Dünyanın Yaşı Nasıl Hesaplanır? Hesaplanması Üzerine Yapılan Çalışmalar

0
Advertisement

Dünyanın yaşı ile ilgili geçmişten günümüze yapılan çalışmalar nelerdir? Dünyanın yaşı nasıl hesaplanır? Hangi bilim adamları bu konuda araştırmalar yapmıştır?

dünyanın yaşı

Dünyanın Yaşı

Dünya’nın başlangıcıyla ilgili pek çok yaratılış efsanesi vardır. 1650’de Dünya’nın yaşını bilimsel yoldan hesaplamayı deneyen ilk kişiyse İrlandalı Amargh başpiskoposu James Ussher olmuştur.

Bir Hristiyan olan Ussher, İncil’de yazan her şeyin doğru olduğuna inanıyordu. “Yaratılış” bölümündeki aile tarihlerini ve daha sonraki “Krallar Çağı”nı esas alarak Dünya’nın yaratılış tarihini hesapladı.

“Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı… Tanrı insanı kendi suretinde yarattı … erkek ve dişi… Adem yüz otuz yıl yaşadıktan sonra bir oğlu oldu … adını Şit koydu. … Şit yüz beş yıl yaşadıktan sonra bir oğlu oldu, adını Enoş koydu…” Bu sözkonusu insanların baba oldukları yaşlar pek gerçekçi gözükmüyor, fakat Ussher bunları söylendiği şekliyle kabul etti ve tüm yılları birbirine ekleyerek yaratılıştan bu yana ne kadar zaman geçtiğini hesapladı. Vardığı sonuca göre Dünya MÖ 4004’te TL Ekim Cumartesi akşamı yaratılmıştı. O dönemde aynı hesabı yapan diğer âlimler benzer tarihler buldular.

Sorun bu yazılanların gerçek değil söylence olmasından kaynaklanıyordu. İncil yüzyıllar içinde farklı insanlar tarafından yazılmıştı. Bu yazarlar gerçek tarihten bahsettiklerini düşünseler de aslında yaptıkları şey kuşaklar boyu ağız yoluyla anlatılan eski hikâyeleri derlemekti. Yine de en azından Hıristiyan dünyasının büyük çoğunluğu bu yaratılış tarihlerini gerçek olarak kabul ediyordu. Başka kültürlerse farklı düşünüyordu; Hinduların Vedik metinlerine göre evren sonsuz bir döngü içinde yaratılır, yok edilir, sonra tekrar yaratılır. Her evren 4.320.000 yıl sürer; yaratıcı Brahma ise yaklaşık 158.700.000.000.000 yaşındadır.

Advertisement

Bilimsel tarihlendirme

Peki dünyanın ve evrenin yaşıyla ilgili bilim ne diyor? Son 2500 yılda düşüncede ve teknikte müthiş gelişmeler yaşandı. Filozof şair Kolofon’lu (Bugünkü Kocaeli, Değirmendere) Ksenofanes, denizden uzak iç kısımlarda deniz canlılarının fosil kalıntılarının bulunduğunu yaklaşık MÖ 500 dolaylarında belirtmişti. Çok çok eskileri kastederek, bir zamanlar tüm karaların denizle kaplı olduğunu ileri sürmüştü.

1500 yıl sonra İslam’ın altın döneminde benzer fikirler ortaya atıldı, iranlı alim El-Biruni karalarda deniz kabuklarının ve deniz canlısı fosillerinin bulunduğundan bahsettikten sonra buraların bir zamanlar denizlerin altında olması gerektiği sonucuna varmıştı. Dolayısıyla, demişti El-Biruni, Dünya sürekli bir değişim içinde, yaşıysa ölçülemeyecek kadar eski; yüzeydeki değişimler çok uzun zaman almıştır; bunun ne zamandır olageldiğini bilemiyoruz. Aynı dönemde İranlı bilimci İbni Sina, kaya katmanlarının birbiri üstünde durduğunu ileri sürmüştü.

Pasifik (Büyük) Okyanus

Deniz seviyesinden kanıtlar

700 yıl kadar sonra Fransız bilimci Benoit de Maillet (1656-1738) aynı fikri savundu. O da deniz seviyesinden çok yükseklerde, tortul kayaların içinde fosil kabukları görünce Ksenofanes ve El-Biruni gibi karaların bir zamanlar suyla kaplı olması gerektiği sonucuna vardı. Deniz seviyesi düşmeden önce bir zamanlar liman olan yerlere bakarak suyun ortalama alçalış hızının yılda yaklaşık 0,75 mm olduğunu buldu. Ardından en yüksek dağların tepelerinden şu anki seviyesine inmesi için geçmiş olması gereken zamanı hesapladı ve Dünya’nın 2,4 milyar yaşında olması gerektiği tahmininde bulundu.

