Advertisement
İçinde ve anlamında iş, iş yapmak geçen deyimler nelerdir? İş, işçi konulu deyimlerin anlamları ve açıklamaları. İş hakkında deyimler ve anlamları.
İş İle İlgili Deyimler ve Anlamları Açıklamaları
- ***el işi göz nuru
el emeği göz nuru. - ***eli işe yatmak
becerikli, eli yatkın, uz olmak. - ***elinden bir iş (şey) gelmemek
çaresizlikten veya yeteneksizlikten bir iş yapamamak: Matbu kâğıtları doldurmaktan başka elinden bir iş gelmez, sorulmadıkça kendiliğinden konuştuğu görülmezdi. -R. H. Karay. - ***elinden iş çıkmamak
çabuk iş görememek. - ***elinden iyi iş gelmek
becerikli, hünerli olmak. - ***elinin hamuruyla erkek işine karışmak
kadınlar, beceremeyeceği işleri yapmaya kalkışmak. - ***ezbere iş görmek
incelemeden gelişigüzel yapmak. - ***bunda bir iş var
gizli veya bilinmeyen bir yönü olan olay veya durum için kullanılan bir söz. - ***(bir işte) parmağı olmak
bir işi olumsuz yönde etkilemek, bir işe karışmış olmak. - ***(bir işte) saç sakal ağartmak
o işte uzun zaman çalışmış, emek vermiş olmak.
Devamı
- ***(bir işte) tulum çıkmak
amacını eksiksiz elde etmek. - ***(bir işte) yer almak
1) bir işi hazırlayanlar arasında bulunmak; 2) ayrılan yerde durmak, bulunmak: Derginizde ne tür yazılar yer alıyor? -A. Ümit. - ***(bir işten) boş çıkmamak
bir işten az da olsa bir kazançla çıkmak. - ***(bir işten) el yıkamak
ilgisini kesmek. - ***(bir işten) hariç olmak
o işin içinde olmamak. - ***(bir işten) yüz (yüzünün) akı ile çıkmak
bir işi kendi saygınlığını yitirmeden eksiksiz ve başarılı olarak yapıp bitirmek: Biz buraya geldi isek her hâlde yüzümüzün akı ile çıkacağımızdan şüphe etmeyesin! -E. E. Talu. - ***bir iştir oldu
istenmeyen, kötü bir durum karşısında söylenen bir söz. - ***işi bozmak
yapılan anlaşmayı, verilen sözü tutmamak: Hiç benim yüzüme bakmıyor, işi bozacak bir şey söyleyeceğimden korkuyor gibiydi. -M. Ş. Esendal. - ***işi bozulmak
yapmakta olduğu işten gereği kadar kazanç sağlayamaz olmak. - ***işi ciddiye almak
soruna önem vermek: İşi ciddiye almış olacak ki hemen okul müdürüne çıkmış, izin istemiş. -E. Bener. - ***işi çıkmak
başka bir işle meşgul olmak: Bazen işi çıkıyor günlerce. -F. F. Tülbentçi. - ***işi …-e dökmek
işi değiştirip bir başka biçime çevirmek: Onun işi böyle filozofluğa döküşünde biraz da benim mesuliyetim olmadı değil. -H. Taner. - ***işi …-e vurmak
gerekenden başka biçimde davranmak, … gibi görünmek: İşi şakaya vurmak. - ***işi gücü bırakmak
yaptığı işten uzaklaşmak: Su bulmak için işi gücü bırakarak bütün gün su peşine düşmemiz lazım gelecekti. -B. R. Eyuboğlu. - ***işi ileri götürmek
beklenenden daha aşırı davranışlar içine girmek: Ama işi bu kadar ileri götürdüğüne göre, sonuçlarına da katlanması gerekirdi. -E. Bener.
