DNA Nedir? DNA Ne İşe Yarar? Özellikleri, Yapısı ve İçeriği Nasıldır?

14
Advertisement

DNA Nedir? DNA’nın özellikleri nelerdir? DNA’nın yapısı, içeriği, RNA ile arasındaki fark nedir? DNA hakkında bilgi.

DNA; Nucleotid adı verilen ve sürekli kendini yenileyen birimlerden oluşan büyük moleküldür. Açık -adı deoksiribo-nükleik asit‘tir. İsviçreli biyokimyacı Friedrich Miescher’in sperm hücrelerinin çekirdeklerinde saptadığı asit yapısında bu maddelerin, daha sonra yapılan çalışmalarda yalnızca çekirdeğe özgü olmadığı, sitoplazma da bulunabildiği kanıtlanmıştır.

Parçalandıklarında DNA’ların birçok kez yinelenen basit birimlerden yapıldıkları görülmüştür. Bu birimlerin birleşmesinden oluşan DNA’lar canlı hücrelerin en büyük dev moleküllerini oluştururlar. DNA molekülü üç tip molekülün yinelenmesinden oluşur: Beş karbonlu şeker, fosforik asit ve çeşitli bazlar. DNA’daki beş karbonlu şeker deoksiri-bazdır. Bu maddenin hücrelerdeki bir başka nükleik asit olan RNA’dakinden farkı, ribozundan bir oksijenin eksik olmasıdır. Ancak her ikisinde de fosforik asit açısından bir fark görülmez.

DNA

DNA Yapısı:

DNA‘lar iki gruba ait dört çeşit baz içerirler. Bu gruplara pirimidin ve pürin adı verilir. Pirimidinlerin bir halka da sıralanan dört karbon ve iki azot atomundan yapılmış bir temel iskeleti vardır. Pürinler ise karbon ve azot atomlarından kurulu ikili halka biçiminde bir temel iskelete sahiptir. Bu iskeletlerin serbest bağlarına çeşitli atom ve atom gruplarının bağlanmasıyla değişik pirimidin ve pürinler oluşabilir. DNA’nın yapısındaki dört bazdan sitozin ve timin birer pirimidin; adenin ve guanin ise birer pürindir. DNA’nın içerdiği üç grup molekül belirli bir düzen içinde birbirlerine bağlanmıştır. Buna göre bir fosfat bir deoksiriboza; o da bir çeşit baza bağlanmıştır. Böylece fosfat + deoksiribaz + baz’dan oluşan moleküle “nükleotid” adı verilir.

DNA zincirleri ise yüzlerce nükleotidin birleşmesinden oluşur. Moleküllerin birbirlerine birleşmesi aralarında bir su molekülü çıkarak oluşur. DNA’da 4 çeşit baz bulunduğundan 4 çeşit nükletidten söz edilebilir. Fosfat ve deoksiriboz molekülüne timin bağlanmışsa buna “timin nükleotidi”, ötekilerden biri bağlanmışsa, bağlanan bazın cinsine göre “guanin nükleotidi”, “sitozin nükleotidi” ya da “adenin nükleotidi” adını alırlar. DNA molekülü kimyasal içerik açısından RNA ile karşılaştırıldığında, riboz ve deoksiriboz farkı dışında bazlarında da fark görülür. DNA’daki “timin nükleotidi” yerine RNA’da “urasil nükleotidi” bulunur.

Advertisement

DNA, RNA ve Protein Yapısı

DNA, canlının temel maddesi olan proteinin sentezini yaparak canlının kalıtımını ve dolayısıyla tüm yaşamını denetim altında tutar.

Protein molekülü içinde birbirinden yapısal değişiklikler gösteren 20 amino asit bulunur. Bu amino asitlerin protein molekülü içinde hangi sırada ve sayıda yerleşeceğini DNA molekülü saptar. DNA bu işlevini RNA moleküllerini kullanarak yapar.

DNA Molekülünün Eşlenmesi (Replikasyon)

DNA Molekülünün Eşlenmesi (Replikasyon)

DNA’nın RNA moleküllerni kullanımı baz şifrelerinin aktarımı sonucu olur. Bunun için DNA kendine uygun bir haberci RNA sentezler. Bu RNA aldığı mesajı sitoplazmada ribozoma getirir. Bu mesaja göre taşıyıcı RNA’lar kendilerine özgün olarak taşıdıkları amino asit türlerini getirip dizerler. Bunların arasında kimyasal reaksiyonla peptid bağları oluşur ve protein molekülü sentezlenmiş olur. Bu molekül ya enzim ya da yapı maddesi olarak kullanılır.

İki insanın DNA’ları birbirine ne kadar benziyorsa, sentezledikleri haberci RNA’ları da o kadar birbirine benzer. Haberci RNA’ları birbirine benzeyince karşısında dizilen taşıyıcı RNA’lar ve taşıdıkları amino asitler birbirlerinin benzeri olur. Sonuçta sentezlenen proteinler yapı olarak bezeşirler ve bunun sonucu o proteinlerin oluşturduğu canlılar da birbirinin benzeri olur (tek yumurta ikizlerinin birbirlerine benzemesi).

DNA

Günümüzde DNA araştırmaları çok ileri düzeylere ulaşmış olup özellikle “Rekombinant DNA” tekniği atom bombasından sonra en önemli buluş olarak nitelendirilmektedir. Çünkü bu yöntemle canlılar arasında gen aktarımları yapılabilmektedir. Böylece insan bazı canlıları birer işçi gibi kullanmaya başlamıştır. Örneğin Rekombinant DNA tekniğiyle insanm bazı genleri bakterilere aktarılarak onların insana ait bir maddeyi sentez edebilmesi başarıldı.

Advertisement

Günümüzde bazı şeker hastalarının tedavisinde gerekli olan insulin, cücelikte kullanılan büyüme hormonu, kanser tedavisinde kullanılan interferon bu yolla elde edilmeye başlandı. Rekombinant+DNA tekniğiyle bazı insanlardadoğuştan hatalı genlere bağlı hastalıkların da tedavisine çalışılmaktadır. Örneğin bazı kalıtsal kansızlık (anemi) hastalıklarında, normal hemoglobin sentezi yapamayan hücreler vücuttan alınıp normal gen aktarılarak yeniden vücuda verilmekte, böylece vücudun normal hemoglobin sentezi yapması sağlanmaktadır. Ayrıca bitkilerin üstün özellikler kazanma çalışmalarında da gen aktarımı çalışmaları sürdürülmektedir.


14 yorum

Leave A Reply