Kaza ve Kader Nedir?

0
Advertisement

Kaza ve kader nedir? İslamiyette kaza ve kader anlayışı ile ilgili olarak genel bilgilerin detaylı bir şekilde yer aldığı sayfamız.

Kaza ve Kader Nedir?

Kâinattaki her şey belli bir ölçüye göre yaratılmış olup bu yaratılışta var olan her şeyde bir düzenli işleyiş vardır. Gece ve gündüzün düzenli olarak birbirlerini takip etmeleri ile mevsimlerin belirli bir döngü içerisinde birbirlerini izlemelerinde bu ölçü ve düzenlilik çok açık bir şekilde kendilerini gösterirler. Aynı şekilde yaşadığımız atmosfer tabakasında bulunan gazların içerisinde çok önemli bir hayati fonksiyona sahip olan oksijen gazının %21’lik miktarının değerinin sürekli korunmasına sebep olan Oksijen-Karbondioksit döngüsünün işleyişi ile Su-Su Buharı ve Azot döngülerinin işleyişlerinin varlığı kâinattaki ölçülü ve düzenliliğin önemini akıl sahiplerine göstermektedir. Bu düzenlilik ve ölçünün değişmez işleyişi ile modern bilimin ortaya çıkması ve gelişmesi arasındaki bağlantıdaki o ince ve hassas örtüşmenin varlığı da derin akıl sahiplerine çok önemli mesajlar verecektir.

Kutsal kitabımızda da doğadaki ölçü ve düzenden söz etmekte ve şöyle denilmektedir: “Biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” Bu düzen ve ölçünün kusursuzluğu ise “O ki, birbiri ile ahenkli bir şekilde yedi göğü yaratmıştır. Rahman olan Allah’ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun? Sonra gözünü tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin hâlde sana dönecektir.” güneş ve ayın hareketlerinin bir hesaba göre olduğu da şöyle ifade edilmiştir: “Güneş ve Ay bir hesaba göre (hareket etmekte) dir.”

EVRENİN YASALARI

Kâinattaki ölçü ve düzen, olaylar arasında değişmez ilişkilerin olmasını gerektirir. Bu değişmezlik ilkesi nedensellik ilkesidir. Evrende gerçekleşen olaylar bu ilkeye göre gerçekleşirken bilim de bu olaylar arasındaki nedensellik ilişkilerini bulmaya çalışır.

Fiziksel Yasalar

Advertisement

Kutsal kitabımız Kuranda da fiziksel yasalara işaret eden bazı ayetlere bakalım: ” Ay için de bir takım menziller (yörüngeler) tayin ettik… Ne Güneş Ay’a yetişebilir ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler.”

Fiziksel yasalar, doğa yasaları olarak isimlendirilir. Doğa yasaları, gözlem ve deneyler sonucu elde edilen bilgilerin akılla sistemleştirilmesi-dir. Bu sistem artık evrensel, genel ve olgusaldır. Bu yasa, her yerde herkes tarafından kabul edildiği için evrenseldir.

Biyolojik Yasalar

Biyoloji; insan, bitki ve hayvanların yapısal ve işlevsel özelliklerini inceleyen bilim dalıdır. Biyoloji ele aldığı konularla ilgili yasalar bulmaya çalışır. Çünkü, onun konu aldığı olaylar arasında da değişmez nedensellik ilişkileri söz konusudur. Örneğin Mendel’in geliştirdiği Kalıtım Yasalarına göre: “Döllenmede iki cinsiyetin her birinden gelen tek faktörler birbiriyle bağımsız ve rast gele birleşirler.” İfadesi tüm canlılar için geçerli olup, bu yasa ile genetik mühendisliğinin çalışmaları başlamıştır.

Evrende canlıların doğup gelişmesi, büyümesi ve yok olması gibi olaylar Allah’ın koyduğu yasalara göre gerçekleşmektedir. Kuranda biyolojik yasalara vurgu yapan ayetler vardır. Bunların birinde şöyle buyrulur; “Allah insanı bir nutfeden (üreme hücresi) yarattı…”

Toplumsal Yasalar

Advertisement

Toplumsal yaşamda insanlar arasında kurulan ilişkiler arasında da nedensellik bağlantısı vardır. Her toplumsal olayın nedeni, kendinden önce gelen bir başka toplumsal olaydır. Toplumu ve toplumsal olayları bir yönüyle değil de bir bütünlük içinde ele alan bilim dalı sosyolojidir.

Toplumsal olaylar, nedenleri ve sonuçları itibariyle fiziksel ve biyolojik olaylara göre daha karmaşık bir özelliğe sahiptir. Kültürel ve siyasi yapının çeşitliliğine göre bir değişkenlik arz ederler.

Kur’an-ı Kerim’de toplumsal olayların neden sonuç ilişkisini dile getiren birçok ayetler vardır. Bunlardan birinde şöyle buyrulur: “… Bir toplum kendilerinde bulunan (iyi davranışları)ı değiştirmedikçe Allah onlara verdiği bir nimeti değiştirmez.”