Devamı
- ***işi iş, kaşığı gümüş
işi tam istediği yolda anlamında kullanılan bir söz: Geldiğine geleceğine şimdi bin pişman! İzmir’de işin iş, kaşığın gümüş be adam, otursana oturduğun yerde! -A. İlhan. - ***işi iş olmak
işi yolunda olmak. - ***işi ne?
ne işi var? - ***işi olmak
1) yapacak bir şeyi bulunmak; 2) işi istediği gibi bitirmek; 3) uğraşma zorunda olmak: Üstelik sen de buraya girmeye kalkışırsan işimiz var. - ***işi oluruna bırakmak
işi belli bir amaca göre değil de, kendi akışı içinde yürütmek. - ***işi pişirmek
tkz. aralarında gizlice anlaşmak: Böyle olunca da Saffet Ferit için kızla işi pişirmek bir saat meselesi hâline gelecekti.-S. F. Abasıyanık. - ***işi resmiyete dökmek
bir iş veya durum için resmî bir yola sokmak, resmî bir nitelik vermek. - ***işi sağlama almak
işin gerçekleşmesi ve bozulmaması için gerekli önlemleri almak: Oyuna gelenlerin işi sağlama almaları dudaklarımdaki gülüşü kurutuverdi. -N. Hikmet. - ***işi şakaya dökmek
ciddi başlayan bir sözü veya davranışı şakaya çevirmek: Bu gayretin boşluğunu anlayarak işi şakaya dökmeye başlıyor. -R. N. Güntekin. - ***işi tatlıya bağlamak
sorunlu bir işi, iyi bir biçimde çözmek: Ben kahvemde çocukça siyasi iddialardan korkarken, bir de felsefe çıktı. Rica ederim bugün işi tatlıya bağlayalım. -Ö. Seyfettin. - ***(işi) tavına getirmek
işi en uygun duruma getirmek. - ***iş sarpa sarmak
iş, içinden çıkılması zor bir duruma girmek. - ***iş şirazesinden çıkmak
düzenini kaybetmek, çığırından çıkmak. - ***iş tutmak
1) iş yapmak, çalışmak: Biraz çökmüşsün, iş tutuyor musun? -F. R. Atay. 2) kaba cinsel ilişkide bulunmak. - ***iş vermek
1) birine yapacak iş göstermek; 2) argo gönlü olduğunu gösterecek davranışlarda bulunmak, pas vermek. - ***iş yapmak
çalışmak.
Devamı
- ***işbaşı yapmak
iş yerinde işe başlamak: Şimdiye kadar sabah postasının çoktan işbaşı yapması, otobüslerin biletçileriyle birlikte seferde olmaları gerekir. -T. Dursun K. - ***işbaşına gelmek
yönetici olmak. - ***işe bak!
şaşırılacak bir durum karşısında kullanılan bir söz. - ***işe girmek
göreve, çalışmaya başlamak. - ***işe karışmak
1) herhangi bir konuda katkıda bulunmak, görev almak: Her işe karışır, fikrini söyler, uzun uzun nasihatler eder.-M. Ş. Esendal. 2) herhangi bir konuda olumsuz yönde müdahale etmek. - ***işe yaramak
elverişli olmak: Bunları ezberledik de ne oldu? Hiç! Ne o günlerde işimize yaradı, ne de ondan sonra. -M. Ş. Esendal. - ***işi aksi gitmek
istenilen sonucu elde edememek. - ***işi Allah’a kalmak
güç şartlar altında, kimseden yardım umudunun kalmadığı bir durumda bulunmak. - ***işi azıtmak
yanlış ve aşırı yollara sapmak: Hani ya kahve nerede? Bir saattir bekliyorum, hâlâ gelmedi! Yoo! Siz artık işi azıttınız gayri! -A. Ş. Hisar. - ***işi (bir şeye) vurmak
işi değiştirmek: O vakit aktör yahut aktris işi meddahlığa vuruyor. -Ö. Seyfettin. - ***işi bitmek
1) işi sona ermek; 2) hâli, gücü kalmamak. - ***iş çatallanmak
bir işte güçlükle karşılaşmak. - ***iş çevirmek
gizli, dolambaçlı bir iş yapmak: Öbürleri şüpheleniyorlar, bir iş çevirdi ama nasıl anlasak diye düşünüyorlardı -R. H. Karay. - ***iş çığırından çıkmak
amacından saparak düzeltilmesi güç bir durum almak. - ***iş çıkarmak
1) çok iş yapmak: Yönettiği bütün toplantılarda, batılı bir metotla kısa zamanda verimli iş çıkarmakta üstüne yoktu. -H. Taner. 2) gereksiz, uğraştırıcı bir işe yol açmak, sorunlara neden olmak. - ***iş dayıya düştü
gayret dayıya düştü.
