Dresden Elbe Vadisi, Düşsel Beyaz Altını İle Ünlü Masal Diyarı

0
Advertisement

Elbe Vadisi: Dresden’in güneyinde, hem güzelliği hem de düşsel ‘beyaz altın’ı ile ünlü bir masal diyarı uzanır. İşte burası hakkında bilinmesi gerekenler

Elbe Vadisi

Elbe Vadisi

Çek Cumhuriyeti’nde doğan Elbe Nehri, Ore Dağları’nda (Erzgebirge) dilimlere ayrılan derin ve loş bir geçitle Almanya’ya girer, sonra da Kuzey Denizi’ne akar. Nehir, 1160 km’lik bu yolculuğunun büyük bir bölümünde insanlar için oldukça önemlidir. Kiel kanalı gibi kendisine eşlik eden su yollarıyla birlikte Avrupa’nın en büyük ticari otobanlarından birini oluşturur; kömür, çelik, tahıl, kimyasal madde ve mamul maddeler taşıyan dev mavnalar bu nehrin geniş yataklarında seyreder.

Ancak bu görkemli nehrin romantik bir seyir izlediği anlar çok kısıtlıdır. İşte bu anlardan biri, Dresden’in güneyinde gerçekleşen bir saatlik zaman diliminde nehrin her iki yakasında birden ansızın beliren taş tabyalardır. Yağmur ve karın çok çok uzun bir zaman boyunca 80 milyon yıl önceden beri orada duran kumtaşından oyarak yarattığı bu manzara, telaşla akan akarsu ve şelalelerinin gürültüsüyle iyice yabanıl bir hal alan koyakların böldüğü kuleler, taretler, sivrilikler ve kubbelerin bir araya gelerek yarattığı bir gotik fantezi gibidir.

Bazı oluşumlar tek başlarına dururken, diğerleri Manhattan bloklarım anımsatan kümeler halinde yükselir. Bunlardan biri olan Bastei, üzerinde buhar makinesine benzeyen biçimiyle tuhaf bir siluet gibi yükselen Lokomotiv dağını görebileceğiniz bir seyir noktası olan kayalık bir labirenttir ve Amsel Gölü’nün köpüklü mavi suları üzerinde bir kule gibi yükselir.

Bir diğer acaip oluşum ise, bir şato enkazı ve karmakarışık bir kütle olan Pfaffenstein’la (Papaz taşı) taçlanmış olan Lilienstein’ı (Leylak Taşı) içerir. Rathen kasabası yakınlarındaki Felselbühne ise oyunlarını yaz aylarında sergileyen kayalıklar arasında bir doğal tiyatrodur.

Advertisement

Elbe Vadisi

Meissen Yükseltileri

Geçmişte bu bölge sadece Meissen Yükseltileri olarak tanınırdı. Ancak bölgenin 19. yüzyıldaki hayranları bu ismi çok yavan buldu ve ona Saksonya İsviçresi adını verdi. İki Almanya’nın 1990’de yeniden birleşmesinden hemen sonra, bölge tümüyle Ulusal Park ilan edildi. Bundan önce manzaradan çok bölgenin sunduğu askeri mühendislik fırsatları ilgi çekerdi. Elbe’nin yukarısındaki bir yalçın kayalık üzerinde yükselen nefes kesici güzellikteki kale bunun hayatta kalabilmiş tanıklarından biridir. Orta Çağ başlarında Bohemyalı krallar için inşa edilmiş olan bu kaleye Saksonyalı egemenler (ya da elektor’lar) tarafından eklemeler yapılmış. Örneğin,1670-1733 yılları arasında yaşayan Kudretli Augustus kaleye hoş bir barok dış görünüm kazandırmış.

Yapının ulaşılamazlığı, hem saldırıların dışında kalması, hem de bir hapishane olarak kullanmaya elverişli oluşu gibi avantajlar sağlamış. Hapishanenin en melankolik konuğu ise hiç tartışmasız Johann Böttger olmalıdır. Özellikle kimyada uzmanlaşmış genç ve parlak bir simyacı (baz metallerin alüna dönüştürmeye çalışan kişi) olan Berlin’li Böttger, Prusya otoriteleriyle başı belaya girince 1700 yılında Saksonya’ya kaçmış. Ancak derhal hapishaneye tıkılarak, altın arzı konusunda zamanın diğer prensleri kadar endişeli olan Augustus için çalışmaya başlamış.

Böttger’in metali altına çevirme girişimi başarısızlıkla sonuçlansa da, yetenekleriyle büyük bir hayranlık yaratmayı başarmış. Bu arada Elektor’un, altın tutkusunu bile gölgede bırakacak bir başka ilgi alam daha varmış. Bir Çin porseleni koleksiyoncusu olan Prens, bati dünyasının en büyük koleksiyonlarından birine sahipmiş. Ancak Prens’in asıl hayali ilk Avrupa porselenini üretmek olduğundan Böttger de derhal bu hedefe yöneltilmiş. Hapishane yılları boyunca porselenin formülü de onun için en az altının formülü kadar ulaşılamaz kalmış.

Elbe Vadisi

‘BEYAZ ALTIN’

Ancak Böttger 1708 yılında feldispatla kili karıştırarak yaptığı bir deneyin ardından, kırmızı porselenden bir tabak yapmayı başarmış. Prens buna çok sevinmesine rağmen Böttger, onur madalyalı da olsa, bir mahkum olarak kalmaya devam etmiş. Çünkü Çin porselenine asıl rakip olacak ürün, beyaz porselen halen üretilmeyi bekliyormuş. 1713 yılında kil yerine kaolin ve kuvarsit ekleyen Böttger bu hedefe de ulaşmış. Meissen ve Dresden porselenleri dünya çapında bir ün kazanmış.

Advertisement

Olayın kederli yanı, Böttger’in 1719 yılında henüz 37 yaşındayken deneylerde kullandığı dumandan zehirlenip kör olarak ölmesi. Anısına bir heykel dikilmiş olan Böttger’in asıl mesleği altın imalatı konusunda da hedefine ulaştığı söylenebilir. Çünkü son keşfi bütün dünyada ‘beyaz altın’ olarak şöhret kazandı.


Leave A Reply