Advertisement
İçinde kazan ve kazanmak kelimesi geçen deyimler nelerdir? Kazan ve kazanmak deyimlerinin anlamları ve açıklamaları. Kazan hakkında deyimler ve anlamları.
KAZAN İLE İLGİLİ DEYİMLER
- “başı kazan gibi olmak”
başında çok ağrı ve uğultulu bir sersemlik olmak: Başım kazan gibiydi, bir kavanoz aspirin içsem ağrımın geçeceğine ihtimal vermiyordum. -T. Dursun K. - “bir kazanda kaynamak”
anlaşmak, uyuşmak, bağdaşmak. - “(bir yer) kazan (biri) kepçe”
bir yeri etraflıca (dolaşmak, aramak) anlamında kullanılan bir söz: İstanbul kazan ben kepçe, üç gün onu aradım. - “(birinin) kazanı kapalı kaynamak”
içyüzü bilinmemek. - “cadı kazanı gibi kaynamak”
dedikodu, kargaşa çok olmak. - “el kazanıyla aş kaynatmak”
başkasının hazırladığı imkânları kendi hesabına kullanarak iş çevirmek. - “kazan kaldırmak (devirmek)”
1) yeniçeriler yemek pişirilen kazanı devirerek ayaklanmak, isyan etmek: İkide birde kazan deviren yeniçerilerin dışında askerlikte talim ve terbiye esaslarına göre Avrupai bir nizam ile askerliğimizin ihdası pek hayırlı olmuştu. -A. Ş. Hisar. 2) mec. yöneticinin bir tutumuna karşı hep birden ayaklanmak, isyan etmek.
KAZANMAK İLE İLGİLİ DEYİMLER
- “vakit kazanmak”
1) bir şeye ayrılan süreyi azaltmak; 2) karşı tarafı oyalayarak kendi hazırlanma süresini uzatmak. - ” ün almak (kazanmak, salmak, yapmak)”
ünü herkesçe bilinmek ve her yerden duyulmak: Dünyaca ün almış Mark Twain Derneğinin fahri üyeliğini aldığını duyunca… -S. F. Abasıyanık. Ramazan, sertliği, zulmü ile ün salmış bir kabadayı idi. -H. E. Adıvar. - “tat kazanmak”
belli bir tada kavuşmak, olgunlaşmak, tatlanmak. - “şöhret bulmak (kazanmak)”
ün sahibi olmak, üne kavuşmak, ünlenmek: Fakat Nedim’den hoşlanan kızlarla kadınların çoğu onu, yeni şöhret bulan bir sinema aktörüne benzetmektedir. -Y. K. Karaosmanoğlu. Her mahallede hatta satıcılar arasında şöhret kazanmış olan güzel sesliler bulunurdu. -A. Ş. Hisar. - “sevap kazanmak (işlemek)”
hayırlı bir davranışta bulunmak: Gülsüm’ün sevinci sade sevap kazanmak ümidinden doğmuyordu. -R. N. Güntekin. - ” sempatisini kazanmak”
birinin sevgisini, ilgisini ve yakınlığını kazanmak. - “ruh kazandırmak (vermek)”
herhangi bir yeri veya şeyi canlı, hareketli, neşeli bir duruma getirmek. - “rağbet görmek (kazanmak)”
istenilmek, beğenilmek, istekle karşılanmak: … haftanın bir gecesinde yalnız kadınlara oynayacak kadar mahallede rağbet kazandı. -H. E. Adıvar. - ” puan almak (kazanmak)”
1) spor karşılaşmalarında başarılı bir oyun çıkararak kendine sayı sağlamak; 2) genellikle test biçimindeki sınavda herhangi bir puan elde etmek; 3) mec. itibar kazanmak, takdir edilmek. - ” popülarite kazanmak”
halk tarafından sevilmek, tutulmak: Bir halk çocuğu olarak popülarite kazanmış, önce elinizde, sonra partinizde basamakları çıkmış, parlamentoya girmişsiniz -H. Taner. - “nam kazanmak”
ün sahibi olarak tanınmak: Karaman alayı, bizim harp tarihimizde büyük nam kazanmış bir alaydır. -A. Gündüz. - “maharet kazanmak”
