Felsefede Altın Kural Nedir? Nasıl Davranılmasını İstiyorsan Öyle Davran

0
Advertisement

Felsefeye göre altın kural nedir, nasıl ortaya çıkmıştır? Nasıl davranılmasını istiyorsan öyle davran kuralı ve getirdikleri.

Altın Kural

Meselenin özü, bütün Amerikalılara eşit haklar ve eşit fırsatlar verecek miyiz, vermeyecek miyiz? Amerikalı yurttaşlarımıza kendimize davranasım istediğimiz gibi davranacak mıyız, davranmayacak mıyız? Eğer Amerikalı, derisi koyu diye halka açık bir restoranda yemek yiyemiyorsa, eğer çocuklarını en iyi devlet okullarına gönderemiyorsa, kendisini temsil edecek kamu görevlileri için oy kullanamıyorsa, kısacası, eğer hepimizin istediği özgür ve dolu hayatı yaşayamıyorsa, aramızdan hanginiz derisinin rengini değiştirip onun yerine geçmek ister? Aramızdan hangimiz sabır ve bekleme konusundaki öğütlerle yetinir?”

altın kural

1963 Haziranında, ABD’deki ırkçı gerilim ve nefretin açık şiddet ve halk gösterilerine dönüştüğü bir dönemde, Başkan John F. Kennedy Amerikan halkına yaptığı konuşmada ırk gerekçesiyle bölücülüğe ve ayrımcılığa hararetle karşı çıktı. Konuşmasının odağında, bütün ahlak ilkelerinin en temel ve en yaygını olan altın kural yer alıyordu: “Sana nasıl davranılmasını istiyorsan sen de başkalarına öyle davran”, insani ahlak duygusunun merkezinde yer alan bu kavram, her din ve ahlak geleneğinde şu veya bu biçimde dile getirilmiştir.

Altın kuraldan söz etmeyen, ya da en azından kendi kuramlarıyla altın kuralın ilişkisine değinmeyen ahlak filozofu çok azdır. Kant, altın kuralın evrensel yasa niteliği taşımak için gereken katılık ve kesinlikten yoksun olduğunu ileri sürdüyse de kendi yaptığı en ünlü kesin buyruk tanımında altın kuralın yankıları net bir şekilde duyulur: “Eylemini belirleyen ilke öyle olmalı ki, aynı zamanda evrensel bir yasa olmasını da dileyebilmelisin.” Felsefi yelpazenin diğer ucunda, J.S. Mill altın kuralı faydacılık açısından ele alarak şöyle demiştir: “Nasıra’lı İsa’nın altın kuralında, fayda ahlakının bütün ruhunu okuruz”. Daha yeni tarihli bir örnek ise R.M. Hare’in geliştirdiği ahlak kuramı olan kuralcılıkta karşımıza çıkar. Hare “evrenselleştirilebilirlik” kavramının ahlaki hükümlerin temel özelliği olduğunu ileri sürer ki bunun altın kuralın bir türevi olduğu aşikardır.

Beleşçiler ve ikiyüzlüler

Altın kurala burun kıvıranların yakın akrabası olan beleşçiler, başkaları tarafından yapılanların keyfini sürmek ister ama kendileri katkıda bulunmak istemezler. Sendikaya üye olmayan ama sendika eylemiyle kazanılmış maaş zammından yararlanan işçiler; karbon emilimini kontrol altına alma çabası göstermeyen ama küresel ısınmayı azaltmak için ortak uluslararası eylemden yarar sağlayan ülkeler. Bu gibi durumlarda bireyler için sadece kendi çıkarlarını gözeterek hazıra konmak en mantıklısı gibi gelebilir, ama eğer çok sayıda insan aynı mantığı yürütürse bu sefer kimse kazanamaz. Öyleyse en doğrusu zorlanmak mıdır? Kapalı [sendikalı olmayan işçileri işe almayan] işyerleriyle insanları sendika üyeliğine zorlamak, ya da yaptırım veya başka zorlamalarla ülkelere uluslararası antlaşmaları dayatmak doğru mu?

