Hava Bulut Yağmur İle İlgili Deyimler ve Anlamları Açıklamaları, Havayla İlgili

0
Advertisement

İçinde hava, bulut, yağmur kelimesi geçen deyimler nelerdir? Hava, bulut, yağmur hakkında deyimler ve açıklamaları, anlamları

Hava Bulut Yağmur İle İlgili Deyimler ve Anlamları

Resim Kaynak: pixabay.com

Hava Bulut Yağmur İle İlgili Deyimler ve Anlamları

Hava ile ilgili deyimler

  • *** ağzını havaya (poyraza) açmak
    alay umduğunu elde edememek.
  • *** aklı bir (beş) karış yukarıda (havada) olmak
    değişik sebeplerden dolayı dengeli düşünemez durumda olmak.
  • *** bayram havası esmek
    ortam neşeli, sevinçli bir duruma gelmek: “Ziyaret günleri hapishanelerde bir bayram havası eser.” -P. Safa.
  • *** (bir işi birinin) sütüne havale etmek
    işi, beklenen biçimde yapmasını o kişinin vicdanına bırakmak.
  • *** (bir şey) hava almak
    içine hava girmek.
  • *** (bir yerin, bir şeyin) havasını teneffüs etmek
    1) içinde hissetmek; 2) ortamı yaşamak: “Orada insanlığın, faziletin, sevginin havasını teneffüs edeceğiz.” -O. S. Orhon.
  • *** (biri) hava almak
    1) açık havada gezmek: “Biraz hava almak için niye Hürriyet tepesine kadar bir gezinti yapmasınlar?” -A. Gündüz. 2) argo umduğunu bulamamak, hiçbir şey kazanmamak; 3) ferahlamak, açılmak, hoş vakit geçirmek: “hava alalım diye beni bir akşam bir yazlık bahçeye götürdüler.” -B. Felek.
  • *** (birinde birinin) havası olmak
    o kimseye benzemek, o kimseyi hatırlatmak: Onda babasının havası var.
  • *** (birine göre) hava hoş
    “bir şeyin olmasıyla olmaması arasında fark yok” anlamında kullanılan bir söz.
  • *** (birinin) havası olmak
    bir kimsenin albenisi veya cana yakınlığı olmak.
  • *** dünyayı ben yarattım havasında olmak
    çevresinde güçlü olduğu düşüncesini oluşturmak: “O da oğlanın, dünyayı ben yarattım havalarındaki tavrından rahatsız olmuştu.” -A. Ümit.
*** fesini havaya atmak
sevinmek.
  • *** hava açmak (açılmak)
    bulutlar dağılmak.
  • *** hava atmak
    herhangi bir üstünlüğünden dolayı şişinmek, caka yapmak.
  • *** (hava) ayaza çekmek
    kışın kuru soğuk artmak.
  • *** hava basmak
    1) hava vermek; 2) argo büyüklenmek, gururlanmak.
  • *** hava bozmak
    havada yağmur, kar, dolu veya fırtına başlamak: “hava birden bozmuş, daha doğrusu poyraza çevirmişti.” -S. F. Abasıyanık.
  • *** hava bulanmak
    yağmur yağacak duruma gelmek.
  • *** hava çarpmak
    iklim ve rüzgâr olumsuz etkilemek.
  • *** hava değiştirmek
    iklimi değişik bir yere gidip bir süre oturmak: “Hekimleri Seniha’ya biraz yer ve hava değiştirmeyi, biraz kırlarda ve denizlerde gezip eğlenmeyi tavsiye ettiler.” -Y. K. Karaosmanoğlu.
  • *** hava fena esmek
    ortamla ilgili her türlü şart kötü durumda olmak.
  • *** hava iyi esmek
    ortamla ilgili her türlü şart uygun durumda olmak.
  • *** hava kaçırmak
    1) nesneler için içindeki havayı tutamayıp dışarıya vermek; 2) yellenmek.
  • *** hava kapanmak
    gökyüzü bulutlarla örtülmek.
  • *** hava kararmak
    1) güneşin batmasıyla ortalık kararmak: “hava iyice kararmış, caddenin bütün elektrikleri yanmıştı.” -P. Safa. 2) gökyüzü iyice bulutlanmak.
  • *** hava patlamak
    fırtına çıkmak: “hava patlamışken, dalgalarla yumruk yumruğa boğuşan bir adamın yazgısını paylaştın mı?” -Z. Selimoğlu.
  • *** hava vermek
    1) tekerlek vb. cisimleri hava ile şişirmek, şişkinliğini artırmak, hava basmak; 2) tıp akciğerlere basınç altında hava veya oksijen doldurmak.
  • *** hava yapmak
    1) kalorifer peteğinde sıvının yerine hava dolmak; 2) mec. böbürlenmek.
  • *** havada kalmak
    1) yerden yüksekte bulunmak: Masanın bir ayağı kısa olduğundan havada kalıyor. 2) mec. sonuca ulaşmamak: “Yine de bir öğretmenin iyi niyetinin, ilgisinin böyle havada kalışından acı duydu.” -A. Ağaoğlu. 3) mec. bir iddia dayanaksız olduğundan kanıtlanmamak.
  • *** havadan nem kapmak
    en küçük bir şeyden alınmak, çok alıngan olmak: “Burası, bir loca meydanı gibi, havadan nem kapmaya alışık bir çevreydi.” -A. N. Karacan.
  • *** havalara uçmak
    çok sevinmek: “Buna pek sevinmişti, oğlum memur oldu diye havalara uçuyordu.” -E. Bener.
  • *** havale gelmek
    1) postane veya banka yoluyla para gelmek; 2) gebe ve çocuklara çoğu zaman bayılma, yüksek ateşle beraber çırpınma krizleri gelmek.
*** havan batsın
“böbürlenmen boşa çıksın” anlamında kullanılan bir söz.
  • *** havan dövücünün hınk deyicisi
    “başkasına yardım edecek veya yüreklendirecek gücü olmadığı hâlde öyle görünüp yardakçılık eden kimse” anlamında kullanılan bir söz.
  • *** havanın gözü yaşlı
    “nerede ise yağmur yağacak” anlamında kullanılan bir söz.
  • *** havasına uymak
    1) bulunduğu çevre ve ortamı benimsemek; 2) birinin huyunu almak.
  • *** havasını almak
    1) kalorifer peteğinde oluşan havayı boşaltarak sıvı maddenin dolmasını sağlamak; 2) mec. birinin eli boş çıkmak; 3) mec. birini sakinleştirmek; 4) mec. karşıdaki kişinin böbürlenmesinin boşuna olduğunu ortaya çıkarmak.
  • *** havasını bulmak
    keyiflenmek, neşelenmek.
  • *** havaya girmek
    1) hazır olmak; 2) kibirlenmek.
  • *** havaya gitmek
    hiçbir şeye yaramamak, boşa gitmek.
  • *** havaya pala (kılıç) sallamak
    boşuna, gereksiz çaba harcamak.
  • *** havaya savurmak
    gereksiz yere harcamak.
  • *** havaya uçmak
    1) patlama dolayısıyla zarar görmek; 2) mec. havaya gitmek.
  • *** havayı bozmak
    bir topluluğun keyfini kaçırmak: “Şirket kurulalı beri Nihat kadar ticarethanenin havasını bozan bir memur gelmemişti.” -H. E. Adıvar.
  • *** havayı koklamak
    1) bir yere göz atmak; 2) gelişmeleri veya ortamı anlamaya çalışmak.
  • *** (her biri başka bir) hava çalmak
    her biri, birbiriyle çelişen, birbirine uymayan davranış ve düşüncede bulunmak.
  • *** kendi havasında gitmek (olmak)
    yalnız başına, istediği gibi davranmak.
  • *** külahını havaya atmak
    pek çok sevinmek.
  • *** leyleği havada görmek
    şaka çok gezmek.
  • *** mart havası gibi
    kararsız, huysuz (kimse).
  • *** sepet havası çalmak
    argo 1) işinden çıkarmak, sepetlemek: “Patrona kalsa sepet havasını çoktan çalardı.” -M. Ş. Esendal. 2) yanından uzaklaştırmak, gitmesini sağlamak.

