Erikson’un Psikososyal Gelişim Dönemleri

0
Advertisement

Erikson’un Kişilik (Psikososyal) Gelişim Dönemlerini Gösteren Tablo, Erikson’un kişilik gelişim kuramını özetleyen tablo.

Erikson’un Psikososyal Gelişim Kuramı

Erikson’un Kişilik (Psikososyal) Gelişim Dönemleri

1. Dönem

Temel Güvene Karşı Güvensizlik (O-2 yaş): Bir buçuk yaşında olan Ertuğrul’un annesi onun temel fizyolojik ihtiyaçlarının hepsini karşılaşmıştır. Ona gerekli yakın ilgiliyi göstermiştir.

Olumlu Durum Temel ihtiyaçları karşılanan ve gerekli ilgiyi gören Ertuğrul, bu dönemi sorunsuz olarak atlatarak temel güven duygusunu kazanabilecektir.
Olumsuz Durum: Bir buçuk yaşında olan Ertuğrul’un ihtiyaçları karşılanmasaydı ve gerekli ilgiyi görmeseydi Ertuğrul temel güven duygusunu kazanamayacaktı.

2. Dönem

Özerkliğe Karşı Utanç ve Kuşku (2-4 yaş) Üç yaşında olan Feyzullah kendi başına koşmak, dilediği gibi yalnız başına oynamak istemektedir.

Advertisement

Olumlu Durum: Ebeveynleri gerekli önlemleri alarak Feyzullah’ın istediği davranışları yapmasına yardım etmişlerdir. Bu durum Feyzullah’ın özerklik duygusunun gelişmesine katkı sağlamıştır.
Olumsuz Durum: Ebeveynleri bu istekleri görmezden gelip Feyzullah’ın bağımsız hareket etmesine engel olsalardı Feyzullah yapmak istediği davranışlar konusunda deneyim elde edemeyecek ve söz konusu davranışları gerektiğinde istenilen şekilde yapamayacak, bu nedenle utanç ve kuşku duyacaktı.

3. Dönem

Girişimciliğe Karşı Suçluluk (4-6 yaş) Beş yaşındaki Ümit annesine “anne ben nereden geldim, beni nereden aldınız?” gibi sorular sormaktadır.

Olumlu Durum: Ümit’in annesi sorularına makul bir dille açıklamalar yaparsa Ümit’in girişimcilik duygusunun gelişmesine katkı sağlayacaktır.
Olumsuz Durum: Ümit’in annesi şayet Ümit’in sorularını cevaplamayarak ya da “Nereden buluyorsun bu soruları?”, “Çok ayıp” gibi tepkiler veriyorsa Ümit’in suçluluk duygusu yaşamasına neden olacaktır.

4. Dönem

Çalışkanlığa Karşı Aşağılık (6-12 yaş) Üçüncü sınıfta okuyan Semiha derslerine çok çalışmasına rağmen sınavlarda başarısız olmuştur.

Advertisement

Olumlu Durum: Öğretmeni Semiha’ya “Diğer derslerinde de başarılısın, biraz daha gayret edersen senin ileride çok başarılı bir öğrenci olacağına inanıyorum.” diyerek başarı duygusunu yaşamasına katkı sağlamıştır.
Olumsuz Durum: Semiha’nın öğretmeni: “Senin zaten öbür derslerin de çok iyi değil, çalışıyorsun ama yapamıyorsun.” demiştir ve Semiha’nın yetersizlik duygusu yaşamasına neden olmuştur.

5. Dönem

Kimlik Bunalımına Karşı Rol Karmaşası (12-18 yaş) ; Lise son sınıfta olan Emel mezun olduktan sonra beden eğitimi öğretmeni olmak istemektedir. Emel’in annesi de avukat olması için ona baskı yapmaktadır.

Olumlu Durum: Emel şayet kendi istemiş olduğu beden eğitimi bölümünü seçerse kendisi için uygun kimlik durumuna ulaşmış olur.
Olumsuz Durum: Emel kendi istediği bölümle annesinin istediği bölüm arasında kararsızlığa düşer, hangi bölümü seçeceğine dair karar veremezse kimlik kazanımına dair rol karmaşası yaşayacaktır.

6. Dönem

Yakınlığa Karşı Uzaklık (18-30 yaş) 29 yaşında olan Suzan Öğretmen çalışmaya başladıktan sonra uygun bir eş adayı aramaya başlamıştır.

