Erikson’a Göre Kişilik (Psikososyal) Gelişimi Hakkında Bilgi

0
Advertisement

Erikson’a göre kişilik, psikososyal gelişim dönemleri nelerdir? Erikson kişilik gelişim kuramı özellikleri, açıklaması, hakkında bilgi.

Erik Erikson

ERİKSON’A GÖRE KİŞİLİK (PSİKOSOSYAL) GELİŞİMİ

Erikson da diğer birçok kuramcı gibi kişilik gelişimini belirli dönemlere ayırarak inceler. Erikson’un kuramına göre sosyal çevre içinde yer alan kimseler ^ani anne baba, öğretmenler ve arkadaşlar çocuğun psiko-sosyal gelişimi için önemli ve gerekli bir rol oynarlar. Kişilik gelişiminde sosyal çevreye verdiği önemin yanı sıra, biyolojik temelli doğuştan getirilen bazı özelliklerin de üzerinde duran Erikson, epigenetik bir temelle kişilik gelişimini açıklamaktadır. Epigenetik açıklamaya göre; kişiliği oluşturan benlik gelişimi anne karnındaki bebeğin gelişimine benzemektedir. Doğum öncesi dönemde bebeğin organlarının belirli zaman dilimleri içinde oluşup şekillenmesi gibi, kişilik gelişimi de belirli zaman dilimleri içinde aşamalı bir oluşum (epigenesis) içinde biçimlenir.

Erikson’a göre birey yaşamı boyunca, gelişim dönemlerinin her birinde farklı bir çatışma ya da karmaşa durumu ile yüz yüze gelir. Erikson bu çatışma ya da karmaşalara “psikososyal kriz” olarak bakmaktadır. Bu karmaşalar kişinin yaşamında kişilik gelişimi açısından kritik dönemler olarak kabul edilebilir. Bu dönemlerde yaşanan karmaşalar kişiliğe yeni bir özellik kazandırarak, kişiliğin güçlenmesini ve böylece bir sonraki gelişim döneminin rahatlıkla atlatılmasını sağlarlar. Unutulmamalıdır ki bireyin gelişmesi ve olgunlaşması için çevresel koşulların da uygun olması gerekir.

Psikososyal Gelişim Dönemleri ve Gelişimsel Karmaşalar/Krizler

Erikson’a göre insan hayatı kişilik gelişimi açısından sekiz döneme ayrılabilir. Erikson’un kuramında her dönem o dönemde çözülmesi gereken problem ve olası durumlarla ifade edilmiştir. Genellikle gelişim kuramcılarının kuramları ergenlik ile biter ve ergenlik ile birlikte bireylerin yetişkin özelliklerine sahip oldukları ifade edilir. Erikson ise insanın hayatının tümünü içeren bir gelişim kuramı ortaya atmıştır.

Temel Güvene Karşı Güvensizlik (0-2 Yaş)

Bebeklik dönemine denk gelen bu dönemde anne bebeğini yeterince besler, sevgi ve ilgi gösterir, onu korursa kısacası bebeği ile gerektiği gibi ilgilenirse bebek kendini güvende ve rahat hissedecektir. Bu sayede bebekte temel güven duygusunun çekirdeği oluşmuş olacaktır. Ancak tersi söz konusu olursa bu sağlıksız ilişki güvensizlik duygularının tohumlarının atılmasına neden olacaktır.

Advertisement
• Bowlby’nin Duygusal Bağlanma Kuramı

Bowlby’nin geliştirdiği duygusal bağlanma kuramına çalışmaları ile katkı getiren Ainsworth’e göre duygusal bağlanmanın üç örüntüsü vardır. Bunlar:

> Güvenli Bağlanma

Güvenli bağlanma, bebeğin bağlandığı bireye güveninin esas olduğu, sağlıklı duygusal bağlanmadır. Güvenli bağlanmada özellikle bağlanılan kimsenin bağlanan bireye zaman içinde çeşitli sorumluluklar vermesi ve yabancı ortamları tanıması konusunda onu cesaretlendirmesi ile bu bağlılık sağlıklı bir şekilde devam edip gidecektir. Bu tür bağlanmada güven esas olduğu için birey bağlandığı kişi ile zaman zaman ayrı kalabilmekte çünkü onun zamanı geldiğinde tekrar geri döneceğini bilmektedir.

> Güvensiz-Kaçınan Bağlanma

Güvensiz-kaçınan bağlanma ki, bu tür bağlanma gösteren bebekler dışarıdan gözlemlendiğinde oldukça bağımsız görünürler. Bu tür bebekler anneleri onları terk ettiğinde bir sorun yaşamazlar ve anneleri ortamda olmadığı için tepki göstermezler. Anneleri tekrar ortama girdiğinde de bir tepki göstermezler ve onunla gitme eğilimi de göstermezler.

> Güvensiz-Çelişkili Bağlanma

Güvensiz-çelişkili (kuşkulu) bağlanma da ise, özellikle yabancı ortamlarda bu tür bağlanma gösteren bebekler bağlandıkları kişiye sımsıkı sarılırlar, ayrılmak istemezler. Bağlandıkları kimse bulunulan mekandan ayrıldığında aşırı endişelenirler döndüğünde ise çelişkili tepkiler verirler ya ona sarılırlar ya da onu iterler, onunla olmayı kabul etmezler.

