Felsefede Sezgi ve Sezgicilik

0
Advertisement

Felsefede sezgi ne demektir? Felsefede sezginin özellikleri, tarihçesi, sezgicilik nedir, hakkında bilgi.

Sezgi; felsefede sezgi sözcüğü 1. Temelde ve ilkede çözümleyici akıl yürütmeye destek olan apaçık bir gerçeğin bilgisidir. Leibniz sezgiyi bu anlamda ele alarak, sezgice bilinen gerçekleri “akıl gerçekleri” ve “olgu gerçekleri” olarak ikiye ayrılır. 2. Zihinde bulunan bir düşünce nesnesinin bir anda ve dolaysız olarak elde edilişi. Hamilton, Ulansel ve Dewey sezgiyi bu anlamda ele alarak, onu “individüel olanın bilgisi” olarak tanımladılar. 3. Kavramsız olarak ve bir anda verilen her bilgi. Schopenhauer sezgi sözcüğünü bu anlamda ele aldı ve ona en geniş kullanımını verdi. Bu anlamda ele alındığında sezgi, yalnızca şeyleri değil, şeyler arasındaki bağlantıları da bize verir. Hatta, akıl yürütmeden ve yalnızca bir bakışla kavranılan geometrik şekillerin, sayıların özelliklerine de uygulanabilir. Bu anlamda “akılsal bir sezgi” söz konusudur. Hatta denilebilir ki her sezgi akılsaldır, yani bizi gerçeğin içine yerleştirir. “Kendinde olan”ın bilgisi. Bergson sözcüğü bu anlamda ele alarak şöyle tanımladı: “Dolayısıyla nesnenin içine, ondaki bir olanla ve dolayısıyla açıklanamaz olanla çakışmak için girebildiğimiz akılsal sempati türüne “sezgi” adı verilir.” 5. Yargıdaki çabukluk ve kesinlik, olayların ve soyut bağlantıların içgüdüsel tahmini, Poincare sezgiyi bu anlamda kullandı ve uyumların ve gizli bağlantıların, matematik düzenin bu sezgisiyle ortaya çıkarıldığını ileri sürdü.

Genel anlamda “sezgi”nin Descartes’çi ve Kant’çı olmak üzere iki kaynağı vardır. Bu iki kaynak zaman zaman birbirleriyle birleşen, zaman zaman da ayrılan iki eğilime yol açar. Bunlardan ilki, apaçıklık, akılsal aydınlık düşüncesi, ikincisi ise somut olarak ortada oluşan, edimsel olarak verilen gerçekliğin düşüncesidir. Öte yandan, sezgi sözcüğü, şeylerin somut görüşünü belirttiği gibi, görünmez olanı tahmin etmeyi ya da duyumsamayı içeren içe girişi de belirtir. Bu iki anlamın içiçe geçmesi özellikle geometri nesneleri söz konusu olduğunda sık görülür, bu anlamda Poincar’nin şu sözleri aktarılabilir: “Mantıkla kanıtlanır, sezgiyle keşfedilir.” Bize görmeyi öğreten yeti sezgidir, o olmadan geometri tıpkı gramerde çok başarılı olan ama düşüncesi olmayan bir yazar gibidir.”

SEZGİCİLİK, genel anlamda, bilgi edinmede sezgiye birinci dereceyi veren öğretidir. Sezgicilik, akılcılığın karşısında, gerçeği durdurarak, bölüp parçalayarak ve kıyaslamalar, karşılaştırmalar yaparak değil, onu bir anda, kendi benzersiz bütünlüğünde ve olduğu gibi kavramayı amaçlar. Temelinde, akla dayanan bilimsel düşünmenin; gerçeği bütünüyle, her yönüyle kavramadaki yetersizliği bulunur. Sezgicilik, zaman zaman gerçekten uzaklaşarak gerçeği salt düşünmeye kavramaya çalışan ve yaşanan somut olayların dışına çıkmakla buna ulaşılacağına inanan mistisizme yaklaştırılmakla beraber, bazı filozoflarda da, örneğin Bergson’da tümüyle yaşamın içine girmekle, iç deney dünyasında yer alarak gerçeğe ulaşmayı olanaklı kılacak, bilimsel yönteme eşdeğer olan, hatta gerçeği bölüp parçalamadan olduğu gibi kavrayabildiği için ondan daha da başarılı olan bir yöntemdir. Etkisel sezgicilik açısından, ahlakın kavramları tek ve benzersizdir. Bu anlamada, bazı eylemlerin ya da eylem çeşitlerinin doğru ya da yanlışlığı onların dolaysız sezgi bilgilerinden elde edilmekte olup eylemin sonuçlarından bağımsız değerlendirilirler, dolayısıyla bu anlayış, ütiliter ya da teknolojik ahlak anlayışına karşıdır. Bu anlamdaki sezgiciler Oxford’da H. A. Prichard, E.F. Carrit, W.D. Ross tarafından temsil edilirler.


Leave A Reply