Devamı
- ***iş değil
1) bir şeyin çok kolay olduğunu belirten bir söz; 2) kınama belirten bir söz: Bu senin yaptığın iş değil. - ***iş edinmek
1) bir şeyi görev, meslek olarak kabul etmek: Yazar mutlaka bir diyeceği olan adam değil, yazmayı kendisine iş edinmiş adamdır. -N. Ataç. 2) bir şeyi kendi uğraşı, sorunu durumuna getirmek. - ***iş görmek
1) iş yapmak: Baş üstünde bir ana işlerinizi görür veya çocuklarımızı doğurur, besler ve büyütür. -F. R. Atay. 2) iş yapmaya uygun olmak. - ***iş göstermek
yapması için birine iş vermek, iş buyurmak. - ***iş inada binmek
1) bir işi yapmakta direnmek; 2) zıt görüş ve davranışta ısrar edilmek. - ***iş işten geçmek
bir işi gerçekleştirme imkânı kalmamış olmak: Gittiği yerlerde soğuk karşılanışını sonradan anlar ama iş işten geçmiş olur. - ***iş karıştırmak
1) fesat sokmak; 2) zararlı bir iş yapmak. - ***iş ki
yeter ki: İş ki sınıfını geçsin. - ***iş mi?
yapılan bir şeyin beğenilmediğini, küçümsendiğini bildiren bir söz: Hint postasını getirmek iş mi? -M. Ş. Esendal. - ***iş ola
yaptığı iş beğenilmediğinde sanki iş görmüş gibi anlamında kullanılan bir söz. - ***(iş) ortada olmak
yapması gereken kişi belli olmamak. - ***(iş) pot gelmek
sonu iyi olmamak, ters gelmek: İşlerin doğru gitmeyen, pot gelen yerleri çok ise de sorulunca söylenecek karşılıklar bulunmuştu. -M. Ş. Esendal. - ***iş ayağa düşmek
iş, sorumsuz ve yetkisiz olanların elinde kalmak. - ***iş başa düşmek
kendi işini kendi görme zorunda kalmak.
Devamı
- ***iş bırakmak
çalışanlar toplu hâlde işlerini terk etmek, çalışmayı durdurmak. - ***iş bilmek
becerikli olmak: En zekileri, en iş bilenleri olan Osman her şeyi anladı. -R. H. Karay. - ***iş (birinde) bitmek
işin bitmesi veya sorunun çözümü birine bağlı olmak. - ***iş (birinden) bitmek
işin sonuçlanması ondan beklenilmek.
Devamı
- ***iş (birine) kalmak
işin bitmesi için asıl gayret birine düşmek: Aman hemşire hanım… Şimdi iş size kaldı. Siz inat edin. O, sizin ısrarınıza dayanamaz. -R. N. Güntekin. - ***işi temizlemek
sorunu çözmek. - ***işler açılmak
piyasa canlanmak. - ***işler arapsaçına dönmek
işler çok karmaşık bir hâl almak: İşler arapsaçına döner ve doğacak arbedeleri de önlemenin çaresi bulunmaz. -K. Korcan. - ***işler becermek
zararlı, gizli işler yapmak. - ***şeytanın işi yok
ne hikmetse, aksilik bu ya anlamında kullanılan bir söz. - ***saat gibi işlemek
aksamadan, ara vermeden çalışmak. - ***iyi iş (doğrusu)
tkz. beğenilmeyen bir olay, bir durum karşısında şaşkınlığı anlatan bir söz. - ***kafası işlemek (çalışmak)
aklı, zekâsı yerinde olmak, bir konu üzerinde iyi düşünebilir olmak: Hasan’ın kafası şimdi üç cepheli işliyordu. -O. C. Kaygılı. - ***kafasını işletmek
doğru ve iyi düşünmek: Biraz kafanızı işletseniz ne düğümler çözersiniz. -T. Oflazoğlu. - ***kafayı çalıştırmak (işletmek)
akılcı davranarak sorunları çözmek.