Olumlu Durum: Suzan Öğretmen okulun ilk günü bir arkadaş ortamında aradığı özelliklere sahip olan Fatih Bey’le tanışmış ve bir müddet sonra Fatih Bey’le evlilik planları yapmaya başlamışlardır.
Olumsuz Durum: Suzan Öğretmen istediği özelliklerde bir eş adayı bulamamış, tanıştığı kişiler de Suzan öğretmeni hayal kırıklığına uğratmıştır. Bu olaylar sonucunda Suzan Öğretmen karamsarlık duygusu yaşamaya başlamış ve insanlardan uzak durmayı yeğlemiştir.

7. Dönem

Üretkenliğe Karşı Durgunluk (30-60 yaş) Tuğba Öğretmen özel bir dershanede öğretmenlik yapmaktadır.

Olumlu Durum:Tuğba Öğretmen işini mutlu bir şekilde yerine getirmekte ve gerek aile hayatına gerek iş yaşamında olsun üreticilik işlevini yerine getirmektedir.
Olumsuz Durum: Çalıştığı dershanede işine son verilen Tuğba Öğretmen başka dershanelerde iş aramasına rağmen bulamamıştır. Üreticilik işlevini yerine getiremediğinden dolayı iş ve aile yaşamında sıkıntılar yaşamış, içine kapanmış ve durgunluğun, tekdüzeliğin hakim olduğu bir yaşam sürmeye başlamıştır.

8. Dönem

Advertisement

Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk (60 yaş ve sonrası) 60 yaşına gelen Ömer Bey emekli olmuş, çocuklarını evlendirmiş, Antalya’dan yazlık almayı düşünmekte ve hayatının geri kalanını Antalya’da geçirmek istemektedir.

Olumlu Durum: Antalya’da yazlık alarak buraya yerleşen Ömer Bey bir sabah eşiyle yaptığı konuşmada: “Hanım çok güzel bir hayatımız oldu, çok güzel işler yaptık” demiştir. Ömer Bey yaptıklarından hoşnuttur, olumlu benlik bütünlüğü geliştirmiştir.
Olumsuz Durum: 60 yaşındaki Ömer Bey istemeyerek çalıştığı işinden sonunda emekli olmuş “Keşke bu işte çalışmasaydım, hayatımı boşa yaşadım ama artık çok geç” diye düşünerek umutsuzluk duygusu yaşamaktadır.

Kimlik Duygularını Gösteren Tablo

Dönemleri Evre İfadesi
Bebeklik (0-2 Yaş) Temel Güven -Güvensizlik Ben bana verilenim.
Oyun Çağı (2-4 Yaş) Özerklik – Kuşku, Utanç Ben oluşturduğum şeyim.
Oyun Çağı (4-6 Yaş) Girişimcilik -Suçluluk Ben olacağımı hayal ettiğim şeyim.
Okul Çağı (6-12 Yaş) Çalışkanlık -Aşağılık Duygusu Ben öğrenebildiklerimin tümüyüm.
Ergenlik (12-18 Yaş) Kimlik Duygusu -Rol Karmaşası Ben kimim?
Genç Yetişkinlik (18-30 Yaş) Yakınlık – Uzaklık Biz sevebildiklerimizin tümüyüz.
Yetişkinlik (30-60 Yaş) Üretkenlik -Durgunluk Ben ürettiğim şeyim.
Yaşlılık (60 Yaş ve sonrası) Benlik Bütünlüğü -Umutsuzluk Ben geride bırakabildiklerimim.

