Yankılı Kayalar Kitap Özeti Konusu Karakterler, Ahmet Yılmaz Boyunağa

1
Advertisement

Ahmet Yılmaz Boyunağa’nın Yankılı Kayalar isimli kitabının konusu nedir? Yankılı Kayalar kitap konusu, özeti, karakterleri, incelemesi hakkında bilgi.

Yankılı Kayalar

Yankılı Kayalar

KONUSU:

Bir köy çocuğunun, her türlü zorluklara rağmen okuma mücadelesinden vazgeçmeyerek başarıya ulaşması anlatılmaktadır.

ÖZETİ:

Ben, Doğu Anadolu’nun bir dağ köyünde doğdum. Köyümüz, başı karlı ve dumanlı bir dağın eteklerindedir. Kışlarımız hep karlı geçer; kısa süren yazımıza da doyum olmaz. Yazı dört gözle bekleriz… Korkunç kayalar bizim oyun yerlerimizdir, bazen keçiler gibi dağa tırmanır, yankı yapan kayalara sesleniriz..Seslerimiz, değişmiş, korkunçlaşmış bir halde uğuldayarak geri döner… Dağımızda mağara vardır, korka korka gireriz, hayaller kurarız. Defineler bulur, fakir fukaraya dağıtırız… Babam inşaat işçisidir. Yazın ilçede çalışır, kışın evde oturur.

Bize hep şekerler, elbiseler, daha neler alır getirir. Babamı herkes sever. Anam da çok iyidir. Bütün komşuların derdine koşar. Elinden her iş gelir.

Babamın kerpiçten yaptığı üç göz odalı bir evde otururuz, iki ineğimiz, on beş-yirmi tavuğumuz var. Benim adım Mehmet. Kara Mehmet de derler. On bir yaşındayım, dördüncü sınıfa gidiyorum. Kışın, evdekilere hep kitaplar okuyorum. Babam, bazen kitaplardaki kötü kişilere kızar, annem acıklı yerlerde ağlar.

Advertisement
Anlayacağınız mutluyduk hep birlikte.

Uzun sürmedi mutluluğumuz. Bir kış vakti, annem çok hasta olmuştu. İlçeden doktor getirmeye giden babam ise bir daha gelmedi. Ümitle hep yolunu bekledik. İlkbaharda çizmelerini getirdiler. Babamı, karakışta aç kurtlar parçalamışlardı. Ağladık, ağladık. O günden sonra doktor olmaya karar verdim.

Bir yıl geçmedi, anam yine çok hastalandı. Bu sefer, hiç ümidi yoktu. Beni çağırdı ve vasiyet etti: “Oğlum, kardeşin sana emanet. Sandıkta kara günler için para biriktirmiştim, o parayı alın, dayının yanına gidin” Anacığım ölmüştü. Köyün imamı, öğretmenim bütün komşular bizim için ellerinden ne geliyorsa yaptılar, paylaştılar. Bizi teselli ettiler.

Anasız, babasız evimiz bomboştu.

Yine de anamın yaptığı gibi her işi becermeye çalışıyordum. Bu acılı günlerimizde, arkadaşlarım her gün sırayla evimizde kalıyorlardı. Onlarla hem ders çalışıp, hem de sohbet ediyorduk. Geceleri rüyalarımda, hep doktor oluyor, köyüme geliyor, bütün köylüleri bedava muayene ediyordum. Uyanınca ağlıyor, ağlıyordum.

Kardeşim birkaç gün hastalandı. Çok üzüldüm. Neyse ki iyileşti, onsuz ben ne yapardım? Okulda herkesin bana “doktor” diye seslenmesi çok hoşuma gidiyordu.

Bir gece, odun almaya çıktığımda, kurtlar saldırdılar. Tek düşüncem kardeşim Hatice’ye zarar vermemeleri idi. Babamı da bunlar parçalamışlardı. O hınçla balta ile kendimi savundum. Bir tanesini öldürdüm. Kendimi güç bela eve attım. Kurtlar dışarıda arkadaşlarını yiyorlardı. Çok geçmedi, avcılar geldiler ve ateşe başladılar. Kimisi öldü, kimisi kaçtı. Baktım gelenler İmam, Muhtar ve diğer köylülerdi. Beni hayranlıkla takdir ettiler. “Babayiğit çocuksun” dediler.

Bahar geldi. Okulların kapanmasına az kalmıştı. Dayım mektup yazmış, bizleri beklediğini söylüyordu. İmam ve öğretmenin de rızasıyla, evimizi sığırtmaç Mustafa’ya bırakıp, yola düştük. Köy halkıyla tek tek vedalaşırken çok hüzünlenmiştik.