Sıcaklıktaki kanıtlar

Buffon kontu Georges-Louis Leclerc (1707-88), 35 ciltlik Historie Naturelle (Doğa Tarihi) kitabını yayınlayan enerjik ve bilimsel bakışa sahip bir yazardı. Kitabında daha çok bitkiler ve hayvanlar yer alıyordu. Darwin’den yüz yıl önce hayvanların zamanla değiştiğini ileri sürdü. Dahası, kendi yaptığı deneylere dayanarak Dünya’nın yaşı hakkında bir tahminde bulundu. Buffon, eğer Dünya bir zamanlar Güneş’in bir parçası idiyse, o zaman en başta akkor halinde olmalı ve zaman içinde soğumuş olmalı diye düşündü. 1774’te laboratuarında demir toplarını akkor haline gelinceye dek (yaklaşık 1500 ºC) ısıttı ve oda sıcaklığına soğuyana kadar geçen zamanı ölçtü. Bu deneyler sonucunda Dünya’nın soğuması için geçmiş olması gereken zamanı 74.832 yıl olarak tahmin etti.

Dünya bu kadar sıcak olduğu için, diye düşündü, yaşamın daha soğuk olan kuzeyde bir yerlerde, büyük olasılıkla Sibirya’da başlamış olması gerekir. Bu fikirden çok hoşlanan Rus çariçesi Büyük Katerina onu kürkler, altın madalyalar ve elmas işlemeli bir enfiye kutusuyla ödüllendirdi.

Advertisement

Buffon aslında Dünya’nın çok daha yaşlı olması gerektiğini düşünüyordu, çünkü deniz canlılarının kalıntılarından meydana gelen kireçtaşı dağlarının oluşması için çok ama çok daha uzun zaman gerekirdi. Asıl görüşü Dünya’nın yaşının yaklaşık on milyon yıl olduğu şeklinde olsa da bunu destekleyecek kanıt bulunmadığından yayınlarında sözünü etmedi.

kayalar

Kayalardaki kanıtlar

James Hutton (1729-97) İskoçyalı toprak zengini bir kimyagerdi. Tarımla ilgili deneyler yaparken coğrafyaya merak saldı. İskoçya’daki kaya oluşumlarını inceledi ve şu anki arazilerin çoğunun bir zamanlar denizin altında olduğunu fark etti. Kaya katmanları zamanla tortulaşmış ve sıkışmıştı. Bu katmanlar yukarı doğru ittirildiği yerlerde deniz seviyesinin üstüne çıkmışlardı. Bu ittirişlerin düzensiz olması karaların neden dümdüz olmadığını da açıklıyordu. Hutton Theory of the Earth / Dünyanın Kuramı adlı eserini 1788’de yayınladı. Tortulaşma, yükselme ve aşınmaların pek çok kez tekrarlanmış olmasına bakarak Dünya’nın çok ama çok eski olması gerektiği sonucuna varmıştı. Kitabının son cümlesinde yazdığı gibi: “Dolayısıyla, şu ana kadarki sorgulamalarımızın sonucu olarak, bir başlangıç olduğuna dair işaretler bulamadığımız gibi bir son olacağına dair işaretler de göremiyoruz.”

İskoçya’lı doğabilimci John Playfair, arkadaşının bu durumunu “zamanın karanlıklarına bakmaktan aklı iyice sersemleşti” diyerek açıkladı. Hutton’ın jeolojik zamanla ilgili, “derin zaman” olarak da bilinen bu fikirleri, “plütonizm”in önemli bir bölümünü meydana getirir. Buna göre Dünya’daki kayalar volkanik patlamalardan gelerek aşınma (erozyon) ve tortulaşma (sedimentasyon) sonucu günümüzdeki halini almıştır. Roma inanışına göre volkan patlamalarından yeraltı tanrısı Plüto sorumluydu. Hutton ayrıca “tekdüzelikçilik” adıyla bilinen, doğa yasalarının hiç değişmeden aynı kaldığı, bu yüzden geçmişin ipuçlarını bugünde aramamız gerektiği fikrini sistematik bir temele oturtan kişidir.