• Ayrılık Kaygısı

Bowlby’e göre özellikle bu dönemde bebekler yakın çevrelerindeki bireylere bağlanma eğiliminde olmaktadırlar. Yakın çevredeki anne babaya ya da başka bir bireye bağlanma da güvende olma duygusunu etkileyen faktörler arasındadır. Yani diğer insanlardan birine bağlanan bebek kendini hayatta daha güvende hissetmektedir. Altı aydan itibaren bebeklerin bağlanma belirtileri göstermeye başladıkları bilinmektedir. Hatta sıfır-iki ya da üç yaş arasındaki bebeklerin büyük bir kısmında anneleri yanlarından uzaklaştığında ayrılık kaygılarının bir göstergesi olarak ağladıkları gözlemlenmiştir. Bu da bağlanma gereksinimine ilişkin bir delil olarak kabul edilebilir.

Özerkliğe Karşı Kuşku ve Utanç (2-4 Yaş)

Bu ikinci dönem ise oyun dönemine denk gelmektedir. Çocuğun yürümeye ve konuşmaya başlaması ile annesine olan bağımlılığında azalma olur. Fiziksel olgunlaşmaya bağlı olarak, kas kontrolünün ortaya çıkması, yürüme, koşma isteği, nesneleri eline alma, isteyince bırakma ve tuvalet kontrolünün ortaya çıkması ile çocuk özerk bir biçimde davranmaya ve bu bağımsız eylemlerinden zevk almaya başlar. Çocuğa kendi eylemlerini kontrol etme olanağı vermek, özerklik duygusunun gelişmeye başlamasını sağlayacaktır. Anne babanın aşırı kontrolü ise çocuğun kendi kapasitesi hakkında kuşkuya düşmesine ve utanç duymasına yol açacaktır.

Advertisement

Girişimciliğe Karşı Suçluluk (4-6 Yaş)

Bu dönem de yine diğer dönem gibi oyun dönemine denk gelmektedir. Bu dönemde çocuğun çevresinde olanlara duyarlılığı daha da artar. Çevresinde gelişen olayları anlayabilmek için sık sık sorular sorar. Çocuğu sorduğu sorular yüzünden azarlamak, araştırma çabalarının önüne geçmek çocuktaki girişimcilik duygusunu köreltecek ve kendini suçlu hissetmesine neden olacaktır.

Çalışma ve Başarılı Olmaya Karşı Aşağılık / Yetersizlik Duygusu (6-12 Yaş)

Bu dönemde okula başlayan çocuk için artık oyun oynamak eski çekiciliğini yitirmiştir. Bunun yerini bir şeyler üretmek, yaptığı işlerde başarılı olmak isteği almaya başlamıştır. Yaptığı işler için beğeni toplamak, arkadaşları ve yetişkinler tarafından takdir edilmek, bu dönemdeki çocukların gereksinimleri arasındadır. Yaptığı işlerde başarılı oldukça kendine olan güveni artar; çocuğun kendine olan güveni artıkça da çalışma ve başarılı olmaya güdülenmiş olur. Aksi halde aşağılık ve yetersizlik duygusunun tohumları kişilik yapısına ekilmiş olmaktadır.

Öğrencileri, notlarına göre, derslerdeki performanslarına göre değerlendirmek bunları esas alarak çalışkan veya tembel şeklinde gruplara ayırmak uygun bir davranış değildir. Öğretmenin sonuca değil süreç ve çabaya vurgu yapması ve çabalayanları desteklemesi çocukların bu evreyi daha olumlu geçirmelerine yardımcı olabilecektir.

Kimliğe Karşı Kimlik Kargaşası / Kimlik Bunalımı / Rol Karmaşası (12-18 Yaş)

Ergenlik yıllarında yaşanan psikososyal karmaşa ise kimlik kazanmaya karşı kimlik bocalamasıdır. Erikson kimlik kazanmayı kimliğe yönelik olumlu bir tutum geliştirme olarak tanımlamakta ve psikososyal olarak, kişinin kendini iyi hissetmesi ile açıklamaktadır. Başka bir anlatımla, kimliğini bulmuş kişinin kendisine, kendi bedenine ilişkin bir güven duygusu vardır ve buna bağlı olarak birey kendisini iyi hisseder. Ergenlik döneminde, kimlik arayışı başlamasına karşın, dönemin sonunda mutlaka kimlik duygusunun kazanılmış olması da gerekmez. Bazı durumlarda kimliğin kazanılması sonraki gelişim dönemlerine ertelenmiş olabilir.

