Amerikan Edebiyatı Tarihi (Gelişimi, Dönemleri, Sanatçılar ve Eserleri)

0
Advertisement

Amerikan Edebiyatı tarihçesi hakkında bilgiler. Amerikan edebiyatının gelişimi, dönemleri, eserleri ve sanatçıları hakkında bilgiler

Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Taban Puanları

17. yüzyıl ABD Edebiyatı İngiliz gibi düşünüp yazan İngiliz yazarlarca başlatıldığı için başlangıçta doğal olarak bir sömürge (koloni) edebiyatıydı. İngiliz göçmenlere buralarda kendilerini bekleyen fırsatları ballandırarak açıklayan A True Relation of … Virginia… (Virginia’nın Gerçek Yüzü…) 1608 ve The Summer Isles (Yaz Adacıkları) 1624, gibi kitaplarıyla, John Smith (1579-1631) adında bir paralı asker ABD Edebiyatı’nı başlatan kişi olarak bilinir. Zamanla her koloni, göçmenleri kendi topraklarına yerleşmeye özendirecek biçimde tanımlandı: Daniel Denton’un A Brief Description of New York (New York’un Kısa Bir Tanımı) 1670, adlı kitabı, William Penn’in A Brief Account of the Provincince of Pennsylvania1sı (Pennsylvania Eyaleti’ne Kısa Bir Bakış) 1682 ve Thomas Ashe’in Carolina’sı (1682). Amerika’ya İngiliz göçmenler için ülküsel bir ülke olarak yücelten birçok çalışmadan birkaçıdır. Ancak, yeni göçlere tepki gösterip karşı çıkanlar da yok değildi.

Bu karşıt yazarların en ünlüsü. The Simple Cobler of Aggawum in America (Aggawamlı Sade Ayakkabı Onarıcısı Amerika’da) 1647, adlı eserinde alaycı bir dille statükoyu 17. yüzyıl ABD Edebiyatı İngiliz gibi düşünüp yazan İngiliz yazarlarca başlatıldığı için başlangıçta doğal olarak bir sömürge (koloni) edebiyatıydı. İngiliz göçmenlere buralarda kendilerini bekleyen fırsatları ballandırarak açıklayan A True Relation of … Virginia… (Virginia’nın Gerçek Yüzü…) 1608 ve The Summer Isles (Yaz Adacıkları) 1624, gibi kitaplarıyla, John Smith (1579-1631) adında bir paralı asker ABD Edebiyatı’nı başlatan kişi olarak bilinir.

Zamanla her koloni, göçmenleri kendi topraklarına yerleşmeye özendirecek biçimde tanımlandı: Daniel Denton’un A Brief Description of New York (New York’un Kısa Bir Tanımı) 1670, adlı kitabı, William Penn’in A Brief Account of the Provincince of Pennsylvania1sı (Pennsylvania Eyaleti’ne Kısa Bir Bakış) 1682 ve Thomas Ashe’in Carolina’sı (1682). Amerika’ya İngiliz göçmenler için ülküsel bir ülke olarak yücelten birçok çalışmadan birkaçıdır. Ancak, yeni göçlere tepki gösterip karşı çıkanlar da yok değildi. Bu karşıt yazarların en ünlüsü. The Simple Cobler of Aggawum in America (Aggawamlı Sade Ayakkabı Onarıcısı Amerika’da) 1647, adlı eserinde alaycı bir dille statükoyu (Plymouth Plantasyonunun Tarihçesi) 1646, ayrılıkçı göçmenlerin Anglikanlıktan nasıl koptuklarını belirten bir eser oldu. Öte yandan, tiyatro ya da kurgu edebiyatına karşı yaygın bir önyargı bulunduğundan, 17. yüzyılda bu türde hemen hiçbir çalışmaya rastlanmaz.

The Bay Psalm Book (Defne İlâhisi Kitabı) 1640 ve Michael Wigglesworth’ün, Kalvenci inancı manzum bir gülmece diliyle açıkladığı The Day of Doom’u (Kıyamet Günü) 1662, şiir dalında verilmiş kötü, ancak popüler eserlerdi. Anne Bradstreet’in yazdığı bazı lirik şiirler de The Tenth Muse (Onuncu Esin Perisi) 1650, adı altında yayımlandı. Kısacası, yeni doğan 17. yüzyıl ABD Edebiyatı gerek içerik gerekse biçim yönünden belirgin olarak İngiliz Edebiyatı etkisindeydi. 18. yüzyıl başlarında Amerika’da Cotton Mather (1663-1728) gibi bazı yazarlar eski gelenekleri sürdürdüler. Bu yazarın büyük bir tarih ve özyaşamöyküsü olan Magnalia Christi Americana’sı (1702) ile Menuductio ad ministerium or An Introduction to the Ministry’si (Papazlığa Giriş) 1726, eski Püriten inançları savunan güçlü eserlerdi. Jonathan Edwards (1703-1758) öğretisini açıkladığı büyük tezi Freedom of W ili (İrade Özgürlüğü) 1754 ile Kalvenci öğretiye olan inancını yineledi. Aslında, Mather ve Edwards öyle doğmuş bir amacı savunuyorlardı. Johm Wise (1652-1725) ve Jonathan Mayhew gibi liberal görüşlü papazlar, özellikle Samuel Sewal (1653-1729) çok hoş bir biçimde kaleme aldığı Diary\sinde (Günce) bambaşka değişimlerin habercisiydi. Virginialı soylu bir toprak sahibi olan William Byrd’in uzak çiftliklerine yaptığı denetleme yolculuğu izlenimlerini akıcı bir dille anlatan The History of the Dividing Line (Sınır Çizgisinin Tarihçesi) 1728 ve A Journey to the Land of Eden (Cennet Beldesine Bir Yolculuk) 1733, gezi edebiyatından başlıca iki örnekti.

Advertisement

Devrim öncesi Amerika ile İngiltere arasında giderek artan politik görüş ayrılıkları iyice açığa çıktı. Koloni yerleşenleri kendilerini ayaklanmanın kaçınılmaz olduğu inancına kaptırdıkça, Samuel Adams (1722-1803) ve John Dickinson gibi kolonicileri ya da Joseph Galloway gibi kralcıları destekleyen birtakım güçlü politika yazarlarının etkisi altında kaldılar. Ancak Benjamin Franklin (1706-1809) ile Thomas Paine (1737-1808) yukarıda anılanların da üstünde bayraklaşmış iki devdi. Franklin kendi kendini yetiştirmiş, derin kültüre sahip biri olarak Büyük Britanya ile ilgili anlaşmazlıkları konu alan çeşitli makale, broşür ve yazılarını erken bir tarihte ağabeyisinin gazetesi “The New England Courant”da yayımlamaya başladı (1722). Deneyimli ama okumamış Richard Saunders’in kaleminden çıkan Poor Richard’s Almanac’ı (Zavallı Richard’ın Yıllığı) 1733 ile 1758 arasmda yayımlandı.

