Advertisement
İçinde deli kelimesi geçen, deliler ile ilgili deyimler nelerdir? Bu deyimlerin açıklamaları ve anlamları. Deli deyimleri ve açıklamaları.
Deli İle İlgili Deyimler ve Anlamları
- *** adı deliye çıkmak
deli olmadığı hâlde deli olarak tanınmak: “Böyle bir şey yazmaya kalkarsam adım deliye çıkacak.” -R. N. Güntekin. - *** ağzı açık ayran delisi (budalası)
1) yeni gördüğü her şeye şaşkınlıkla bakan; 2) saf, bön. - *** (bir şey için veya bir şeye) deli olmak
tkz. 1) çok sevmek: Deli oluyordu çocuklara, onlarsız edemiyordu. 2) çok sinirlenmek; 3) delirmek. - *** (bir şeyin) delisi (olmak)
bir şeye aşırı derecede düşkün (olmak): Oyun delisi. - *** (biri, birine) deli divane âşık olmak
aşırı derecede sevmek: “Bütün yaratıklar birbirlerine deli divane âşık oldular.” -Halikarnas Balıkçısı. - *** (biri, birine) deli divane olmak
aşırı derecede ilgi göstermek.
*** deli bayrağı açmak
şaka âşık olmak.
- *** deli çıkmak
1) çıldırmak; 2) mec. çok sinirlenmek. - *** deli dana (danalar) gibi dönmek
ne yapacağını bilemeyerek şaşkınca davranmak. - *** deli etmek
1) çılgına çevirmek: “Muhtarın maksadı bizi meraktan deli etmek.” -M. İzgü. 2) sinirlendirmek; 3) sağlıklı düşünemeyecek duruma getirmek. - *** deli gibi
deliye yaraşır davranışta, delicesine: “Bizimkinin kıza deli gibi âşık olduğu daha ilk bakışta anlaşılıyor.” -A. Ümit. - *** deli kızın çeyizi gibi
bir arada sergilenen ve birbirine yakışmayan (eşya). - *** deli olmak işten değil
densiz davranışlar, güç durumlar veya duyulan öfke karşısında düşülen çaresizliği anlatan bir söz. - *** deli pösteki sayar gibi
çok karışık, çok ayrıntılı, sıkıcı bir işle uğraşma. - *** deli Raziye gibi
delice davranışlarda bulunan (kız veya kadın). - *** deli saraylı gibi
acayip biçimde giyinen, takıp takıştıran (kimse): “Teğmenin, teyzem dediği, altmışlık, altmış beşlik, suratı hâlâ düzgünlü, kirpikleri hâlâ sürmeli, deli saraylı gibi bir kadıncağızmış.” -H. Taner. - *** deliliğe vurmak
kendini deli gibi göstermek. - *** deliliği tutmak
delice davranmak. - *** delinin eline değnek vermek
kötülük yapabilecek bir kimsenin davranışlarını kolaylaştırmak. - *** deliye dönmek
1) çok sevinmek: “Haber aldığı gün âdeta deliye dönmüş.” -H. F. Ozansoy. 2) çok üzülmek: “En bildiği derste bile kopya çeker, çekmezse hasta olur, deliye döner.” -H. Taner. 3) çok kızmak: “Patronun deliye döndüğünden habersizce geldi, elindeki şemsiyeye yapıştı.” -R. Ilgaz. - *** ne oldum delisi olmak
ummadığı bir duruma ulaşan kimse çok şımarmak. - *** öfkeden deliye dönmek
fazla sinirlenmek: “Torununu gizlice tavan arasında saklamakta olduğunu öğrendiğinde öfkeden deliye dönmüştü.” -A. Kulin.