Karagöz ve Hacivat Kimdir? Gölge Oyunu Nasıl Oynatılır?

4
Advertisement

Karagöz ve Hacivat’ın hikayesi, özellikleri, nasıl oynatılır, karagöz hacivat tiplemeleri, gölge oyunu tarihçesi hakkında bilgi.

karagoz-hacivat

KARAGÖZ, deriden, mukavvadan biçilip boyanmış şekilleri, arkadan ışık vererek, beyaz bir perde üzerine yansıtarak oynatılan bir hayal oyunudur. Bugün, tiyatronun, sinemanın yayılması yüzünden ortadan kalkmış gibiyse de meraklılar için düzenlenen özel gösterilerde oynatılır.

Karagöz bize öz bir oyundur. Türkler, çok eski çağlardan beri, çeşitli adlar altında, karagöz oyununu biliyorlar, oynatıyorlardı. Yapılan araştırmalar, Batı’da «Çin gölgeleri» diye tanınmış gölge oyununun bile karagöz den gelme olduğunu göstermiştir. Bu oyun Çin’den başka ülkelere de yayılmıştı. XIII. yüzyılda, bu oyuna Türkler «koğurcak, kabuçak» diyorlardı. Bu hayal oyunu Türk akınları yönünde, batıya doğru yayılmıştır. Karagöz, Osmanlı Türkleri arasında çok uzun zaman yaygın halde yaşadı.

Karagöz’le Hacivat Kimdir?

Oyunun son şeklini, bu arada «karagöz» adını almasının kaynakları hakkında gerek halk arasında, gerek karagöz oynatanlar arasında, ayrıca yazılı kaynaklarda çeşitli rivayetler yayılmıştır. Bunlardan en inanılmış olanı şudur:

Yazılı kaynaklarda «lû’b-ı hayâl» (hayal oyunu), «şebbâzî» (gece oyunu), «sûretbâzi» (şekil oyunu), «zıll-i hayâl» (hayal gölgesi) diye anılan, halkın kısaca «karagöz oyunu» dediği bu temsil, halka ve karagözcülere göre ilk defa Bursa’da, Şeyh Küşteri tarafından ortaya atılmıştır. Bir cami yapılırken duvarcı olarak çalışan Hacıvad Kalfa ile, demircilik eden Karagöz karşılaştılar mı, gevezeliğe, şakaya dalıp işi sererlermiş. Onların nükte dolu cinaslı konuşmalarını seyre dalan öbür işçiler de işi bırakır onları dinlermiş. Bunun farkına varan devrin padişahı suçluları yakalatıp öldürtmüş. Sonradan, yaptığına üzülmüş. Bunun üzerine yakınlarından Şeyh Küşteri, onu avutmak için, bir perde kurdurmuş, ardında mum yaktırarak Karagöz’le Hacı İvad (Hacivat) şekillerini oynatıp konuşturarak bu oyunu ortaya çıkarmış. Şeyh Küşteri’nin de Bursa’da Kara Şeyh mahallesinde oturduğu tarih kayıtlarından anlaşılıyorsa da, mezartaşı ölümünden çok sonra dikildiğinden, yaşadığı yıllar hakkında kesin bir fikir edinmek imkânsızdır.

Advertisement

Karagöz oyunu, XV. yüzyılda halk arasında çok sevilen, çok yaygın bir eğlence haline gelmişti. Buna sadece gülmek, eğlenmek için gidilmiyordu; karagözcüler, oyunlarında, devrin kötülüklerini de alaya alarak toplumsal tenkid değerinde sözler söylüyorlardı. XVI., XVII. yüzyıllarda karagöz oyunu daha da rağbet gördü, sünnet düğünleri başta olmak üzere, saray eğlenceleri arasına girdi. O zamanlar bu işte ün kazanmış birçok «hayalbâz» ların adları, tarih kaynaklarında yer almaktadır. Kör Hasan, Kör Hasanzade Mehmet Çelebi, Şengül Çelebi, Kandillioğlu bu aradadır. III. Selim gibi birçok padişah bu oyunu seyretmekten zevk almış, sarayında özel karagözcüler bulundurmuştur.