Anayurdu İngiltere’den Philedelphia’ya geldikten yaklaşık 14 ay soma kolonici amaçların en etkili propogandacısı kesilen Thomas Paine’in Common Sense (Sağduyu) 1776, adını taşıyan broşürü kolonicileri bağımsızlıklarını duyurmaları açısından ne kadar etkilediyse, The American Crisis (Amerikan Bunalımı) bildirileri de savaşın en karanlık günlerinde Amerikalıları dövüşe zorlayan itici güç oldu (1776-1783).

Savaş sonrası dönemde bu seçkin kalemlerden bazıları artık kimsenin ilgisini çekmez hale geldi. Franklin dışında, Thomas Paine ve Samuel Adams, yeni bir yönetim kurmakla ilgilenenlere yapıcı düşünceler önermekten yoksun kafalardı. Böylece, bu yeni dönemde başka bir yazar grubu öncülük koltuğuna oturdu. Thomas Jefferson (1743-1826) ve önerilen yeni Anayasa’ nin erdemlerini 1787 ile 1788 arasmda yayımlanan 85 makalelik bir dizide göklere çıkaran The Federalist bildirilerinin yetenekli yazarları bu grubun önde gelen kişileriydi. Bildirileri Alexander Hamilton (1757-1804), James Madison ve John Jay kaleme almıştı. Yaklaşık 51 Federalist Parti’nin liderlerinden biri oldu ve maliye bakanı sıfatıyla kaleme aldığı Bildiri’nin (1789-1795), eyalet yönetimleri zararına ulusal hükümetin gücünü arttırmada büyük etkisi görüldü. Thomas Jefferson gerek savaş sırasında gerekse savaştan soma etkin bir politik yazardı. Declaration of Independence (Bağımsızlık Bildirisi) onun Amerikan halkının ruhunu dile getiren en büyük ve özlü eseriydi.

Amerikan Devrimi sırasında şiir bir silaha dönüştü. Gerek Kralcılar gerekse Cumhuriyetçiler karşılıklı tartışmalarını, güç gösterilerini ve kahramanlarını yüceltmeyi Yankee Doodle, Nathan Hale, The Epilogue (Sönsöz) gibi halka mal olmuş İngiliz ezgilerinden kapma şarkı sözleri ve şarkılarla yürüttüler. Bu dönemin en ünlü Amerikan şairi, belleklerden silinmeyen şiirlerini içeren Revolutionary War Satires (Devrimci Savaş Taşlamaları) ile Philip Frenau (1752-1832) oldu. Onu, Amerika Kıtası üzerine yazılmış ilk destansı şiir olan The Columbiad (1787) ile Joel Barlow (1754-1812) izledi ve Joseph Hopkinson (1770-1842) ilk ulusal marşın Salute Colombia’mn (Selam Kolombiya) sözlerini yazdı (1798).

18. yüzyılın sonlarına doğru hem tiyatro alanında hem de romanda tarihsel önemi olan eserler üretildi. Tiyatro toplulukları Amerika’da uzun süredir etkinliklerini sürdürmelerine karşın, Royal Tyler’in Contrast’ ı (Zıtlık) profesyonel olarak temsil edilen ilk Amerikan güldürüsüydü (1787). William Hill Brown (1765-1793) ilk Amerikan romanı olan The Power of Sympathy’ yi (Sevecenliğin Gücü) yazdı (1789). Daha soma, 20. yüzyılın sonlarına kadar sürecek olan duygusal romanlar akımı başladı. H. H. Brackenridge (1748-1816) Cervantes’in Don Kişot’ unun izinde yürüdü; H. Hemy Brackenridge (1746-1816) ise, demokrasiyi hoş bir biçimde taşlayan ve sınır bölgeleri yaşamından ilginç portreler çizen eseri Modern Chivalry (Modern Şövalyelik) 1792-1815 ile oldukça yaygın bir başarı elde etti. Gotik dehşet edebiyatı Charles Brockden Brown’ ın (1771-1850) Wieland (1798), Arthur Mervyn and Edgar Huntly (1799) gibi romanlarıyla bir ölçüde millileştirmiş oldu. Ancak bu tür çalışmalar çarpıcı sanat eserleri olmaktan çok, başlangıç ürünleri olarak ilgi çekici nitelikteydi.

19. yüzyılın başlarında Amerikan Devrimi’nden, özellikle 1812 Savaşı’ndan soma, ABD’li yazarlar gerçekten yerli olan bir edebiyat yaratmak işine adandılar. Bunun sonucu olarak çok önemli dört yazar ortaya çıktı: William Cullen Bryant, Washington Irving (1783-1850), James Fenimore Cooper (1789-1851) ve Edgar Allan Poe (1809-1849) bu yüzyılın ilk yarısındaki edebiyat gelişimine damgasını vuran kişilerdi. Bryant ilk şiir çalışması Thanatopsis (Ölüm Üzerine Düşünceler) 1817, yayımlanır yayımlanmaz 23 yaşında dikkatleri çektiyse de, soma Washington Irving tarafından gölgelendi. Irving, bilgiçlik taslamayı alaya alan ve köklü Hollanda ailelerini taşlayan ünlü yergisi A History of New York (New York’un Tarihçesi) 1809 ile adını duyurdu. Saha sonra Sir Walter Scott’un ve düş gücünü zorlayan Alman Edebiyatının etkisi altında yazdığı The Sketch Book (Hikâye Kitabı) (1819-1820), Bracebridge Hail (Bracebridge Malikânesi) 1822 ve öteki eserleri yepyeni romantik bir havaya büründü. James Fenimore Cooper ise daha yaygın bir ün kazandı. Sir Walter Scott’un “Waverley” romanlarının izinde yürüyerek Leather Stockirıg Tales (Deri Çorap Öyküleri, 1823-1841) ile başeserini verdi. The Fail of the House oj Usher (Usher Evinin Çöküşü) 1839, The Masque of the Red Death (Kızıl Ölümün Maskı) 1842, The Cask o] Amantillado (Bir Fıçı Amantillado Şarabı) 1846 ve ötekiler nasıl Edgar Allan Poe’nun gotik korku öyküleri dalında başeserleri ise tarihçilerce türünün ilk örnekleri olarak değerlendirilen The Murders in the Rue Morgu (Morg Sokağı Cinayetleri) 1841 vb de polis öyküleri arasında eşsiz eserlerdi. Şair olarak The Raven (Kuzgun) 1845 ile ününün doruğuna ulaştı. Bu yüzyılın ilk yarısında iki Güneyli romancı da çarpıcı eserler verdiler: John Petleton Kennedy (1795-1870) Swallon Barn’ddi (Kırlangıç Evi) 1832, büyük çiftliklerin yaşantısını akıcı bir anlatımla dile getirirken, William Gilmore Simms (1806-1870), The Yamasce (1835) gibi tarihsel ve devrimci romanlar kaleme almada ustaydı. 1830’larda sivrilmeye başlayıp îç Savaş’ın yaklaşık sonuna kadar etkinliklerini sürdüren gülmece yazarları, klasikçiler, Herman Melville, Walt Whitman (1819-1892) ve ötekiler çalışmalarına yeni bir ruh kattıkları için eserleri de yepyeni bir biçim kazandı. 1830-1867 arasında çalışmaları yayımlanan ABD’li gülmececiler arasında özellikle iki grup canlı, sürükleyici yazılarıyla dikkatleri üzerine çekti. Toplumsal ve siyasal görüşlerini yarattıkları birtakım Kuzeyli tiplerin sağduyulu tartışmaları yoluyla açıklayan Seba Smith, James Russel Lowell ve Benjamin P. Shillaber ilk grubun en önemli adlarıydı.

