İnsan ve Çevre İlişkisi Konu Anlatımı (7. Sınıf), Popülasyon, Ekosistem Özellikleri

0
Advertisement

7. sınıf biyoloji dersi İnsan ve Çevre ilişkisi konusu özeti, popülasyon, ekosistem, çevrenin insanlara etkileri konu anlatımı

Ekoloji

Kaynak: pixabay.com

İnsan ve Çevre İlişkisi Konu Anlatımı (7. Sınıf)

İNSAN VE ÇEVRE

Ortak bir atadan gelen ve çiftleştiklerinde verimli döller oluşturabilen canlılara tür adı verilir.

At bir türdür. Eşek de bir türdür. At ile eşeğin çiftleşmesi sonucunda katır meydana gelir. Ancak katır kısırdır ve döl veremez. Yani neslini devam ettiremez. Bu yüzden katır bir tür değildir. Sokaktaki kedilere baktığımızda herbiri farklı bir özelliğe sahiptir. Bunun nedeni sokak kedilerinin farklı farklı türlerden oluşmasıdır. Siyam kedisi, İran kedisi ve ev kedisi gibi türler bulunmaktadır. Van’daki inci kefali, Karadeniz’deki hamsiler birer türdür. Yeryüzündeki insanların hepsi aynı türdür ve insanların hepsi 46 kromozoma sahiptir, insanlar eşeyli ürerler.

UYARI
Tür içerisindeki canlıların beslenme şekilleri, kromozom sayıları, üreme şekilleri, hücresel yapıları, gen sayıları aynıdır.

Türlerin gen sayıları da aynıdır. Ancak gen çeşitleri farklıdır, insanların aynı tür olduğunu biliyoruz. Ama tüm insanlar aynı göz rengine, aynı ten rengine sahip değildir. Siyah saçlı, kızıl saçlı ya da sarı saçlı olabiliyoruz.

POPULASYON

Belli bir bölgede yaşayan ve aynı tür olan canlıların bir araya gelerek oluşturduğu topluluğa populasyon denir.

Advertisement

Populasyon örnekleri; Ankara’daki tiftik keçileri, Van’daki Van kedileri, Karadeniz’deki hamsiler, Van’daki inci kefali, Akdeniz’deki Akdeniz fokları

Populasyon örneği olmayanlar; Kadıköy’deki ağaçlar, Büyük Ada’daki balıklar, Ormandaki hayvanlar…

Populasyonda bulunan birey sayısına populasyon büyüklüğü denir. Populasyonu oluşturan canlıların sayısının artması ya da azalması populasyon büyüklüğünü etkiler.

E > B ise populasyon büyür.

E = B ise populasyon dengededir.

E < B ise populasyon küçülüyor.

Advertisement

Populasyonun büyümesi sürekli olamaz. Çünkü ortamdaki besin miktarının azalması, populasyondaki birey sayısının artmasına bağlı olarak barınacak alanın daralması birey sayısının artmasına engel olur. Ayrıca birey sayısı arttığında ortamdaki artıkların birikmesi de canlının yaşam ve üreme alanını kısıtlar. Bu yüzden canlılar üreme davranışında bulunmazlar ya da başka yere göç ederler. Böylece populasyon dengelenmiş olur.

Populasyonda Yaş Dağılımı:

Canlıların üremelerine göre populasyonda yaş dağılımı belirlenmiştir. Bunlar üreme öncesi dönem, üreme dönemi ve üreme sonrası dönemdir. İnsanlarda 0-15 yaş aralığı üreme öncesi dönem, 15-59 yaş arası üreme dönemi, 59 yaş ve üzeri üreme sonrası dönem olarak belirlenmiştir.

Çocuk bireyler: üreme olgunluğuna erişmemiş bireylerdir.

Ergin bireyler: üreme yeteneğine sahip bireylerdir.

