Esnaf Teşkilatı (Lonca Teşkilatı) Hakkında Bilgi

0
Advertisement

Bir teşkilata dayanan çeşitli meslek grupları olan esnaf teşkilatı (Lonca Teşkilatı) özellikleri ve tarihi ile ilgili bilgilerin yer aldığı sayfamız.

ESNAF, küçük el sanatları ile, satıcılıkla geçinenlere verilen addır.

Eskiden esnaf topluluğunun bir töresi, bu işlerde gözetilecek yolları vardı. Her sanat kolunun bir «pir» i bulunurdu. Sanata çırak olarak girilir, belirli bir hizmet süresinden sonra «kalfa», ondan sonra da «usta» olunurdu.

Bir sanata girenler o sanatın usul ve göreneğine göre yürümek zorundaydılar. Bu yolda yürümeyi kabul ederek bir sanat öğrenmeye razı olanlara «tarjk ehli» denirdi. Ustalar işi hazırlarlar, kalfalar, çıraklar meydana getirirlerdi. Çıraklar işi öğreninceye kadar ya hiç para almaz, ya da yalnız masraflarını karşılıyacak bir para alırlardı. Kalfalar haftalıkla çalışır, işlerinin çokluğuna, işteki eskiliğine göre ücretleri artardı. Belirli bîr müddet dolunca, özel törenler yapılarak kalfalıktan ustalığa çıkar, ayrı bir iş yeri açmaya hak kazanırlardı.

Lonca Teşkilâtı

Her iş kolunun kurulmuş bir birliği vardı, buna «lonca» denirdi. Bugünkü anlamiy-le «üretim (istihsal) kooperatifleri» ne ben-ziyen «lonca» lar Anadolu Türkleri arasında XIII. yüzyıldan beri görülmüştür. Bir bakıma bugünkü sendikaların fişini de gören bu teşkilât, o tarihlerde dinî-iktisadî bir nitelik taşırdı.

Advertisement

Loncaların en büyük görevi malın cinsini daima yüksek tutmak, Standard üretimi sağlamaktı. Ayrıca, usta işçinin yetişmesi, iş ve ticaret ahlâkının korunması, işçinin elinden tutulması, belirli zamanda bağımsız sermaye sahibi olması, elde edilen malın müşterinin eline en kısa yoldan geçmesi, ihtikârın Önlenmesi, malın değerlendirilmesi, değerini muhafaza etmesi loncaların gördüğü işlerdendi. Loncalar, esnafı ve sanat sahiplerini sıkı bir disiplin içinde tutar, bilhassa gediklerin verilmesinde haksızlık yapılmamasına dikkat ederlerdi.

Loncalar bir «ihtiyar heyeti» tarafından idare edilirdi. Her esnaf kolunun ayrı bir yönetim kurulu vardı. Esnaf arasından yaşlı, altı usta seçilir, bunlardan biri mesleğin en kıdemlisi, en yaşlısı olurdu. Okur-yazar olması şarttı» Buna «Esnaf Şeyhi» denirdi. «Altılar» diye de anılan yönetim kurulundaki diğer beş ustanın unv^n ve ödevleri şöyleydi:

Kâhya (Kethüda). — Yönetim kurulunun başkanı durumundadır. İşinde çok usta olması, inanıiabilir bîr kimse olarak tanınması gerektiği halde okur yazar ve kültürlü olup olmamasına önem verilmezdi. Kâhya toplantıları idare ederdi. O olmadan ötekiler oturup karar veremezdi. Son söz onundu; fakat, o, çoğunluğun kararına uyardı. Kâhya, esnaf tarafından seçilir, seçilişi hükümetçe tasdik edilirdi.

Esnaf Yiğitbaşısı. — Reisten sonra gelen söz sahibi ustaydı. Esnafın sanata, ustalığa ait işlerini gözetirdi. Bir kalfanın veya ustanın kendi başına iş sahibi olabilmesi ancak Yiğitbaşının icazet (izin) vermesiyle olurdu. Yapılan şikâyetleri dinler, delilleri toplar, üzerinde durulacak bir şey olduğuna kanaat getirirse durumu kâhyaya bildirirdi. O da aynı fikirde olursa, mesele «ihtiyar heyeti» toplantısına getirilirdi .