Yağmur İle İlgili Deyimler

  • *** (birini veya bir şeyi) kurşun yağmuruna tutmak
    çok sayıda ve sürekli kurşun atmak.
  • *** yağmur boşanmak
    birdenbire çok yağmur yağmak.
  • *** yağmur olsa kimsenin tarlasına düşmez (yağmaz)
    elinden geldiği hâlde kimseye iyilik etmeyenler için kullanılan bir söz.
  • *** yağmur yağarken küpünü doldurmak
    fırsat varken ondan yararlanıp para veya mal edinmek.
  • *** yağmur yemek
    yağmurda iyice ıslanmak, sırılsıklam olmak: “Ben önde, Nezir arkada, çamurlu yoldan, yağmur yiye yiye elimdeki pilli fenerin ışığında yürüyoruz.” -R. H. Karay.
  • *** yağmurdan kaçarken doluya tutulmak
    güç bir durumdan kurtulayım derken daha kötüsüyle karşılaşmak.
  • *** yüzüne tükürseler yağmur yağıyor sanır
    çok arsız ve onursuz kimseler için kullanılan bir söz.
  • Bulut İle İlgili Deyimler
  • *** bulut gibi
    çok sarhoş.
  • *** bulut olmak
    çok sarhoş olmak: “Meyhaneli köylerin her birinde üçer beşer çekmiş, bulut olmuştur.” -O. C. Kaygılı.
  • *** buluttan nem kapmak
    en küçük bir şeyden alınmak, çok alıngan olmak: “Biraz gariptir ki buluttan nem kapan o zamanki sansür bu cinayetler ve tesadüflerden ahkâm çıkararak hafiyelik etmezdi.” -A. Ş. Hisar. “İhtiyatlı ol, bunlar tilkidir, rüzgârdan nem kapar; elden kaçırmayalım.” -A. İlhan.
  • *** gözleri buğulanmak (bulutlanmak)
    gözleri yaşararak çevreyi bulanık görmek.


Leave A Reply