Devamı
- ***kalbe işlemek
derin üzüntü uyandırmak. - ***olur şey (iş) değil
olamaz veya gerçekleşmesi beklenmez anlamında kullanılan bir söz. - ***işten (bile) değil
çok kolay: … gürültüler ve rezaletler çıkarmak onun için işten bile değildi -Y. K. Karaosmanoğlu. - ***işten el çektirmek
görevden uzaklaştırmak. - ***işten güçten kalmak
herhangi bir sebeple çalışmamak, çalışamamak: Oraya kadar sürüklenmek, hanlarda birçok para harcamak, günlerce işten güçten kalmak köylülerin gözünü yıldırır. -H. E. Adıvar. - ***işten güçten vakit bulamamak
çok yoğun çalıştığı için zaman ayıramamak. - ***işin üstesinden gelmek
güç bir işi başarmak, sonuçlandırmak. - ***işinden olmak
görevini yitirmek, görevinden atılmak: Tabii ertesi günü işinden oldu. İşinden olunca o da gitti askere yazıldı. -H. Taner. - ***işine bak!
1) görevini, işini sürdür anlamında kullanılan bir söz: Otururuz, otururuz sen işine bak! -M. Ş. Esendal. 2) sen karışma anlamında kullanılan bir söz. - ***işine gelmek
çıkarına, amacına, düşüncesine uygun olmak: Yattığı yerden işine gelen kararları onaylar, hoşlanmadıklarını bozarmış. -T. Halman. - ***işine koyulmak
işini yapmayı sürdürmek. - ***işini bilmek
nereden, nasıl yararlanacağını bilmek, çıkarını bilmek. - ***işini görmek
1) görevini yapmak: Bu dünyaya geldi geleli elini ılıktan soğuğa vurmamış, işini hep kurnazlıkla görmüştür. -Y. Kemal. 2) mec. dövmek; 3) argo öldürmek. - ***işini uydurmak
kurnaz, açıkgöz davranarak işine istediği gibi biçim vermek. - ***işini yoluna koymak
işi veya görevi olumlu olarak yürütmek, sıkıntı çekmeden gerçekleştirmek: Kendisi burada işini yoluna koyduğu sıralarda, dört yıl, göğsünü, o, savaş meydanlarında siper yapmıştı. -R. H. Karay.
Devamı
- ***işinin adamı
çalıştığı işte başarı sağlayan, işinin gerektirdiği nitelikleri taşıyan kimse. - ***işi üç nalla bir ata kalmak
eline önemsiz bir imkân geçtiğinde büyük işlerin düşüne kapılanlar için söylenen bir söz. - ***(işi veya durumu) duman olmak
argo 1) işi, durumu berbat olmak; 2) bir kimse veya bir şey ortadan kaybolmak. - ***işi yokuşa sürmek
işi zorlaştırmak.