Yaşlı bireyler: üreme yeteneğini kaybetmiş bireylerden oluşur.

Genç bireylerin yoğunlukta olduğu populasyonlar büyümekte olan pupulasyonlardır.

Dengeli populasyonlarda genç, ergin ve yaşlı bireylerin sayıları birbirine yakındır. Doğum oranı ölüm oranına eşittir.

Gerilemekte olan populasyonlarda ölüm oranı doğum oranından yüksektir. Bu nedenle bu tür populasyonlarda yaşlı bireylerin sayısı fazladır.

Kommunite

Aynı tür canlıların bir araya gelerek oluşturduğu topluluğa populasyon denildiğini öğrenmiştik. Birden fazla populasyonun oluşturduğu topluluğa ise kommunite denir.

İskenderun körfezindeki çipura balıkları populasyon örneğidir, ancak İskenderun körfezindeki canlıların tamamı kommuniteye örnektir.

İskenderun’daki Güzel Yayla Ormanı’nda yaşayan siyah çamlar topluluğu populasyona örnek iken Güzel Yayla Ormanındaki canlılar komuniteye örnektir.

Advertisement

Habitat

Canlının doğada rahat olarak yaşayıp üreyebildiği yere o canlının habitatı denir. Kısaca canlının doğadaki adresidir.

Bir kuş türünün bir ağacın üzerine yuva yaparak orayı benimsemesi besin toplayıp tekrar aynı yere yani yuvasına getirmesi o ağacın kuş türünün habitatı olması anlamındadır.

Habitat bir okyanus, çöl, çayırlık olabildiği gibi toprağın altı veya çürümüş bir ağaç kütüğü de olabilir.

Ayının yaşadığı mağara onun habitatıdır. Her zaman aynı yeri kullanır. Başka bir canlı yaşadığı yere gelip yerleşmek istese onu yuvasına almaz ve savaşır.

Bir su yosununun habitatı bir kayanın üzerindeyken, bir akdeniz fokunun habitatı Akdeniz Körfezidir.

Ekolojik Niş

Bir canlının ekosistemdeki görevine ekolojik niş denir. Kısacası canlının işidir.

Yeşil yapraklı bitkilerin ekosistemdeki görevleri bulundukları ortama oksijen gazı vermek ve ortamdan karbondioksit gazı almalarıdır. Vaşakların tavşanları yemesi de onların görevidir, yani ekolojik nişidir.

EKOSİSTEM

Bir yaşam alanındaki kommuniteler ve bu bölgede bulunan cansız çevrenin tamamına ekosistem denir.

Kommunite + Cansız çevre = EKOSİSTEM

Akdeniz Bölgesi, Sahra Çölü, Ağrı Dağı birer ekosistemdir.

Ekosistemde besin üreten canlılara üreticiler ya da ototroflar denir. Yeşil yapraklı bitkilerin tamamı ışık enerjisini ve atmosferdeki karbondioksit gazını kullanarak besin ve oksijen üretirler. Besinlerini dışarıdan hazır halde alan grup tüketiciler. Tüketicilere hetetroflar da denilir. Bitki ve hayvan artıklarını parçalayarak bu artıkların inorganik maddelere dönüşmesini sağlayan ayrıştırıcılardır. Ayrıştırıcılara çürükçül canlılar da denilir. Bazı bakteriler ve mantarlar çürükçül canlılardır. Ekosistemde üç canlı grubu da karşılıklı etkileşimde bulunmak zorundadır. Çevre kirliliği ve bunun gibi nedenlerle ayrıştırıcılar zarar görebilir. Ayrıştırıcıların zarar görmesi neticesinde organik kalıntıların parçalanması işi gerçekleşemeyecek ve bu durumda gerekli maddeler toprağa karışamayacak, dolayısıyla bu besin maddelerinin besin zincirine katılması sağlanamayacaktır.

