Metabolist Mimarlık Nedir? Mimaride Metabolizma Özellikleri Hakkında Bilgi

0
Advertisement

Metabolizma Nedir? Metabolik Mimarlığın özellikleri, tarihçesi, ortaya çıkması ve öncüleri kimlerdir? Metabolizma Mimarlığı örnekleri hakkında bilgi.

metabolik mimarlik

Kaynak: commons.wikimedia.org

Metabolizma

Metabolistler olarak bilinen Japon grup, uyarlanabilirlik ve değişim değerlerini esas alan yeni bir mimarlık türü önerdi. Hayalperest tasarımları içinde, okyanusta yüzen kentler ve yapıları devasa spiralleri ve dallı budaklı ağaçları andıran modüler kuleler yer alıyordu. Projelerinden pek azı inşa edildi ama mimarları ve tasarımcıları 20. yüzyıl toplumundaki değişim hızına cevaben yeni yollarla düşünmeye sevk etti.

2. Dünya Savaşı’ndan sonra toparlanan Japon ekonomisi 1960’larda hızla büyümekteydi. Teknolojik gelişmeler hız kazanmıştı. Nüfus da artıyordu. Bu hızlı değişim döneminde Japon mimarlar nerede duruyordu? Bir grup Japon mimara göre zaman farklı bir mimarlık tipi talep ediyordu.

Uyarlanabilir mimarlık

Binalar uyarlanabilir ve esnek olmalıydı ama modern mimarlık, beton gibi ağır malzemelere ve gökdelen gibi yüksek yapılara sevdasıyla, hiç de uyarlanabilir olmayan binalar üretmeye azimli görünüyordu. Öyleyse yeni mimarlık kalıcılığı veya modernizmin öncüllerini değil, teknolojiyi ve uyarlanabilirliği esas almalıydı. Japon grup, bu fikirleri benimseyen bir hareket başlattı ve kendilerine Metabolistler adını verdiler.

İngiliz grup Archigram’a hayli benzeyen Metabolistler, organik olarak büyüyebilen esnek yapılar tasarlamanın yollarını aradılar. Bu yapıları muazzam ölçeklerde tasarlayacak kadar da tutkuluydular ama Japonya, nüfusu giderek artan kalabalık bir ada olduğu için de eldeki arazileri en iyi şekilde kullanmak istiyorlardı.

Değişim kültürü

Metabolistleri Japon kültürü ve ihtiyaçlarını temel alan bir grup yapan yalnızca aşırı kalabalık nüfus değildi. Yapılı çevrelerinin geçiciliğinin Japonya’da derin kökleri olması da bunda bir etkendi. Japon kentleri gerek 15. ve 16. yüzyıllardaki çatışmalarda gerekse 2. Dünya Savaşı’nda -depremler, seller, volkanik patlamalar ve savaş yüzünden- sürekli yıkılmıştır. Japon binalarının çoğu ahşaptan yapıldığı için her bir felakette neredeyse tamamen yok olup gitmiş ve sıfırdan inşa edilmek zorunda kalınmıştır. Metabolistlerin büyüyen, uyarlanabilen mimarlığı bu sürekli değişen tarihe uygun bir yanıt gibi görünüyordu.

Advertisement

Grup, hareketlerini Tokyo’da gerçekleştirilen Dünya Tasarım Konferansında başlattı ve Metabolizm: Yeni Bir Şehircilik İçin Öneriler adlı bir manifesto yayımladı. Bu belge birkaç mimarın önerilerini kamuoyuna duyuruyordu; belge büyük ölçüde grubun lideri Kiyonori Kikutake’nin elinden çıkmıştı. Kikutake 1950’lerin sonunda tasarladığı Gök Ev ile Japon mimarların dikkatini çekmişti. Yapı, ayaklar üzerinde yükselen tek bir kütleden ibaretti; daha fazla mekân gerektiğinde bu ana strüktürün altına ek odalar asılabiliyordu.

