İslama Göre Rüşvet Nedir? İslam Rüşvet Almak ve Vermeye Nasıl Bakar?

0
Advertisement

İslam dininde rüşvet nedir? İslama göre rüşvet almak ve vermek günah mıdır, ne buyurulmuştur? Rüşvet hakkında hadisler ve ayetler, bilgi.

Rüşvet sözleri

İslama Göre Rüşvet

Sözlüklerde : “hakka bâtıl, bâtıla hak dedirtmek için verilen akçe ve başka şeyler” ya da “bir görevlinin elindeki olanakları para, yahut mal karşılığında kötüye kullanması” aynı zamanda “bu yolda verilip alınan para ve mal” anlamlarına gelen rüşvet insanlara musallat olan en kötü ve tehlikeli suçlardan biridir. O yayıldığı toplumu, korkunç bir kurt gibi kemirir. Böyle bir hastalığa yakalananlar da, önünde sonunda, felâh bulmaz. Bir çok kötü alışkanlıklar, belirli tedbirler ve ahlâk yönünden cihazlanmalarla atlatılabildikleri halde, rüşvet belâsı uzun süreler dayanır, düzelmez. Nedeni de şu : Bir defa rüşvetin tadını alan kişi, hiç bir çaba sonucu olmadan eline geçen dünya menfaat ve nimetlerinin çekiciliğinden yakasını sıyıramaz, rahat ve kolayca gelen para ve malın sağladığı tatlı yaşamdan kendini yoksun bırakamaz.

Cenab-ı Hak, rüşveti de, bir çok ahlâk suçları misali, yasaklamıştır. Kur’an-ı Kerîm’de doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak, rüşvetle ilgili günahlardan sakınılması emir buyurulmuştur. “El-Bakara Sûresi”nin 188. âyeti-i celilesinin anlamı şöyledir: “Aranızda (birbirinizin) mallarını haksız nedenlerle yemeyin ve kendiniz bilip dururken insanların mallarından bir kısmını günahı mucip sebeplerle yemeniz için onları (o mallan) hâkimlere aktarma etmeyin.” Bazı yorumcular bu âyetin ikinci kısmını : “mallarınızı rüşvet vermek suretiyle kötü hâkimlere kaptırmayın” biçiminde yorumlamışlardır.

Bize bu konuda ışık tutabilecek başka buyruklar da vardır. “En-Nisâ Sûresinin 29 ve 135. âyetlerinin meâlinden alacağımız öğütler, dersler yeterince yol göstericidir: “Ey iman edenler, birbirinizin mallarınızı haram sebeplerle yemeyin. Meğer ki (o mallar) sizden karşılıklı bir rızâdan (doğan) bir ticaret (malı) ola.” “Ey iman edenler, adaleti titizlikle ayakta tutan (yargıç) lar ve Allah için şahitlik eden (kimse) ler olun. (O hükmünüz ya da şahitliğiniz) velev ki kendinizin, ya da ana ve babalarınızın, yahut da yakın hısımlarınızın aleyhinde olsun. (İsterse onlar) zengin olsun, ya da fakir. Çünkü Allah ikisine efe (sizden daha) yakındır (ve hallerinizi de sizden daha iyi bilicidir) “.

İslâm dinine aykırıdır.

Allah’ın bu konudaki buyrukları incelenirse görülür ki : Ne gibi nedenlerle gerçekleşirse gerçekleşsin, hak edilmeyen, bir çalışmadan doğmayan el emeği ve göz nurundan kaynaklanmayan, alın terinin izlerini taşımayan, sadece bazı imkânların kötüye kullanılması sonucu bedava menfaat sağlanması : İslâm dinine aykırıdır. Başkasının malını hakkı olmadan yemek yasaktır. Hele yargıçların adaleti ayakta tutmakla görevli seçkin insanlar olmaları bakımından her türlü yarar sağlama kusurlarından, hatta dedikodularından sakınmaları zorunludur. Bir Müslüman’ın, başkasının parasını, malını hak edilmeyen nedenlerle yemesi haramdır. Oysa rüşvet tümüyle bir haksız edinmedir.

Advertisement

Rüşveti veren hak etmediği bir menfaati elde etmek amacını güttüğü gibi, rüşveti alan da, görevini kötüye kullanarak başkasının haksız bir yarar sağlanmasına âlet olmakta bunu da bayağı bir maddî menfaat elde etmek suretiyle yapmakta ve böylece toplumun ahlâk düzenini zedelemekle kalmayıp vatandaşın güvenini sarsmaktadır. Böylece rüşvet veren de, alan da dünyasını olduğu kadar âhiretini de berbat eylemektedir.