Advertisement

EKOSİSTEMİN ÖZELLİKLERİ

1. Ekosistemde üç çeşit canlı olmalıdır. Üreticiler-Tüketiciler-Ayrıştırıcılar

2. Ekosistemin devamı için dışarıdan enerji vermek yeterlidir.

3. Ekosistemde enerji ve madde akışı vardır.

4. Ekosistemlerin baskın türleri vardır. Bir baskın türün yerini başka bir tür alabilir. Buna baskın tür değişimi (süksesyon) denir.

5. Ekosistemin fiziksel öğeleri;

  • a- Işık alma süresinden etkilenirler.
  • b. Su miktarından etkilenirler.
  • c- Sıcaklıktan etkilenirler.
    Geniş sıcaklık aralığında yaşayan canlıların sayısı çoktur.
    Mevsimsel sıcaklık vücut örtülerini değiştirir.
  • d- İklim etkisi o bölgede yaşayan canlı türlerini etkiler.

Toprak (mineral -pH) çeşidinden etkilenirler.

BİYOSFER

“Biyo” canlı “fer” tabaka anlamına gelir. Dolayısıyla biyosfer canlılık tabakası demektir. Kısaca canlıların yaşamasına olanak sağlayan yeryüzü parçaları biyosfer olarak tanımlanır. Denizler, göller ve çöl birer biyosferdir. En büyük biyosfer dünyadır.

Ekolojik Kavramlar

Tür < Populasyon < Kommunite < Ekosistem < Biyosfer

Advertisement

YAŞAMA BİRLİĞİ

Populasyonların biraraya gelerek oluşturduğu kommuniteler ve kommunitelerin cansız çevreyle oluşturduğu ekosistemler biyosferdeki yaşama birliklerini oluşturur.

Biyosferdeki Yaşama Birlikleri
Kara Birlikleri: Ormanlar, çayırlar, stepler, tundralar, çöller
Su Birlikleri: Denizler, göller, havuzlar, bataklıklar, nehirler

Besin Zinciri ve Besin Piramidi

Besin Zinciri: Bir yaşama birliğinde yer alan canlıların birbirini tüketmelerine göre sıralanmasıyla elde edilen halkaya besin zinciri dikey dizilimine ise besin piramidi denir.

Besin zinciri daima enerjinin esas kaynağı olan güneş ışığını kullanabilen canlılarla başlar.

Yeşil yaprak ⇒ Tırtıl ⇒ Kuş ⇒ Atmaca

Besin zinciri ne kadar kısa olursa enerji dönüşümü de o kadar kısa olur. Her besin düzeyinde bir önceki besin düzeyinden alınan besin ve enerjinin bir kısmı kaybolur.

NEDENİ:

  • I. Canlılar yediklerinin tamamını sindiremez (%100 etkin değil)
  • II. Hayvanların sahip olduğu enerjinin % 90’ı enerji kaybına uğrar
  • III. ATP üretimi sırasında enerjinin bir kısmı ısı şeklinde etrafa yayılır.

Bir canlı kendinden önce gelen canlıyı, besin olarak kullanırken, kendinden sonra gelen canlının besini olmaktan kaçamaz. Ayrıca bir canlı birden fazla canlı tarafından da yenilebilir. İşte birbirine bağlı birden fazla besin zincirine besin ağı denir.

Besin piramidinde birinci derece tüketiciler artarsa üreticiler azalırken ikinci ve üçüncü derecede tüketiciler artar. Üreticiler artarsa tüketicilerin tamamı artar. Ancak birinci derece tüketiciler artarsa üreticiler azalır. Çünkü birincil tüketiciler üreticilerle beslenirler. Birincil tüketicilerin sayısı artarsa daha çok üreticiyi besin olarak kullanırlar ve üretici sayısı azalır. Birincil tüketiciler ikincil tüketicilerin besinidir. Bu durumda ikincil tüketicilerin besini arttığından ikincil tüketiciler ve dolayısıyla üçüncü tüketiciler de artar.

