İnebahtı Deniz Savaşı Nedenleri ve Sonuçları

0
Advertisement

Osmanlı donanmasının uğradığı ilk yenilgi olan İnebahtı Deniz savaşı nedenleri, savaşın seyri ve sonuçları hakkında bilgi.

İnebahtı Deniz Savaşıİnebahtı Deniz Savaşı 7 Ekim 1571’de Türk ve Haçlı donanmaları arasında geçen büyük deniz savaşıdır. Bu savaş bugünkü Yunanistan’da Korent Körfezi sularında İnebahtı (Lepanto) civarında olmuştur.

Türkler’in Kıbrıs’ı alması Avrupa’da büyük tepki yaratmıştı. 25 mayıs 1571’de Papa, İspanya Kralı ve Venedik Doçu, Türkler’e karşı taarruza geçmek üzere bir antlaşma imzaladılar. Bu antlaşma, ünlü Türk düşmanı Papa V. Pius’un 6 yıllık gayretinin sonucuydu. Bütün Avrupa’yı Osmanlı’ya karşı ayaklandırmak isteyen Papa, 8 mart 1570’te İspanya Kralı II. Felipp’ye yazdığı bir mektubunda şöyle diyordu:

«Hıristiyanlık aleminde Osmanlıya karşı tek başına karşı koyabilecek hiçbir devlet bulunmadığından, Türk gururunu yere sermek için bütün Hıristiyan devletlerinin birleşmesi gerekir.»

Mukaddes İttifak” adı verilen bu antlaşma daha tasarı halindeyken Venedik ve Roma’da ki Türk haber alma teşkilatı tarafından İstanbul’a bildirildi. II. Selim’i devlet işlerine karıştırmamak konusunda çok kıskanç olan Veziriazam Sokullu Mehmet Paşa gerekli tedbirleri almakta ihmal gösterdi. Bu sırada Sokullu’nun en büyük rakibi İkinci Vezir Pertev Paşa idi; ondan sonra da Üçüncü Vezir Damat Piyale Paşa ile yeni Kaptan-ı Derya Müezzinzade Ali Paşa geliyordu. Piyale Paşa’nın askerlik ünü o derecede muazzamdı ki onu her hangi bir şekilde bertaraf etmeye çalışmak çılgınlık olurdu. Böyle bir ünleri olmayan öteki iki rakibi Sokullu Mehmet Paşa kolayca ortadan kaldırılabilirdi. Bu ruh durumunu anlamadan olayların gelişmesini kavramaya imkan yoktur.

O sıralarda Preveze’de bulunan Donanmay-ı Hümayun Büyükamiralliği’nden hükümete devamlı şekilde haberler, takviye istekleri geliyordu. Birçok savaş gemisinin topları, daha başka hayati mahiyette teçhizatı eksikti, tamamlanmaya muhtaçtı. Üstelik, mevsim dolayısıyla askere, hele subaylardan çoğuna izin verilmişti; subayı tamam hemen hiçbir Türk gemisi yoktu.

Advertisement

Öte yandan Donanmanın başına Sokullu tarafından getirilen Müezzinzade bir kara generaliydi, denizcilikle hiçbir ilgisi yoktu; üstelik yanındaki amiralleri dinlemeyecek derecede dik kafalı, mağrurdu. Haçlı donanmasının Türk sularına geleceği haberi İstanbul’a bildirilince, Sokullu bu donanmayı karşılamak görevini gene bir kara askeri ve ömründe denize açılmamış olan İkinci Vezir Pertev Paşa’ya verdi.

Türk donanmasında 1 vezir (mareşal), 4 oramiral, 15 tümamiral bulunuyordu. Oramiraller şunlardı : Cezayir Beylerbeyi Uluç Ali Paşa, Trablus (Libya) Beylerbeyi Cafer Paşa, müşavir olarak bulunan emekli beylerbeyi Barbaroszade Hasan Paşa, bunların başında Kaptan-ı Derya (deniz kuvvetleri başkomutanı) Müezzinzade Ali Paşa. Tümamiraller içinde Barbaroszade Mehmut Bey, Salih Paşazade Mehmet Bey gibi ünlü denizciler vardı.