Advertisement

Altın kural ihlalcilerinin bir başka yakın akraba grubu da ikiyüzlülerdir. Bunlar kendi söylediklerini uygulamayanlardır: evliliğin kutsallığına övgüler düzen ama kendisi zina eden din görevlisi; mali yolsuzluklar konusunda mangalda kül bırakmayan ama rüşvet alan bir siyasetçi. Bu durumlardaki temel sorun tutarsızlıktır: insanların dile getirdikleri görüşleriyle davranışlarının düşündürdükleri arasındaki ve bazı konulara verdiklerini iddia ettikleri önem ile eylemlerinde kendini belli eden kayıtsızlıkları arasındaki tutarsızlıklar.

İdeal gözlemciler ve tarafsız izleyiciler

Neredeyse tüm felsefe ve ahlak sistemlerinde şu ya da bu biçimde yer alan altın kuralın evrensel cazibesinde, genellenebilir olmasının büyük payı vardır. Belli ihtiyaç ve zevklere göre, karşılıklılık, tarafsızlık ve evrenselliği baskın taraf olarak öne çıkabilir. Bu çok yönlü yapısı sayesinde kural, birçok farklı sistemde, birçok farklı kisve altında ortaya çıkma imkânı bulmuştur. Bunlardan bir tanesi de “ideal gözlemci” kisvesidir. Buradaki fikre göre, düzeltilmemiş ya da eğitilmemiş içgüdülerimiz çeşitli faktörlerle, söz gelimi bilgisizlikle, dostlarımızın tarafını tutmakla veya yabancılara karşı sempati eksikliğiyle çarpıtılacaktır. Bunlara çare olarak bir ideal gözlemci öne sürülür, ideal gözlemcinin bakışı bu tür kusurlarla perdelenmemiştir, dolayısıyla uygun bir ahlak ölçütü sağlayacaktır.

Bu kavram üzerine en ünlü model, İskoç filozof ve iktisatçı Adam Smith’in 1759 tarihli Ahlaki Duygular Kuramı’nda (Theory of Moral Sentiments) çizdiği “tarafsız ve doğru bilgilere sahip izleyici “dir. Smith’in izleyicisi, içimizdeki vicdanın sesidir, davranışımızı tartan “sinemizdeki insan, büyük yargıç ve hakem”dir. Bu izleyicinin yargılama gücünün üzerinde temellendiği şey, “başka insanlarda sevdiğimiz ve hayranlık duyduğumuz niteliklere sahip olma ve eylemleri yerine getirme arzusu; ve başka insanlarda nefret ettiğimiz ve küçümsediğimiz niteliklere sahip olma ve o eylemleri yerine getirme korkusu”dur.

Altın kuralı anlamak

Sezgisel cezbediciliğine rağmen altın kuralın uygulamada ne kadar yol gösterici olduğu belirsizdir. Kuralın basit mi basit oluşu cazibesinin bir parçası olsa da aynı zamanda eleştiri okları için kolay hedef haline getirir. İnsanların hazları türlü türlüdür; altın kurala uyan bir mazoşiste karşı çoğunluğun dikkatli olması gerekir. Ancak kuralı ayrıntılandıracak olursak bu sefer de sadeliğinden gelen gücüne zarar veririz. Kuralın hangi bağlamda ve koşullarda uygulanacağını belirtmeye girişmek, evrenselliğinden gelen cazibesini de azaltacaktır. Altın kuralın kalbinde kendine ve başkalarına tutarlı davranma talebi yatar, ama egoist birisi hep kendi kişisel çıkarları peşinde koşarsa ve başkalarının da aynı şekilde davranmasını salık verirse tutarsızlığa düşmez.

Altın kuralı kimilerinin yaptığı gibi her derde deva bir ahlak ilacı olarak görmek yerine, ahlaki düşünmenin temel bir bileşeni, gerekli bir parçası olarak görmek daha doğrudur: sadece tutarlılık değil, aynı zamanda bir hakkaniyet gereksinimi; kendinizi bir başkasının yerine koymak için hayal gücünüzle aradığınız bir koşul; kendi görmek istediğiniz saygı ve anlayışı başkalarına göstermenin bir gereği. Bu biçimiyle altın kural, insanların kendi çıkarları söz konusu olduğunda yakalandıkları ahlaksal miyopluğa karşı etkili bir panzehirdir.

Advertisement


Leave A Reply