Besin zincirinde zincir uzadıkça en sondaki canlıya aktarılan enerji azalır.

Advertisement

Canlılar Arasındaki Beslenme İlişkileri

Kendi besinini kendisi üreten canlılara üreticiler denir. Bu canlılar fotosentez yaparak güneş ışığını doğrudan kullanarak besinlerini üretirler.

Güneş ışığını doğrudan kullanamayan canlılar besinlerini dışarıdan hazır olarak alırlar. Bu canlılara tüketiciler denir. Tüketicilerden sadece otla yani üretici canlılarla beslenenlere otçullar denir. Otçul canlıları besin olarak kullanan canlılara etçiller denir. Hem üreticileri hem de tüketicileri besin olarak kullanan canlılara ise hem etçil hem otçullar denir.

BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK

Yeryüzünde farklı habitatlar ve bu habitatlarda yaşayan çok çeşitli türden canlılar bulunmaktadır. Yerkürede yaşayan birbirinden farklı tüm canlılar “biyolojik çeşitliliği” oluşturur. Yeryüzünde yaşayan 100 ile 150 milyon arasında tür çeşidi olduğu tahmin edilmektedir.

Ülkemizin Asya ve Avrupa kıtaları arasında bir köprü görevi görmesi, ayrıca değişik iklim yapısına sahip olması bitki ve hayvan türleri açısından zengin olmasını sağlar. Türkiyede 134 memeli, 450 kuş, 105 sürüngen, 22 kurbağa, 127 tatlı su balığı, 384 deniz balığı olmak üzere toplam 1220 omurgalı hayvan türü olduğu bilinmektedir.

Bütün Avrupa Kıtası’nda 12.000 bitki türü bulunmasına rağmen ülkemizde 9.000 civarında bitki türü bulunmaktadır. Bu türlerin % 30’u dünyada sadece Türkiye’de bulunmaktadır. Türkiye biyolojik çeşitlilik bakımından zengin bir ülkedir.

Biyolojik çeşitliliği iklim koşullarının değişmesi de etkilemektedir. Örneğin buzul dönemlerinde hava soğuduğu için bir çok sıcağı seven bitki türü yok olmuştur.

Biyolojik Çeşitliliğin Önemi

1- Bitki çeşitliliğinin önemi:

Bitkiler gerçekleştirdikleri fotosentez sayesinde havayı temizlerler, kökleriyle toprağı bir arada tutarak erozyonu önlerler, ayrıca birçok canlıya da barınak olurlar. Birçok bitki türü tıp ve eczacılıkta kullanılmaktadır. Bitkiler bizim için ve bir çok hayvan türü için çok önemli bir besin kaynağıdır.

2- Hayvan çeşitliliğinin önemi:

Advertisement

Hayvanlar çok eski zamanlardan beri beslenmede, taşımacılıkta, giyimde kullanılmıştır, ilkçağlarda insanoğlu çeşitli hayvanları avlayarak gıda ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Motorlu taşıtların henüz üretilmediği dönemlerde at ve benzeri hayvanlar insan ve eşya taşımacılığında kullanılmıştır. Yine insanlar bazı hayvanları avlayarak onların kürklerini kendilerine giysi yapmışlardır.

Böceklerin 1.200.000 türden oluştuğu bilinmektedir. Bu böcek türlerinden sadece 750 türün kültür bitkilerine de zararlı olduğu saptanmıştır. Böcekler bitkilerin tozlaşmasına yardımcı oldukları gibi bazı zararlı türlerin etkisiz hale getirilmesinde de görevlidirler. Bazı böcek türleri ise kuşların balıkların sürüngenlerin besini durumundadır.