Kimlik bocalamasına yol açan etkenler dört ana grupta toplanabilir:
  1. Düşünce sistemindeki değişiklikler yani soyut düşünmenin gelişmesi
  2. Cinsel rollerdeki değişimler
  3. Meslek seçimine yönelme
  4. Sosyal rollerdeki değişimler

• Marcia’nın Kimlik Statüleri

Erikson’un psikososyal gelişim kuramı ile ilgili olarak bir çok araştırma yapılmıştır. Bu araştırmalardan biri Marcia’nın araştırmasıdır. Marcia araştırmalarından sonra ergenlik yıllarındaki bireyler için dört kimlik statüsü tanımlamıştır. Bunlar:

> Başarılı Kimlik

Başarılı kimlik, statüsünde bireyin kendi tercihleriyle kimlik krizini tamamlaması ve çözümlemesi söz konusudur. Bu durumdaki bireyler kendi ailelerinin ve sosyal çevrelerindeki bireylerin dini, siyasi ve geleneksel inançlarını İncelemişler ve kendilerine uygun olanları tercih ederek kimliklerine uygun olmayanlardan vazgeçmişlerdir.

> Başarısız Kimlik Türleri

Engellenmiş Kimlik, Erken Bağlanma ya da İpotekli Kimlik

Engellenmiş kimlik, erken bağlanma ya da ipotekli kimlik, durumundaki bireyler başka seçeneklere ilişkin hiçbir araştırma yapmaksızın ya da başka seçeneklerle ilgili çok sınırlı araştırmalarla ailevi ve sosyal değerlere sıkı sıkıya bağlanırlar. Yani bir başka ifade ile bu durumdaki bireylerin kimliklerine aileleri ipotek koymuştur. Örneğin; ailesinin değerlerine sıkı sıkıya sarılan ve ailesinin onun hakkındaki planlarını uygulamaya koyup istemediği halde maddi açıdan buna muhtaç oldukları İçin öğretmen olup ailesine bakmaya çalışan bir bireyin durumu bu kimlik durumuna örnek olabilir. Bu kişiler istemediği halde babasının istediği siyasi partiye oy verip, sevmediği halde annesinin seçtiği kişi ile evlenebilirler. Bu kimlik statüsündeki bireyler daha çok yönlendirici ve baskıcı ailelerden gelmektedirler.

Gecikmiş Kimlik, Bekleme ya da Moratoryom

Gecikmiş kimlik, bekleme ya da moratoryum durumunda ise birey kimlik krizindedir yani bu bireyler kimlik statüsü bunalımı yaşamaktadırlar ve bir çözüm yolu bulamamaktadırlar. Ailelerinin ve sosyal çevrelerinin tercihleri ile kendi tercihleri arasında sıkışmıştırlar. Bazen bazı dini ya da siyasi inançları şiddetle savunurken bazen de bunlardan kolayca vazgeçerler. Bu karasızlık nedeni ile hiçbir karar vermemeyi ve hiçbir şey yapmamayı tercih edebilirler, başıboş dolaşırlar.

Dağınık Kimlik ya da Kargaşalı Kimlik

Dağınık kimlik ya da kargaşalı kimlik, statüsündeki bireyler ise çeşitli seçenekleri incelemiş olsalar bile yaşamlarında belirli bir yönelme yapamamış kimselerdir. Yani bu tür kişilerde henüz bir kimlik bunalımı yoktur ve bağlanmada gerçekleşmemiştir. Bir başka ifade ile kimlik konusunda bir girişimleri yoktur ve bu durum onları rahatsız da etmemektedir. Genellikle bu kişiler en az etkileşimin ve yönlendirmenin olduğu ailelerde yetişmişlerdir.

Yakınlığa Karşı Uzaklık veya Yalıtılmıştık (18-30 Yaş)

Genç yetişkinlik döneminde başkaları ile yakın ilişkiler kurabilme yeteneğinin kazanılmış olunması gerekir. Genç bu yeteneği kazanmış ise, karşı cinsle ilişkiler kurup bir aile sahibi olmaya doğru yönelir. Birey eğer bu dönemde, diğer insanlarla yakın ilişkiler kurmayı başaramaz ise insanlardan uzak kalmayı, görev ve sorumluluk gerektirecek işlerden kaçınmayı yeğler. Bu durum yalnızlık duygusunun kişiliğe hakim olmasına yol açar.

Advertisement

Üretkenliğe Karşı Durgunluk (30-60 Yaş)

Bu karmaşa ise yetişkinlik yıllarında yaşanmaktadır. Yetişkin gerek iş gerek aile hayatında üreticilik işlevini yerine getiremeyecek olursa, içine kapanarak durgunluğun hakim olduğu bir yaşam sürer.

Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk (60 Yaş ve Sonrası)

Benliği kişinin kendisinin farkında oluşu olarak tanımlamak mümkündür. Erikson’a göre benliğine en uygun yaşam biçimini bulabilen yani kendisinin farkında olan yaşlı bireyler bütünlük duygusuna sahip olurlar. Böylece geçmişlerini tümüyle gözden geçirerek, geride bıraktıkları yaşantıdan ve o güne gelene kadar ürettiklerinden hoşnut olurlar. Aksi durumda ise, hayatının boşa geçtiğine inanan birey, hayatında değişiklikler yapmak için artık çok geç olduğunu düşünerek umutsuzluk duygusuna kapılır ve ileriye doğru umutla bakamaz, ölüm korkusu yaşar.


Leave A Reply