Gündüz Vassaf Sözleri

0
Advertisement

Ünlü Türk psikolog ve yazar olan Gündüz Vassaf sözlerinden seçmelerin yer aldığı sayfamız. Gündüz Vassaf sözleri.

Gündüz Vassaf

Bir zamanlar krallara, sultanlara ve carlara saygı duyuyor, monarsiye karsı olanlardan nefret ediyorduk. Bugün cumhuriyetciyiz ve cumhurbaskanlarına alkıs tutuyoruz.
Yarın yeniden monarsist olabiliriz.

Yatılı okula gittikten birkac ay sonra kedimin öldügünü ögrenince anladım yalnızlıktan, sevgisizlikten ölünebilecegini.

Temel olanı düsünmekten kacınmak bizi psikolojik bakımdan öylesine totaliter bir yapıya sürükler ki, yasamın ya da özgürlügün temeli acısından pek az önem tasıyan secimler yapmakla ya da secim hakkı icin mücadele etmekle ugrasırız durmadan. Secimin mekanik olarak uygulanması bize bir basarı, ilerleme ve özgürlük duygusu verir.
Bu sürec, aynı zamanda, farkında bile olmadan vakit gecirmemizi kolaylastırır. Böylece zamanın akıp gitmesine karsı da bagısıklık kazanmıs oluruz. Ölümsüz hissederiz kendimizi.

cogu zaman ezilenler, kendilerini ezenler gibi olmaya özenirler. Bir zamanlar ezilmis olanların, birinci sınıf ezenler oldugu görülmüstür. Tarih bu tür örneklerle doludur: Sömürgecileirn iktidarının yerini alan Afrika cumhuriyetlerinden tutun da toplama kamplarında, gönüllü olarak, gardiyan görevlerini devralan Yahudi mahkumlara varıncaya kadar.

Advertisement

Sosyal sınıfların katı kuralları ancak gece bozulur. İsciler burjuvaların sokaklarında dolanırlar. Burjuvalar isci mahallelerindeki lokantalara giderler, fahiseler, papazlar, ögrenciler, askerler, ev kadınları, doktorlar ve yabancılar, hepsi aynı sokakta gezinirler, bakınırlar, birbirleriyle konusurlar, hatta belki de sonunda sevisirler.

İnsanlarla tanısıp karsılasmaktan cok, faydacı anlasmalar yapıyoruz. Daha “merhaba” dedigimiz anda, “Bu iliskiden ne gibi bir fayda saglayabilirim acaba?” düsüncesi gecer aklımızdan. İliskiler, insanın evrensel “birlikteligi” üzerine kurulmaktan cok, kesin amaclar üzerine insa edilir.

Özgürlük, güc merkezleri tarafından sunulan sıklardan birini özgürce secmekle sınırlı.

İs günü süresince tutsak oldugumuz gercegini o kadar kabullenmisizdir ki, onun dısındaki saatlerden “serbest zamanımız” diye söz ederiz. Serbest saatlerin tam tersi, hemen hepimizin iste oldugu gündüzlerdir.

Kendimizi oldugumuz gibi kabul edinceye dek bizi tutsak edecek kahramanlar. Süpermenler ve tanrılar yaratmaya devam edecegiz. Özgür toplumda kahramanlara yer yoktur.
Özgür insanın kahramanları olmaz.

Bizim totaliter cinsel kimliklerimizi, rollerimizi, beklentilerimizi en cıgırtkan bicimde sömürenler reklamcılardır. Satısa cıkarılan nesne, ister su ya da esans, ister makineli tüfek ya da sabun olsun, “erkek” adamla “disi” kadın hemen her zaman, o ürünün satılmasına yardım eden bir imaj olarak kullanılır. Sömürücü olduklarını bile bile onların kendi totaliter imajlarımız aracılıgıyla ürünlerini satın almaya bizi ikna etmelerine izin veririz. Seks iyi satar. Totaliter seks imajına itaat edilir.

