Divan Edebiyatı Özellikleri Nelerdir?

0
Advertisement

Divan edebiyatı nedir? Divan edebiyatı nasıl ortaya çıkmıştır? Divan edebiyatının genel özellikleri ile divan edebiyatından örneklerin yer aldığı sayfamız.

DİVAN EDEBİYATI Osmanlı Türkçesiyle yazılan klasik Türk edebiyatına verilen addır. XIII. yüzyılda Dehhânî gibi ilk şairlerle başlamış, gittikçe gelişerek XVII. yüzyıl ortalarında en yüksek ifade kabiliyetine erişmiş, XVIII. yüzyıl ortalarında gerilemeye başlayarak XIX. yüzyıl ortalarında Batı edebiyatı etkisinde gelişen ve «Tanzimat edebiyatı» denen Türk yenilik edebiyatına yerini bırakmıştır. Yalnız, zamanımızda bile, Divan edebiyatı kuralları ve çerçevesi içinde şiir yazanlar bulunmuştur.

Divan edebiyatının kendine mahsus bir nesir dili de vardır; ekseri ilmî, tarihî, dinî, bilhassa edebî eserlerde, bu dil kullanılmıştır. Bu dil, halkın konuştuğu dil değildir. Ancak aydınlarca anlaşılabilir, Arapça ve Farsça ile çok4 yüklü, süslü, âhenkli, sanatlı bir dildir.

Divan şiiri aruz vezniyle yazılır. Teşbîh, tevrîye, cinâs, tenâsüp gibi çeşitli edebi sanatlar pek çok kullanılır.

Şiirde birliği beyit (iki mısra) teşkil eder; Batı edebiyatında olduğu gibi mısra tek başına bir şahsiyet ifade etmez. Beyitler arasında, yakın anlam birliğinden çok, söyleyiş özelliklerine, âhengine önem verilir. Muayyen şiir şekilleri kullanılır. Bunlar Arap ve Iran şiirinden Türk şiirine geçmiş, fakat Türk edebiyatında kendine mahsus özellikler kazanmıştır. Divan şairi için örnek, Arap şiirinin seviyesine çoktan erişmiş olan Iran şiiri idi, onun derecesine yükselmeye çalışırdı. XVII. yüzyıldan başlayarak bu seviyeye çıkıldığı inancı, Türk şairleri arasında yaygındır. Hattâ, bu devirden sonra, İran şiirinin aşıldığı da iddia edilmiştir.

Bu edebiyatı anlamak kolay değildir; birçok şey bilmek gerekir. Çok çeşitli bilim alanlarına imalar, atıflar yapılır. Klasik Türkçe’den başka, Arap ve Fars dillerini iyi bilmek ister. Esasen bu dilleri öğrenmemiş divan şairi yoktur. Divan edebiyatı dış hayattan çok iç âlemi dile getirir. Tasavvuf felsefesi telâkkileri her fırsatta belli olur.

Advertisement

Divan Edebiyatı Şekilleri

1. — Kaside: Arap şiirinin en tanınmış şeklidir, İran ve Türk şiirlerine geçmiştir. Şekil bakımından, «gazel» de olduğu gibi, ilk beyi t (matlâ) kafiyelidir, sonraki beyitlerin ilk mısraları serbest, ikinci mısraları «matlâ» île kafiyelidir. 30 – 99 beyit arasında olursa da, daha kısa ve daha uzunları da yazılmıştır. 30 beyitten küçüklerine «kasîde-beçe» (küçük kaside), 15 beyitten küçüklerine de «gazel-i müzeyyel» (uzatılmış gazel) denir.

Kaside bir kimseye ithaf olunarak yazılmış, belli bir «memdûh» u (methedileni) öven bir şiir şeklidir. Bu «memdûh», tabi-atiyle, en çok hükümdar ve yüksek mevki sahibi devlet adamlarıdır. Çünkü ancak bunlar şaire eseri karşılığında «caize» ödiye-bilirler. Bu «caize» nin şimdiki paramızla birkaç milyon liraya kadar eriştiği çok görülmüştür. Aydın memdûhlar, büyük bir şairin kasidesiyle ebediyen tarihe mal olacaklarını gayet iyi bilirlerdi. İyi caize ala-mıyan şair, çok kere «hiciv» yazar, önce övdüğü kimseyi — hükümdar bile olsa — yererdi.