Kayalara geri dönüş

1841’de İskoç yerbilimci Charles Lyell, New York eyaletiyle Kanada arasındaki Niagara şelalelerini ziyaret etti. Bölgenin uzun zamandır yerlisi olan biri 40 yıl önce buraya taşındığını, bu zaman içinde şelalenin akış yönünün tersine doğru 45 metre kaydığını ona anlattı. Bir başka deyişle şelale, altındaki kayaları aşındıra aşındıra her yıl yaklaşık 1,1 metre geri gitmişti. Lyell bu sayının abartılı olduğunu düşündüğü için gerçek aşınma hızının yıllık 30 cm kadar olması gerektiğini tahmin etti. Eğer bu doğruysa nehir 11 km uzunluğundaki tüm Niagara geçidini 35.000 yıl içinde oymuş olmalıydı. Bu tahminini yayınladığında ölçüm doğru kabul edildi. Gerçekteyse bölge yerlisinin kendisine söylediği sayılar çok daha doğruydu. Aslında geçitin yaşı büyük olasılıkla 10.000 yıldan azdı. Bu da İncil’e göre hesap yapmış olan Ussher’ın tahminiyle uyum içindeydi. Lyell, Ussher’ın tahminini yanlış çıkarmak istediği için kendi sayılarını kullanmış olabilir. Yine de hâlâ Ussher’ın 6000 yılına inanmakta diretenler için 35.000 yıllık tahmin tam bir şok oldu. Lyell’ın kitabı büyük etki yarattı. 1831’de HMS Beagle gemisi yola çıkarken kaptan Robert Fitzroy, kitabın ilk cildini Charles Darwin’e verdi. Darwin kaya oluşumlarını “Lyell’in gözlerinden” gördüğünü belirtmişti.

Darwin, Cambridge’da öğrenciyken, hocalarından Adam Sedgwick için “Sedgewick, Zaman Bankası adına bol sıfırlı çekler yazmaktan çekinmiyor” yorumunu yapmıştı. Bununla birlikte Darwin, sonradan ünlü kitabı Doğal Seçilim Yoluyla Türlerin Kökeni’nde (1859), biyolojik evrim için ne kadar uzun bir zaman gerektiğini anlamayan okurlar “kitabı hemen şimdi kapatabilir” diye yazmıştı. Darwin’in kitabı yayınlandıktan bir yıl sonra yerbilimci John Philips (1800-74) Dünya’nın yaşını yüz milyon yıl olarak tahmin etti.

dünyanın yaşı

Tekrar sıcaklık

William Thomson (1824-1907), Kuzey İrlanda, Belfast’ta doğdu, Cambridge’de eğitim gördü ve 22 yaşında Glasgow Üniversitesi’nde Doğa Felsefesi profesörlüğüne seçildi. Bu konumunu 50 yıldan uzun süre korudu. Çok yavaş difüzyon üzerine başlattığı deneyler, bir zamanlar onun laboratuvarına ait olan yerde hâlâ devam etmektedir. 1892’de baron yapıldı ve Lord Kelvin adıyla anılmaya başlandı (Kelvin, Glasgow’daki laboratuarının yanından akan nehrin adıdır). Kelvin çok yönlü bir bilimciydi, her şeye merak duyardı.

Kelvin, Britanya’nın tüm limanlarındaki gelgitleri tahmin eden bir makine tasarladı; çalışan ilk Atlantik aşırı telgraf kablosunu hem tasarladı hem de döşenme işini yönetti; aynı zamanda kablonun çalışmasını mümkün hale getiren aynalı galvanometreyi icat etti; demir germilerde pusulaların düzgün çalışmasını sağlayan pusula dolabını icat etti; kendi adıyla anılan mutlak sıcaklık birimini önerdi: Mutlak sıfır noktası 0 K (sıfır kelvin)’dir ve su 373 K’de kaynar. Ayrıca termodinamiğin ikinci yasası fikrini geliştirdi. Bu yasaya göre fiziksel bir sistemin içindeki sıcaklık farklılıkları zamanla yok olur.

Kelvin kayaların ısı iletkenliğini ölçtü ve termodinamik ilkeleri kullanarak Dünya’nın eriyik halden şimdiki sıcaklığına kadar soğuması için ne kadar zaman geçmiş olması gerektiğini hesapladı -bu bir bakıma Buffon’un yüz yıl önce yaptığı şeyin daha bilimsel haliydi.

Kelvin Dünya’nın yaşını 20 ila 400 milyon yıl arasında tahmin etmişti. Daha sonra 1897’de bunu 20-40 milyon yıl arasına düşürdü. Yerbilimsel kayıtlar bundan daha kısasına izin vermiyordu. Charles Darwin’in evrimsel kanıtlara bakarak ileri sürdüğü derin zaman fikrinin aksine Dünya’nın bundan daha yaşlı olduğunu düşünmüyordu; çünkü ona göre Güneş bundan daha uzun bir zamandır parlıyor olamazdı.

Advertisement

Radyoaktivite 1897’de daha yeni keşfedilmişti ve Kelvin Güneş’in nükleer tepkimelerle yandığını bilmiyordu. Ayrıca Dünya’nın kabuğunda bulunan minerallerin radyoaktif bozunmasından ortaya çıkan ısının, soğuma hızını önemli ölçüde yavaşlattığından da habersizdi. Yine de Kelvin’in Dünya’nın yaşıyla ilgili tahmini onlarca yıl boyunca saygı gördü.


Leave A Reply