Kaynak – 2

1. Evre: Temel güvene karşı güvensizlik (0-1 yaş)

Bu dönem, doğumla başlayıp birinci yılın nihayetinde sona erer. Bu dönem süreci içinde bebekler, çevrelerindeki dünyaya güvenebileceklerine ya da güvenemeyeceklerine ilişkin temel duygular edinirler. Güven veya güvensizlik temel ihtiyaçların karşılanıp karşılanmamasına bağlıdır. Yaşamın ilk yılında çocuk, ihtiyaçlarını giderme hususunda (yiyecek, sıcak ilgi vs) başkasına bağımlıdır. Eğer bu temel ihtiyaçlar karşılanırsa (örneğin; altını ıslattığında altı değiştirilirse-acıktığında mama verilirse) çocuk dünyayı güvenilir olarak algılar. Çocukta, iyimserlik ve mutlu olmanın temelleri atılır, kendini sevilmeye değer bulur.(pozitif sonuç) Aksi durumda ise dünyayı ve çevresindeki insanları güvenilmez olarak nitelendirir. Temel güven duygusundan yoksun olarak yetişmiş çocuklarda ileriki yaşamlarında sosyal ilişki kurmaktan kaçınma, kendine güvensiz olma gibi kişilik özellikleri oluşabilir. Bu güvensizlik, ileride olumlu bir şekilde çözümleninceye kadar, tüm gelişim dönemleri boyunca devam eder. Buradaki nihai amaç; Çocuğa içinde yaşadığı dünyanın güvenilir bir yer olduğunu hissettirmektir. Bu noktada çocuk üç boyut içinde güven duygusu kazanır. Bunlar; aşinalık (tanıdık gelme), tutarlılık (kendi içinde çelişmeme), ve sürekliliktir. Eğer çocuğa bakan kişi (anne ya da bakıcı) çocuğun kendisine aşina geliyorsa, tutarlı davranıyorsa ve davranışları süreklilik arz ediyorsa, bu durum çocuğun güven duygusunu kazanmasını kolaylaştırır. (Çocuklar sınırlamalardan değil, tutarsızlıklardan daha çok rahatsızlık duyarlar.

“Ben bana verilenim.” sözü bu dönemin kimlik duygusu ifadesidir.

2. Evre: Bağımsızlığa(özerkliğe) karşı utanma ve şüphecilik (1 – 3 yaş)

Bu dönemde çocuklar, bireyselleşme ve özerkleşme girişimlerinin meydana getirdiği güven ve utanç karmaşasını birlikte yaşarlar.

Önceki dönemde temel güven duygusunu kazanmış çocuk özsaygısını yitirmeksizin kendi kontrolünü kazanabilmesi için, özgürlüğü hissetmesi gereklidir. Bu dönemde kendi başına yaptığı etkinliklerden büyük haz alır. Kendi başına yaptığı etkinliklere başkasının karışmasının müdahale etmesini istemez. Bundan dolayıdır ki çocuk, merdivenden aşağı inerken annesinin düşmemesi için elinde tutmaya çalışırken çocuk ısrarla ve inatla ‘bırak anne ben kendim İnerim’ der. Bu bağlamda çocuğun kendi kendine yemek yapma, eşyalarını toplama, saçını tarama, elbisesini giyinme, elbisesini seçme, karşılaştığı bazı sorunları çözme vb. çabaları desteklenmeli ve teşvik edilmelidir. Böylece çocukta bağımsızlık duygusunun temelleri atılmış olur.

Bu dönemde ebeveynin aşırı kontrolü çocuğun kendi potansiyeline ve kapasitesine yönelik kuşkular yaşamasına ve dolayısıyla vücudundan utanç duymasına neden olur.

Kısacası bu dönemi sıkıntısız başarıyla atlatan çocuklar, kendine güveni, yeterlilik-bağımsızlık duygusunu ve öz değerlerini kazanmış olur. Bunu başaramayan çocuklar ise bağımlılık duyguları yanında utanma ve kendi değerliliklerine yönelik şüphe yaşarlar. (Çocuğun girişimlerini desteklemek onun özerkliğini artırırken; engellemek, bir şeyler becerebilme kapasitesinden kuşku duymasına neden olur.)

“Ben oluşturduğum şeyim.” sözü bu dönemin kimlik duygusu ifadesidir.

3. Evre: Girişkenliğe karşı suçluluk duyma (3-6 yaş)

Bu dönemde çocuklar bir önceki dönemden edindikleri bağımsızlık duygusunu kullanarak, çevreyi araştırmaya, dili kullanmaya, bilişsel ve sosyal yeteneklerini geliştirmeye başlarlar. Çocukların bu çaba ve gayretleri genelde girişimcilik olarak tanımlanır. Bu nedenle gerek ebeveyn, gerekse okul öncesi eğitim kurumlarındaki öğretmenler çocuğun koşmasına, atlamasına, hoplamasına, zıplamasına, oynamasına, kaymasına izin vermelidir ki çocukta girişkenlik duygusu gelişebilsin. Bu dönemde çevresi tarafından desteklenen, hatalarını keşfetmesine yardımcı olunan, yüreklendirilen çocukların girişkenlik duygu gelişir.

