Advertisement
İçinde kesmek geçen deyimler ve bu deyimlerin anlamları, açıklamaları. Kesmek hakkında deyimler ve anlamları.

Arka resim kaynak: pixabay.com
Kesmek İle İlgili Deyimler ve Anlamları
- afi kesmek (satmak, yapmak)
birine karşı gösteriş yapmak: ‘Yanındaki kıza afi yapmak için onun önüne, dilenciye sadaka verir gibi bahşiş fırlatan bir züppeyi, bıraksalar öldürecekti.’ -H. Taner. - ahkâm kesmek
1) çekinmeden kesin yargılarda bulunmak: ‘İşin içinde olmanın verdiği rahatlıkla bol keseden ahkâm kesen akıl hocalarının eleştirilerine hedef olmayı önleyemezler.’ -T. Halman. 2) bilir bilmez konuşmak. - aklı kesmek
1) anlamak, idrak etmek; 2) bir şeyin olabileceğine inanmak: ‘Ağzımı aradı, rahat mıydım, burada okuyacağımı aklım kesmiş miydi?’ -A. Kutlu. - aklı kesmemek
1) anlayamamak, idrak edememek; 2) sonucu tahmin edememek. - alakayı (alakasını) kesmek
ilgisi kalmamak, ayrılmak: Fabrikayla alakamı kestim. - alışverişi kesmek
biriyle ilgisi kalmamak. - Ali kıran baş kesen
zorba. - altın kesmek
çok para kazanır olmak. - ardı arası kesilmemek
aralıksız olarak gelmek: ‘Olayların ardı arası kesilmez. Hepsi birbirini kovalar.’ -N. F. Kısakürek. - ardı kesilmemek
arkası gelmemek, tükenmemek: Gidiş gelişin ardı hiç kesilmiyor. - ardını kesmek
arkasını getirmemek, önlemek, son vermek, durdurmak. - asıp kesmek
işbaşında bulunan bir kimse yasayı çiğneyerek sert davranmak. - aslan kesilmek
aslan gibi güçlü ve cesur duruma gelmek. - astığı astık, kestiği kestik
acımasız, çok sert veya istediği gibi davranan kimse. - ateş gibi kesilmek
beklenmedik bir olay karşısında öfke sonucu kanı beynine sıçramak: ‘Yüzüm nasıl bir hâl aldı bilmiyorum fakat ateş gibi kesildiğini iyi biliyorum.’ -T. Buğra. - ateş kesilmek
1) çok kızgın davranışlarda bulunmak, ateş püskürmek; 2) sonradan çok çalışkan, hareketli ve becerikli olmak. - ateş kesmek
ateşli silahlarla yapılan atışa son vermek. - ayağı yerden kesilmek
1) ayağı yere değmez olmak; 2) bir taşıta binip yaya yürümekten kurtulmak; 3) mec. çok mutlu olmak. - ayaklarını yerden kesmek
bir taşıta binerek yürümekten kurtulmak. - ayaz kesmek
uzun süre soğukta kalıp üşümek. - barut kesilmek (olmak)
çok öfkelenmek. - baş kesmek
selam vermek için baş eğmek: ‘Gülerken de göğsünün sağ köşesine baş kesmeyi unutmaz.’ -S. Birsel. - başına balta kesilmek (olmak)
sürekli istemek, ısrar etmek, inat etmek: ‘Bir kere tadına varanlar, yine ondan ver diye başıma balta kesiliyorlar.’ -H. R. Gürpınar. - başına bela olmak (kesilmek)
sıkıntı vermek, tedirgin etmek, musallat olmak: ‘Yazdığın mektuplar, yaptığın itiraflar, anlattığın sırlar cümleten başına bela olur sonradan.’ -E. Şafak. - bela kesilmek
birisine sıkıntı ve eziyet vermek, musallat olmak: ‘Zavallı Reşat Efendi kendisinden başkaları için âdeta bir bela kesilmişti.’ -A. Ş. Hisar. - bembeyaz kesilmek (olmak)
beklemediği bir durum karşısında beti benzi atmak. - beti benzi atmak (solmak, uçmak, kül kesilmek, kireç kesilmek)
herhangi bir sebeple kanı çekilip yüzü solmak, korkmak: ‘Baksana, beti benzi kül kesildi.’ -H. R. Gürpınar. ‘Beti benzi atmış görevli, boş boş baktı çocuğun yüzüne ve kafasını salladı donuk bir ifadeyle.’ -E. Şafak. - bıçak gibi kesilmek
söz, konuşma, sohbet birden bitmek, duruvermek: ‘Bu tatlı sohbetin arasında kapı çalındı, lakırtıları bıçak gibi kesildi.’ -H. E. Adıvar. - bıçak gibi kesmek
1) çok keskin olmak; 2) birdenbire ve tamamen ortadan kaldırmak.