Osmanlı devletine karşı bu devletin kuruluşundan beri yapılan 13. Mukaddes İttifak’ı teşkil eden Hıristiyan donanmasına Charles-Quint’in oğlu ve II. Felipe’nin kardeşi Hollanda genel valisi Don Jua d’Autriche komuta ediyordu. Venedik donanmasının başında Vaniero, Cenevizliler’inkin de Giovanni – Andréa Doria, Papalık donanmasında da Dük Marco-Antonio Colonna vardı. Avrupa’nın en tanınmış prensleri, asilzadeleri, amiral ve generalleri Hristiyan donanmasında bulunuyordu.

Amiraller Arasında Tartışma

Pertev Paşa ile Ali Paşa, Sokullu’dan düşmana taarruz emrini almışlardı. Bu emri yerine getirmezlerse başları vurulabilirdi. Halbuki donanmadaki Türk amiralleri cepheden taarruz için gemi sayısını, teçhizatı, askeri eksik buluyorlardı. Denizcilikten anlamayan Pertev ve Ali Paşalar amirallerin planını tehlikeli buldular. Uluç Ali Paşa öfkesinden kıpkırmızı olmuştu, düşmanın ancak açık denizde çevirme manevrası ile vurulabileceğini söylüyordu. Müezzinzade: “Gayret-i İslâm yok mudur?” diye söze başladı. “Her şefîneden (gemiden) beşer onar âdem nâkıs olmakla ne lâzımgelir?

Advertisement

Uluç Ali Paşa:Bre, aranızda Barbaros Hayrettin ve Turgut Paşalar ile cenk eden reisler yok mudur?” diye amirallere hitap etti: “Onların sığ denizde muharebe verdiklerini gördünüz mü?

Buna karşılık Pertev Paşa, İstanbul’a karşı ancak kendisinin sorumlu olduğunu, amirallerin en sonunda hiçbir sorumlulukları bulunmadığını söyledi. Uluç Ali Paşa’nın geri çekilip arkadan çevirme manevrasını yanlış anlayan Müezzinzade de: “Ben Padişah-i Alem-Penâh Hazretleri’nin donanmasına kaçdı nâmın komazam” diyerek denizcilikteki bilgisinin derecesini gösterdi.

Böylece iş çığırından çıktı. Her amiral, kendi kabiliyetine, anlayışına göre savaşa girişti. Kara generallerinin iktidarını kabul etmediklerinden, bir başkomutanın tek elden idaresindeki taktik üstünlükten yoksun kaldı.

Büyük Bozgun

Yüzlerce yıl önce aynı yerde, Octavianus’un Antonius’la Kleopatra’yı bozguna uğrattığı yerde iki donanma dünya tarihinin en büyük deniz savaşlarından birine girişti. Türk donanması bozuldu. Donanmada ki 30.000 Hıristiyan forsa serbest kaldı ve Hıristiyanların eline geçti. 142 Türk savaş gemisi batmak, karaya vurmak veya düşman eline geçmek suretiyle mahvoldu. 20.000 Türk şehit düştü. Müezzinzade, elinde kılıç vuruşarak şehit oldu. Ayrıca 10 Türk tümamirali şehit düştü. 3.460 Türk deniz subayı ve levendi esir oldu. 117 büyük, 256 küçük Türk deniz topu karşı tarafın eline geçti, aralarında paylaşıldı. Buna karşılık düşmanın zayiatı da büyük oldu: 30 Venedik amiral ve kaptanı öldü. Düşman 8.000 ölü verdi; 20.000’i yaralandı, 2.000’i Türkler’e esir düştü. Bununla beraber, düşmanın zaferi büyüktü. 5 Türk tümamiralini esir aldığı gibi, Pertev Paşa’nın vezirlik alameti olan 3 tuğu ile Kaptan-ı Deryalık alameti olan altın sırma işlemeli kırmızı ipek sancak düşmanın eline geçti.