Rüşvet sözleri

Hz. Peygamberin rüşvet konusundaki hadîsleri

Sorunu daha iyi kavrama ve bu kötü işlem mürtekiplerinin nelere uğrayacaklarının gün ışığına çıkması bakımından Hz. Peygamberin rüşvet konusundaki hadîslerine değineceğiz :

Sahabenin büyüklerinden Abdullah B. Ömer’den gelen ve bazı ünlü hadîs kitaplarında yer alan (Sözün gelişi : Taberânî, Câmiu’s-sağîr gibi) bir hadis-i şerifin anlamı şudur: “Rüşvet veren de, rüşvet alan da ateş içindedir” Buradan da rahatça anlaşılan şudur: Din bakımından rüşvet veren de, alan da cehennemliktir. Bir Müslüman eğer öteki dünyaya inanıyor, cehennem azabından korkuyorsa rüşvet vermekten de, almaktan da, yılandan kaçar gibi, kaçacaktır. Hz. Ali’den rivayet edilen bir hadiste Hz. Peygamber’in şu anlamda konuştuğu belirtilmiştir: “Âmirlerin hediye alması haram, hâkimlerin (yargıçların) rüşvet kabul eylemesi ise küfre yakın bir günahtır.”

Salt bir düşünce ve yorumla bakılacak olursa : Buyruğu altında çalışanlardan hediye kabulü haram sayılmaktadır. Ancak öyle sanırız ki : Burada haram olan görevlinin bir menfaat karşılığında, ya da en azından bir yarar umarak, üstüne “hediye” adı altında hatırı sayılır, yüklüce, bir para veya mal sunmasıdır. Ayrıca üstün de bunu kabul ederken, astına yöntem ve yasa dışı bir işlemle hak etmediği bir fayda sağlamaya yönelmesidir. Yoksa hiç bir karşılık beklemeksizin ve sadece dostluk ve yakınlığın zamanla sağladığı sevgi ve beğenmeden doğan hediyeleşme, bu haram çerçevesinde mütalâa edilmemek yerinde olur kanısındayız.

Peygamberimizin bir başka hadisi de bize şunu telkin eylemektedir : “Birbirinize hediye verip sevişiniz” Yine kanımıza göre önemli olan bir işteki niyettir. Ve bir de o hediyenin sonucunda yürütülen işlem önemlidir. Ama yargıçların, rüşvet kabul eylemelerinin eskilerin günah-i kebâir (büyük günah) dedikleri kategoriye girdiğinde kuşku yoktur. Çünkü bir toplumun en güçlü, en güvenilir ve geleceği yönünden en sağlam kriteri elbette yasaları uygulamakla görevli mahkemelerdir. Ve onları simgeleyenler de yargıçlardır. Adalet kurumlarının bozuk sonucu olarak da haksız ve adaletsiz hükümler verirlerse, bireyin de, toplumun da güvencesi kalmaz. “Adalet mülkün temelidir” sözü her zaman geçerlidir.

Advertisement

Osmanlıda Rüşvet

Osmanlı tarihinde rüşvetin kötülükleri ve sebep olduğu çöküntüleri açıklayan örneklere bolca rastlanır. XVI. Yüzyılın ünlü sadrazamlarından Koca Sinan Paşa’nın “kesret-i irtişa = çok rüşvet alma” ile lekelendiğini belirten tarihçi Gelibolu’lu Mustafa Âli onun ölümünden sonra kaleme aldığı “Künhü ‘l-Ahbar” adlı eserinde ağır saldırıda bulunur. Aynı yüzyılın sonlarında III. Sultan Murad’ı, rüşvet yoluna saptıran musahip Şemsi Ahmed Paşa’yı da tarihçiler kınarlar.

Rüşvetin günümüze kadar sürüp gelmediğini söyleyebilmeyi gönül elbette arzu eder. Ama gerçekler, yayın organlarında zaman zaman okunan haberler bu kötü huyun, bu topluma mikrop gibi girip bünyeyi kemiren âfetin hâlâ canlılığını koruduğunu göstermektedir. Allah’tan ülkemizi ve bütün İslâm milletlerini rüşvet işlemi gibi Peygamber’in lanetine uğramış hastalıklardan korumasını niyaz edelim.


Leave A Reply