bıçak suyu kesiyor
‘çok körleşmiş’ anlamında kullanılan bir söz.
- bıyığını balta kesmez olmak
kimseden korkusu olmamak. - bilet kesmek
1) bileti koparıp alıcıya vermek, bilet satmak: ‘Benimki paso, dedi, hanımefendiye bir bilet kes.’ -R. H. Karay. 2) mec. işine son vermek, işten uzaklaştırmak, ayırmak. - biletini kesmek
1) ölümüne karar vermek; 2) işine son vermek, işten uzaklaştırmak, ayırmak. - bindiği dalı kesmek
kendisine gerekli ve yararlı olan şeyi farkında olmadan yararsız duruma getirmek, kendi eliyle yok etmek: ‘Bindiği dalı kesmek diye bir deyim vardır ya, sanki insanlığın bugünkü bunalımını anlatmak için bulunmuş.’ -H. Taner. - bir işi başından kesmek
yapılması istenmeyen bir işi baştan engellemek. - (bir şey) abanoz kesilmek
1) sertleşerek dayanıklılığı artmak; 2) kirden dolayı matlaşmak, rengini kaybetmek. - (bir şeyin) arkası kesilmek
tükenmek, son bulmak. - (bir şeyin) âşığı kesilmek
tutku durumuna getirmek: ‘Boks merakından çok sonra güreşe merak sardı, güreş âşığı kesildi.’ -H. Taner. - (bir yer) zindan kesilmek
1) çok karanlık duruma gelmek; 2) çok sıkıcı ve içinde yaşanmaz duruma gelmek: ‘Lakin bir gün öyle bir şey olmuştu ki Özbekiye Bahçesi gözümde âdeta zindan kesildiydi.’ -Y. K. Karaosmanoğlu. - (bir yerden) ayağını kesmek
1) bir yere gitmez olmak, uğramamak; 2) başkasını bir yere artık uğramaz duruma getirmek. - (bir yerden, bir şeyden) elini ayağını (eteğini) kesmek (çekmek)
1) uğramaz olmak; 2) uğraşmamak, ilgilenmemek: ‘Ben artık öyle şeylerden elimi ayağımı çektim.’ -O. C. Kaygılı. 3) o şeyle ilgisini kesmek: ‘Odasına kapandı, aylarca dünyadan elini eteğini çekti.’ -R. H. Karay. - (birinde) hoşafın yağı kesilmek
söyleyecek söz, verecek karşılık veya yapacak bir şey bulamayacak bir duruma düşmek. - (birine) ceza kesmek
görevli, para cezası yazmak. - (birini) haraca kesmek
zorbalıkla para koparmak veya çıkar sağlamak. - (birini veya bir şeyi) gözü kesmek
bir işi yapabilme konusunda kendisine veya başkalarına güvenmek: ‘Şimdi Murat dağlarında eğlenirim, beni bulmak istersen adamlarının da gözü keserse oraya yolla.’ -T. Buğra. - (birini veya bir şeyi) gözü kesmemek
1) bir işi yaparken kendine veya başkalarına güvenmemek; 2) beğenip seçememek: ‘Kendi deyimiyle otuzu geçtiği hâlde isteyenler arasında kendine uygun birisini gözü kesmediği için evlenmemişti.’ -N. Cumalı. - (birinin) başına kâhya kesilmek
olur olmaz her işine karışmak. - (birinin) dizginini kesmek
üzerindeki baskıyı artırmak. - (birinin) kestiği tırnak olamamak
bir kimse, söz konusu olan kimseden değerce çok aşağı olmak. - (birinin) sesi çıkmamak (kesilmek)
bir şey söylemeyerek susmak. - (birinin) sesi soluğu çıkmamak (kesilmek)
sesi çıkmamak: ‘Koskoca adam eriyiverdi sanki, sesi soluğu çıkmazdı.’ -Y. Atılgan. - (biriyle) hesabı kesmek
alışverişi veya ilgiyi kesmek: ‘Bu hırsızın hesabını kesip kanunun pençesine teslim etmeliyiz.’ -R. H. Karay. - (biriyle) merhabayı kesmek
biriyle ilgisini kesmek. - (biriyle) selamı sabahı kesmek
her türlü ilişkisine son vermek: ‘Onunla tamamıyla selamı sabahı kestim. Ne olursa olsun deyip adını bile artık ağzıma almaz oldum.’ -O. C. Kaygılı. - boğazından kesmek
yiyip içmede çok tutumlu davranmak: ‘Ekonomi, kendinin ve çoluk çocuğunun boğazından kesmek demekti.’ -R. N. Güntekin. - boyun kesmek
selam vermek için başını eğmek: ‘Eli göğsünde, boyun keserek dervişçe bir selamla alçak bir sedirin ucuna ilişti.’ -H. Taner.
