Advertisement
İçinde ve anlamında iletişim kurmak, haber almak, iletişime girmek geçen deyimler nelerdir? Bu deyimlerin anlamları ve açıklamaları
İletişim İle İlgili Deyimler
- uzun kulaktan haber almak
uzaktan uzağa haber almak. - cankulağı ile dinlemek
çok dikkatli dinlemek - “iletişim kurmak”
bilgi, haber vb. alışverişi yapmak - ” beklemeye almak”
1) herhangi bir şeyi kısa veya uzun bir süre ertelemek; 2) telefonla yapılan iletişim sırasında karşı tarafı geçici bir süre bekletmek. - “don yağının tortusu gibi kalmak (oturmak)”
çevresindekilerle iletişim kurmadan ilgisiz ve donuk kalmak - yarım kulak dinlemek
umursamadan, önem vermeden dinlemek: ‘Dersleri yarım kulak dinliyor, etütlerde uzun uzun mektuplar yazıyordu.’ -Ç. Altan. - kulağına küpe olmak (etmek)
başa gelen bir durumdan alınan dersi unutmamak: ‘Bu sözümü kulağına küpe et kızım!’ -R. N. Güntekin. - kulağına gelmek
1) kulağına çalınmak; 2) duymak. - ağzından çıkanı (çıkan sözü) kulağı duymamak (işitmemek)
sözlerini tartmadan söylemek. - ” telefon etmek (açmak)”
birini telefonla aramak ve bir şey söylemek - “görüş bildirmek”
bir konuda elde edilen düşünce ve deneyimleri vermek. - “ilan vermek”
çeşitli basın yayın organlarıyla bir durumu duyurmak, açıklamak - kulağına girmemek
söylenilen sözlere önem vermemek, söylenenleri anlamamak, benimsememek. - kulağına gitmek
duymak: ‘Olup bitenler kulağına gitse onlardan önce çarkıma okur ya neyse.’ -M. Seyda. - kulağına inanmamak
duyduklarının doğruluğundan şüphe etmek: ‘Kulaklarıma inanamıyordum, bu kadar narin, bu kadar nahif bir vücutta böyle bir ruh…’ -Ö. Seyfettin. - kulağına kar suyu kaçırmak
dolaylı olarak duyurmak. - kulağına çalınmak
başkasına söylenirken kendisi de duymuş olmak
dünyadan haberi olmamak
çevresinde olup bitenleri bilmemek.
- gaipten haber vermek
kendisinde manevi güç olduğuna inanılan kimse, gelecekte neler olacağından veya bilinmeyen âlemden haber vermek. - haber almak
kendisine bildirilmek, öğrenmek, bilgi edinmek: ‘Sizden haber almayalı bir seneden fazla oldu.’ -P. Safa. - haber atlamak
gazetecilikte bir haberi vaktinde yayımlayamamak. - haber çıkmamak
biri veya bir şey için beklenen bilgi gelmemek. - haber geçmek
teleks, telefon vb. ile bilgi iletmek. - haber göndermek
herhangi bir araçla bildirmek: ‘Kayıkları olmayanlar mahalledeki en alışık oldukları kira sandallarına haber gönderirler.’ -A. Ş. Hisar. - haber patlatmak
çok önemli bir haberi ilk kez açıklamak: ‘Bu haberi patlatacak olan gazete en az bir hafta gündemi belirlemiş olacak.’ -A. Ümit. - haber salmak (yollamak)
haber göndermek: ‘Ben bu sevdadan vazgeçmez iken / Gizli gizli haber salıp durmasın’ -Halk türküsü. - haber uçurmak
gizlice haber göndermek. - haber vermek
1) bildirmek, haber ulaştırmak: ‘O evlerin ısıtılacağını, akşama sıcak yemek yapılacağını, evlerin ıssız olmadığını haber verirdi.’ -A. Kutlu. 2) bir durumun, bir olayın belirtisi olmak: ‘Günlerden beri artan iştahsızlık ve derin yorgunluk fena günlerin yaklaştığını haber vermiş olabilirdi.’ -P. Safa. - sözü ağzına tıkamak
bir kimsenin konuşmasına fırsat vermeden kendisi konuşmaya başlamak. - haberden haber vermek
bir kimse veya bir konuda bilgi istemek. - haberi olmak
bilgisi olmak, bilmek: ‘Annesinin bir şeyden haberi olmadığı için hemen söze karıştı.’ -A. Gündüz. - sözünü kesmek
biri konuşurken söze karışıp onun konuşmasına fırsat vermemek - haberin olsun!
birine herhangi bir konuda uyarıda bulunmak için söylenen bir söz. - haberli olmak
öğrenmiş olmak, haber almış bulunmak: ‘En yeni teknolojik bilgilerden haberli oluyorlar.’ -T. Uyar. - kuşun kanadıyla haber salmak
en hızlı bir biçimde haber vermek: ‘Görürseniz, duyarsanız kuşun kanadıyla haber salın demedik mi?’ -M. İzgü. - ne haber?
1) herhangi bir bilgi var mı? 2) ne var ne yok; 3) alay ‘senin hiçbir şeyden haberin yok’ anlamında kullanılan bir söz: O, başkalarıyla geziyormuş, ne haber? - uzun kulaktan haber almak
uzaktan uzağa haber almak. - ağız dil vermemek
konuşmamak, susmak. - (birinde) dil bir karış
saygısızca karşılık verenler için kullanılan bir söz. - (birinin) diline düşmek
yermek veya alay etmek amacıyla birinin kötü veya yanlış davranışını sürekli söylemek - dilden düşmez olmak
herkes tarafından sürekli tekrar edilir olmak
dili kılıçtan keskin
kırıcı ve ağır konuşan.
- dili pabuç kadar
saygısızca ve gönül kırıcı bir biçimde konuşan. - dili sürçmek
1) konuşma sırasında kelimeleri yanlış söylemek: ‘Bir dil sürçmesi sonucu, bu tartışmayı yarım saat kadar yürütmüşüm.’ -S. İleri. 2) istenmeyen bir konudan söz etmek. - dilinden anlamak
1) bir canlının çıkardığı seslerden veya onun davranışlarından ne anlatmak istediğini anlamak; 2) mec. söz konusu olan şeyin özelliğini bilmek: ‘Bunda yenilmiş, içilmiş bir şey yok ya! Sen onun dilini de anlarsın.’ -M. Ş. Esendal. - dilinin ucuyla
içten, yürekten olmayarak, laf olsun diye. - diliyle sokmak
bir kimseye ağır ve kırıcı sözler söylemek.