Advertisement

Öte yandan Davy Crockett, Augustus Baldwin ve George Washington Harris gibi yazarlar da Güneybatının topraklarında cıvıl cıvıl kaynaşan sınır bölgesi insanlarının yaşamından canlı portreler çizdiler. Longfellow (1807-1882), Oliver Wendell Holmes (1809-1894) ve J. R. Lowel (1819-1891) gibi yazarların tümü de soyluydu, yabancı kültürle yoğrulmuştu ve Harvard’da profesördü. Bu nedenle, “Brahmanlar” diye anılmaya başlandılar. Holmes, özellikle Breakfast Table (Kahvaltı Sofrası) 1858-1891, dizisinde ve öteki şiirlerinde aşırı derli toplu, ince edebiyatı kentli kılığına sokup ruhuna da bir tutam şakacılık katarak sundu. Lowell, özellikle Harvard Commemoration Ode’sinde (Harvard’ı Anma Kasidesi) 1865, soylu duyguları çok güzel dile getirdi. Massachusetts’de Concord bir başka önemli Yeni İngiltere grubunun kalesiydi. 20. yüzyılın başlarında Kalvcenciliğin yerini alan Birimselcilik (Uniteryanizm) adındaki yeni dinsel düzen bu grubun temel öğretisini oluşturuyordu.

Concord öğreticilerinin en önemlisi, hiç kuşkusuz Essays (Denemeler) 1841-1844,Representative Men (Saygın Kişiler) 1850, English Traits (İngiliz Özellikleri) 1856 gibi düşündürücü ve şiirsel açıklamalarla inançlarını belirleyen Ralph Waldo Emerson idi (1803-1882). Ancak, ayakları iyice yerde olan Hemy David Thoreau (1817-1862), Emerson’a oranla hem daha pratik hem de gülmeceye daha yatkın bir yazardı. A Week on the Concord and Merrimack Rivers (Concord ve Merrimack Irmakları Üzerinde Bir Hafta) 1849 ile Walden (1854) onun bu niteliklerini ortaya koyan başlıca eserleridir. Bronson Alcott, George Ripley, Orentes Browson, Margaret Fuller ve Jones Very gibiler bu iki dev yazarı izleyen küçük Deneyüstücüler idi.

1848 Devrimleri biçiminde patlayan evrensel değişim akımları doğal olarak birçok ABD’li yazarı da etkiledi. Hatta zaman zaman “Brahmanlar” ve “Deneyüstücüler” bile bu akıma katıldılar. Lloyd Garrison’un haftalık gazetesi olan “The Liberator” (1831-1865), bu akımın en etkili organıydı. Gazetenin bu yeni akımla ilgili en büyük yazarı köleliğin kaldırılmasını savunan sıradan ama duygusal şiirlerini Poems Wr itten During t eh Progress of the Abolition Question (Köleliğin Kaldırılması Sorununun Gelişimi Sırasında Yazılmış Şiirler) 1837, Voices of Freedom (Özgürlük Sesleri) 1846 ve Songs of Labor and Other Poems (İşçi Şarkıları ve Başka Şiirler) 1850, gibi şiir kitaplarında toplayan John Greenleaf Whittier (1807-1892) idi. Çağdaş gülmeceyle duygusal kurgu öğelerini Zencilerin kötü durumunu vurgulamak için Uncle Tom’s Cabin (Tom Amcanın Kulübesi) 1852, harmanlayıp kullanan Harriet Beecher Stowe (1811-1896), bu akımın en çarpıcı romancılarındandı.

Öte yandan, birkaç tarihçiden ve History of United States’in (ABD’nin Tarihi) 1882, yazarı George Brancroft’dan oluşan New England’lı bir başka grup daha vardı. The Oregon Trail’i (Oregon Yolu) 1849 kaleme alan Francis Parkman bu grubun en önde gelen üyesiydi. Bu dönemin başta gelen kurgu edebiyatçılarından Nathaniel Hawthorne’un (1804-1864) öykülerinde ve romanlarında tarih biçimlendi. Başeseri olan The Scariet Letter (Kızıl Mektup) 1850, Koloni dönemi Amerikası’nı gözler önüne sererken, The House oj teh Seven Gables (Yedi Tepelikli Ev) 1851 vb geçmişi olduğu kadar geleceği de kapsamı içine alan ilginç eserlerdi. Herman Melvüle (1819-1891) anlatı türünde bir başka büyük yazardı. Typee (Tipi) 1846, Omoo (1847), Redburn (1849), White-Jacket (Beyaz Ceket) 1850 ve başeseri olan Moby Dick (Beyaz Balina) 1851, gibi gerçek kılığındaki kurgusal çalışmalarının tümü de gemici olarak edindiği deneyimlerden kaynaklanan romanlardı. Walt Whitman (1818-1892) yaşamın karamsar yanmı Melville’e oranla daha az gören bir yazardı.

İlk eseri olan Leaves of Grass (Çimen Yaprakları) 1855, onu eleştirmenlerin gözünde yüceltti ve zamanla ABD’nin büyük şairlerinden biri olarak tanmdı. İç Savaş ile Birinci Dünya Savaşı arasındaki dönemde ABD’nin yükselişine koşut olarak doğallıkla edebiyatında da önemli gelişmeler kendini gösterdi. Yeni ünlenen bir grup gülmece yazarı yaşlı kuşaktan çok başka bir tutum içindeydi. Charles Ferrar Browne, David Rose Locke, Charles Henry Smith, Hemy Wheeler Shaw ve Edgar Wilson Nye sırasıyla Artemus Ward, Petroleum V., Nasby, Bili Arp, Josh Billing ve Bili Nyee adlarıyla yazdılar. Geçmişin birtakım sahne soytarılarının kişiliğine bürünüp eser üreten bu gülmece yazarları topluca “Edebiyat Komedyenleri” diye anılırdı. Genelde kötü şeyler yazmalarına karşın, dönemlerinde olsun, daha sonraları olsun binlerce Amerikan okuru onları çok eğlendirici ve oyalayıcı buldu.

“Yöresel Renk Ustaları” adlı altında tanınan kurgu edebiyatı yazarlarının ilk grubu, yeni gülmece kuşağı yazarlarınca ele alınmamış bölge kişilerinin portlerini çizmeyi kendine görev bildi. Bu akımın öncülerinden sayılan Sam Lawson’un Oldtown Fireside Stories (Eski Kent’ten Ocakbaşı Öyküleri) 1871, New England yaşamından canlı kesitler verdi. Bret Harte, Luck of the Roaring Camp and Other Sketches (Kükreyen Kampın Talihi ve Öteki Öyküleri) 1870 ile Kaliforniya’daki altın arayıcılarının kamp yaşamından gülerken duygulandıran görünümler aktardı. Edward Eggleston’un Hoosier Schoolmaster (Indianalı Okul Müdürü) 1871, Indiana’daki bir yerleşim merkezinin ilk günlerini ele alan bir romandı.