beceri edinmek, ustalaşmak. - “kişilik kazanmak”
bir kişinin öz yapısı, kişiliği belirginleşmek. - “güven kazanmak”
kendisine inandırmak. - “hak kazanmak”
emeğin karşılığını alabilecek duruma gelmek: Senin kadar kimse kendi vatanına sahip olmaya hak kazanamamıştır. -A. H. Müftüoğlu. - “hayatını kazanmak”
geçimini sağlamak: Hayatımı kazandığımda senin elini sıcak sudan soğuk suya sokturmam. -A. Kutlu. - ” ivme kazanmak”
hızlanmak. - “kalp (kalbini) kazanmak (fethetmek)”
ince bir davranış veya güzel bir sözle birinin sevgisini kazanmak, ilgisini çekmek: Hele düzmece şehzadenin kadife pantolonuyla sivri güzel çehresi derhâl kadının kalbini kazandı. -R. N. Güntekin. - “kazançlı çıkmak”
kazanmak: Yarıştan kazançlı çıkmak için hasmının kayıplarına karşı duyarsız kalmak zorunludur. -İ. Özel. - “açıklık kazanmak”
bir konu aydınlanmak, anlaşılır duruma gelmek. - “bağışıklık kazanmak”
1) bazı mikroplara karşı aşı veya doğal yolla dirençli duruma gelmek; 2) mec. korunaklı olmak: Bu tehditlere karşı bağışıklık kazanmak hususunda şaşılası bir yetiye de sahiptiler. -E. Şafak. - “bahsi kazanmak”
ileri sürülen, savunulan görüşün doğru olduğu belli olmak. - “başarı göstermek (kazanmak)”
başarmak: Arandığı, fikri sorulduğu, başarı kazandığı da oluyordu. -R. H. Karay. - “(birinin, birilerinin) takdirini kazanmak”
bir kimse veya bir topluluk tarafından beğenilmek: İhtimal ki senin alın yazında şunlar yazılıydı: Âlemin saygı ve takdirini kazanmış bir adam olacaksın. -Y. K. Karaosmanoğlu. - ” (birinin) sırtından (para) kazanmak”
para kazanmak için birini kullanmak: Benim bu marifetimi bilmeyenlerle bahse girip sırtımdan para kazanan açıkgözler bile oldu. -H. Taner. - “çuvalla para kazanmak”
aşırı kazanç sağlamak. - “deneyim kazanmak”
deneyimli duruma gelmek. - “ekmeğini kazanmak”
geçimini sağlamak: İçi huzurlu, akşama dek çalışmış, ekmeğini kazanmış. -M. İzgü. - “zaman kazanmak”
vakit kazanmak. - “başı kazan gibi olmak”
başında çok ağrı ve uğultulu bir sersemlik olmak: Başım kazan gibiydi, bir kavanoz aspirin içsem ağrımın geçeceğine ihtimal vermiyordum. -T. Dursun K. - “bir kazanda kaynamak”
anlaşmak, uyuşmak, bağdaşmak. - “(bir yer) kazan (biri) kepçe”
bir yeri etraflıca (dolaşmak, aramak) anlamında kullanılan bir söz: İstanbul kazan ben kepçe, üç gün onu aradım. - “(birinin) kazanı kapalı kaynamak”
içyüzü bilinmemek. - “cadı kazanı gibi kaynamak”
dedikodu, kargaşa çok olmak. - “el kazanıyla aş kaynatmak”
başkasının hazırladığı imkânları kendi hesabına kullanarak iş çevirmek. - “kazan kaldırmak (devirmek)”
1) yeniçeriler yemek pişirilen kazanı devirerek ayaklanmak, isyan etmek: İkide birde kazan deviren yeniçerilerin dışında askerlikte talim ve terbiye esaslarına göre Avrupai bir nizam ile askerliğimizin ihdası pek hayırlı olmuştu. -A. Ş. Hisar. 2) mec. yöneticinin bir tutumuna karşı hep birden ayaklanmak, isyan etmek.