buz kesilmek
şaşılacak, üzülecek bir durum karşısında donakalmak.
- buz kesmek
çok üşümek: ‘Beton döşeme bir türlü ısınmak bilmiyordu. Ve akşamlardan sabahlara kadar ayakları, baldırları buz kesiyordu.’ -R. Enis. - bülbül kesilmek
bir etki veya baskı altında çokça konuşmak: ‘İnsan bir garip nesnedir. Bir korku atlattıktan sonra bülbül kesilir.’ -N. Hikmet. - canavar kesilmek
hırçınlaşmak, canavar gibi olmak: Fakat o, bu gece sahiden canavar kesilmiş. - cin ifrit olmak (kesilmek)
son derece kızmak, öfkelenmek: ‘O mirasın ağırlığı altında ezilip susacaklarına, bir de ülkemizde insan haklarının avukatı kesilmiyorlar mı cin ifrit oluyorum.’ -A. İlhan. - çakı suyu kesiyor
bıçak suyu kesiyor. - çiçeğe kesmek
çiçek açmak: ‘Ovalar, dağlar tepeden tırnağa çiçeğe kesmiş, bütün dünya çiçek kokuyordu.’ -Y. Kemal. - çivi kesmek
tkz. çok üşümek: ‘Ayağının çivi kestiğini ancak o zaman fark etti.’ -H. Taner. - dalak kestirmek
hlk. sıtmadan büyümüş dalağı eski bir yöntemle tedavi ettirmek. - dermanı kesilmek (dermandan kesilmek)
yorgunluktan güçsüzleşmek: ‘Çok uzak yerlerden geldim, ayaklarımın dermanı kesildi.’ -A. Gündüz. - dikkat kesilmek
bütün dikkatini bir şey üzerinde toplamak: ‘Naci, dikkat kesilmiş bütün davranışlarımı izliyor.’ -A. Ümit. - dili kılıçtan keskin
kırıcı ve ağır konuşan. - dilini kesmek (kesip oturmak)
susmak. - dizleri kesilmek (tutmamak)
dizlerinde derman, güç kalmamak: ‘Şuracıktan şuracığa yürüyemedim. Dizlerim kesiliverdi.’ -Y. K. Karaosmanoğlu. - don kesmek
hlk. bitki soğuktan bozulmak, donmak. - dört yanı deniz kesilmek
çaresiz ve umutsuz kalmak. - elektriği kesmek
elektrik enerjisinin akışına engel olmak. - eli ayağı buz kesilmek (tutmamak)
güçsüz, dermansız kalmak: ‘Bu hâli biraz yapmacık da olsa şimdi ben de şaşırmış, elim ayağım buz kesilmişti.’ -O. C. Kaygılı. - erkekliği kesilmek
erkek fizyolojik görevini yerine getirememek: ‘Yaşlı imiş … çoktan erkekliği kesilmiş.’ -K. Tahir. - eski kulağı kesiklerden olmak
görmüş geçirmiş, çok deneyimli olmak. - fatura kesmek
satılan bir şey için fatura düzenlemek. - gırtlağından kesmek
herhangi bir amaç için yiyeceğinden kısıntı yapmak, boğazından kesmek, tasarruf etmek. - göbeği sokakta kesilmiş
evde durmayıp hep sokaklarda gezen, sürtük. - göbeğini kesmek
1) çocuğun göbeğiyle etene arasındaki damar örgüsünü kesmek; 2) mec. birini çok eskiden beri tanımak, bilmek. - göz kesilmek
bütün dikkatiyle bakmak. - gözüne kestirmek
1) başarabileceğini ummak; 2) zevkine uygun bulmak, hoşlanmak: ‘Dam olarak beni gözüne kestirdiği anlaşılıyordu.’ -R. N. Güntekin. 3) uygun bulmak, elverişli görmek: ‘Kayaların gözüme kestirdiğim bir yerinden aşağı inmeye başladım.’ -R. N. Güntekin. - gücü kesilmek