Nesli tükenmekte olan türler:

Çevre koşullarının değişmesiyle bazı türler tamamen tükenirken bazıların tehlike altında bulunuyor. Nesli tükenmekte olan memeliler arasında kaplan, panter, aslan, asya fili, yaban öküzü ve çita sayılabilir. Nesli tükenmekte olan türler Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin iki yılda bir yayınlanan kırmızı listesinde yer alırlar. Bir türün kırmızı listeye alınması için dünya üzerinde 50’den az yetişkin bireyinin kalmış olması gerekir.

BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ TEHTİT EDEN BAZI FAKTÖRLER

  1. 1- Meraların aşırı otlatılması
  2. 2- Erozyon
  3. 3- Zirai ilaçların aşırı şekilde kullanılması
  4. 4- Çölleşme
  5. 5- Barajlar ve şehirleşme
  6. 6- Küresel ısınma
  7. 7- Aşırı avlanma

BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİN KORUNMASIYLA İLGİLİ ALINACAK ÖNLEMLER

Bilim adamlarının kamuoyunu bilinçlendirmesi sonucu Avrupa ülkelerinin birçoğunda bu konu önemle ele alınmıştır. Bu bilinçlenme sonucunda nesli tehlikede olan canlı türlerinin korunmasına yönelik yasalar kabul edilmiş ve bazı teşkilatlar kurulmuştur.

1- Erozyon biyolojik çeşitliliği tehtid eden olaylardan biridir. Erozyonun önlenmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır.

2- Biyolojik kaynakların sürdürülebilir kullanımı konusunda toplumun her kesimi bilgilendirilmelidir.

3- Doğa tarihi müzeleri kurulmalıdır.

4- Nesil tehlikedeki türlerle İlgili kırmızı listeler hazırlanmalı ve bu türlerle ilgili yapılacak bilimsel çalışmalar desteklenmelidir.

5- Ülkemizde nesli tehlikedeki türlerle ilgili yasa kabul edilmeli ve bu konuda çalışacak ayrı bir teşkilat kurulmalıdır.

6- Ülkemizdeki tabii parkların sayısı artırılmalıdır.

Advertisement

7- Yazılı ve görsel medyada bu konu daha fazla yer almalı nesli tehlikede olan türlerle ilgili posterler, kartpostallar, takvim vb. şeyler hazırlanmalıdır.

Su Kirliliği

Kaynak: pixabay.com

ÇEVRE SORUNLARI VE ETKİLERİ

Canlılar belli bir çevreye uyum gösterirken insanlar yeryüzünde geniş bir dağılım gösterirler. İnsanlar çevrelerindeki diğer canlılarla ilişki içerisindedir. Bu ilişkinin korunması için ekolojik dengenin sağlanması gerekir.

İnsanların sebep olduğu kirlilik yeryüzündeki bir çok ekosistemde görev yapan türlerin yok olmasına neden olmuştur. Asit yağmurları, sera etkisi, küresel ısınma, hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği gibi birçok çevre sorunlarımız bulunmaktadır.

Çevre kirliliğinin nedenleri

  • • Hızlı nüfus artışı
  • • Plansız kentleşme ve göçler
  • • Plansız endüstrileşme
  • • Doğal kaynakların düzensiz kullanımı
  • • Orman tahribi ve erozyon
  • • Kişi başına kullanılan enerji, su, kağıt miktarı artışı

Yapılan araştırmalar dünyadaki mevcut çevre kirliliğinin %50’sinin son 35 yılda meydana geldiğini göstermektedir. Çevre kirliliği kalıcı kirlilik ve geçici kirlilik olarak iki kısımda incelenebilir.

1- Geçici kirlenme:

Bitki ve hayvan artıkları ile oluşturulan ve ayrıştırıcılar tarafından tekrar kullanılabilir hale getirilen, ekosistemde birikmeyen artıkların neden olduğu kirlenmedir. Yemek artıkları, boşaltım maddeleri ve ölüler geçici kirlenme oluştururlar.

