Dilbilim ile ilgili genel bilgilerin yer aldığı yazımız. Dilbilim nedir? Dilbilim hangi konuları araştırır önde gelen bilim insanları kimlerdir?
DİLBİLİM, kendine özgü yöntemlerle genel olarak dil olayını, özel olarak da doğal dilleri, yapılarıyla, işleyişleriyle, zaman içindeki değişimleriyle inceleyen bilim dalı (Lengüistik). Dil üzerindeki çalışmaların geçmişi yaklaşık 2500 yıl öncesine kadar uzanır. Dil olgusunu araştıran bu çalışmalar, tarihsel süreç içinde üç aşamadan geçerek 19. yüzyıl başlarında dilbilim adını verdiğimiz bir bilim dalını doğurdu. İki ya da üç dilin karşılaştırılması biçiminde yapılan sözcükler, daha çok dil öğretici amaca yönelikti. Eski Yunanlılar dile daha çok yarar açısından eğilmişlerdi. Dilin doğru kullanılması, konuşma sanatı (hitabet), konuşarak kitleleri etkileme, eski Yunanlıların dil üzerinde yaptıkları çalışmaların temelini oluşturur. Eski Yunanlıların başlattığı sözcükleri sınıflandırma çalışmaları ortaçağ boyunca sürdü. Özellikle Fransızların yaptığı çalışmalar, dilbilime büyük katkılarda bulunmakla birlikte bilimsellikten uzaktı. Doğu’da yapılan ilk dil çalışmaları Batı’ya oranla daha tutarlı oldu.
Dili inceleyen ikinci bilim dalı olan filoloji (betikbilim), dil olgusunu dar kurallardan çıkardı. Filoloji çalışmaları da oldukça eskilere dayanmakla birlikte, bu terim özellikle Friedrich August Wolfun 1777’de başlattığı ve bugün de sürüp giden bilimsel akımı belirtir. Filoloji her şeyden önce eski çağlardan kalan yazılı metinleri belirlemek, saptamak, yorumlamak, açıklamak ister ve bu inceleme aracılığıyla edebiyat tarihi, töreler ve kurumlarla uğraşmaya yöneldiğinden tek konusu dil değildir. Dil sorunlarını, değişik çağların metinlerin karşılaştırmak ya da eski bir dildeki yazıtları çözmek ve açıklamak amacıyla ele alır. Ancak bu araştırmalar yaşayan, sözlü dil yerine tümüyle metinlere bağlı kalarak yapılmış olsa da bir bağlamda tarihsel dilbilimi hazırlar. Filoloji çalışmaları sonunda dillerin birbirleriyle karşılaştırılabilme olasılığının ortaya çıkması, dilbilimi hazırlayan üçüncü evreyi, yani karşılaştımılı dilbilgisi ya da karşılaştırmalı filoloji başlatır. Karşılaştırmalı dilbilgisinin kuramsal temelleri J. G. Herder, Jacop Grimm, F. von Schegel, W. von Humboldt gibi bilimadamları tarafından geliştirildi. Jacop Grimm, kendi adıyla anılan yasa aracığıyla Latince, Yunanca ve Sanskritçedeki ünsüz evrimine ilişkin düzeni ortaya koydu. Aynı tür çalışmaları F. Diez, Roman dilleriyle Germen dillerini karşılaştırarak yaptı ve bu çalışmaların sonunda dilbilim gerçek konusuna büyük ölçüde yaklaştı.
