Kanuni Sultan Süleyman Döneminde Kalender Çelebi isminde ki kişinin yaratmış olduğu ayaklanma nedir? Şah Kalender isyanı neden ve nasıl çıkmıştır. Şah Kalender isyanı nasıl sonlanmıştır
Kısaca Şah Kalender İsyanı:1527’de de Kalender Çelebi adında biri ayaklandı. Bu ayaklanmayı bastırmak için İbrahim Paşa görevlendirilir. İbrahim Paşa, yanına 3000 yeniçeri ve 2000 sipahi ile yola çıkar. İbrahim Paşa, Aksaray’da kuvvetlerine, Anadolu Beylerbeyi Behram Paşa ve Karaman Beylerbeyi Mahmut Paşanın da kuvvetleri katılır. İbrahim Paşa, Anadolu Beylerbeyi Behram Paşa ve Karaman Beylerbeyi Mahmut Paşa komutasındaki birlikler, Kalender Çelebi üzerine gönderirler. Kalender Çelebi ile Tokat yakınlarından Cincilfe denilen yerde 27.5.1527 tarihinde vuruşurlar.
Bu yenilgi, Kalender Çelebi’yi güçlendirir. Yeni katılımlarla kuvvetini 20-30 bine çıkarır. Ancak daha sonra hızla kuvveti azalır. Kalender Çelebi, yanında kalan az bir adamlarıyla Nurhak dağlarına çekilir. 22.6.1527 tarihinde Elbistan civarlarında Osmanlı kuvvetleriyle tekrar vuruşur. Osmanlı kuvvetleri, Kalender Çelebi’nin adamlarını dağıtır. Bu vuruşmada, Kalender Çelebi’nin ve yanında sadık adamlarından Veli Dündar’ın kellesi, İstanbul’a I. Süleyman’a gönderilir. İbrahim Paşa Zülkadir (Maraş) Eyaleti ve civarında ıslahatlar yaptıktan sonra geri döner.
Geniş Kapsamda Şah Kalender İsyanı
Osmanlı kaynaklarında “Şah Kalender İsyanı” olarak da anılan Kalender Çelebi olayının boyutlarını derinliğine kavrayabilmek için sanırım 1511-1527 arası Şah Kulu eylemi hariç tamamının başlangış noktası Orta Anadolu olan ve Alevi-Bektaşi toplulukların ağırlığını oluşturduğu eylemlere sanırım kısaca bir göz atmak gerekiyor.
Yavuz Sultan Selim 1512 yılında tahta çıktıktan sonra Türkmenlerin hiç de alışık olmadığı bir İslami yaşam biçimini, diğer bir deyişle şeriat düzenini kabul ettirmeye yönelik önlemler aldı. Bu nedenle Anadolu’ya ağırlıklı olarak göçebe-yarı göçebe toplum ilişkilerini sürdüren, yerleşikliğe geçmiş olsa bile henüz kendi kültürel değerlerinden kopmamış halkın gelenek ve göreneklerine ters düşen, şeriat kurallarını ise katılıkla uygulayan bol miktarda beyler, kadılar, din görevlisi ve çeşitli düzeylerde yöneticiler gönderilmiştir.
Bir de buna göçebe ve köylülerden alınan vergilerin yükseltilmesini, aşiret reislerinin güç ve hareket alanlarının sınırlandırılmasını, temel gelir kaynaklarından olan tımarların kimi aşiret çevrelerinin ellerinden geri alınmasını eklersek olayın boyutları yeterince anlaşılır. Bu durumda o güne dek sürdürdüğü yaşama biçimi, töre ve törenlerini hiçe sayan, ekonomik olarak kendilerini bunaltan bu katı uygulama ve saldırganlıklara karşı Alevi halkı aktif direnişe yönelim dışında fazla bir seçeneği kalmıyordu.
Anadolu Alevilerinin konumu açısından bir dönüm noktası olan Şah Kalender ayaklanması da bu koşullarda ortaya çıkmıştı. Bu nedenle İkinci Beyazıt’ın son dönemlerinden itibaren Anadolu’da çeşitli türden baskılarla bunaltılan göçebe ve yarı göçebe Türkmen halkın ayaklanmalarında kısa bir dönem içerisine sığan büyük bir yoğunluk göze çarpmaktadır.