Advertisement

Bu dönemde çocuklar çok meraklıdırlar ve çok sayıda soru sorarlar. Sorulara uygun cevaplar vermek çocuğun kişiliğini olumlu yönde etkiler. Onların bu merakları doğal karşılanmalı ve eylemleri desteklenmelidir.

Öte yandan doğal merakından dolayı çok sık azarlanan ve engellenen çocukta, suçluluk duygusu gelişir. Nitekim bu dönemin en tehlikeli gelişimi suçluluk duygusudur. Sürekli eleştirilen, engellenen, cezalandırılan çocuklar yaptıklarının yanlış olduğunu düşünüp suçluluk duygusu yaşarlar.

Ancak çocuğun her yaptığı şeyin onaylanması da ahlak gelişimini olumsuz etkileyebilir. Bu durumda, çocuğun yapması ve yapmaması gerekenler konusunda bir denge kurularak girişkenlikleri desteklenmelidir.

4. Evre: Başarıya (çalışkanlığa) karşı aşağılık duygusu (6-12 yaş)

Erikson’a göre birey, kişilik gelişimi dönemlerinden ilkinde “Bana ne verildiyse ben oyum”, ikincisinde “Ne yaparsam oyum”, üçüncüsünde “Hayal ettiğim şeyi olacak kişiyim”, dördüncüsünde “Ne öğrenirsem oyum” inancına sahiptir.

Bu dönemde çocuklar oyundan ziyade sosyal ve akademik konular üzerinde odaklanmaya başlar. Aynı zamanda çocuk bu kriterler açısından kendini aynı yaşta bulunan arkadaşlarıyla kıyaslayarak doyum sağlamayı ister. Öğrenebildiği ve başarı gösterdiği alanlarda çevresinden onay ve takdir beklentisi içinde olur. Bu dönemde çocuklara, kabiliyet ve yetenekleri çerçevesinde sorumluluklar verilip kendi kendileri ile yarışmaları öğretilebilirse bu konudaki kendilik algıları gelişe-bilirse çocuk başarılı olma duygusuna sahip olabilir. Aksi halde kendi yeteneklerinin üstünde başarı beklenen, yapıp ettikleri beğenilmeyen ve belki de en önemlisi sürekli olarak çevresindeki başarılı akranlarıyla kı-yaslanan(olumsuz benlik oluşur) çocuğun aşağılık ve yetersizlik duygusu geliştirmesi kaçınılmaz olur.

6-12 yaş aralığı çocuğun okula gittiği bir dönem olduğundan çocuk, yaptığı başarılı çalışmaların öğretmen tarafından takdir edilmesini ister. Bunun için öğretmen, çocuğun derslerdeki başarısını görür ve takdir ederse yani olumlu dönütler (geribildirimler) verirse, bu durumda çocuk, kendini başarılı biri olarak görür. Aksi halde, çocuk kendini başarısız, yetersiz biri olarak görür ve aşağılık duygusu gelişir. Bu durum, çocuğun gelecekteki öğrenmelerini de etkiler.

“Ben öğrendiklerimin tümüyüm.” sözü bu dönemin kimlik duygusu ifadesidir.

5. Evre: Kimlik kazanmaya karşı rol karmaşası (kimlik bunalımı-karmaşası) (12-18 yaş)

Bu dönem çocukluktan yetişkinliğe doğru bir geçiş dönemi olarak kabul edilir. Kimlik arayışının en yoğun olduğu dönemdir. Bu nedenle ergen için “Ben kimim?” sorusu önemlidir. Bu dönemde bireyde meydana gelen fizyolojik ve biyolojik değişiklikler dikkati çeker.

Bu dönem de ergen bir arayış içindedir. Akran gruplarına körü körüne güvenir. Anne babasından çok akran gruplarından etkilenir. Bu nedenle ergen, akran grupları istediği için anti sosyal davranışlar gösterebilir.

Bu dönemin orta ergenlik olarak adlandırılan evresinde (14-16 yaş arası) benmerkezci düşünme (adolesan benmerkezcilik) tekrar yaşanır. Bu evrede ergen başkalarının bakış açılarını anlamada zorluk yaşar. Kendi söylediklerinin ve düşüncelerinin en doğru olduğunu vurgular. “Benim bakış açım en doğrudur.”, “Herkes aptal, kimse bir şey anlamıyor.” gibi düşünceler geliştirir. Kendisine yönelik dramatik senaryolar ve hüzünlü hikâyeler kurgular.