İNSANIN KADERİ

Müslümanlığın inanç esasların biri kaza ve kadere inanmaktır. Kader, Allah’ın evrendeki tüm olayları bilmesi ve bu olayları ve evreni belli bir ölçüye göre yaratmasıdır. Kaza ise, Allah tarafından önceden bilinen ve yaratılan olayların zamanı geldiğinde gerçekleşmesidir. Kader bir işin planlanması ise kaza bu planın gerçekleşmesidir.

Olmuş ve olacak şeylerin hepsi Allah’ın kader ve kazası iledir. Hiçbir yaratılmış varlık için, Levh-i Mahfuz (Kaza ve Kader ile ilgili her şeyin topluca bulunduğu ilm-i ilahi)’da yazılmış olan ilahi takdir ve kaderden kaçma imkânı yoktur. Bu duruma göre, insanlar Allah’ın takdiri olmadıkça, topluca birine yardım etmeye çalışsalar bunu yapmayı başaramazlar. Yine topluca birisine zarar vermeye kalkışsalar, Allah dilemedikçe buna güçleri yetmez. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: ‘ Eğer Allah sana bir hastalık ve üzüntü dokundurursa, onu yine Allah’tan başka giderip kaldıran bulunmaz. Eğer sana bir hayır (iyilik) ulaştıracak olursa onu da kimse gideremez. Bil ki O, her şeye hakkıyla gücü yetendir’

İnsanın Özgürlüğü ve Sorumluluğu

İnsanoğlu bu dünyada, kaderde belirlenen ölçüler içinde işleri yerine getirebilir. Bu, gerçekte bir irade zorlaması değildir. Yani, insanın iradesini zorlayarak değil onun iradesi sınırları içinde gerçekleşmiş olur. İnsanın fiilleri sorumluluk bakımından iradi ( isteğe bağlı ) olan ve iradi olmayan fiiller olmak üzere ikiye ayrılır. İradi olmayan fiiller ve hareketler, insanın kendi kazanımı olmadan, sadece Allah’ın yaratması ile olduğu için insan bunlardan sorumlu değildir( biyolojik aktiveler, açlık duygusu gibi). İradeye ve tercihe bağlı fiil ve hareketlerde ise insanlar, kazanım-larında bir sorumluluğa sahiptirler. Bu gibi durumlarda aldığı kararlar, niyetler ve davranışlar onun için artık sonuçları itibariyle bir sorumluluk oluşturur. Bu ‘Külli İrade’ içerisinde işleyen bir cüzi iradedir.
Yüce Allah, bu dünya yaşantısında işleyen bir sebepler sistemi oluşturmuştur. Yani, kendi katından doğrudan ( sebepsiz ) kullarına ihsanda bulunduğu gibi, sebepler vasıtası ile kullarına hayatını devam ettirmeyi dilemiştir.
Kısaca, insan hayır ve şerri ezelde yazıldığı ve takdir edildiği için işlemiş olmaz. İnsanın kendi iradesiyle hayır ve şer işleyeceğini Allahü Teala bildiği için, Levh-i mahfuza o şekliyle yazılmıştır. Bunun için de insan, yaşamında ki niyetlerinden, kararlarından yapıp eylediği her şeyden sorumlu tutulacaktır.

HER ŞEYİN BİR SONU VARDIR

Evrendaki her şeyin bir sonu vardır. Her insan, her bitki, her hayvan doğar, yaşar ve ölür. Evrensel yasalar her an oluş ve bozuluş esasına göre işlevini devam ettirir. Özel konumundan ötürü bu gerçek insanı daha çok ilgilendirmektedir. Çünkü insana Allah birçok sorumlulukları yüklemiş olup insan bu sorumluluklarından ötürü hesap verecektir. Dünya, canlıların yaşadığı ‘evvelki alem’, ahiret ise ‘sonraki alem’dir. Evvelki alem dediğimiz bu dünya ve üzerinde yaşayan canlılar geçici bir zaman için yaratılmıştır. Kıyamet gününden sonra, insanlar yeniden hayat bularak kabirlerinden kaldırılacak ve mahşer meydanında, yüce Allah’ın huzurunda dünyada yaptıklarının ve yapmadıklarının hesabını verecektir. Hesapların görülmesinden sonra, bir kısım insanlar işledikleri güzel amellerin sonucu ve Yüce Allah’ın merhameti sonucu cennete, kötü amelleri sonucu bir takım insanlarda Cenab-ı Hakk’ın gadabına binaen cehenneme gideceklerdir. İşte bu yeni hayat bitmez ve tükenmez bir şekilde devam edecektir. Kur’an’da bu konuda: “… O saat (kıyamet) mutlaka gelecektir.”^) ve “Her canlı mutlaka ölümü yaşayacaktır.”(9) ayet-i kerimeleri ile gerekli hatırlatmalar yapılmıştır.

Advertisement


Leave A Reply