kuvveti, takati azalmak: ‘Yavaş yavaş gücüm kesiliyor, işte o zaman ağlamaya başlıyorum.’ -N. Eray. - hararet kesmek (söndürmek)
susuzluğu gidermek. - havyar kesmek
argo çalışmadan vakit geçirmek, vakti boşa harcamak: ‘Bu adam bir gün doğar, fena bir aile içine girer, haylaz olur, mektebin arka sıralarında havyar keser, daima tekdir edilir.’ -P. Safa. - hayızdan nifastan kesilmek
1) menopoza girmek; 2) verimsiz olmak. - hesap kesmek
ilişiğini kesmek: ‘Hana gelinceye kadar planını kurmuştu. Odabaşı ile hemen hesabını kesti.’ -Ö. Seyfettin.
iflahı kesilmek
çaresiz kalmak: ‘Benim dört çeşit insan karşısında iflahım kesilir.’ -H. Taner.
- iflahını kesmek
tkz. gücünü tüketmek, bir daha düzelemeyecek bir duruma getirmek: ‘Bunlar dişlerine kestirdikleri mahkûma iflahını kesinceye kadar gaddarca saldırırlar.’ -K. Korcan. - ifrit kesilmek (olmak)
çok öfkelenmek, çok kızmak: ‘Arzuma karşı konulunca ifrit kesildiğimi pek iyi bildiğinden ses çıkarmadı.’ -R. H. Karay. - ilgisini kesmek
bir kimse veya şeyle bütün bağlarını koparmak, ilişkisi kalmamak, alakayı kesmek: ‘Çocuğu babasına bırakıp kendisi erkekle ilgisini keser ve familyasının yanına döner.’ -F. R. Atay. - ilişiğini kesmek
hiçbir ilgisi kalmamak, bağlantılarını koparmak. - iştah kapamak (kesmek)
yemek isteğini azaltmak. - iştahı kapanmak (kesilmek)
yemek isteği yok olmak: ‘Doktor muayenesine gitmek için aldığı her randevunun ardından korkudan iştahı kesiliyordu.’ -S. Erez. - kalıp kesilmek
olduğu gibi kalmak: ‘Lakin sonra mandalın gürültüsü, kanadın gıcırtısını duyunca hemen yerine donmuş, yatmış, kalıp kesilmişti.’ -R. H. Karay. - karanlık kesilmek
ortalık birdenbire kararmak: ‘Gece kandili birdenbire sönmüş, oda zifirî karanlık kesilmişti.’ -Ö. Seyfettin. - kaskatı kesilmek
aşırı coşku, soğuk, korku, üzüntü vb. etkisiyle hareket edemeyecek, bir şey söylemeyecek duruma gelmek, donup kalmak: ‘Kaskatı kesilmiş vücudu, suyun hafif akıntısına uyarak yavaş yavaş uzaklaştı.’ -R. N. Güntekin. - kavil kesmek
sözleşmek: ‘Dostumla da kavil kestim / Yalan çıktı ona küstüm’ -Halk türküsü. - kendi göbeğini kendi kesmek
gereksinim duyduğu yardım, başkalarınca esirgendiğinde işini kendi görmek. - kesintiye uğramak
bir süre için durmak. - kesip atmak
1) uzun uzadıya düşünmeden kesin yargıya varmak: ‘Zaman zaman iddiacılığını da bırakamazdı, bu böyledir diye kesip atardı.’ -H. Taner. 2) kesin olarak çözmek, bitirmek: ‘Oysa ben karımı hatırlatacak her şeyden kurtulmak, yaşamımın ona ait bölümünü kesip atmak istiyordum.’ -A. Ümit. - kesip biçmek
