Hastalıkların Nedenleri Nelerdir?

0
Advertisement

Hastalıklar neden meydana gelir? Doğuştan olan hastalıklar, beslenme bozukluğu ile meydana gelen hastalıklar, kanserler ve bulaşıcı hastalıkların nedenleri hakkında bilgi.

hastaliklarHastalık nedenlerinin bilimsel olarak incelenmesini konu edinen bilim dalına, nedenbilim (etiyotoloji) adı verilir. Bu bilim o kadar büyük gelişmeler göstermiştir ki, günümüzde doktorlar artık, sayısı binleri bulan birçok hastalığın nedenlerini bilmektedirler.

Kolaylık sağlamak bakımından, bilinen hastalık etkenlerinin tümü, birkaç genel sınıf içinde gruplandırılabilir. Sözgelimi, hastalık yapan bütün virüsler, bakteriler, bir hücreliler ve solucanlar, «bulaşıcı hastalıklar» sınıflarına; yaralanmadan ortaya çıkan bütün sonuçlar da «travmatik durumlar» adı verilen sınıfa sokulur.

Doğuştan Olma Bozukluklar

Doğuştan olma bozuklukların nedenleri, dölyatağı içinde etkili oldukları ve genellikle doğumda açıkça belli oldukları için, geleneksel olarak ilk ele alman nedenlerdir. Tavşan dudağı, yarık damak ve yumru ayak, çok görülen doğuştan olma bozukluk örnekleridir. Ötekiler ise, mongolizm, bazıları «mavi çocuk»tan sorumlu olan kalp bozuklukları, ve spastik parapleji ile birlikte görülen sinir sistemi bozukluklarıdır. Bunlara, döllenen yumurtanın kromozom yapısındaki bir hatanın mı, yoksa döl yatağında gelişmekte olan embriyona verilen bir zararın mı neden olduğunu belirlemek, her zaman, kolay bir iş değildir.

Dölyatağında gelişmekte olan embriyon, annenin yakalandığı hastalıklardan zarar görebilir. Sözgelimi, gebeliğin ilk aylarında geçirilen kızamıkçık, kalp, kulak, kimi zaman da görme ve akıl anormalliklerine yolaçabilir. Doğuştan olma öbür hastalıklara (thaidomide kullanmış olan annelerin sakat çocuklar doğurmaları gibi) gebelik sırasında alınan ilaçlar neden olabilir.

Advertisement

Gebe bir kadının günde on taneden fazla sigara içmesi, dölütün dölyatağındaki gelişmesini geri bırakabilir.

Kuşaktan kuşağa, ana-babadan çocuğa geçen bozukluklar, kalıtsal bozukluklar olarak bilinir, Bunların belki de en çok bilineni, kanın pıhtılaşma düzeninin, önemsiz bir yarayı bile uzun kanamaların izleyeceği biçimde bozulması, yani, hemofili’dir. Bir başka kalıtsal bozukluk da, zehirli (toksik) bazı fenilleri metabolize eden enzimlerin bulunmaması durumundan ileri gelen fenilketonüri’dir. Tedavi edilmezse önemli zeka geriliğine neden olur; buna karşılık doğumdan hemen sonra anlaşılırsa fenilleri çoğaltan amino asitlerin düşük tutulduğu bir perhizle, tedavide tam başarı sağlanabilir.

Beslenme Bozukluğundan İleri Gelen Hastalıklar

Açlık ve kötü beslenme, hastalık nedenleridir. Hattâ o kadar ki, görünüşte yeterli bir beslenme, sağlık bakımından zorunlu bazı besinleri ve vitaminleri içermiyorsa hastalığa yolaçabilir. Vitaminler yalnızca belirli bazı besinlerde vardır.

Herhangi bir vitaminin gerekli miktarından sürekli olarak yoksun olan bir perhizin zamanla ona uygun bir vitamin yetmezliği hastalığına neden olacağı kesindir. Uzun gemi yolculuklarında gemicilerin tutulduğu skorbüt hastalığı ve II. Dünya Savaşında Asya’da binlerce savaş tutsağının tutulduğu beri beri hastalığının nedeni budur. Bir çocukluk hastalığı olan raşitizm de, vitamin yetersizliğinden olur. Günümüzde, dünyanın sanayileşmiş ülkelerinde vitamin yetersizliği hastalıkları ender görülür. Ama zaman zaman istekli olarak yada bilgisizlik nedeniyle çok kısıtlı perhizlerle yaşama yoluna giden kimselerde bu hastalıklar görülmektedir. Sözgelimi, koyu vejetaryenler (yani, yalnız bitkisel besinler yiyenler) hayvansal yağlarda bulunan A, D ve E vitaminleri yetersizliğinden doğan hastalıklara kolay tutulurlar.