İşçibaşı. — Yönetim kurulunu toplantıya çağırmak, görüşülecek işlerin gündemini hazırlamak ödevi «işçibaşı» ya aitti. Yiğitbaşının yardımcısı sayılan işçibaşı, çalıştığı işte teknik bilgisine güvenilir bir kimseydi.

Ehlihibre (Bilirkişi). — Yönetim kurulunda daha çok hakemlik yapan bu kimseler, kurulda iki, üç kişi olarak bulunurlardı. Yönetim kurulunda bilirkişi olarak ödev alan bu kimseler o meslekten gayet iyi anlıyan, memlekette herkesin saygı ve sevgisini kazanmış kişilerdi.

Advertisement

Gedik Usulü

Esnaf, loncalardan başka bir de «gedik usulü»ne bağlıydı. Sayıları değişmez bir esnaf topluluğunda bulunan kimselerin elde tuttukları iş alanına «gedik» denirdi. Açılan, boşalan yere bir başkası alınırdı. Bu, bir çeşit imtiyaz ve tekel usulüydü. Her esnaf kolu için belirli sayıda iş yeri ve dükkân tesbit edilmişti. Bunların sattıklarını başkası satamaz, yaptıklarını başkası yapamazdı. Bir esnaf, gediğe girerken, kendisinden belirli bir para alınır, karşılığında ferman (ruhsat) verilirdi.

Gedik iki çeşitti: «Müstakar» ve «havaî». Belirli bir iş yerine bağlı, sanatın orada yapılması gerekli olan gediklere «müstakar gedik» denirdi. Alâmetleri tezgâh ve aletti.

«Havaî gedik» ise şahsa aitti. Sahibi, sanatını istediği yerde yapabilirdi.

Gedik usulünün XVI. yüzyıldan beri kullanıldığı bilinmekteyse de ilk kuruluş tarihi belli değildir. O tarihlerde «gedik» tabiri kullanılmazdı, bu gibi imtiyaz sahiplerine «usta» denirdi. «Gedik» tâbiri 1727’den sonra kullanıldı. Önceleri gedikler yalnız ihtiyaç maddesi ticaretiyle uğraşan esnafa verildi. Daha sonra her çeşit esnaf için gedikler meydana getirildi.

Zamanla gediklerin düzeni bozuldu. III. Selim, gedikleri yeniden düzene koyarak, yalnız zaruri ihtiyaç maddesi ticaretiyle uğraşan esnafa verdi. II. Mahmut devrinde gedikler büsbütün genişletildi. Birçok esnaf kolları gediklere bağlandı. Mithat Paşa 1860′ da gedikler için bir nizamname yaptırarak, bozulmaya yüz tutan gedik usulünü bir düzene sokmak İstedi.

1879’da açılan İstanbul Ticaret Odası’nın amaçlarından biri de esnafı yeniden teşkilâtlandırmaktı. 1909’da «Esnaf Cemiyeti Talimatnamesi» çıkarıldı. Bu tarihten sonra bazı esnaf ve iş sahipleri kendi aralarında dernekler kurmaya başladılar. 1910’da Ticaret ve Sanayi Odaları’na mahsus bir nizamname meydana getirildi. 1913’te gedik usulü tamamen kaldırıldı.

Esnaf ve sanat sahiplerinin durumuna dair Cumhuriyet devrinde ilk defa 22 nisan 1924’te 655 sayılı Ticaret ve Sanayi Odaları Kanunu yayınlandı. Aynı yılın 27 eylülünde bîr nizamname hazırlandı. Kanunun 15. maddesiyle nizamnamenin 135. maddesinde Esnaf Cemiyetleri’nin idaresine ait eski hükümler değiştirildi. Ticaret ve Sanayi Odaları Kanbnu 1942’de yeniden değiştirildi, 4355 sayılı kanun çıktı. Bu yeni kanunla eski bütün kanun ve nizamnameler ortadan kaldırılıyordu. Bu kanun altı yıllık uygulanmasından iyi sonuç alınmayınca Esnaf Odaları teşkilâtından vazgeçildi. Bugün, esnaflar dernekler halinde kendi kendilerini yönetecek şekilde birleşmektedirler.