Genel Boyutlarıyla Kalender Çelebi Eylemi
Önderliği, yayılma alanı ve etkileriyle yukarıda sunduğumuz isyanlara eklenen son önemli halka 1527 yılında ortaya çıkan Şah Kalender (Çelebi) ayaklanmasıdır.
Eylemin Rum (Sivas) eyaletindeki gelişimi, yayılma alanı ve etkisinden yola çıkarak 1527 Mart ayında başladığını söyleyebiliriz. Yalnız bu tarih isyancıların somut eyleme geçme tarihidir. Konuyla ilgili verilerden çıkardığımız bilgilere göre bu tarihten önce uzun süre isyana katılan çeşitli kesimlerden topluluklar arasında görüşme, konuşma, anlaşma ve ön hazırlık çalışmaları yapılmış olmalıdır. Aslında böyle bir durumun olması da doğaldır. Çünkü herhangi bir yenilgi olayı yaşandığında ortaya çıkacak “akıbet” bellidir ve işin ucunda “başvermek” vardır. Başka bir deyimle böyle bir eyleme kalkışılması sonucu ihanet ve yenilgi durumunda ortaya çıkan “bedel”in başvererek ödenmesi kaçınılmazdır. Nitekim bütün “ikrâr” ve anlaşmalara karşın gelişmeler içerisinde olayın boyutunun böyle bir noktaya varması engellenememiştir.
Genel olarak isyanın çıkış nedenleri:
- Anadolu kasıp kavuran yokluklar.
- Toplumun üzerindeki kesintisiz süren baskı ve kıyımlar.
- Halkın üretimin çeşitli adlar altındaki kaldırılamayacak ölçüde ağır olan vergiler yoluyla yağma ve talan edilmesi ve bunun sonucunda ortaya çıkan aşırı yoksulluk.
- Sultanın kulları sayılan toplumun sürekli sonu gelmez seferlere götürülmesi ve gidenlerden bir çoğunun geri gelmemesi.
- Türkmen kökenli tımarlı sipahilerin timarlarının ellerinden alınması.
- Adalet dağıtmakla yükümlü kadıların adaletsizliği ve başını alıp yürüyen rüşvet ve yolsuzluk.
- Bitmek bilmeyen sıkıntılardan bunalan toplumun devlet idaresinden hoşnutsuzluğu.
Etkili olduğu alan: Kırşehir, Ankara, Çorum, Amasya, Bozok, Tokat ve Sivas sancaklarının tamamı Maraş, Sarız ve Elbistan yöresi.
Katılımcılar: Rum (Sivas) eyaletinde bulunan bütün Alevi-Bektaşi-Türkmen aşiretleri, Dulkadirli oymakları, daha önceki kıyımlardan kurtulan isyancılar, tımarları ellerinden alınan tımarlı sipahiler.
Ayaklanmanın Büyümesi ve Yayılması
Özellikle konar-göçer Türkmen aşiretleri ve köylülerden geniş destek alan ve hızla büyüyerek Orta Anadolu’nun çeşitli yörelerine yayılan isyancılar yürüyüşlerini sürdürdüler. Rum eyaletindeki girdikleri çatışmalarda birçok kez Osmanlı güçlerini dağıtan isyancılar Hafik üzerinden Safevi bölgesine geçmek isterken, yolların Osmanlı güçleri tarafından kesildiğini öğrenince Sivas-Tokat bölgesinde, Yıldız Dağı, Banaz ve Karaçayır çevrelerinde yaşanan uzun süreli kuşatmadan kurtularak güneye Elbistan-Nurhak Dağları bölgesine yöneldiler.