2- Kalıcı kirlenme:

Çevrede uzun süre bozulmadan kalan maddelerin oluşturduğu kirlenmedir. Alışverişlerimizde kullandığımız naylon poşetler eskiden kullandığımız kağıt çantalardan daha uzun süreli kirlenme oluşturur. Civa, kurşun, alüminyum, DDT gibi bugün kullanımı yasaklanan kimyasal tarım ilaçları kalıcı kirlenme oluşturur.

Bu artıkların doğada temizlenmesi çok uzun yıllar sürer. Bu maddeler beslenme yoluyla canlıların dokularında birikir ve beslenme yoluyla canlıdan canlıya geçer.

HAVA KİRLİLİĞİ

Hava kirliliği, atmosferde toz, duman, gaz ve su-buharının canlılara ve çevreye zarar verecek miktarlara ulaşmasıdır. Sis küçük su moleküllerinin normalde atmosferin yüksek kesimlerine çıkması gereken dumanı tutması sonucunda oluşur. Kirli hava insanlar tarafından solunduğunda havadaki çok küçük parçalar akciğerlere kadar girerek çeşitli hastalıkları meydana getirir.

Hava kirliliğine neden olan etmenlerden biri yangınlar sonucu oluşan karbonmonoksit (CO) gazıdır. Orman yangınları meydana geldiğinde atmosfere çok fazla miktarda karbonmonoksit gazı dağılır. Ayrıca kalitesiz yakıtların kullanılması arabaların egzoslarından çıkan gazlar da havayı kirleten karbonmonoksit içerir.

Advertisement
toprak kirliliği

Kaynak : pixabay.com

ASİT YAĞMURLARI

Yanma olayları sonucu havaya karbondioksit, kükürtdioksit, azotdioksit gibi gazlar karışır. Bu gazlar havadaki su buharında veya yağmur sularında çözünerek asit yağmuru halinde yeryüzüne düşer.

Asit yağmurları çevre için tam bir felaket olur. Bu yüzden asit yağmurlarından korunmak için ülke olarak duyarlı olmalı ve gerekli önlemleri almalıyız.

Asit yağmurları ağaçların yapraklarına, dallarına zarar vererek ormanı tahrip ederken oradaki diğer canlıları da olumsuz etkiler. Asit yağmurları topraktan derelere, ırmaklara ve göllere taşınır. Göllere asit yağmurunun etkisi toprak ve derelere olan etkisinden daha fazladır. Bunun sonucu olarak da göldeki pek çok canlının doğal yaşamı tehlikeye girer.

OZON VE OZON TABAKASI

Yaşadığımız gezegeni yani dünyayı atmosfer sarar. Atmosferin yapısında % 78 azot, % 21 oksijen, % 0,9 argon, % 0,033 karbondioksit bulunur. Atmosferi dıştan örten tabakaya ozon tabakası denir. Ozon hem iklimi etkilemekte hem de yeryüzündeki canlıların korunmasında önemli rol oynamaktadır.

Ozon tabakası güneşten gelen zararlı ultraviyole ışınlarının büyük kısmını filtre eder ve bu ışınların yeryüzüne kadar ulaşmasını önler. Ozon (03) üç tane oksijen atomunun birleşmesiyle oluşur.

Son birkaç yılda ozon tabakasındaki incelme çok artmıştır.

SERA ETKİSİ

Dünyamızın ısınması güneş ışınlarının etkisiyle olmaktadır. Yeşil yapraklı bitkiler besin üretebilmek için güneş ışığına muhtaçtır. Yani ısınmak, beslenmek için güneş ışığına ihtiyacımız vardır. Güneşten gelen ışınların bir kısmı yeryüzünden tekrar kızılötesi ışıma şeklinde yansıtılır. Yeryüzünden yansıyan ısının çoğu su buharı tarafından tutulur. Su buharını geçen ısı ise karbondioksit tarafından tutulur. Havadaki karbondioksit ve su buharı bir seranın etrafındaki cam gibi ısıyı tutar. Eğer atmosferde karbondioksit ve su buharı olmasaydı dünyada sıcaklığın -40°Cde olması gerekirdi.