Advertisement

Psikiyatrist bireysel deliligimizi frenleme ve sınırlama konusunda bize yardım ederken, aynı zamanda
totaliter kolektif delilige uyum saglamaya ve onu paylasmaya yöneltir bizi. Onun isi, topluma ayak uydurmamızı saglamaktır.

Bireysel olarak yasarız, oysa kolektif olarak ancak varlıgımızı sürdürürüz.

Korkuyoruz, itaat ediyoruz ve ayakta kalıyoruz.

Totaliter yönetim icin, cocugun zihnini bir kahraman aracılıgıyla “ele gecirmek” ya da “rehin almak” son derece önemlidir. cocuk, belirli bir degerler sistemini ve ideolojiyi, kahramanlar aracılıgıyla sorgusuz sualsiz kabullenir, kendine mal eder. Yetiskinler olarak da, cogunlukla cocuklugumuzdaki baglılıklarımızı sürdürürüz.

Kendimizi oldugumuz gibi kabul edinceye dek bizi tutsak edecek kahramanlar. Süpermenler ve tanrılar yaratmaya devam edecegiz. Özgür toplumda kahramanlara yer yoktur.
Özgür insanların kahramanları olmaz.

Deli, uygarlıgın anti-kahramanı olacaktır. Standartlastırma ve totalitarizmin her yere ve her seye nüfuz etmesine ragmen hâlâ deli olmayı basarabilenler, gercekten cok güclü ve essiz bireylerdir. “Deli” sözcügünü hafife almamalı, cünkü bu ayrıcalık pek az insana verilebilir.

Üstelik biyokimyasal teknoloji ve genetik mühendisliginin tehdidi altında. Kendimizi koruyamayacaksak, hic olmazsa bırakalım deliler deliliklerinde özgür kalsınlar.

Türümüzün bu hâline mensup olmanın acısını cesit cesit hapishanelerimizde degil kendi düs ve davranıslarında yasasınlar.

Gün ısıgı bir tuzaktır. Isık bizi kör eder. Ama geceleri, gözlerimiz fal tası gibi acılır. Geceleri, tüm öteki duyularımız da daha duyarlıdır, cünkü düzen gücleri o saatlerde makinelerini kapatmıs olurlar.

cocuklar, vücutları narin oldugu icin mi aclıktan, kıtlıktan daha cok ölüyorlar? Yoksa yetiskinlerin, onlar icin uygun gördükleri ‘cocuk payından’ mı?

Amerikalı sosyologların yaptıgı davranıs gözlemleri, insanın sosyal sınıfı yükseldikce cinsel ciftlesme bicimlerinin, fantezilerinin cesitlendigini gösteriyor. Örnegin en alttaki isci sınıfında kadın yatakta hep altta.

Advertisement

İnanın, kiliseye, camiye gitmiyorsanız bedava diyedir. Türümüzün bir özelligi bu. Bir yandan bes para etmeyen seylere dünyanın parasını verir, bir yandan da maddi degeri yok diye dünyanın en güzel seylerinin bedava oldugunun farkına varmaz ya da kücümseriz.

cocuk sahibi olmamızın en temel nedeni, bunu yapma gücüne sahip olmamız tabii. O kadar maymun istahlıyız ki, yapabilecegimiz ne varsa cogunu yapmaya calısıyoruz.
Yapabildigimiz icin yapıyoruz, yapmayı sectigimiz ya da yapmaya karar verdigimiz icin degil. Sırf yapabiliyoruz diye cocuk yapmak olacak is mi?

İste bir saniye kestirmemizin bile yasaklandıgı, cezalandırıldıgı, kınandıgı mahkemeler, okulla, fabrikalar, tapınaklar. Her biri, bireyin düslerinin kınandıgı, gercekci bulunmadıgı, düslere vakit olmayan yerler. cünkü oralarda günün gerceklerine uygun ciddi isler yapılacaktır. Onlara göre gercek ve ciddiyet düslere bulasmamalı, düslerin zaafına yenik düsmemelidir.

Cinsel kimlikle ilgili özgürlük ve kurtulus, hicbir kimlik, model ve imaja uymamakla mümkün olabilir ancak. “Model” İcimizdedir ve ne kadar insan varsa o kadar da model, hatta her birimizin bin bir cesit modeli vardır.