XIX. yüzyılda karagöz halk arasında daha geniş bir ilgiyle karşılandı. Hele ramazanlarda halkın tek eğlencesi karagözdü. Bu arada pek çok usta karagözcü yetişmişti. Hayali Kâtip Salih Efendi gibi bazı son devir karagözcüleri, oyunlarda, takıntılarda, şekillerde değişiklik yapmak yoluna gittiler, büyük tepkilerle karşılaştılar. Başlarında Karagözcü Bedestenli Ali Rıza Efendi’nin bulunduğu «kâr-ı kadîm» (eski usul) karagöz taraftarlarıyla Kâtip Salih arasında çetin bir savaşma başladı. Kâtip Salih’in yenilikleri, zaman geçtikçe ilgi çekiciliğini kaybetti. 1908 İkinci Meşrutiyetinden sonra, karagöz aydınların da ilgisini çekmeye başladı. İlk çıkan mizah dergilerinden birinin adı «Karagöz» dü. Karagözcüler bir kâhyanın başkanlığı altında lonca halinde çalışırlardı. En kıdemli sanatkâr kâhya seçilirdi. Kâhyanın görevi, karagözcüleri değerlilik esasına göre işe koşmak, aralarındaki anlaşmazlıkları halletmekti. Karagöz oynatmak isteyen herkes kâhyadan ruhsat (izin tezkeresi) almak zorundaydı, çıraklık devrini geçirmiyen hiç kimse, bu işi meslek edinip karagöz oynatamazdı. Eskiden Tahtakale’deki Kadı Hanı’nın karşısına düşen kahveyi «hayalciler kahvesi» edinmişlerdi.

Karagöz Nasıl Oynatılır

Karagöz karartılmış bir yerde, çoğu zaman iki duvarın köşe yaptığı bir kısma gerilmiş 1×1,20 m. boyutlarında bir beyaz perde üzerinde oynatılır. Karartılmış yere seyirciler oturur. Beyaz perde yerden iki metreye yakın yükseğe gerilmiştir. Etrafındaki boşluk da gene kumaşlarla halktan ayrılmıştır. «Hayal oyunu» sözünden dolayı kendisine «hayalî» de denilen karagözcü, adamlariyle, daha önceden perdenin gerisine yerleşir.

Bir hayalci kadrosu şu kimselerden meydana gelir: Usta (karagözcünün kendisi), çırak, sandukkâr, iki yardak, bir hamal. Ustanın her bakımdan usta olması şarttır: Az çok okumuş olacak, edebiyattan, hele Türk müziğinden anlıyacak, çok iyi sesi olacak. Gayet zeki, hazırcevap olacak. Her türlü hayvan ve insan taklidini de yapabilmelidir, çünkü oyunu yalnız bir kişi, usta oynatır. Çırak sıra ile şekilleri yetiştirir, işi bitenleri kaldırır. Sandukkâr bu malzemeyi sandığa yerleştirir, ayrıca ustaya yardım eder. Birinci yardak, oyuna gerekli şarkılar okur, «daire-zen» (tef çalan) denilen ikinci yardak da gerekli gürültüleri sağlar. Hamal, sandığı, daha başka malzemeleri taşır.

Bunlar, perdeyi gererler . Perdeye «meydan», «Küşterî meydanı», ya da «ayna» denir. Arkasına, ensiz bir tahta yerleştirilir. Bunun üzerine içinde mum parçaları yanan «şem’a» konur, yakılır. Perde aydınlanınca arkadan ışık alan şekiller renkli olarak beyaz perde üzerinde görünür. Usta, şekilleri perdede hem hareket ettirir, hem de her birinin ağzından, gereğinde taklitlerle, sözleri söyliyerek oyunu yürütür.

«Suret» ya da «tasvir» denilen şekiller belli kişileri canlandırır. Bunlar deve derisinden «nevrekân» denilen kavisli bir bıçakla kesilip hazırlanmış, boyanıp sepilenmiş, saydam (ışık geçirir) bir hale getirilmiştir. Başka derilerden de tasvir kesilir ama, en makbulü deve derisinden yapılanlardır. Çünkü bunlar hem ince, hem saydam, hem dayanıklıdır.

Advertisement

Şekillerin, kimin şekli ise ona göre, belli oynak yerleri vardır. Oynak yerlerinden ayrı parçalar birbirine ip düğümlerle bağlanmıştır. Ayrıca, her parçada değnek geçecek delik açılmış, üzerine o bölgede bir kat deri daha dikilerek değnekten fırlamaması sağlanmıştır. Usta, değnekleri elleriyle bazan sabit tutup bazan oynatarak şekli harekete getirir. Perdede çok mafsallı birkaç şekil birleştiği zaman değnekleri ya çırak tutar, ya da ustanın göğsüne asılı delikli bir tahtaya geçirerek tutturur.

Karagözde konu değişirse de, oyun plânı değişmez.

