Igor Stravinsky ve Eserlerinin Özellikleri, Igor Stravinsky’nin Hayatı

0
Advertisement

Igor Stravinsky’nin hayat hikayesi, eserleri, bestelerinin özellikleri. Igor Stravinsky hakkında bilgi.

Igor Stravinsky

Igor Stravinsky

Igor Stravinsky; Önce Fransız, sonra da A.B.D. uyruğuna geçen Rus bestecisidir (Oranienbaum, Petersburg yakınları, 1882 – New York, 1971).

Petersburg İmparatorluk Operası’nda birinci bas bir baba ile önemli bir piyanocu ailenin çocuğu olan İgor Stravinski (ya da Stravinsky) Rimski-Korsakov tarafından yetiştirildi. Bestecilik yaşamına bir senfoniyle başladı; bunu kısa süre sonra Şenlik Ateşi izledi (1908). Bununla birlikte, Sergey Diaghilev’le karşılaşması, yaşamında bir dönüm noktası oluşturdu; daha sonra Rus balelerinin kurucusu kendisine Ateş Kuşu (1910) ve Petruşka (1911) balelerini ısmarladı. Bu iki yapıt Beşler Grubu’nu oluşturan müzikçilerin etkilerini yansıtır; bu müzikçiler henüz anlayış açısından folklora bağlıdırlar. Ama, Stravinski‘nin özgün kişiliği, uyum ve orkestralama tekniğindeki incelikte kendini belli eder.

Stravinski’nin 1913’te gerçekleştirmiş olduğu İlkbahar Ayini birçok bakımdan, temasıyla olduğu kadar müziksel anlayışıyla da son derece gerilimli bir yapıttır; ritmik öğeler giderek karmaşıklaşmıştır; armonik dil atonalliğe yaklaşmıştır. Yapıt ilk olarak Champs-Elysees Tiyatrosu’nda 29 Mayıs 1913’te dinleyicilere sunulduğunda skandal yaratmıştır; bu tepki temelde yapıtın anlatım yollarıyla benimsetilmeye çalışılan kesin ve ani kopma olgusundan kaynaklanmıştır. Bu tarihten sonraki üç yıl boyunca, besteci bir yandan Bülbül operasını tamamlarken, öte yandan da Trois poésies de la lyrique japonaise’i, yaylılar dörtlüsü için üç parça ve çeşitli ezgiler bestelemiştir.

YENİ KLASİKÇİ DÖNEM

Belli bir tarihten sonra şair Ramuz’ le ortaklaşa çalışmaya başlayan Stravinsky böylece çalgı sayısı sınırlı Düğün (ancak 1923’te tamamlandı) ve Tilki gibi yapıtlarını oluşturdu; bu sonuncu yapıt, 1922’de Opera’da Rus baleleri tarafından temsil edildi; gene aynı biçimde Ramuz’nun bir metni üstüne hazırladığı Askerin Öyküsü’nde metin, müzik ve dans iç içedir ve gene çalgı sayısı azdır.

Advertisement

1918 yılı, Diaghilev’e adanmış olan Dört Rus Şarkısı adlı yapıtıyla müzikçinin ilk çalışma tarzının sona erdiğini gösterir gibidir. Bundan sonra geçmişe bir başvurma dönemi başlar; bu dönem çoğunlukla yeni-klasik olarak adlandırılır ve bu süre içinde besteci kendini, son derece özgün bir biçimde, artık zaman aşımına uğramış gibi görünen bir müzik anlayışı arayışına kaptırır. 1920’de Opera’da yorumlanan Pulcinella, Pergolesi’nin yapıtlarını anımsatıyordu; Piyano ve Armoni Orkestrası İçin Konçerto (1924) ve İki Piyano İçin Konçerto’ysa (1935) Bach’ın bestelerine benziyordu.

Öte yandan Oedipus Rex’ie (Kral Oidipus, 1927) Haendel’in, Perinin Öpücüğü’nde (1928) Çaykovski’nin yapıtlarının havası vardı. Gene aynı dönemde Apollon Musagetes (1928) ve İskambil Oyunu (1936) adlı yapıtları yorumlandı. Ayrıca Boston Senfoni Orkestrası’ nın ellinci kuruluş yıldönümü için Mezmurlar Senfonisi (1930) ve Keman Konçertosu (1931) gibi yapıtlar da bu yeni-klasik döneme aittir. Son olarak, Fransız müzik anlayışı içinde ve A. Gide’in bir metni üstüne bestelenmiş olan Persephone 1934’te İda Rubinstein tarafından Opera’da yorumlanmıştır.

Igor Stravinsky

DİZİSEL DÖNEM

Stravinski’nin A.B.D. dönemi 1940’ta, Chicago Senfoni Orkestrası’na adadığı Do Majör Senfoni’siyle başladı. Klasik yapıda olan bu beste, Beethoven’e bir başvuru olarak ortaya çıktı; yapıtta geleneksel müziğin bütün öğelerinden (füg, çeşitleme, çevrimsel biçim) yararlanılmış ama bu arada ritmik ve armoni konusunda ileri bir modernizme yer verilmiştir.

Müzikçinin 1945’te bestelemiş olduğu Üç Hareketli Senfoni (1945) bazı açılardan konçerto anlayışına uygundur, buna karşılık klarnet için Ebony Concerto’da geniş ölçüde caz müziğinden yararlanılmıştır. Geçmişe bir dönüş Orpheus (1948) balesinde ve Karışık Koro İçin Missa’ da (1948) görülür. Son olarak Auden’ in bir librettosu üstüne 1951’de Venedik’te yorumlanan The Rake’s Progress Mozart’ın XVIII. yy’ına bir çeşit dönüş ve aynı zamanda yeni-klasikçiliğe bir veda sayılır.

Bestecinin müzik yaşamında dizisel on iki tonculuğun ağır bastığı son bir dönem de 1950 yıllarında Yedili’yle (1952) ve Shakespeare’in Üç Şarkısı’yla (1953) başlar. Bu diziselci tutum Canticum Sacrum (1956), Agon (1957) balesi ve Threni’de (1958) daha da belirginleşir. Bestecinin daha sonra bestelediği yapıtlar arasında The Flood (1962), Requiem (1966) gibi yapıtlar sayılabilir.

Advertisement


Leave A Reply