daha sonra Paris’te kurtlarını dökmeye gelen her milletten insanlara rastladık.’ -B. R. Eyuboğlu. - kürünü kırmak
hlk. hevesini almak. - maneviyatını kırmak
moral gücünü sarsmak. - mukavemeti kırılmak
direnci, gücü azalmak. - not kırmak
1) verilen notu düşürmek, azaltmak; 2) az not vermek. - okulu asmak (kırmak)
okuldan kaçmak, derslere girmemek. - oldu olacak, kırıldı nacak
her şey olup bitti, iş işten geçti. - para kırmak
çok kazanmak: ‘Ayda üç yüz liradan para kırıyorsun, halis muhlis burjuvasın.’ -P. Safa. - pot kırmak
yersiz ve karşısındakine dokunacak söz söylemek, gaf yapmak: ‘Gri redingotlu efendi, bir pot kırdığını hemen anlamış olacak ki sözünü çevirdi.’ -Y. K. Karaosmanoğlu. - rekor kırmak
1) eski rekoru aşıp yeni, üstün bir sonuç elde etmek; 2) daha iyi bir derece elde etmek: ‘Tam en az elli bin satıp rekor kıracak.’ -A. Gündüz. - rota kırmak
rota çizgisinden ayrılmak: ‘Bir de baktım ki niyetlendiğim gibi kıyıya paralel gitmemiş, rota kırıp açılmışım.’ -R. Erduran. - şevki kırılmak
isteği, hevesi kalmamak. - şeytanın bacağını (ayağını) kırmak
1) herhangi bir sebeple yapılmayan bir işe başlamak veya gidilmeyen bir yere gitmek; 2) uğursuzluğu, şanssızlığı, aksiliği yenmek. - taş kırdırmak
böbrek taşlarını çeşitli yollarla parçalara ayırarak vücuttan atmak. - teli kırmak
bağlı bulunduğu kuruluşlarla ilişkisini kesmek. - umudu kırılmak
bir şeyin artık gerçekleşemeyeceği inancına varmak: ‘Umudu kırılınca boynu bükük, ahıra, ineği sağmaya indi.’ -H. E. Adıvar. - umudunu kırmak
umut kesmesine yol açmak: ‘Onun bu sözleri de umutlarımı biraz daha kırdı ama susmak istemedim.’ -A. İlhan. - ümidi kırılmak
umudu kırılmak.
ümidini kırmak
umudunu kırmak.
O kadar İncelme, Kırılırsın
Anlamı; Bu deyim, “kabiliyetlerinin üstünde işler yapmak adına, şekilden şekile girenler” için kullanılır. Deyim ayrıca, “Bu kadar ince işlere karışma” mânâsında da kullanılır.
Hikayesi; Buğday ununun işi çıkmış. Arpa ununa demiş ki, “Benim işim çıktı. Sen yerime biraz bakıver.” Arpa unu, “Olur başüstüne, ekmek hamuruna gireyim mi?” diye sormuş. “Peki” demiş buğday unu, “ekmek olabilirsin.”
“Ya çörek hamuruna gireyim mi?” diye sormuş arpa unu. “Olur olur, onu da yapabilirsin kıyısından” diye cevap vermiş, buğday unu. “Peki, baklava da olayım mı?” diye tekrar sormuş arpa unu.
Buğday unu demiş ki: “O kadar incelme dostum, kırılırsın.”