Büyüyen şehirler ve gökdelenler

Kikutake’nin diğer tasarımları çok daha radikaldi. Bunlardan Deniz Şehri’nde prefabrik yaşam “kapsüller”! okyanusta yüzen geniş silindirlere eklenmişti. Öneri, silindirleri geniş daireler içinde düzenlemekti ve ortaya çıkan projenin formu, konseptin cüretkârlığına denk güzellikteydi. Noriaki Kurokawa’nın geliştirdiği bir diğer fikir, bu kez kuru bir zemin üzerine, yaşam kapsüllerinin tutturulabileceği spiral gökdelenler inşa etmekti.

Her iki proje de Metabolist hareketin özündeki nitelikleri birleştirir’: yeni teknolojiler içerir, geniş ve tutkuludur, organik büyümeye olanak tanır, Japonya’nın kalabalık adaları meselesine yanıt verir.

Kapsül kule

Kaynak: flickr
Kisho Kurokawa- Nakagin Capsule Tower

Kapsül konsepti

Metabolist mimarlığın herhalde en ünlü tamamlanmış örneği, Tokyo’da Kurokawa’nın tasarladığı Nagakin Kapsül Kulesi’dir. Yapı, birbirine bağlı iki kuleden oluşur, kulelere her biri minyatür birer mesken veya ofis olan 140 küçük kapsül asılıdır.

Her bir kapsül sadece 2,3 x 3,8 metredir, gömme cihazlar (buzdolabından televizyona) bulunan bir duvar, bir yatak ve küçük bir banyo içerir. Aslında birer çelik kutu olan kapsüller inşaat alanı dışında yapılıp donatılmış, sonra da getirilip birbirine tutturulmuştur. Teoride her bir kapsül sökülüp yerine yenisi, daha gelişmişi takılabilir ama bu gerçekte asla olmamıştır.

Kapsül Kulesi’ndeki minimal barınma Metabolistler tarafından modern yaşama verilmiş bir başka cevaptır. Geç 20. yüzyılda yaşamın bir zamanlar mahrem sayılan yanlarının -arkadaşlarla bir kafede buluşmaktan tutun da müzik dinlemeye kadar- kamusal alanda giderek daha fazla cereyan ettiğini gözlemişlerdir. Bu mantığa göre, evde alışkın olduğumuzdan daha az mekâna ihtiyacımız vardır. Apartman daireleri tek başımıza dinleneceğimiz, televizyon seyredip uyuyacağımız yerlere dönüşür.

Advertisement

Kapsül Kulesi, inşa edilmiş olması bakımından istisnai bir Metabolist yapıdır. Metabolist projelerin çoğu, tıpkı İngiliz emsali Archigram’ın projeleri gibi, sadece plan olarak kalmıştır. İhtiraslı adları -Kule Şehir, Duvar Şehir, Zirai Şehir- mimarları boşuna umutlandırır. 1970’lerin başında Metabolist mimarlar bireysel olarak çoğun daha konvansiyonel ve gerçekçi projelere yöneldiler. Onlardan biri, Kenzo Tange, dönemin herhalde en tanınmış Japon mimarı haline geldi, daha uzlaşmacı binalar inşa etse de teknolojiyi yaratıcı ve şaşırtıcı şekillerde kullanmaya devam etti.

Kapsül Oteller

Kapsül Kulesi eşsizliğini korur ama Japonlara özgü bir başka fikre esin kaynağı olmuştur: kapsül otel, ilk örneği (Osaka’daki Capsule Inn) Kurokawa tarafından 1970’lerin sonunda tasarlanmıştır ve yine prefabrikasyon, teknoloji ve mekân tasarrufu gibi fikirleri temel alır. Bu ve ardılı birçok yapı, sadece yatak sığacak boyutta, basit uyku kapsülleri içerir; çoğunda televizyon ve kablosuz internet bağlantısı da mevcuttur. Banyolar, restoranlar ve bagaj depolama birimleri genelde ortaktır. Bu minimal oteller bir tek Japonya’da rağbet görmekte, ağırlıklı olarak da işadamları tarafından kullanılmaktadır.


Leave A Reply