Ayrıca, George W. Cable Louisianalı melezlerin, Thomas Nelson Page Virginialı Zencilerin, Joel Chandler Harris Georgialı Zencilerin, Mary Noailles Murfree (Charles Egbert Craddock) Tennesseli dağ insanlarının, Hemy Cuyler Bunner ile William Sydney Porter (O’Henry) ise New York Kenti halkının yaşammı dile getiren eserler yazdılar. Samuel Lenghorne Clemeris’in (Mark Twain, 1835-1910) hem “Edebiyat Komedyenleri” hem de “Yöresel Renk Ustaları” ile yalan ilişkisi vardı. Artemus Ward’ların, Bret Harte’ların ve onların izinde yürüyenlerin halkın sevgilisi olduğu günlerde ünlendi. İlk çalışmalarım oluşturan The Innocents Abroad (Hödükler Yurtdışında) 1869vzRoughing It (Güç Koşullar Altında Yolculuk) 1872, gibi somakiler de gülmece öğesini ön planda tutan gezi kitaplarıydı. The Adventures of Tom Sawyer (Tom Sawyer’in Serüvenleri) 1876, Life on the Mississippi (Mississippi’de Yaşam) 1883, The Adventures of Huckleberry Finn (Huckleberry Finn’in Serüvenleri) 1884, başeserleridir. Kusurlarına karşrn, ABD’nin en büyük gülmece yazarlarından biriydi. William Dean Howells (1837-1920) yeni bir gerçekçi kurgu edebiyat türünün babası sayılır.

Their Wedding Journey (Çiftin Balayı Yolculuğu) 1872, A Modern Instance (Bir Modernlik Örneği) 1882, The Rise of Silas Lepham (Silas Lepham’ın Uyanışı) 1885, gülmeceyi ağlatıya yeğ tuttuğu ve ahlak hocalığı yapma hevesine kapıldığı çalışmalarıdır. Annie Kilburn (1888), A Hazard of New Fortunes (Tehlikeli Rastlantılar) 1890. gibi daha somaki Tolstoy’un etkisinden yazdığı romanlardır. 19. yüzyılın sonlarında birtakım ABD’ li yazarlar gerçekçiliğin daha ileri bir evresi olan doğalcılığa kaydılar. Hamlin Garland’ın (1860-1940) Main-Travelled Roads (İşlek Anayollar) 1891 ve Rose of Dutcher’s Colly (Dutcher’s Coolly’nin Gülü) 1895, gerek köylülerin haşin yaşam savaşını gerekse cinselliği daha gerçekçi boyutlar içinde ele alıp işleyen romanlardı. Theodore Dreiser’in (1871-1945) başlıca kitapları olan Sister Carrie (Hemşire Carrie) 1900, Jennie Gerhardt (1911), The Financier (Banker) 1912, The Titan (1914) ve çok sonrasının An American Tragedy (Bir Amerikan Trajedisi) 1925, Fransız doğalcılarının önderi olan Emile Zola etkisini taşıyan roman çalışmalarıydı.

Gerçi Dreiser, Fransız doğalcılarının eserlerinde var olan üslup inceliklerine ve belli belirsiz sokuşturulmuş simgeciliğe kulak asmadıysa da Stephen Crane (1871-1900) ile Frank Norris (1870-1902), bu gibi ayrıntılara da özen gösterdiler. Maggie: A Girl of the Streets (Sokak Kızı Maggie) 1893 ve The Red Badge oj Courage (Cesaret Madalyası) 1895, gibi kısa romanları ile bazı kısa öykülerinde Crane, çevre koşullarının yıkıcı etkisi altında bunalmış insanın iç dünyasını tüm ayrıntılarıyla vermeye çalışan bir empresyonist (izlenimci) idi. Frank Norris ise McTeague (1899), The Octopus (Ahtapot) 1901 ve The Fit (Kuyu) 1903 ile bu yolu izledi. Henry James de (1843-1916) döneminin gerçekleri ve doğalcıları gibi kurgu edebiyatınm gerçeği yansıtması gerektiğini inanlardandı. The American (Amerikalı) 1897, What Maisie Knew (Maisie’nin Bildiği) 1897, The Wings of D ov e (Güvercin Kanatları) 1902, The Ambassadors (Büyükelçiler) 1903 ve The Golden Bowl (Altın Çanak) 1904, usta bir kısa öykü yazarı olan James’in en çarpıcı romanlarıdır. İç Savaş ile 1914 arasındaki dönemde “sosyal devrim edebiyatı” adı altında yeni bir akım gelişti.

Romanlar işveren çevrelerinin giderek artan gücüne ve yöneticilerin kokuşmuşluğuna saldırdılar, bazı romancılar da ütopyalar yarattılar, siyasal çürüme ve vurdumduymazlık Hemy Adams’ün (1838-1918) romanı Democracy’de (1880), tanımını buldu. Edward Bellamy’nin (1850-1898) Looking Backward’ı (Geriye Bakış) 1888, hem kapitalist düzenin suçlanması hem de 2000 yılında ko-lektivist bir toplum tarafından gerçekleştirilen bir ütopyanın çizimiydi. Howell (1837-1920) Travelerfrom Altruria (Alturia’dan Gelen Yolcu) 1894 ile eşitlik sağlayan bir devlete duyulan özlemi dile getirdi. ABD’nin ekonomik ve politik yaşamını eleştiren ve tek yol olarak sosyalizmi öneren Upton Sinclair’in (1878-1968) eserlerinden ilki olan Jungle (Orman) 1906’da yayımlandı. Öte yandan, iki şair eleştirilerini şarkı biçiminde somutlaştırarak kervana katıldı: Markham’m (1852-1940) Man with the Hoe (Çapalı Adam), adlı kitabı emeğin sömürülmesine karşı bir tepkiydi.

Bir yıl sonra William Vaughn Moddy (1869-1910), Ode in the Time of Hesitation (Duraksama Anında bir Kasidre) ile gelişmekte olan ABD emperyalizmini yerdi. On a Soldier Fallen in teh Philippines (Filipinler’de Toprağa Düşen Asker) 1901, onun aynı temayı daha derinliğine işleyen bir başka eseridir. Magazin yayımcılığının yükselişi “çamur sıçratanlar” diye anılan bir grup gazetecinin ABD kurulu düzeninin eleştiricileri olarak sivrilmesine yol açtı. Ida M. Terbell’in History of the Standard Oil Company (Standart Oil Şirketi’nin Tarihi) 1904, Lincoln Steffens’in Shame of the Cities (Büyük Kentlerin Utancı) 1904, gazetecilik uğruna açılan Haçlı Savaşları’na katkıda bulunan örnek eserlerdi. Büyük bir öğretmen ve tarihçi olan Henry Adams (1838-1918) History of the United States (ABD Tarihi) 1889-1891, Mont-Saint-Michel and Chartres (1904), The Education of Henry Adams (Henry Adams’ın Eğitimi) 1907, gibi özyaşam öyküsü tipi çalışmalarıyla, dünyada ömür boyu bir tür düzen, insan için bir tür inanç peşinde koşmanın kendisini nasıl şaşkına dönüştürdüğünden yakındı.