Biz katılsak da katılmasak da, halkın secimini yaptıgını bilmek, egemen düzenin secim sayesinde var oldugu yolundaki inancımızı güclendirir.

Secmek suretiyle, BİZ’i, bircok “biz”lere bölüyoruz. Her seyi kapsayacak anlamda bir sözcük oldugu halde, biz, genellikle dıslama belirtmek icin kullanılır. Biz gercekte “BİZ” anlamına gelmedigi zaman biz anlamına geliyor.

Tarih boyunca insanın insana karsı cıkması, bizi özgürlüge ya da mutluluga daha cok yaklastırmıs degil. Sadece, sömürünün ve baskının bicimini degistirdi, o kadar.

İnsanlar neden cocuk sahibi olur? Mutlu olacaklarını sandıkları icin mi? cocuk sahibi olmak mutluluktur, öyle mi? Hayır! cocuksuz mutlu olmayan kisi, cocukla da mutlu olamaz.Bir baska insanın sırtından mutluluk talep etmeye hakkımız yok.Mutluluk her yerdedir.Ancak her yerde mutlulugu bulan kisi bir cocukla da mutlu olabilir.

Uyuyamayan, uykusuzluk hastalıgı ceken kisiler, karanlıgın getirdigi sınırsız özgürlük ve gerceklikle bas edemeyen kisilerdir aynı zamanda.

Sadece, yasamın o belirgin sesi duyulur icten ice.Gündüzden soyutlanıp, kurtulmus olan anlamsızlık , artık saklı degildir.Hayatta olma bilinci kendini daha güclü bir sekilde hissettirir geceleri, ölümün varlıgı da öyle.

Degisebilme kapasitemizi olumlu bir nitelik olarak degerlendirebilmek icin, önce eylemlerimizin ve bunların sonuclarının -sadece türümüz acısından degil, aynı zamanda tüm yasam acısından- bilincine varmamız gerekir.

Advertisement

Tür acısından bakılacak olursa bu, tür bencilligi bile sayılabilir. Bu bencilliktir, cünkü kendi türümüzün yasam degerini tüm canlıların yasam degerinden soyutlayarak onu hepsinin cok cok üstüne cıkarıyoruz.

Yasamın tarafını secmeden, yasantımız ve tarih boyunca bir tarafa karsı baska bir tarafı secip dururuz. Sectigimiz tarafın anlamını ya da yasam bicimini baskalarına zorla kabul ettirmek icin ugrasıp dururuz.

İnsan, ait olmalıdır.

Taraf secmenin totalitarizmi budur iste: Yasama ait olmayı secmeden, birbirimize ve bizzat kendimize karsı olmak.

.. belki Büyük Yalan’a kanmamak da önce sahip cıktıgımız kendi günlügümüze inanmamaktan geciyor. Özgür kalmak istiyorsak kendi yazdıklarımıza bile inanmamamız lazım.

Gecmisteki süreclerden belirli ‘an’ları koparıp, gecmiste cok mutlu ya da cok mutsuz oldugumuza karar veremeyiz. Gecmiste yasadıgımız ‘an’lardan hatırladıklarımıza dayanarak yeniden kurulan sey, hapishaneden farksızdır. Hayatı dısarıda tutan bir kaledir o.

Kahraman yaratma özlemi, hepimizin icindeki totaliter egilimi, güclü bir kisiye gönüllü olarak boyun egme ihtiyacını gösterir. Kahramana duydugumuz gereksinim, kendi icimizdeki güvensizlikten dogar.

Özgürlük, istedigimiz herhangi bir seyi, her seyi düslemek ve yapmak demektir. Sorulmamıs soruları sormak,yapılmamısı yapmaya cüret etme, bilinmeyenin pesinden kosmaktır. tehlikeli bir serüvendir bu. Tehlikenin en ucunda ölüm vardır.

Dünyayı sözcüklerle tutsak ettik. Bu sürecte biz de, kendi sözcüklerimizin tutsagı olduk.


Leave A Reply