Bu plâna göre karagöz şöyle oynatılır :

Beyaz perde de ayrıca küçük bir perdeyle örtülüdür. Önce bu örtü kalkar. Beyaz perde üzerinde bir «gösterme», ya da «göstermelik» denilen şekil görünür. Bu, ya bir demet çiçektir, ya bir bahçe, ya bir konak. Göstermeliğin, oynanacak oyunla ilgisi yoktur. Her birine ayrı bir «fasıl» adı verilen karagöz oyunu, zırıltı sesi çıkarılarak göstermeliğin kaldırılmasından sonra başlar. Once Hacivat, «perde gazeli» ni söyliyerek gelir. «Haayyy Hak!… Yâr bana bir eğlence, yâr…» diye gazelini başlayıp bitirdikten sonra, Karagöz, sşğ üst köşeden başını uzatır, Hacivat’a «Patlama, geliyorum!» diyerek yere iner, «muhavere» (konuşma) başlar. Oyunun temeli bu konuşmadır, hayalcinin zekâsına, yaratma gücüne bağlı olarak sürebildiği kadar sürer. Ünlü hayalcilerin bazan iki saat, yalnız konuşmayla halkı eğlendirdikleri görülmüştür. Konuşmadan sonra asıl fasıl başlar. Bazen dinlenmek için ara verilir. Fasıl bitincö, çoğu
zaman Karagöz, feci şekilde dayak yer, ya da aynı iş Hacivat’ın başına gelir.

— «Yıktın perdeyi eyledin viran; varayım sahibine haber vereyim heman!» sözleriyle fasıl biter.

Karagöz Hacivat Tiplemeleri

Karagöz Hacivat Tiplemeleri

Karagöz Şekilleri

Genel olarak 35 – 40 santim üzerinden kesilen karagöz şekilleri, toplumun mahalle çevresinde çeşitli tiplerini temsil eder. Bunlardan başta Karagöz gelir. Karagöz’ün başında «ışkırlak» denilen bir başlık vardır, tok sözlü, halktan bir adamdır. Sonra Hacivat gelir. Hacivat medresede yetişmiş, dili ağdalı bir divan efendisidir; Çelebi kibar bir delikanlıdır; Zenne (kadın) bir hanımefendidir; Tiryaki, afyon tutkunu bir sersemdir; Tuzsuz Deli Bekir sarhoş bir külhanbeydir; Altı Karış Bebe Ruhi bir cücedir; Çengi oyuncudur. Lâz, Kürt, Acem, Arnavut, Frank, Yahudi, Ayvaz, Himmet, Arap, Zeybek de İmparatorluğun her yanından gelerek İstanbul’da toplanmış olan tipleri canlandırır.

Karagözcü, bunların her birini kendi ağız-lariyle konuşturur. Ayrıca, her birinin sokaklık, evlik kıyafette değişik şekilleri vardır. Geyik, Ejder, Cin, hamam, bahçe, köşk, üç ambarlı gemi gibi çeşitli şekiller de yardımcı şekil ve sahne olarak kullanılır.

Karagöz Fasılları

Karagöz oyunlarının konuları yazılı değildir. İkinci Meşrutiyet’ten önce, yirmisi Kâtip Salih tarafından olmak üzere, birçok fasıl kitap halinde yayınlanmışsa da hayal oyununun asıl özelliği böyle tespit edilmiş olmasında değil, tersine, olmamasındadır; çünkü, bütün ustalık, hayalcinin maharetine, îcşt kabiliyetine bağlı olarak konuşma kısmındadır. Bu bakımdan, ana çizgileriyle yayınlanan bir fasıl, oynandığı zaman âdeta tanınmaz olur.

Eskiden beri çok ün kazanmış bütün karagöz fasılları konusunu yaşanmış hayattan alırdı. Pek çoğunun yalnız adı bile, o devirde geçmiş olayları hatıra getirir: Kanlı Nigâr, Kanlı Kavak, Karagöz’ün Yazıcılığı, Karagöz’ ün Gelinliği, Yalova Safası, Hamam, Meyhane, Orman, Kayık, Mandıra, Çeşme, Tımarhane, Ters Evlenme, Ferhat’la Şirin, Aptal Bekçi, Karagöz’ün Sünnet Olması, Karagöz’ün Şairliği, Salıncak Safası, Karagöz’ün Aşçılığı, Çivi Baskını (Aptal Bekçi’den az farklı), Câzular, Çifte Sihirbazlar…


4 yorum

Reply To aylin Cancel Reply