Advertisement

19. yüzyılın sonlarıyla 20. yüzyılın başları Amerikan şiiri için kısır bir dönemdi. Yine de William Vaughn Moody bir yana, iki önemli şair uzun süre belleklerden çıkmayan şarkı sözleri yazdı. Bunlardan biri Corn (Mısır) 1875, The Symphony (Senfoni) 1875, The Sympnony (Senfoni) 1875, The Marshes of Glynn (1878) ile kuşkularını, korkularını ve önerilerini şiirlerinde dantel gibi ören Sydney Lanier idi (1842-1881). Emily Dickinson (1830-1886) adında New England’lı bir kadın şair olan ötekinin şiir kitaplarından ilki ancak 1890’da, ölümünden dört yıl soma yayımlandı. O da Lanier gibi düşüncelerini ve duygularını kâğıt üstüne dökmek için fantazi kavramının değerlerinden yararlandı. The Snake (Yılan), The Charriot (Savaş Arabası), There’s a Certain Slant of Light (Belirgin Bir Yan Işık), olağanüstü yeteneğinin de doruğuna tırmandığı şiirleridir.

20. yüzyılda İkinci Dünya Savaşı’nm sonuna kadar olan dönemde, gerek Birinci Dünya Savaşı sırasında, gerekse öncesi ve soması yıllarda tiyatro, şiir, öykü, roman gibi anlatılar ve eleştiri dallarında önemli gelişmeler oldu. 19. yüzyılda tiyatro ilgi gören bir sanat dalı değildi. Ancak, yüzyılın başlarında yurtdışına çıkan Amerikalılar Avrupa’ da güçlü bir tiyatronun varlığını görüp ülkesine döndükten soma, kimi her sokağın köşesine bir küçük tiyatro kurma hevesine kapıldı ve bazı küçük tiyatro grupları zamanla profesyonelleşti, ticari amaçlı tiyatroya dönüştü. Dönemin en beğenilen oyun yazarlarından biri olan Eugene O’Neil (1888-1953) bu akımın bir ürünüydü. Oyunları profesyonel tiyatrolarda temsil edilmezden önce Princetown Oyuncuları ile çalışan yazarın Beyond the Horizon (Ufkun Ötesinde) 1920, Anna Christie (1921), D esire Under The Elms (Karaağaçlar Altmda Tutku) 1924 ve The Iceman Comet (Buzadamın Gelişi) 1946 gibi oyunları doğalcı çalışmalar iken, The Emperor Jones (İmparatoı Jones) 1920 ile The Hairy Apa (Kıllı Maymun) 1922, Birinci Dünya Savaşı sırasında Alman Tiyatrosu’nda gelişen Ekspresyonizm tekniğinden yararlanarak yazdığı oyunlardı.

Ayrıca, bilinç akımı yöntemiyle kaleme aldığı Strange Interlude (Araya Giren Garip Oyun) 1928 ve derinliğine psikolojik bir ve araştırma olan Mourning Becomes Elektra (Yas Elektra’ya Yakışır) 1931, gibi çalışmaları da vardır. Marc Connely (1890-1980) Zenci yaşamından bir kesit veren İncil kaynağı The Green Pasturesk (Yeşil Otlaklar) 1930, oyununda fantezi öğelerini bol bol kullandı. Elmer Rice da (1892-1967) tıpkı O’Neil gibi hem ekspresyonizm The Adding Machine (Toplama Makinesi) 1923, hem de doğalcılıktan yararlandı: Street Scene (Sokaktan Görüntüler) 1929. Oyun yazarlığına bir gerçekçi olarak başlayan Maxwell Anderson (1888-1959). Elizabeth the Queen (Kraliçe Elizabeth) 1930 ve Winterset (Kış Ekibi) 1935 gibi oyunlarıyla manzum tiyatroya, Knickerbocker Holiday (Kentsoylu Tatili) 1938 ile de müzikli taşlama güldürüsüne emek kattı. Robert Sherwood (1896 -1955) gerek güldürüsü: Rennunion in Vienna (Viyana’da Buluşma) 1931, gerekse tragedya: There Shall be no Night (Gece Olmayacak) 1940, yazarı olarak çok sayıda önemli sahne eseri üretti. Clifford Odets (1906-1963) sendikacılığı savunan oyunu Waiting for Lefty de (Lefty’yi Beklerken) 1935, olayların gelişimine göre sahneyi olduğu kadar tiyatro salonunu da amaçları doğrultusunda kullandı. Awake and Sing! (Uyan ve Şarkı Söyle!) 1935 de ise doğalcılığa bağlı kaldı. Our Townfda (Bizim Kent) 1938, geleneğe uygun dekor ve şiirsel diyalog kullanan Thornton Wilder (1897-1975), Skin of Our Teeth’dt (Dişimiz ve Tırnağımızla) 1942, fantezi boyutlarını zorladı.

Şiir, geleneksel manzum türlerle 19. yüzyılın kurulu düzen tekniğinden kopmuş deneme çalışmaları arasında değişti. Bu dönemde iki New England’lı şair Edwin Arlington Robinson (1867-1935) ve Robert Frost (1874-1863) hem eleştirmenlerin hem de halkın övgüsünü kazandılar. Düşüncelerini aktarmak için soneleri, türkü dizelerini ve uyaksız serbest şiiri kendine uygun gören Robinson, 1920’lerde Collected Poems (Toplu Şiirler) 1921, The Man Who Died Twice (İki Kez Ölen Adam) 1925 ve Tristam (1927) ile üç Pulitzer Ödülü aldı. Robinson gibi Frost da A Boy’s W ili (Çocuğun Dileği) 1913, North of Boston (Boston’un Kuzeyi) 1914, A Further Range (Daha Öte Uzaklıklar) 1936, A Masque of Reasön (Bir Mantık Maskı) 1945, gibi şiir kitaplarında geleneksel dizeleri ve uyaksız koşuğu kullandı.

Çağdaş ABD sahne edebiyatı nasıl küçük tiyatrolardan başladıysa, modern ABD şiiri de küçük dergilerde biçimlenip gelişti. 1912’de Harriet Momoe’ nun Chicago’da çıkardığı şiir dergisi Poetry’den üç ünlü şair yetişti: Vachel Lindsay (1879-1931), Cari Sandbur (1878-1967) ve Edgar Lee Masters (1869-1950). Lindsay, söylenceye dayalı bilgilerle yerli belagati kasidemsi kalıplar içinde kuralsız olarak kullanan Lindsay, General William Booth Enters into Heaven and Other Poems (General William Booth Cennete Giriyor ve Öteki Şiirler) 1913 ve The Congo and Other Poems (Kongo ve Öteki Şiirler) 1914, kitaplarını yazdı. Sandbury yaşam görüntülerini Chicago Poems (Chicago Şiirleri) 1916, The People, Yes (İnsanlar, Evet) 1936, gibi kitaplarında Wlıitman, özgün koşukla kır ve kent insanının yaşamını dile getirdi.