1875’te The Life of Language (Dilin Yaşamı) adlı eseriyle Amerikalı Whitney, dilbilim çalışmalarına yeni bir ivme kazandırdı ve bu eserin etkisiyle tüm önde gelenlerinin Alman olduğu (A. Leskien, H. Paul, G. Brugmann) Yeni Dilbilgiciler Okulu doğdu. Bu okulu oluşturan bilimadamları, karşılaştırma yoluyla elde edilmiş olan sonuçları tarihsel bir eksene oturtmaya, olguları doğal düzenleri içinde birbirine bağlayan yasalarr saptamaya çalrştrlar. 19. yüzyılın sonlarına doğru ise dil evriminin toplumsal evrimden soyutlanamayacağı görüşü dilbilim çalrşmalarrnda ağır basmaya başladı. Ancak, 20. yüzyılın hemen başında Belçikalı dilbilimci Ferdinand de Saussure evrim boyutuna üstünlük tanıyan 19. yüzyıl dil anlayışını temelinden sarsan sistem incelemesine dayanan kuramı geliştirdi ve yapısal dilbilimi ortaya çıkardı. Dilbilimin konusunu toplumsal nitelikli dille kişisel özellikli söz aynmmdan kalkarak belirleyen, sistem görünümü sunan toplumsal dili inceleme konusu olarak ele alan Ferdinand de Saussure, onu drş etkenlerle ya da evrimci olgularla değil, aym anda bir arada bulunan eşsüremli öğelerle açıklamak gerektiğini belirtti. Dili kendi içinde ve kendisi bakımından inceleyen yapısal dilbilimin, 1. Uluslararası Dilbilim Kurultayı’nda (La Haye, 1928,1928) doğduğu söylenebilir. Önce Prag Okulu’nun sesbilim alanında yaptığı çalışmalarla gelişen yapısal dilbilim, giderek dilbilimin başka alanlarım da etkisi altma aldı; böylece yapısal anlambilim ve yapısal sözdizim doğdu. Günümüzde yapısal dilbilim okulları büyük bir çeşitlilik gösterir. Bugün, Noam Chosmky’nin Syntactic Structues (Sözdizimsel Yaprlar, 1957) adlı eserinde geliştirdiği üretici dilbilgisi ya da üretici dönüşümsel dilbilgisi kuramına göre çekirdek cümlelerden temel öğeler olarak yola çıkılarak, sözcüklerin sağladığı gereçlerle dilde bulunabilecek bütün cümleleri yaratmak olasıdır. Amerikan yapısalcılığına bir tepki olarak ortaya çrkan bu akrm, geniş kapsamlı bir kurumlaştırma ve biçimselleştirme çabasmrn ürünüdür ve günümüz dilbilim çalışmalarını büyük ölçüde etkilemektedir. Bu kuramların yanı sıra çağdaş dilbilim, dilin sistemli görünümü yanrnda toplumsal ve bireysel yanlan üstünde de durmakta, dil kullanımının bütün yönlerini aynntılı bir biçimde ele almaktadır.
Dilbilim çalışmaları artık, bir yandan çok yüksek bir soyutluk düzleminde kuramsal araştırmalar olarak sürerken bir yandan da dil gereksinimlerinden, somut koşullarından kaynaklanan uygulamalara dönüşmüştür. Uygulamalı dilbilim olarak adlandırılan bu dalda; çeviri, terim, anadili ve yabancı dil öğretimiyle ilgili yoğun çalışmalar sürmektedir. Günümüzde ulaştığı yeriyle dilbilim, insan bilimleri ve toplumsal bilimler içinde öncü bir bilim konumundadır. Bu, dilbilimin incelemeye olan yatkınlığından kaynaklanır. Dilin; konuşmanın, dil açısından bilinçsizce yürütülen bir eylem olması ve anlamların kavranma sürecinin de bilinç düzeyine geçmemesi gibi birbirleriyle iç içe iki özelliği bulunmaktadır. Bu iki özellik yüzünden dilbilim üzerinde çalışan araştırmacının gözlem konusu üzerindeki etkileri çok önemsizdir. Gözlemci olayın bilincine vardığında da olay değişmemektedir. Öte yandan günümüzde çeşitli dillerden yaklaşık 5 bin yıllık yazılı bilgi vardır. Bu durumda yazılı olmayan ilkel dillerde de zaman boyutundaki eksiklik, başka başka yerlere serpilmiş dillerin çokluğuyla giderilmektedir. Dilbiliminin yararlandığı bütün koşullar, öteki toplumsal bilimlerde söz konusu olmadığmdan, dilbilimin gelişimi öteki toplumsal bilimlerin kolayca erişemediği bir bilimsellik düzeyinde olmaktadır. Bu yüzden dilbilime özgü bilimsel yöntemlerin, toplumsal bilimlere de uygulanması yolunda büyük çabalar gösterilmiş,bu bilimler dilbilim yöntemlerinden önemli ölçüde yararlanmışlardır.