Bununla birlikte beslenme bozukluğu hastalıklarının tek nedeni vitamin eksikliği değildir. Sağlık bakımından zorunlu birkaç besin maddesi daha vardır. Demir de bunların önemlilerinden biridir. Kan alyuvarlarında hemoglobin yapılması için bu minerale küçük miktarlarda gerekseme vardır. Demir yetersizliği kansızlığa neden olur. Bedenin az miktarlarda gereksediği bir başka öğe de iyottur. İyot eksikliği tiroid bezinin şişmesine yo-laçar; bu da guatr adıyla bilinir.

Advertisement

Bulaşıcı Hastalıklar ve Nedenleri

Çok sayıda canlı varlık, beden dokularına girerek orada gelişmenin ve böylece hastalığa neden olmanın yolunu bulur. Bulaşıcı hastalık yapan bu etkenlerin büyüklükleri ancak elektron mikroskop aracılığıyla görülebilecek kadar küçük olan virüslerden, adi ışık mikroskopuyla görülebilen bakterilere ve birhücrelilere; çıplak gözle görülebilen çeşitli küçük yaratıklardan, boyları birkaç metreyi bulan yassı solucanlara kadar çok çeşitlidir.

Bulaşıcı hastalık etkenlerinin hastalığa neden oluş biçimleri son derece değişiktir. Sözgelimi, virüsler hücre içine yerleşen asalaklardır ve çocuk felci virüsü (poliovirus), omurilikte özel bir tip sinir hücresinin içinde büyüyüp o hücreyi yok ederek felce yol açar. Öte yandan bakteriler genellikle hücre dışındadırlar ve kötü etkilerini ya bakteri toksinleri diye bilinen kuvvetli zehirler salgılayarak, yada dokulara saldırarak yaparlar. Sıtma asalağı kan alyuvarlarını yok eder. Dizanteri amibi ise bağırsağı tahriş eder ve zehirler. Bulaşıcı hastalıkların yada daha büyük asalakların bedene girmesinin etkileri pek iyi belirlenmemekle birlikte görülen dermansızlığın büyük ölçüde ana besin maddelerinin engellenmesine ve bağırsak çeperindeki kan kaybına bağlı olduğu, hemen hemen tartışmasız kabul edilir.

Zehirli maddeler;
İnsan bedeninde hastalık yapan etkenlerin birçoğu zehirli maddeler üretir; ama bedenin dışında oluşup da aynı biçimde zararlı etkileri olan başka zehirler de vardır. Sanayide kullanılan kimyasal maddelerin ve aşırı miktarlarda alınırlarsa ilaçların çoğu, zehirlidir. Birçok bitkiler yapraklarında ve meyvalarında zehir birleştirirler; yılan ile örümcek gibi birçok hayvan, zehirlerini saldırı yada savunma durumunda kullanır.

Kökenlerinin ayrı ayrı olmasına karşın, zehirlerin hemen hepsinin de canlı dokularda oluşan bir yada birçok kimyasal tepkimeyi önlemek gibi belirgin bir etki benzerliği vardır. Bu engellemenin bir sonucu olarak zehirlenen doku işlevini yapamaz; şiddetli zehirlenmede ise ölebilir.

Bazı zehirler (katillerin ve intihar edenlerin yeğledikleri türlerde olanlar) hasta etmeden, hızla ölüme yolaçarlar. Belki de ençok bilinen hızlı zehir, potasyum siyanit, bütün canlı dokular tarafından kullanılan enerjinin
üretilmesinden sorumlu hücre içi yükseltgemeleri önleyerek, hemen hemen ânında etki gösterir. Bu yüzden zehir etkisiyle karşılaşan her hücre birden işlevini durdurur.

Etkileri bu kadar ansızın olmayan öldürücü zehirler, uzun süreli hastalıklara yolaçabilirler. Bu yavaş zehirler birçok değişik kimyasal tepkimeyi etkileri altında bırakabilir ve farklı belirtiler oluştururlar. Alyuvar oluşumunu ağır ağır bozan kurşun zehirlenmesi, birikimseldir. Buna karşılık karbon monoksit, hemoglobin ile hızlı bir biçimde kuvvetle bileşerek, kanın oksijen almasını engeller ve beden hücrelerinin boğulmasına yolaçar.

Urlar ve Kanserler

Neoplazmaya (yeni oluşan dokuya) ait hastalıklar, urların gelişmesiyle ilgili hastalıklardır. Genel olarak belirtileri ortaya çıkaran, aşırı büyümedir. Bu yüzden de, urun asıl nedenleri bilinmediğinden, bunlar büyüklüklerine ve oluştukları yerlere göre sınıflandırılırlar.