Ergenin cevap bulması gereken birçok soru vardır. Bunlardan bazıları “çocuk mu, yoksa yetişkin miyim?”, “Bir gün baba ya da anne olacak mıyım?”, “Başarılı mı yoksa başarısız mı olacağım?” vb. Bütün bu soruları ve duyguları açıklığa kavuşturmada, çözümlemede öğretmen ve anne-babalar, ergene yardım edebilirler. Öğretmen ve anne-babalar, ergene bir yetişkin olarak davranmalı; onunla sevgi ve saygı temeline dayalı bir dostluk kurmalıdırlar. Ergenin sağlıklı bir şekilde kimliğini kazanmasında, çevresinde uygun özdeşimler kurabileceği (model olabileceği) yetişkinlerin bulunması önem taşımaktadır. Bu dönemde ergen, başarılı bir şekilde kimlik kazanma sorununu çözerse, kendine güvenen, kendinden emin bir kişi olarak yaşamanı sürdürebilir ve başarılı olur.

Advertisement

Aksi durumda ise rol karmaşası, yaşamın gelecek dönemlerinde de bu kriz çözümleninceye kadar sürecektir. Örneğin; ne yapmak istediğine karar veremeyen, bir işten öbürüne atlayıp bocalayan, çocuk gibi davranan yetişkinler, henüz kimlik kazanma krizini çözümleyememiş kişilerdir.

Sonuç olarak ergenlik dönemi aileden duygusal bağımsızlığın kazanılması, cinsiyete uygun sosyal rollerin geliştirilmesi, kendine özgü değerler sisteminin oluşturulması, toplumsal rollerin belirlenerek bunların gerçekleştirilmesine yönelik kararların oluşturulması gereken yıllardır. Bu ve buna benzer hedeflere ulaşılamaması ise kimlik karmaşası olarak adlandırılır.

6. Evre: Dostluğa (yakınlığa) karşı yalnız kalma (20-40 yaş)

Bu dönem genç yetişkinlik olarak da adlandırılır. Bu dönemde arkadaşlık ve yakın dostluk ilişkileri önem kazanır. Dostluklar sağlam temeller üzerine oturtulur. Kurulan ilişkilerde karşılıklı alışverişin ötesinde bir duygu yatar. Birey çevresindeki kişilere karşılık beklemeden verebilir Karşı cinsle ilişkilerde arkadaşlık ve sevgi ağırlık taşır. Karşı cinsle ilişkilerinin içeriğini evlilik düşüncesi oluşturur. Gencin yaşamında evlilik konuları ve evlenme önemli bir yer tutar. Bu dönemdeki krizi sağlıklı olarak atlatan kişi güvenli bir şekilde sevgiyi verme ve alma gücüne sahip olur.

Bu dönemde en tehlikeli gelişme, bireyin dışlanmışlık duyguları içinde olmasıdır. Eğer birey çevresindeki insanlarla yakın dostluk kuramazsa kalabalıklar içinde yalnız kalabilir. Genellikle sağlıklı bir kimlik algısına sahip olamayan gençler sorumluluk alamadıkları veya almaktan korktukları için paylaşmayı ve yakın ilişkiler kurmayı başaramayacaklardır. Bu anlamda yakın arkadaşlık, cinsel yakınlaşma ya da gerçek dost olmada kendi kimliğinden emin olamayan genç, her türlü kişiler arası ilişkilerden ve yakınlıktan kaçabilir ve ilişkilerinde yüzeysel kalabilir.

Bu dönemde ortaya çıkan problemlerden biri de “bağlanma korkusu”dur. Dönemin başarılı bir şekilde atlatılamaması bağlanma korkusuyla sonuçlanır. Genç, çoğu zaman değişik bahanelere sığınarak evlilik kararını geciktirip bu korkuyu saklamaya çalışır. “Önce iş problemini halledeyim ondan sonra evlenirim.”, “Biraz daha hayatı yaşamam lazım.”, “Akademik kariyerim yarıda kalmasın diye şimdilik evliliği düşünmüyorum.” gibi bahanelerle bu korkuyu saklamaya çalışır.

“Biz sevdiklerimizin tümüyüz.” sözü bu dönemin kimlik duygusu ifadesidir.


Leave A Reply