1) parçalamak, doğramak, ameliyat etmek; 2) ağzına geleni söylemek, ileri geri konuşmak; 3) zorbalıkla korkutmak: ‘Nasıl sol elimle sağ elimi kesip biçeceğim?’ -R. N. Güntekin. - kestirip atmak
ayrıntılı düşünmeden kesin yargıya varmak: ‘Tartışmayı kestirip atmak bana hiçbir zaman kolay görünmemiştir.’ -M. C. Anday. - kısa kesmek
sözü uzatmamak: ‘Ahmet Kerim annesiyle kısa kesmek istediği konuşmalarını hep kapıdan çıkarken ayak üstünde yapardı.’ -Y. K. Karaosmanoğlu. - kısmeti kesilmek
daha önceden kendisine nasip olan bir şey artık nasip olmamak: ‘Çöp tenekeleri modernleşip metal sandıklara dönüşünce bu zavallıların çöp tenekelerinden de kısmeti kesildi.’ -A. Boysan. - kıtır kıtır kesmek
bıçak veya kesici bir aletle acımaksızın yaralamak veya öldürmek. - korkuya kesmek
korkmak: ‘Ürkek ürkek dolaşıyordu evin içinde. Tepeden tırnağa korkuya kesmişti.’ -Y. Kemal. - kulak kesilmek
büyük bir dikkatle dinlemek: ‘Çok kızgın bir fikir çarpışmasının üzerine gelmişim, kulak kesildim.’ -İ. H. Baltacıoğlu. - kupkuru kesilmek
çok kurumak: ‘… ağzım kupkuru kesildi.’ -Y. K. Karaosmanoğlu. - kurdele kesmek
1) tesis veya kuruluşun açılış töreninde gerilen şeridi iyi dileklerle kesmek; 2) herhangi bir amaçla bağlanmış olan şeridi kesip ayırmak: Nişan töreninde kırmızı kurdele kestik. - kuzu kesilmek
uysallaşmak, sessizleşmek, sakin bir durum almak: ‘Sabık komiserin sahiden bir komisermiş gibi tavır aldığı anlarda kadın kuzu kesilirdi.’ -H. E. Adıvar. - külçe kesilmek
dermansız, güçsüz kalıp olduğu yere yığılmak: ‘Sağ olup da bu hâli görseydi, o anda külçe mi kesilirdi acaba, yoksa oynatıverir miydi?’ -S. M. Alus.
lafı kısa kesmek
söyleyeceğini kısa veya özet olarak belirtmek, az ve öz konuşmak.
- lafını kesmek
birinin sözünü bitirmesine fırsat vermeden araya girmek: ‘Vedia yine feylesofun lafını kesti.’ -Ö. Seyfettin. - lafını (lafınızı) balla kestim
bir kimsenin sözünü kesmek gerektiğinde ‘izin verin’ anlamında kullanılan bir söz. - lakırtıyı kesmek
susmak: ‘Sanki görüşmemiz münasebetsiz bir safhaya girmişti de ister istemez lakırtıyı kesmiştik.’ -İ. H. Baltacıoğlu. - memeden kesmek
artık emzirmemek. - mosmor kesilmek (olmak)
kötü duruma düşmek, bozulmak, mahcup olmak. - mum kesilmek
sessiz, uslu, doğru düzgün durmak: ‘Öteki çocuklar mum kesilmişler, sahte bir sessizlikle birer disiplin modeli olmuşlardı.’ -Ç. Altan. - nalıncı keseri gibi kendine yontmak
yaptığı işlerde hep kendi çıkarını düşünmek. - nefesi kesilmek (daralmak veya tutulmak)