Bazı Esnafın Pirleri

Eski devirlerde her esnaf kendine bir peygamberi pir olarak kabul etmişti. Bu geleneğe göre Hz. Adem çiftçilerin piridir, çünkü ilk defa tarla sürmeyi, ekin ekmeyi akıl eclen Hz. Adem sayılır. İdris Peygamber terzilerin, Davut Peygamber dokumacıların, Yunus Peygamber balıkçıların, İsmail Peygamber avcıların, piri sayılırdı. Hz. Muhammed ise tüccarın piri kabul edilir, çünkü Peygamberimiz ticaretle uğraşmıştı.

TARİHTEN ÖRNEKLER İLE ESNAFLIK

ESNAFIN ÇIRAK ÇIKARMA VE PEŞTEMAL KUŞATMA TÖRENİ

Advertisement

ESKİDEN ustalar yetiştirdikleri çıraklarına peşte-mal kuşatarak usta çıkarırlardı. Bu maksatla İstanbul’un Veliefendi, Çırpıcı, Kâğıthane, Fenerbahçe, Çamlıca, Göksu, Beykoz, Sarıyer gibi mesire yerlerine toplu kır gezintileri yapılırdı. «Esnaf te-ferrliçleri» diye anılan bu gezintilerde, çadırlar kurulur, yemekler pişirilir, esnaf arasında saz çalanlar, şarkı söyliyenler, milli oyunlarımızı bilenler, güreşenler bütün maharetlerini ortaya yoyarlardı. Bu eğlenceler bazan birkaç gün, hattâ bir hafta sürerdi. Son günü ustalar çıraklarına peştemal kuşatırlardı. Çırağın yaptığı işler atlas bir torbadan çıkarılıp gümüş bir tepsinin içine yerleştirilirdi. Yiğitbaşı, bu işleri orada bulunanlara gösterirdi.

Loncanın ileri gelenleri, zengin esnaf bunlardan birer parça alıp tepsiye değerinden fazla bir para koyar. Böylece, dolaştırılan tepsi para ile dolar, bu paralar ustalığa yükselen kalfanın açacağı dükkâna ilk sermaye olurdu.

HİLE YAPAN ESNAFIN CEZALANMASI

OSMANLI İmparatorluğu devrinde birer esnaf derneği olan loncalarda «İhtiyar heyeti» (yönetim kurulu) nun başlıca ödevlerinden biri yapılan işi kontrol etmek, her hangi bir uygunsuzluğu önlemekti. Yiğitbaşı’lar, bir uygunsuzluk görünce, yapılan hileyi, dikkatsizliği haber verir, ihtiyar heyeti de o esnafı cezalandırırdı. Esnafın suçuna göre, ya dük- • kânı birkaç gün kapatılır, ya kalfasına, çırağına, kendisine bir zaman için veya devamlı olarak işten el çektirilir, ya da falaka dayağı atılırdı. Bu gibi esnaf, cezasını loncada çeker, hırsız ve katillerin bulunduğu hapisanelere gönderilmezdi.

Lonca yönetim kurullarının karara bağlıyamadığı olaylar kadılara bildirilirdi. Kadıların hile yapan esnafa verdikleri cezalar çok şiddetli olurdu. «Mecel-le-i Umur-ı Belediye» nin 303. sayfasındaki bir karar buna örnek olarak gösterilebilir. Bu kararda «sakız ağacından yaptığı kılıç kabzasının üzerini siyah boya ile boyayıp abanoz ağacını taklit» eden bir kılıçlının meslekten çıkarıldığı bildirilmektedir


Leave A Reply