Bu arada durumun vehametini anlayan Osmanlı yöneticileri Kalender Çelebi saflarında bulunan boy beyleri ve tımarlı sipahilerle yeniden anlaşma ve işbirliğinin yollarını aradılar. Bu beylere el konulan yurtlarının ve dirliklerinin geri verileceği, uğradıkları haksızlıkların giderileceği, timarlı sipahilere timarların geri verileceği ve birtakım ekonomik çıkarların sağlanacağı duyuruldu. Yapılan gizli görüşmelerde anlaşma sağlandı. Bu beylere hilatlar ve değerli armağanlar gönderildi. Bu çıkarlar karşılığı Osmanlı yöneticileriyle anlaşma sağlayan çevreler Kalender Çelebi saflarını özellikle geceleri hızla terketmeye başladılar. Kalender Çelebi saflarında otuz bini aşkın isyancıdan birkaç gün içinde kala kala kendine son derece bağlı bir bölük yakın çevresiyle birlikte üç dört bin civarında insan kaldı.
Kalender Çelebi ile yola çıkan Dulkadir beylerinde sadece Veli Dündar verdiği ikrardan dönmeyerek kendisine ihanet etmemiş ve bu can-baş kavgasında Şah Kalender’i yalnız bırakmamıştı. Olayların bu şekildeki gelişimi ve ansız çözülmeler ayaklanmacılar için gerçekten yıkım oldu. Bir yandan Osmanlı güçleri, diğer yandan ihanet çeteleri ve işbirlikçiler tarafından kuşatılan Kalender Çelebi çaresiz kalmıştı.
Kalender Çelebi’nin Yenilgisi ve Ayaklanmanın Sonu
Gelişmeleri yakından izleyerek durumun haberini alan ve el altından yaptığı çalışmaların başarıya ulaştığını gören Sadrazam İbrahim Paşa, şaşkınlığın ve olumsuzlukların etkisini henüz üzerinden atamayan ayaklanmacıların üstüne saray çaşnigirlerinden Belalı Mehmet ve Deli Pervane adındaki adamlarının komutasında, İstanbul’dan birlikte getirdiği yeniçeri ve sipahileri gönderdi.
Bunların arasına, olumsuz etki yapar düşüncesiyle daha önce yenilgiye uğramış askerlerden hiçbirini katmadı. Bu güçler 8 Ramazan (22 Haziran) 1527 günü Maraş – Nurhak Dağlarında bulunan Başsaz yaylasında ayaklanmacılar üzerine ansızın baskın düzenlediler. Bu ansız saldırı dağınık bulunan Kalender Çelebi saflarının toparlanmasını ve şaşkınlığı üzerlerinden atmasını önlemişti. Aralarında kıyasıya bir çatışma çıktı. Savaşın sonunda Kalender Çelebi güçleri ağır bir yenilgiye uğradı. İsyana katılanların büyük çoğunluğu kılıçtan geçirildi. Önderler öldürüldü. Ayaklanmacıların başında bulunan Kalender Çelebi ve Kalender Çelebi’yi sonuna dek yalnız bırakmayan Veli Dündar’ın başları kesilerek atların terkilerine bağlandı.
Dikkatle irdelendiğinde görülecektir ki, bu ayaklanmaların tamamı ekonomik ve siyasal boyutlu olaylardır. Osmanlı yönetiminin saldırgan tutumu, sonu gelmez baskılar ve neredeyse yağma ve talan boyutuna varan ağır vergi yükü nedeniyle ortaya çıkan eylemlerdir.
Hak ve adaletin olmadığı yerde çelişki, tepki ve çatışmalar kaçınılmazdır. Osmanlı düzeninde ortaya çıkan bütün toplumsal hareketlerin neredeyse temel karakteristik özelliği ağır baskı ve sömürüye karşı yoğunlaşan tepkiler içermesidir. Buna karşın merkezi yönetim ve yerel temsilcileri tepkiler karşısında bozuk yapıyı onarmak, huzur ve güven ortamı yaratacak ve toplumu hoşnut kılacak biçimde uygulamaları değiştirmek yerine özlem ve istemleri şiddet ve kıyım yoluyla her dönemde bastırma yoluna gitmişler ve bu davranışlarını geleneksel hale getirmişlerdir. Bu yöntem sindirmede kimi zaman geçici olarak başarılı olsa da, toplumun içten içe sürekli kaynamasına, sisteme karşı yoğunlaşan öfkelerin birikmesine ve patlamasına engel olamamıştır. 16. yüzyılın başından itibaren Anadolu’yu yangın yerine çeviren ve “Celâli” diye adlandırılan eylemlerin özü bir anlamda budur.