1) güç soluk alacak duruma gelmek veya soluğu büsbütün durmak: ‘Nefesi daralıyor, yüzü kızarıyor, böğrüne bir ağrı giriyor ve yol ona gittikçe uzuyordu.’ -M. Ş. Esendal. 2) mec. bunalmak, sıkılmak: ‘İki güzel filmin arkasından peş peşe on tane moloz film sıralanınca insanın nefesi kesiliyor.’ -B. R. Eyuboğlu. 3) mec. hayran kalmak, etkilenmek. - önünü kesmek
1) yolunu kesmek; 2) akarsuyun akmasına engel olmak. - pancar kesilmek
pancar gibi olmak. - para kesmek
1) para basmak; 2) mec. çok para kazanmak: ‘Büyük para kesiyor, yeni yeni bilezikler alıyor.’ -H. R. Gürpınar. - pervane kesilmek
1) saygı duyduğu bir kişiye hizmet edebilmek için devamlı etrafında olmak, didinip durmak; 2) her isteği yapmak için çevrede dört dönmek: ‘Ana oğul Leman’ın gözlerini sildiler, kızcağızın başında pervane kesildiler.’ -N. Hikmet. 3) dönüp durmak: ‘Herkesin çevresinde saygılı bir pervane kesildiği bu huzurlu ortamda, bu genç kızın sıcak ilgisini hissetmek…’ -H. Taner. - postayı kesmek
1) ilgiyi kesmek; 2) bir şeyi yapmaktan vazgeçmek: Ben postayı kestim, artık toplantılara gitmeyeceğim. - poz kesmek (yapmak)
çalım atmak, afili görüntü vermek. - put kesilmek
sessiz ve hareketsiz bir durum almak: ‘Görmediniz mi, adını söyleyince herkes put kesiliyor.’ -A. H. Tanpınar. - pürdikkat kesilmek
çok dikkat etmek: ‘Bir tıkırtı, bir ayak sesi duyar mıyım diye kulaklarımı açıp pürdikkat kesildim.’ -A. Ümit. - racon kesmek
1) görünüşe göre hüküm vermek; 2) gösteriş yapmak: ‘Hayati ortaya atılır, tosunca raconu keser ya da dövülürdü.’ -H. R. Gürpınar. - rol kesmek
yalan, uydurma söz söylemek veya içten olmayan davranışlarda bulunmak. - sapsarı kesilmek (olmak)
çok sararmak: ‘Heyecandan dudakları titriyordu ve benzi sapsarı kesilmişti.’ -Y. K. Karaosmanoğlu. - ses kesilmek
ses, artık duyulmamak. - ses seda kesilmek (kalmamak)
hiçbir ses duyulmamak: ‘Sanki bütün dünyada ses seda kesilmişti.’ -S. F. Abasıyanık. - sesini kesmek
söylemekteyken susmak. - sinir kesilmek
çok sinirlenmek, öfkelenmek: ‘Başkalarının rahatlık saydığı işlerde sıkıldım, sinir kesildim.’ -N. Cumalı. - soluğu kesilmek (tutulmak)
1) soluk almaz duruma gelmek; 2) mec. aşırı heyecanlanmak; 3) mec. gücü tükenmek. - soluğunu kesmek
bir şey çok heyecan veya korku vermek: ‘Adımı Türk Yurdu dergisinin kalın, kırmızı kapağında gördüğüm zaman sevinç soluğumu kesmişti.’ -Y. Z. Ortaç. - söz kesmek
genellikle evlenmek için anlaşıp kesin karar vermek: ‘O evlenmek üzere söz kesmiş, işi pişirmiş.’ -H. R. Gürpınar.
sözü kesmek
1) konuşmasını bitirmeden susmak; 2) başkasının konuşmasını önlemek.