Masters’in ünlü Spoon River Anthology (Kaşık Irmağı Antolojisi) 1915, köy erkekleriyle kadınlarının özgün koşuk biçimindeki monologlarından oluşuyordu. James Weldon, Johnson, Langston Hughes ve Countes Cullen de eski kalıpları yeni konuları işlemek için yeterli bulan üç önemli Zenci şairdir. Öte yandan, Conrad Aiken (1889-1973) senfonik biçimleri zaman zaman bilinç akımına katarak şiirsel taklit denemeleri yaptı. Marianne Moore (1887-1972) kendi buluşu olan bir tür özgün koşuk yöntemini başarıyla kullanarak modern ABD şiirinin en gür seslerinden biri durumuna geldi. Stephen Vincet Benet (1989-1943), John Brown’s Body (John Brown’ın Cesedi) 1928 ile çarpıcı bir manzum roman yarattı.

1908’den soma ABD dışında yaşamasına karşın Ezra Pound (1885-1972) öteki yazarlar üzerindeki köklü etkisini sürdürdü ve Contos (Kantolar) 1925-1959, en çok tartışmaya açık çalışması olarak kaldı. 1927’de İngiliz yurttaşlığına geçen T.S. Eliot (1888-1955) önce The Waste Land (Çorak Toprak) 1922 ile ünlendi. Eliot bir şair ve eleştirmen olarak, özellikle Archibald MacLeish’in ilk şiirlerini önemli ölçüde etkiledi. Öte yandan, Louise Boğan, Leonie Adams, Muriel Rukeyser, Delmore Schwartz ve Kari Shapiro gibi şairlerde yabancılaşmayla doğa ötesi etkilenme belirtileri görüldü. Şiirin yücelmesine yardımcı olan küçük dergiler gelenekçi edebiyata ve doruktaki ünlü yazarlara saldıran yazılar yayımlayarak ve sayfalarında eski kalıplardan apayrı özellikler taşıyan çalışmalara yer vererek, kurgu edebiyatının gelişmesine katkıda bulundular.

Bu küçük dergilerin en güçlüleri sanat eleştirmeni H.L. Mencken’in çıkardığı “The S mart Set” (1914-1923) ve “American Mercury” (1924-1933) idi. Mencken’in gözdelerinden biri olan James Branch Cabell, ABD’nin kurulu düzenine şiddetle saldıran romanı Jurgen (1919) ile büyük ün yaptı. Mencken’in desteklediği öteki yazarlar ise “köye karşı bir kampanya” başlatıp kırsal Amerikan yaşamına saldırdılar. Bunların en ünlüsü Winesburg, Ohio (1919) ve Triumph of the Egg (Yumurtanın Zaferi) 1921, adlı öykü kitaplarında konuyu ele alıp ustalıkla işleyen Sherwood Anderson idi (1876-1941).

1920’lerde yeni bir kurgu edebiyatı okulu ön plana çıktı ve yazarlar bundan böyle gerçekçilikle doğalcılığa yöneldiler. Tipleme ve davranış yönlendirmesinde Freud’un psikolojik etkisi büyük oldu. Bu dönemi izleyen yıllarda kurgu edebiyatı değişen zamana tepki gösteren bir kişiliğe büründü. F. Scott Fitzgerald’ın (1896-1940) This Side of Paradies (Cennetin Bu Yakası) 1920, Birinci Dünya Savaşı soması ABD’sindeki düşkırıklığını ve moral çöküşünü sergiledi. Başeseri olan The Great Gatsby (Muhteşem Gatsby) 1925, aynı temanın daha derli toplu ve derinliğine işlenip geliştirilmişiydi. Fitzgerald gibi Sinclair Lewis de (1885-1951) toplum eleştiricisi olarak eşsizdi: Main Street (Ana Yol) 1920, köyün mikroplarına; Babbit (1922), orta halli işadamlarına; Kingsblood Royal (Kral Soyundan Gelme) 1947, önyargılı ırkçılara şiddetle saldıran romanlarıydı. James T. Farrel’in (1904-1979) doğalcı yapıda bir üçlemesi olan Studs Lonigan (1932-1935) anılana benzer özenli bir belgesel çalışmasıydı.

Richard Wright (1908-1960), Uncle Tom’s Children (Tom Amcanın Çocukları 1938 ve Native Son (Yerli Oğul) 1940, gibi romanlarıyla Zencilerin içinde yaşadığı kötü koşullara tepki gösterdi. Ancak, Birinci Dünya Savaşı’na karşı olan roman Three Soldiers (Üç Asker) 1921 ile dikkatleri üstüne çeken John Dos Pasos (1896-1970), tepki romancısı olarak hayranlık duyulan bir yazardı. Onun Manhattan Transfer’i (1925) ise toplumu toplumcu bilinçle eleştiren bir eserdir. Kara gülmece yaklaşımıyla acımasız bir dünya görüntüsü yansıtan Nathaniel West, The Dream Life of Balso Snell (Balso Snell’in Düş Dünyası) 1931, Miss Lonelyhearts (Bayan Yalnız Kalpler) 1933, The Day of the Locust (Çekirgenin Günü) 1939, gibi romanlarıyla ötekilerden ayrılır. Ernest Hemingway, William Faulkner ve John Steinbeck çalışmalarında düşkırıklığından umuda yönelen Nobel ödüllü üç yazardı. Hemingway‘in (1898-1961) ilk kısa öyküleri, The Sun Also Rises (Yarın da Güneş Doğacak) 1926, A Farewell to Arms (Silahlara Veda) 1929, gibi ilk romanları savaş sonrasının düşkırıklıklarıyla doluydu, ancak İspanya İç Savaşı kollektif etkinliklerle toplumsal sorunların üstesinden gelinebilirliğine onu inandırdı ve To Have and Have Not (Bir Varmış Bir Yokmuş) 1937, For Whom the Bells Tolls (Çanlar Kimin İçin Çalıyor) 1940, Old Man and the Sea (İhtiyar Adam ve Deniz) 1952, romanlarında yeni edindiği bu inancı somutlaştırdı.

William Faulkner (1897-1962) görüş noktası belirtme yöntemini, bilinç akımını ve karmaşık konu planlamasını ustalıkla kullanarak The Sound and the Furry (Ses ve Öfke) 1929, As 1 Lay Dying (Döşeğimde Ölürken) 1930, Light inAugust (Ağustos Işığı) 1932Jhe Hamlet (Küçük Köy) 1940, gibi toplum olayının karanlık bir tablosunu çizen romanlar kaleme almasına karşın Intruder in the Dust (Toz Bulutunun İçindeki Yabancı) 1948 ve Reivers’de (1962), daha iyimser görüşlere yer verdi. •

Advertisement

John Steinbeck’in (1902-1968) meslek yaşamı, topluma olan güvensizliğini belirten ve 1920’lerin tipik anarşistini yücelten Cup of Gold (Altın Kupa) 1929, adında bir tarihsel romanla başladı. Daha sonra The Dubious Battle (Bitmeyen Kavga) 1939 ve The Grapes of Wrath (Gazap Üzümleri) 1939 ile bir amaca topluca yönelmenin olumlu sonuçlar getirebileceği görüşüne, yeşil ışık yaktı.