Urlar, el ve parmaklarda çok görülen zararsız siğillerden, en öldürücü kanserlere kadar değişir. Büyük bir bölümü yavaş gelişir, bedenin başka yerlerine yayılma eğilimleri azdır. Bu tür urlarda hastalığa neden olan, yalnızca urun kendisidir ve urun yeri büyüklüğünden daha fazla önem taşır. Sırt derisinin altındaki büyük bir ur zararsız olabilir, oysa sinir gibi önemli bir nazik yapıyı ezen küçük bir ur, o yapının işlevine engel olursa, kötürümlüğe yol açabilir. Sözgelimi, bir işitme siniri uru kendi başına zararsız olmakla birlikte sağırlık yaratabilir.

Yavaş büyüyen, yayılmayan urların tersine, hızlı büyüyen ve bedenin hemen her yanını sarabilen urlar vardır. Bunlar, kanserlerdir. Bu tür bir ur yalnızca içinde meydana gelip büyüdüğü doku üzerindeki zararlı etkileriyle değil, ayrıca sardığı her doku üzerindeki benzer etkileri ile de hastalığa neden olur. Kanserlerin böylesine hızla büyüyüp yayılmaları, onların bu derece ciddi belirtiler meydana getirmelerinin ve çok tehlikeli olmalarının nedenidir.

Advertisement

Kanserde en büyük kurtulma şansı, erken teşhiste olduğu için, hastalığı başlangıç evresinde yakalama yolunda pek çok çaba gösterilmektedir. Bu hastalığa karşı ilaç, ameliyat ve röntgen tedavisinden oluşan üç yönlü bir savaş açılır.

Soysuzlaşmayla (Dejeneratif) ve Bağışıklıkla İlgili Hastalıklar

İnsan dokuları makinalar gibi yıpranıp eskir, ama makinaların tersine çoğu durumlarda kendi kendilerini onarabilirler. Ne var ki, yaşın ilerlemesiyle birlikte, onarım yetisi azalır ve bozulma hızı onarımı geçtikçe soysuzlaşma hastalıkları belirtileri ortaya çıkar. Soysuzlaşma durumlarından en çok görüleni, saç ağarması, saç dökülmesi ve yaşlıların çoğunun yakındıkları göz merceğinin esnekliğini yitirmesidir. Bununla birlikte çok daha ciddi olanı, yaşlı kimselerin yıpranmaya başlayan eklemlerinin yüzeylerinde çok yaygın olarak görülen ağrılı osteoartrit ve Parkinson hastalığı gibi, sinir sistemindeki soysuzlaşma durumlarıdır.

Atardamarlar düzgünlüklerini ve esnekliklerini yitirdikleri zaman görülen ve göğüs anjini, koroner trombozu ve inmeye yol açan atardamar sertleşmesi, yani arteriyoskleroz, sanayi ülkelerinde görülen en önemli hastalıktır ve öteki hastalıkların hepsinden daha çok ölüme neden olur.

Bedenin bağışıklık savunması, bulaşıcı hastalıklara ve belki birçok kanserlerin oluşumuna karşı koruma sağlar. Bununla birlikte, kimi zaman bu savunmalar herhangi bir zararı olmayan «düşmanlara hattâ bedenin kendi dokularına yönelir. Bunun gibi olağandışı yanıtlar, saman nezlesine, kurdeşene (ürtiker) ve astıma ve ayrıca çok daha ciddi romatoid artrite ve hemolotik anemi’ye yol açar. Bu hastalıkları meydana getiren bağışıklık tepkileri, böbrek ve kalp nakillerindeki red olaylarından sorumlu olan mekanizmalara benzer. Bazı durumlarda ise anneler, karınlarındaki bebeğin alyuvarlarına tepki gösterirler ve eteneden geçen antikorlar üreterek, bebeğin kanını bozar, Ehesus bebeği olarak bilinen duruma yol açarlar.

İyatrogenik ve İdyopatik Hastalıklar

Doktorlarca tanınan son hastalık grubu, iyatrogenik ve idyopatik hastalıklardır. İyatrogenik hastalıklar tıbbi muayene ve bakım sonucu olan ve ciddî bir hastalığın tedavisi için zorunlu olarak verilen bir ilacın, göz yumulabilecek yan etkilerinden başlayıp ameliyathaneler-deki kazalar sonucu ortaya çıkan felaketlere kadar uzanan çeşitli hastalıklardır. İdyopatik hastalıklar ise, psoriyazis (sedef hastalığı) gibi, nedeni henüz belirlenememiş hastalıklardır. Bu yüzden bu hastalıklar tedavide oldukça büyük güçlükler çıkarırlar.


Leave A Reply