- sözünü kesmek
biri konuşurken söze karışıp onun konuşmasına fırsat vermemek: ‘Birkaç söz daha söyleyip esasa geçmek istedi ise de arkada oturanlardan biri onun sözünü kesti.’ -M. Ş. Esendal. - sözünü (sözünüzü) balla kestim (kesiyorum)
karşısındakinin konuşmasını kesip arada herhangi bir şey hatırlatmak istenildiğinde izin dilemek için söylenen bir söz. - su kesmek
sulanmak: Bu yoğurt su kesmiş. Bu karpuz dura dura su kesmiş. - suyu baştan (başından) kesmek
işin aslı üzerinde kesin bir şey söyleyip ayrıntılarını konuşmaya gerek duymamak. - suyu kesilmiş değirmene dönmek
işlemez, yararsız duruma gelmek. - sütten kesilmek
tıp hastalık, üzüntü veya bebeğin emmesi nedeniyle anneye süt gelmemek. - sütten kesmek
emzirmeye son vermek: ‘Fadime’yi aldım götürdüm, kaynanamın odasına bıraktım, sütten kesmiştim.’ -H. E. Adıvar. - şekeri kestirmek
şeker şerbetine, limon suyu veya limon tuzu katarak kaynatıp koyulaşmasını sağlamak. - takati kalmamak (kesilmek)
gücü azalmak, bitmek: ‘Sonra, artık takati kesilmiş gibi kendini bıraktı.’ -R. N. Güntekin. - taş kesilmek
1) çok şaşırıp ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilememek: ‘Salonun içinde kimse kımıldayamadı. Hepsi olduğu yerde dondu. Taş kesildi.’ -Ö. Seyfettin. 2) sesini çıkaramaz olmak: ‘Hayvan sanki taş kesilmiş ve kulaklarını dimdik dikmişti.’ -O. C. Kaygılı. - tatlı yerinde bırakmak (kesmek)
bir işi can sıkıcı bir duruma sokmadan sona erdirmek. - tırtıl kesmek
bir şeyin yanlarını diş diş kesmek. - tıs kesilmek
sessiz kalmak: ‘Neyzen hicaz bir taksime başladı; bu koca yeri dolduran yüzlerce insan birden tıs kesildi.’ -O. C. Kaygılı. - umudunu kesmek
artık olacağını beklememek: ‘Aradan dört beş yıl geçince bir yerden de haber gelmeyince sağlığından umutlarını kesmişler.’ -M. Ş. Esendal. - umut kesmek
1) umudunu kesmek; 2) bir şeyin artık gerçekleşemeyeceği inancına varmak, ummaz olmak: ‘Senden umutlarını kesmişler, sağ olsun da zararı yok, yazmasın diyorlar.’ -S. F. Abasıyanık. - uyku kestirmek
kısa bir süre uyumak: ‘Ben de bu sayede biraz uyku kestirip kuvvetimi telafi ettim.’ -A. Gündüz. - ümidini kesmek
umudunu kesmek: ‘Bunu gerçekten anlamışım, ben de biliyormuşum gibi bir şeylerden ümit kestiğimi hatırlıyorum.’ -F. R. Atay. - ümit kesmek
umut kesmek: ‘Doktorların, hayatından ümit kestikleri bir sırada yavaş yavaş açılmış, hayata geri dönmüştü.’ -A. Kulin. - yem kestirmek
yolda durup hayvanlara yem yedirmek. - yemeden içmeden kesilmek
bir üzüntü veya heyecan sebebiyle yiyemez, içemez duruma gelmek, iştahı kesilmek. - yer bakır gök demir kesilmek
tamamen tükenmek, bitmek, yoksul duruma düşmek: ‘Yer bakır gök demir kesilmiş, günlerden beri deniz karış karış aranmış, balık yoktur.’ -S. F. Abasıyanık. - yol kesmek
1) geçmesine engel olmak, durdurmak: ‘Senin yolunu kesecek, engel olacak değilim.’ -M. Yesari. 2) ıssız yerlerde soygunculuk yapmak; 3) motor vb. hızını azaltmak, devrini düşürmek: ‘Motorun yanaşmasını bekliyorum, yol kestiği için şimdi hiç gürültü etmiyor.’ -Z. Selimoğlu. - yolunu kesmek
engel olmak, engellemek: ‘Yani şüphelendiği müşterilerin yolunu kesmiyor, uzaktan uzağa onları takip etmekle nefsini köreltiyordu.’ -N. Hikmet. - yüzü kireç kesilmek
yüzünde renk kalmamak: ‘Bizim bacınınsa yüzü kireç kesildi.’ -Halikarnas Balıkçısı. - zar kesmek
zarını bozmak. - zehir kesilmek
1) çok acı ve yakıcı olmak; 2) mec. ortalık ümit, sıkıntılı bir durum olmak: ‘İçimde elim bir boşluk, aşk ve hayat ortasında derin bir yalnızlık hissiyle bütün uykum acı ve zehir kesildi.’ -H. C. Yalçın.