Olınüş kimselere de kaside yazılırdı. Bunlar, ilk Dört Halife (Şiîler’ce bunların yalnız sonuncusu olan Hz. Ali), bilhassa Hz. Mevlânâ gibi büyük din ve tasavvuf adamlarıdır. Kaside Allah’ın azamet ve tekliğini anlatma konusunda olursa «tevhîd», Allah’a hitaben yazılırsa «münâcât», Hz. Peygarn-ber’i övme yolunda yazılırsa «nâ’at» denir.

Kaside başlıca 5 bölümden ibarettir:

a) Nesîb: Bir giriştir, tasvir edilecek her hangi bir konuyu işler.

Advertisement

b) Methiye (Övgü): Şiirin asıl maksat ve ruhunu ifade eden bölümdür, burada, övülen kimse, mübalâğa sanatı pek bol kullanılarak övülür.

c) Gazel veya tagazzül (gazel söyleme): Bu bölümde bir gazel söylenir.

ç) Fahrîye: Şairin kendini övdüğü bölümdür.

d) Dua: Övülen kimseye iyi temennilerde bulunulan en kısa parçadır.

2. — Gazel : En çok kullanılan nazım şeklidir. Araplar’dan İranlılar’a, onlardan da Türkler’e geçmiştir. İran şairlerinin gazellerine hayran olan birçok büyük Avrupalı şair tarafından da bu şekil kullanılmıştır. Nazariyatta, gazel 5-15 beyit arasında olur. İlk beytin mısraları aralarında kafiyelidir, öteki beyitlerde ilk mısra serbest, ikincisi ise gene ilk mısra ile kafiyelidir. İlk beyte «matlâ», son beyte de «maktâ» denir. Şair ekseriya mahlâsını (şiirlerinde kullandığı ve tanındığı adını) «maktâ» da zikreder.

Gazel lirik bir şekildir; aşkın her türlü safha ve konuları, sevgili, içki, rintlik, tasavvuf, hayat felsefesi, tabiat gibi konular işlenir.

3. — Rübai : Arapça’da «dörtlü bir hale getirilmiş» demektir. İran ve Türk şairlerinin tanıttıkları bir nazım şeklidir. Arap şiirinde yoktur. Ömer Hayyam, bu şeklin büyük rağbet kazanmasına vesile olmuştur. Onu taklit ederek Avrupalı şairler de rübai yazmışlardır. Mevlânâ da 3.000 rübai söylemiştir. Türk şiirinde az kullanılmıştır. Fakat Yahya Kemal Beyatlı‘nın rübaileriyle bu şekil, İran’daki örnekleri derecesine yükselmiştir.

Rübainin güç bir tekniği vardır. 4 mısradan ibarettir. Mısraların üçüncüsü serbest, ötekiler aralarında kafiyelidir (yani şu şekilde: a, a, b, a). Aruzun «rübai vezinleri» denen belli vezinleriyle yazılır. Başka hiçbir şiir şeklinde belli bir vezinde yazmak zorunluğu olmadığı halde, rübaide -vardır. Rübai söylemekten maksat, önemli bir düşünceyi, duyguyu, dört mısra içinde anlatmaktır; bu anlatma, en veciz bir şekilde yapılır; bu maksat unutulursa, şekil mahvolur. Ahenk, kelimelerle öyle bir tarzda kurulur ve düzenlenir ki, anlam bu tarzla pekiştirilir ve dördüncü mısraın son hecesi söylendiği anda, büyük bir etki husule gelir.

4. — Musammat : Mısra sayılarına göre adı değişen bir şekildir:

a) Murabba ve Şarkı: Dörder mısralı kıtalardan meydana gelir. İlk kıtanın bütün mısraları aralarında, sonraki kıtaların ilk üç mısraı aralarında, son mısra ise ilk kıta ile kafiyelidir.

Bir şairin gazelini başka bir şair ele alarak o gazelin her iki mısraının üzerine iki mısra eklerse, bu şekle «terbî» (dörtleme) denir. Böylece, aynen yukarıda tarifi verilmiş olan bir murabba meydana gelir ki, ondan farkı, iki ayrı şairin eseri olmasıdır. Bu şekil, az kullanılmıştır. Eğer şair, ele aldığı gazelin her beytinin üzerine değil de, beytin iki mısraı ortasına iki mısra daha eklerse, «taştîr-i murabba» olur, bu da az kullanılmıştır. Bu şekillerde hüner, ele alınan gazelin ruhuna uyacak, yama gibi gö-rünmiyecek şekilde eklemeler yapmaktır.