Advertisement
İstanbul’a trenle gelmiştik. Dayım bizi karşıladı. Sarıldık, dertleştik, ağlaştık.

Bu ne kalabalıktı. Bu kadar insan bir araya nasıl gelmişti. Köprüden geçtik, durağa geldik, otobüse binip, indiğimizde, koca koca binaların arasında bulduk kendimizi. Nerede o köyümüzde birdirbir oynadığımız yemyeşil çayırlar?

Dayımların evine girdiğimizde, yengem bizleri hiç de candan karşılamadı. Görünen o ki bizleri istemiyordu. Gece tartışma sesleri ta bizim yattığımız yere kadar geliyordu.

Dayıma “biz köye dönelim” deyince, dayım “olmaz” dedi. Yengem okumayıp çalışmamı istiyordu. Sonunda, sabahları okula gidip, öğleden sonraları bir marangozun yanında çalışmama karar verdiler.

Hem çalışmak, hem okumak çok zor geliyordu. Yengemin yaptıkları da cabası. Kardeşimin kollarındaki morluklardan, dövdüğünü de öğrenince, çok üzüldüm. Ne yapmalıydım? Her şeye katlanarak okumaya devam etmeye karar verdim. Bu arada ilk başlarda zorlandığım için zayıf olan derslerim düzelmeye başlamıştı. Artık bütün derslerden on alıyordum.

Kasım ayının ortalarıydı. Üç dört yaşlarındaki bir kız çocuğuna araba çarpacaktı, uçarak atladım ve kızı kurtardım, ancak kendimi kurtaramamıştım. Kız ve ailesi bana yardım etmek için çok uğraştılar. Ancak kabul etmedim. Bir gün akşam evimize kadar geldiler. Yengem nasıl da değişmişti. O günden sonra Selim Bey, eşi ve kızı Seval ile ahbap olmuştuk. Çok iyi insanlardı.

Şubat ayı gelmişti. Soğuk kış günleri halen devam ediyordu. Dayım hastalanınca hastaneye yatmak zorunda kaldı. Yengemin zulmü ise iyice arttı. Artık dayanacak gücümüz kalmamıştı. Kardeşimi de yanıma alıp, beş parasız evden çıktık. Oğlu Tansel de annesinin bu tavırlarına çok üzülüyordu, ancak elinden bir şey gelmiyordu.

Nereye gidecektik?

Aklıma ustam geldi. Onun evine doğru yürürken birden bir korna sesi ile irkildik. Selim Bey ve Safiye Hanım, bizi görünce hemen arabadan indiler, onlar da bizi alıp sinemaya götürmeye geliyorlarmış. Hatice’nin ağlamasıyla gerçeği anlatmak zorunda kaldım.

Çok duygulanmışlardı. Bizleri evlerine götürdüler. Sonra Selim Bey ve Safiye Hanım yengemle konuşmaya gittiler. Dönüşte bizi karşılarına alıp, “artık bizim çocuklarımızsınız” dediler. köye dönmeye karar vermiştik” deyince de, “itiraz istemeyiz, sizler terbiyeli ve iyi yetişmiş çocuklarsınız, böyle olmasaydı bu teklifi yapmazdık, bundan sonra bize anne ve baba derseniz seviniriz’ diye söylediler.

Hayat nasıl bir şeydi?

Daha dün evsiz, barksız bir haldeyken bugün sıcak bir yuvamız, annemiz, babamız var. Demek ki, hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmamalı insan. Yarınların ne getireceği hiç belli olmaz.

Artık çok mutluyduk. Derslerim çok iyi idi. Lise ikinci sınıfta beni çok sevindiren bir olay oldu. Köydeki öğretmenimin kızı Serpil ile aynı sınıfa düşmüştük. Meğer öğretmenim emekli olduktan sonra İstanbul’a yerleşmiş. Hemen buluştuk. Birbirimize gidip gelmeye başladık.

Serpil’le bir araya gelip, hep ders çalışıyorduk. Son sınıfta, istediğimiz fakülteye girmek için daha fazla gayret gösteriyorduk.

Advertisement

O zamanlar, Serpil’le evleneceğimizi, Serpil’in öğretmen, benim de doktor olarak köyümüze birlikte döneceğimizi bilemezdim.


1 Yorum

  1. Hasnani Mursyid on

    İ want to read all of Yankılı Kayalar. İ think it’s a nice book to read in order to improve my Turkish.
    Teşekkür ederim

Leave A Reply