Her geçen gün atmosferdeki karbondioksit oranı artmaktadır. Bu yüzden daha fazla ısı tutulmakta ve dünyanın sıcaklığı artmaktadır. Dünyamız geçen yüzyılda 0.75°C’lik sıcaklık artışına maruz kalmıştır. Küresel ısınmanın bu şekilde devam etmesi kutuplardaki sıcaklığın 0°C’nin üzerine çıkmasına ve buzulların erimesine dolayısıyla deniz seviyesinin yükselmesine sebep olacaktır. Deniz seviyesinin yükselmesi dahilinde bazı şehirlerin sular altında kalması muhtemeldir.

KÜRESEL ISINMA

Son yıllarda fosil yakıtların kullanımının artması neticesinde atmosferde karbondioksit, metan gibi gazların birikimine sebep olmuştur. Bu gazların atmosferde artması neticesinde daha fazla ısının tutulmasına ve dünyanın ısınmasına yani küresel ısınma dediğimiz olayın ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Küresel sıcaklık 1860’tan günümüze kadar 0,5-0,8°C kadar artmıştır. Eğer gerekli önlemler alınmazsa küresel sıcaklık artışının 2°C olacağı belirtilmektedir.

Küresel ısınma iklim değişikliklerine sebep olmaktadır. Eskiden dünyanın birçok bölgesinde şiddetli kar yağışları gerçekleşiyorken artık eskisi kadar kar yağışına maruz kalınmamaktadır. ,

Advertisement

Küresel ısınma etkisiyle bazı bölgelerde sellerin, kasırgaların, taşkınların sayısı artmıştır. Bu da toprak kaybına yol açmıştır.

Küresel ısınma çölleşme ve şiddetli kuraklığa da neden olmaktadır.

Küresel ısınma mevsimleri de değiştirmiştir. Artık nerdeyse baharı hiç yaşamıyoruz. Kış ayları zaten çok soğuk geçmiyor ve arkasından hemen yaz geliyor.

Küresel ısınmanın etkilerine dayanamayan bitki ve hayvan türleri yok olmakta, bu da biyolojik çeşitliliği azaltmaktadır.

SU KİRLİLİĞİ

Su yaşamamız için en önemli temel gereksinimimizdir. Biz dahil tüm canlılar yaşamak için suya muhtaçtır.

Fabrikaların akarsu ve göl kenarlarına kurulması neticesinde, buralardan çıkan artıklar suyu kirletmekte, bu da o bölgede yaşayan çeşitli canlı türlerinin yok olmasına neden olmaktadır. Bu bölgedeki ekolojik denge bozulurken ortamdaki kimyasal atıkların canlıların dokularında birikmesiyle besin zinciri yoluyla artıklar bizlere kadar ulaşmaktadır.

İzmit Körfezi, Haliç ve İzmir Körfezi su kirliliğinin olduğu bölgelerdendir.

İskenderun Demir-Çelik Fabrikası İskenderun Körfez’inde kurulmuştur. Bunun gibi daha birçok kimya sanayi, petrol rafinerileri deniz kenarında kurulmuş durumdadır.

Su kirliliği sonucu oluşan hastalıklar;

Tifo
İshal
Kolera
Radyoaktif maddelerin suya karışması sonucu oluşan kanser

Fabrikaların bir çoğu artıklarını hiçbir arıtma işlemine tabii tutmadan direkt suya bırakıyor. Bu da oradaki canlıların büyük çoğunluğunun hayatını kaybetmesine neden oluyor.