Advertisement

Murabba şekli, son zamanlarda «şarkı» -adını almıştır. «Şarkı» nın – «murabba» dan farkı, nispeten basit, açık dille yazılıp hafif konuları işlemesinden ibarettir. Bazı şarkıların ilk kıtaları «a, a, a, a» şeklinde değil, «a, b, a, b» kafiyesindedir. Şarkı, Türk şiirine mahsus bir şekildir.

b) Muhammes : Beş mısralı kıtalardan yapılmıştır. İlk kıtanın bütün mısraları aralarında kafiyelidir, öteki kıtalarda ilk dert mısra aralarında, beşincisi ilk kıta ile kafiyelidir. Bazan birinciden sonraki kıtalarda ilk üç mısra aralarında kafiyeli, son ikisi ise ilk kıta ile kafiyelidir ki, buna «muhammes şarkı» (beş mısralı şarkı) denir. Bestelenmek üzere yazılan bu şekil de Türk şiirine mahsustur. Son mısra veya son iki mısra her kıtadan sonra nakarat halinde tekrar ediliyorsa «muhammes-i mütekerrir» denir.

Bir şairin gazelini başka bir şair ele alarak, o gazelin her iki mısraının (yani her beytinin) üzerine üç mısra eklerse buna «tahmîs» denir. Bu şekilde, aynen yukarıda tarifi verilmiş olan muhammes meydana gelir. Şair ele aldığı gazelin her beytinin mısraları ortasına üç mısra eklerse, buna «taştîr-i muhammes» adı verilir.

c) Müseddes : Her kıtasında 6 mısra bulunan şiir şeklidir. İlk kıtanın mısraları aralarında kafiyelidir, öteki kıtalarda ise ilk dört mısra aralarında, son ikisi de ilk kıta ile kafiyelidir. Son iki mısra her kıtada, nakarat halinde, aynen tekrar ediliyorsa «mü-seddes-i mütekerrir» adını alır.

«Tesdîs», yukarıda anlatılan, «terbî» île «tahmîs» in 6 mısralı şeklidir; «müseddes ta$tîr» in, öteki «taştîr» lerden farkı da, 6 mısralı kıtalardan ibaret olmasındadır.

ç) Müsemmen: Her kıtasında 8 mısra bulunur. Kafiyeleniş şekli yukarıdakiler gibidir.

d) Muaşşer: 10 mısralı kıtalardan mürekkep bir musammattır.

5. — Tercî ve terkîb-i bend : «Bend» denen kıtalardan meydana gelir. Her kıtada son beytin, mısraları kendi aralarında ve bağımsız kafiyelidir. Eğer bu beyit her bendin sonunda tekrar edilirse «tercî-i bend»

denir. Kıtanın (bendin) mısra sayısı istenildiği kadar olabilir; yalnız, her bendin eşit mısrada olması lâzımdır. Her bendin mısraları ya gazel tarzındadır veya bütün mısralar aralarında kafiyelidir. Bu büyük şekiller, uzun konular için kullanılır.

6. — Kıta : Birden fazla beyitten meydana gelmiştir, her beytin son mısraları kafiyelidir. Ciddî, hikemî konular işlenir. Ebcet hesabiyle tarihler bu şekil kullanılarak düşürülür.
7. — Mesnevî : Her beytinin mısraları kendi aralarında, bağımsız olarak (yani diğer her hangi bir beyitle ilgili olmıyarak) kafiyeli şiir şeklidir (aa, bb, cc, dd… şeklinde). Bu şekil, Batı şiirinde de vardır. Bilhassa aruzun kısa vezinleri kullanılarak yazılır. Mesnevinin ikinci anlamı, İran-Tü»*k klâsik şiirinde manzum hikâye ve romandır. Binlerce beyitlik uzun eserler halinde yazılırlar. Üçüncü anlamında, Hz. Mevlânâ’nın şaheserine verilen addır.

Advertisement


Leave A Reply