Devamı
- ***işi yolunda (tıkırında) gitmek (olmak)
iş düzenli ve istenilen biçimde yürümek. - ***işin alayında olmak
bir işe gereken önemi vermemek, dalga geçmek. - ***işin başı
bir işin en önemli noktası. - ***işin fenası
işin kötüsü. - ***işin garibi
işin tuhafı. - ***işin içinde iş var
bir işin içyüzü başka anlamında kullanılan bir söz. - ***işin içinden çıkamamak
başaramamak, sorunu çözümleyememek. - ***işin içinden çıkmak (sıyrılmak)
1) bir şeyi anlamak, bir sorunu çözümlemek: Ne yaparsanız yapın, yeter ki akıllıca olsun, demiş, çıkmış işin içinden! -B. R. Eyuboğlu. 2) güç bir sorunu çözemeyince kestirip atmak; 3) bir konudan veya işten uzak durmak, kaçmak: O, ne emrederse ben razıyım, deyip kurnazlıkla işin içinden sıyrıldım. -R. N. Güntekin. - ***işin kolayına kaçmak
derinliğine araştırmadan basit olarak düşünmek, yüzeyde kalmak, tembellik etmek. - ***işin kötüsü
işin kötü yanı: Cahil adam neye uğradığını şaşırmış ve işin kötüsü yatışır gibi olan merakı yine kabarmıştı. -İ. O. Anar. - ***işin kurdu
bir iş en ince ayrıntısını bilen, deneyimli, uzman (kimse). - ***işin kurdu olmak
belirli bir konuyla ilgili her şeyi bilmek, uzmanlaşmak: Şimdi yaşlandık, bu işlerin kurdu olduk. -N. Meriç. - ***işin mi yok
önemli değil, boş ver anlamında kullanılan bir söz. - ***işin ortasını bulmak
ortak bir noktada anlaşmak: Şimdi bak Nimet, gel şu işin ortasını bulalım -M. İzgü.
Devamı
- ***işin rengi değişmek
konu başka biçimde gelişmek, öncekinden farklı davranmaya başlamak: O zaman işin rengi değişir, asık yüzünün morluğu uçup giderdi. -O. Kemal. - ***işin tuhafı
işin tuhaf olan yanı: İşin tuhafı, tek perdesi kalkmış fayton penceresinde görünen silindir şapkalı adam da altın dişlerini göstere göstere kahkahalar atıyor. -A. Ağaoğlu. - ***işin ucu birine dokunmak
bir işten dolaylı olarak zarar görmek. - ***(bir iş) sekteye uğramak
kesilmek, kesintiye uğramak. - ***(bir iş) sürüncemede kalmak
bir iş sonuçlanıncaya kadar boş yere gecikmek, uzamak, askıda kalmak, bir türlü sonuçlanamamak.
Devamı
- ***başına iş açmak
uğraştırıcı ve üzücü bir işin çıkmasına yol açmak: Herkesten size ne? Çocuğun başına iş açacaksınız -N. Hikmet. - ***başına iş çıkarmak
istenilmeyen veya uğraştırıcı bir işe yol açmak. - ***başına iş çıkmak
hoşa gitmeyen ve beklenmedik bir iş veya olayla karşılaşmak. - ***başından büyük işlere girişmek (kalkışmak)
gücünün üstünde olan işlere kalkışmak. - ***başka işi yok mu?
bu işe ne diye karışıyor, bu iş onu ilgilendirmez anlamında kullanılan bir söz. - ***(bir iş) uykuda olmak
yürütülmemek, olduğu gibi durmak. - ***(bir iş veya durum) tersine dönmek
beklenildiği, umulduğu gibi gerçekleşmemek, aksi olmak:Ya hesapları tersine dönüverirse o vakit başımıza gelecek belada ortağız kardeşim!. -Y. K. Karaosmanoğlu.
Devamı
- ***(bir iş veya durum) tersine gitmek
1) istenildiği gibi gerçekleşmemek, iyi sonuç vermemek; 2) bir işten veya bir durumdan hoşlanmamak: Kızların keman çalması benim o zamanlar bir tersime giderdi. -H. Taner. - ***Allah’ın işine bak
bir işin, bir olayın beklenmedik, şaşılacak bir durum alması karşısında kullanılan bir söz. - ***arı kovanı gibi işlemek
bir yerin gireni çıkanı çok olmak.