Advertisement

Suya bağlı zehirlenmelerden biri de civa zehirlenmesidir. Japonya’da Minomata Körfezi yakınlarında kurulan fabrikadan atılan artıklar körfeze bırakılmış ve bir süre sonra bin kadar insanda ciddi rahatsızlıklar meydana gelmiştir. (Kısmi felç, körlük, şuurunu kaybetme vb. gibi)

Orman tahribi:

Ormanlar havanın oksijenlenmesi için son derece önemlidir. Ormanlar dünyanın akciğerleridir. Bizler soluduğumuz havadaki oksijeni yeşil bitkilere borçluyuz.

Orman yangınları yıldırım düşmesi, yanardağ patlaması gibi doğal etkenler sonucu çıkabildiği gibi, insanların piknik yapmaya gittikleri ormanlık alanda söndürmedikleri ateşten veya sigaradan dolayı da çıkabilir.

Orman yangınları nedeniyle atmosferdeki oksijen ve karbondioksit dengesi bozulacağı gibi erozyon da görülebilir. Bütün bunlar ekolojik dengeyi bozacaktır.

Orman yangınlarının sebepleri

  • • Yıldırım, volkanik patlama, yüksek sıcaklık
  • • Mangal yapılırken yakılan ateşin söndürülmemesi
  • • Ormana atılan cam parçaları mercek görevi görerek ateşin çıkmasına neden olabilir.
  • • Sönmemiş sigara izmaritinin yere atılması

Gelecek nesillere temiz bir çevre bırakmak

  • • Yeşil alanların korunması yönünde yapılacak çalışmalara katılalım.
  • • Enerji tüketimimizi en az düzeye indirmeli, kullanmadığımız zamanlarda televizyon, bilgisayar gibi aletleri fişten çıkararak kapatmalıyız.
  • • Plastik poşet kullanımını en az düzeye indirelim.
  • • Doğal kaynakları bilinçli kullanalım.
  • • Bir yerden başka bir yere giderken yürümeyi ya da toplu taşıma araçlarını kullanmaya özen gösterelim.
  • • Yaşadığımız binaların ısı yalıtımını yaptıralım.

Hava kirliliğinin sonuçları;

• Ozon tabakasındaki delik büyüyecek.

• Çeşitli bitki türlerinin ölmesi sonucunda canlıların nefes alması zorlaşacak.

• Astım, verem, bronşit, alerji, kanser gibi hastalıklarla karşılaşma oranı artacak.

Su kirliliğinin sonuçları;

Advertisement

• Sularda biriken zehirli artıklar ve mikroplar birçok bitki ve hayvan türünün ölmesine neden olacak.

• İnsanlarda kolera, dizanteri gibi hastalıkların görülme riski artacaktır.

TOPRAK KİRLİLİĞİ

Yeryüzündeki birçok canlının yaşadığı ve beslendiği doğal ortam topraktır. Toprağı insanlar, bazı kimyasallar ve sanayii artıklarıyla kirletmektedir.

Toprak, içerisinde yaşayan canlılara barınak olup besin ve su sağlar. Canlılar öldükleri zaman da toprağa karışarak oradaki mikroorganizmalar tarafından ayrıştırılarak toprağın bir parçası haline gelirler.

Tarımda kullanılan zirai ilaçlar toprağın kirlenmesine neden olur. Böcek ilacı olarak kullanılan ilaçlar arsenik, kurşun, civa gibi zehirli maddeler içerir.

Toprak kirliliği sonucunda;

  • • Topraktaki bazı minerallerin gereğinden fazla birikmesi sonucunda bitki gelişimi yavaşlar ve bitkideki ürünün kalitesi bozulur.
  • • Toprağa bırakılan zirai ilaçlar ve diğer kimyasallar bitkilerin dokularında birikerek diğer canlılara da besin yoluyla geçer. Böylece insana kadar birçok canlıya ulaşır.
  • • Toprakta minerallerin miktarı değiştiğinde toprağın geçirgenliği gibi fiziksel özellikleri de değişir.


Leave A Reply