Uluç Ali Paşa’nın Başarısı

Bu arada yalnız Uluç Ali Paşa’nın komutasındaki Türk sağ cenahı başarı gösterdi. 42 savaş gemisinden kurulu olan bu cenah bir tek gemisini kaybetmediği gibi, düşmanın sağ cenahını bozguna uğratıp Malta amiral gemisini zaptetti ve amirali öldürdü, birçok düşman gemisini de ele geçirerek savaş alanından ayrıldı.

Bu felaket Türk tarihinde “Sıngın Donanma Harbi” diye ünlüdür (sıngın sinmiş, yenilmiş anlamlarına gelir). Haber II. Selim’e bildirilince, hayatında bozgun haberi duymamış olan padişah üzüntüsünden söz söyleyemedi, üç gece uyku uyuyamadı. Ancak 42 gemisinden başka Ege’deki Türk donanmasından 45 savaş gemisini de yanına alarak 87 parça ile İstanbul’a giren Uluç Ali Paşa’nın gelişiyle avundu; onu Kaptan-ı Derya yaptı, “Uluç” olan adını da “Kılıç“‘a çevirdi.

İkinci Vezir Pertev Paşa, devlet hizmetinden el ayak çektirildi. Ancak, bu makama Damat Piyale Paşa getirilmekle, Sokullu’nun nüfuzu büyük darbe yedi.

Padişah, o kış içinde ne pahasına olursa olsun, kaybedilen gemilere eşit sayıda gemi yapılmasını emretti. Kılıç Ali Paşa bu derece büyük bir işin bir kışta yapılmasının zor olduğunu ileri sürdü. Yapılsa bile donatımı yapılamayacaktı. Sokullu ona: “Paşa, Paşa! Sen” henüz bu devleti anlayamamışsın. Bu devlet öyle bir devlettir ki, isterse bütün donanmanın gemilerini gümüşten, halatlarını ibrişimden, yelkenlerini atlastan yapar. Bütün gemilerin donatımını yetiştiremezsen benden iste» dedi. İnebahtı’nda 142 gemi kaybedilmişti. Gerçekten, baharda 158 parça savaş gemisi, bütün teçhizatı tamamlanarak denize indirildi. Bu akıl almayacak kadar büyük bir çalışmanın, muazzam mali imkanların eseriydi. 13 haziran 1572’de Kılıç Ali Paşa, 250 parçalık bir donanma ile, hocası Barbaros’un türbesini binlerce topla selamladı; İspanya üzerine gidip İnebahtı’nın öcünü almak için denize açıldı.

İnebahtı savaşı sonunda Osmanlı hiçbir toprak kaybetmedi. Büyük zayiat veren Haçlılar, hedef Kıbrıs olmasına rağmen oraya bir çıkarma yapmaya cesaret edemediler. Yalnız bu savaş ilk Türk bozgunu, ilk Hıristiyan seferi olduğu için, Avrupa’da büyük sevinç yarattı; Türkler’in «yenilmez» oldukları hakkındaki inanışı sarstı. Bu bakımdan önemi büyüktür. Nitekim İnebahtı’ndaki zarar, Venedik’ten alınan pek büyük tazminatla, yıllık vergiyle kapatıldı.

Advertisement

Tarihçi Hammer: “Bu antlaşmanın şartlarına bakınca, İnebahtı’nın Türkler’ce kazanılmış olduğu sanılır” demektedir. Sokullu’nun Venedik elçisine : “Biz Kıbrıs’ı almakla sizin kolunuzu kestik. Siz İnebahtı’nda donanmamızı bozmakla sakalımızı tıraş ettiniz. Tıraş edilen sakal yeniden çıkar ama, bir kolun yerine gelmesi imkansızdır” şeklinde ki sözleri ile ünlüdür.


Yorum yapılmamış

Reply To Anonim Cancel Reply