Öykü ve roman türlerinde görülen ilginç bir gelişme de şiire yönelik bir akımın başlamasıyda. Birçok ünlü yazar bu yönde eser vermeye özendiyse dzMy Antonia (Antonia’m) 1918, Death Comes for the Archbishop (Başpiskopos’un Ölümü) 1927, gibi çalışmalarıyla kadın yazar Willa Cather (1873-1947) lirik kurgu edebiyatı dalında eşsiz kaldı. Daha çok doğaüstü şairlerin üslubunda yazan Katherine Anne Porter, Flowering Judas (Çiçek Açan Hain) 1930 ve Pale Horse, Pale Ridering’ında (Soluk Atın Soluk Binicisi) 1939, bilinç akımından yararlandı.

Thomas Wolfe (1900-1938) da bir ünlü şiirsel roman yazarıydı. Her biri kendi yaşamından bir kesitin lirik öyküsü olan dört büyük roman yazdı: Look Homeward Angel (Eve Dön, Meleğim) 1929, Of Time and River (Biraz Zamandan ve Biraz Nehirden) 1935, The Web and the Rock (Örümcek Ağı ve Kaya) 1939, You Can’t Go Home Again (Artık Eve Dönemezsin) 1940.

20. yüzyılın ilk yansı edebiyat eleştirisi yönünden dikkate değerdi. Dönem, edebiyat ölçüsü olarak geleneksel değerleri kabullenip destekleyen “New Humanists” (Yeni Hümanistler) adı altında toplanmış olan bir grupla yeni ölçüler benimsemek gerekliliğini savunan bir başka grup arasındaki savaşla perdelerini açtı. Yeni hümanistlerin başmda kitaplarla ve çişitli makalelerle sürekli doğalcılığa çatan Irving Babbit (1865-1933) vardı. Karşıt grubun önderi ise Prejudices’da (Önyargılar) 1919-1927, yazarın görevinin yaşamın gerçeklerini allayıp pullamadan sunmak olduğunu savunan H.L. Mencken (1880-1950) idi. Sonunda doğalcılığın gelişimi güvence altına alındı ve edebiyat birtakım çağdışı kısıtlamalardan kurtarılmış oldu.

ABD, İkinci Dünya Savaşı’ndan bir dünya devleti olarak çıktı ve edebiyatı da bu olaya koşut olarak ilgi çeken bir aşama gösterdi. Savaş soması edebiyatında sayıca ve çeşitçe en belirgin patlama roman ve kısa öykü dallarında görüldü. Anayasa Mahkemesi tarafından çalışmalarının ABD’de yayınlanmasına izin verildikten soma, 1960’larda H. Miller (1891-1980) birer ABD klasiği olarak kabul edilen ve en büyük özelliği sınırsız cinsel deneyimleri tüm ayrıntılarıyla açıklamak olan Tropic of Cancer (Yengeç Dönencesi) 1934, Tropic of Capricorn (Oğlak Dönencesi) 1939, vb tekdüze eserleriyle yazar kişiliğini buldu. Öte yandan Nabokov (1889-1977),Lolita (1955), Pale Fire (Soluk Ateş) 1962, romanlarıyla ünlenmeden öncesi bile nitelikli bir biçimci olduğu kadar karmaşık olayları sıralama ustasıydı. Kadın yazar Eudora Welty ilk toplu öykü kitabı olan A Curtain of Green (Yeşillik Perdesi) 1941, ile hemen adını duyurdu. Mary McCarthy bir eleştirmen olarak daha ünlü olmasına karşın The Groves of Academe (Academe Korulukları) 1952, The Group (Grup) 1963, Birds of America (Amerikan Kuşları) 1971, bir ince taşlama zekâsı yansıtan romanlarıyla değerlidir.

John Cheever, Bullet Park (Mermi Parkı) 1969, ile taşlama üzerine temellenen üstün bir yöntem geliştirdiğini kanıtladı. Burce Jay Friedman, Philip Roth, Herbert Gold ve Bernard Malamud, The Assistant (Yardımcı) 1957, The Fixer (Bitirim) 1966, Pictures of Fidelman (Fidelman’ın Resimleri) 1969, gibi romanlarında Saul Bellow’a özgü bir biçimde yalnızca Yahudilerle ilgili konuları işlediler. Ellison’un (1954) ele aldığı konu ise “tarihte yerini arayan” Zencinin Amerika’da çektiği acıydı. Tek romanı olan Invisible Man (Görünmeyen Adam) 1952, çağdaş Amerikan klasiklerinden biri olarak değerlendirildi. Burrough’un ilk kitabı olan The Naked Lunch (Çıplak Öğle Yemeği) 1959, bir uyuşturucu düşkününün yaşam kesitlerinden oluşan bir derlemeydi.

Kentsel Amerika’nın çağdaş insanı, özellikle77*e Adventures of Auggie March (Augie March’ın Serüvenleri) 1953, Herzog (1964), Mr. Sammler’s Planet (Bay Sammler’in Gezegeni) 1970, adını taşıyan romanlarında Nobel ödüllü Bellow’un (1915) üzerinde durduğu başlıca konuydu. Öte yandan, dört ayrı konuda ve birbirinden apayrı üsluplarda The Naked and the Dead (Çıplak ve Ölü) 1948, Barbary Shore (San Francisco Kıyıları) 1951, The Deer Park (Geyik Parkı) 1955 ve An American Dream (Bir Amerikan Rüyası) 1965, gibi dört roman yazan Norman Mailer (1923), henüz konusunu bulamamış bir dahi olarak anılır.

James Jones’in (1921), From Here to Eternity (İnsanlar Yaşadıkça) 1951 ve William Styron’un (1925) Lie Down in Darkness\ (Karanlıkta Yatıp Bekle) 1951, ilk romanlar olarak gerçekten ilgi çekiciydi, ancak somaki eserleri aynı başarıyı gösteremedi. Savaş soması dönemde Amerikan anlatı edebiyatına egemen olan yaklaşıma bir ad koymak gerekseydi, bu mutlaka alaycılık olurdu. Gerçekten Joseph Heller, Catch-22 (Vurucu Güç-22) 1961, adlı romanında askeri bürokrasiye ve savaşm acımasızlığına tek silahı olan cinasla saldırdı. Philip Roth, kendi kanından olan Amerikan Yahudisinin başkalarmm acıları karşısında takındığı umursamaz tavrı eleştirmek için Goodby Columbus ‘ta (Elvada Columbus) 1959, alaycılığın tüm öğelerini etkili bir biçimde kullandı.

J.P. Donleavy, The Ginger Man’dt (Zencefilci) 1955, her yönüyle tutarsız bir kahraman sundu. Öte yandan John Updike, William Gas, John Barth ve Flannery O’Connor tam olarak hiçbir grup ya da kategoriye girmeyen romancılardı. Gerçi Rabbit, Runl (Tavşan, Kaç!) 1960, The Centaur (Senatör) 1962, Of the Fram (Çiftliğin İçinden) 1965, ve Rabbit Redux (Tavşan Redüks) 1971, gibi çalışmalarında Updike ilk gençlik, evlilik ve aile bağlan türünden geleneksel konulara el attıysa da bu temalan lirik bir yaklaşımla işlemesi onu çağdaşlarından ayırdı. Tek romam olan Omenselter’s Luck (Omenselter’in Talihi) 1966 ve kısa öykülerini içeren In the Heart to Herat of the Country’de (Ülkenin Kalbinin Derinliklerinde) 1968 ile Gas da eşsiz bir üslupçu olduğunu kanıtladı. Barth, The Floating Opera (Yüzen Opera) 1956 ve Chimera (Kuruntu) 1972 ile üstün düş gücüne sahip bir yazar olarak ünlendi. Flannery O’Connor (öl. 1964) son kitabı Everything that Rises Must Converge’da (Yükselen Herşey Birbirine Yaklaşmalı) 1965, özgün bir yetenek olarak ulaştığını gösterdi.

Kansaslı bir ailenin topluca öldürülmesini konu alan Triman Capote’un (1924-1984) In Cold Blood (Soğukkanlılıkla) 1966 ve James Baldwin, Alex Haley, Sydney Sheldon ile Mario Puzo’nun son çalışmalan geniş yankılar uyandırdı. Büyük ustaların ölmesiyle öykü ve roman türünde bir duraklama görülmekteyse de Saul Bellow’un romanları günümüzde bu alanın örnekleri arasındadır, ikinci Dünya Savaşı’ndan soma edebiyat alanında olgunlaşan şairler değişik yönlere saptılar. Gericilik, gerçeküstücülük ya da bir önceki kuşak Amerikan şiirinin özgür koşuk biçimleri bunların seslenme aracı oldu. Stanley Ku-nitz, Selected Poems (Seçme Şiirler) 1928-1958 ile 1959’da; Kari Shapiro, V-Letter and Other Poems (V-Harfi ve Öteki Şiirler) ile 1945’de; Robert Lovell, Lor d Weary’s Castle (Lord Bezgin’in Şatosu) ile 1947’de; Richard Wilbur, Things of This World (Bu Dünyanın Malları) ile 1957’de; W.D. Snodgrass, Heart’s Needle (Kalp Göstergesi) ile 1960’ta; Alen Dugan, Poems (Şiirler) ile 1962’de; Louis Simpson At the End of the Open Road (Açık Yolun Sonunda) ile 1964’te; John Barrymen, 77 Dream Songs (11 Düş Şarkısı) ile 1965’de ve Anne Sexton, Liver or Die (Yaşa ya da Öl) ile 1967’de Pulitzer Ödülünü kazandılar.

Randall Jarell ve Theodore Rothke bu dönemin öteki önemli şairleridir. Savaş soması dönem, Amerikan tiyatrosu için verimli yıllar değildi. Bu süre içinde iki oyun yazan sivrilip bu dalda egemenlik kurdular: Tennessee Williams (1914-1983) ve Arthur Miller. Williams’ın The Glass Menagerie (Cam Kırıkları-Sırça Kümes) 1944 ile başlattığı anlatıcılı, alışılmışın dışında dekorlu ve şiirsel diyaloglu deneysel yöntemlerin A Streetcar Named Desire (Arzu Tramvayı) 1947, Cat on a Hot Tin Roof (Kızgın Damdaki Kedi) 1955, Orpheus Descending (Örfe Yeryüzüne İndi) 1957, Suddenly Last Summer (Ansızın Geçen Yaz) 1958 ve The Night of the iguana (İguana Gecesi) 1961, gibi öteki oyunlarında da kullandı.

Advertisement

Arthur Miller de Ali My Sons (Bütün Oğullanm) 1947, The Crucible (Cadı Kazanı) 1953, A Viewfrom the Bridge (Köprüden Görünüş-Brooklyn Köprüsü) 1955, gibi oyunlarında çeşitli deneysel yöntemlere başvurdu. 1960’larda her iki oyun yazarının da yeteneğini yitirdiğini gösteren belirtiler vardı. Öte yandan, genç oyun yazarları arasmda da durum pek farklı değildi. Chicagolu bir Zenci ailesinin yaşamını sahnede canlandıran Raisin in the Sun (Güneşteki Kuru Üzüm) 1959, oyununun başarılı yazarı Lorraine Hansberry genç yaşta öldü. Jack Gelber ve Frank Gilroy gibi gelecek vaadeden birtakım yetenekli oyun yazarları da çok çabuk tükendiler.

Bu arada Edward Albee (1928), Who’s Afraid to Virginia Woolf? (Kim Korkar Hain Kurttan?) 1962 ile ününü iyice pekiştirdi. 1960’ların sonlarında çıplaklık bir tiyatro olayma dönüştüğü gibi basiretsizlik, şok, korku, öğütçülük ve Anlamsız Tiyatro’nun (Absürd) tüm öğeleri bir bakıma oyun yazarlığının özellikleri olup çıktı. Böylesi esinlerin kaynağı Amerika olmaktan çok, Samuel Beckett, Eugene Ionesco, Bertolt Brecht ve Harold Pinter gibi evrensel oyun yazarları yetiştirmiş olan Avrupa idi.

Edebiyat dalında üç ABD’li eleştirmen üç büyük eser kaleme aldı. Bunlar beş ciltlik bir inceleme olan Henry James (1953-1972) ile Leon Edel; üç ciltlik öz yaşam öyküsü Henry Adams (1948-1964) ile Ernest Samuel ve yine bir özyaşamöyküsü olan James Joyce (1959) ile Richard Ellmann idi. Bu arada Irving Howe, Politics ana the Novel (Politika ve Roman) 1957, adındaki eseriyle ünlendi. Alfred Kuzin ile Norman Podhoretz eleştirmenlikten özyaşamöyküsü (biyografi) yazarlığına dönenlerin başında yer aldılar. Öte yandan, Zenci romancılardan James Baldwin de bu alanda Notes oj a Native Son (Yerli Oğulun Notları) 1955 ve The Fire Next Time (Son Yangın) 1963, gibi kendi özyaşamöyküsünü toplumsal eleştiriyle bütünleştiren güçlü eserler verdi. Paul Goodman’ın Growing Up Absurd’ü (Anlamsız Büyüme) 1962 ile Norman Mailer’ in Miami and the Siege of Chicago’su (Miami ve Chicago Kuşatması) 1968, bu dönemin belki de en çarpıcı eleştirel çalışmalarıydı. Romancı ve şair Robert Penn Warren, çalışmalarından başını kaldırıp Who Speaks for the Negro?yu (Zenci’yi Savunan Kim ?)

1965, yazarak insan hakları adına unutulmayacak güçlü bir ses yükseltti. Aslında savaş sonrası ABD’sinde ortaya çıkan sorunlar ve olaylar öylesine önemliydi ki, edebiyatçılar çoğu kez kendilerini doğrudan toplumsal eleştirinin içinde buldular.


Leave A Reply