Kitabın Tarihçesi, Kitaplar İlk Nasıl Ortaya Çıktı? Tarihi Dönemlere Göre Kitabın Gelişimi

0
Advertisement

Kitap nedir, kitap nasıl doğdu? İlk kitaplar nasıl yazıldı, kimler kitap yazmayı geliştirdi? Kitapların tarihi dönemlere göre gelişimi nasıl olmuştur?

kitap okuyan kiz

Kaynak: pixabay.com

Kitap, basılı kâğıt yapraklarının bir araya getirilmesiyle ortaya çıkan – yazı destesidir. Kitap bugünkü haline gelinceye kadar çeşitli biçimlerden geçmiş, medeniyet tarihiyle birlikte gelişmiştir. İnsanlar duygularını, düşüncelerini kendilerinden uzaktakilere bildirebilmek, kendilerinden sonra geleceklere iletebilmek için yazıyı bulmuşlar, böylece yazılı eserler ortaya çıkmıştır. Kitabın tarihini kısaca gözden geçirelim:

Kitap Nasıl Doğdu

Eski zamanlarda yazılar taş, maden gibi çok dayanıklı ağır malzeme üzerine kazılırdı. Sonra, tahta, kil tabakası gibi daha hafif, taşınabilir malzeme kullanıldı. Çinliler ipek kumaş kullandılar. Nil kıyılarında, yaprak haline getirilmiş papirüs lifleri kullanıldı. Kitaplar, ağaç bir silindire sarılmış ağır tornalar biçimindeydi. Yazı papirüsün yalnız bir yüzüne fırça ile yazılırdı.

Bilinen ilk kitaplar M. Ö. 2.700 yıllarında Eski Mısırlılar’ın dua, adak, vakıf gibi şeyleri içine alan «Ölüler Kitabı» dır. Papirüs Mısır’ dan Yunanistan’a geçti (M. Ö. VII. yüzyıl). Önceleri ağızdan ağza geçerek geleneğini sürdüren destan ve şiirler, böylece papirüse fırça ve kama ile tesbit edildi. Bu yazılar basitçe yapılan süsleme, duvar resimlerini andırıyordu.

M. Ö. II. yüzyılda Romalılar 15 m. uzunluğunda, 15-30 cm. genişliğinde papirüs tomarları kullanmaya başladılar. Bunlar Herculanum kazılarında yarı kömürleşmiş biçimde bulunmuştur. Roma’da bazısı halka da açık olan kitaplıklar, nadir kitap koleksiyoncuları vardı. Kitapçılar ithal ve ihraç ettikleri eserlerle geniş ticaret yaparlardı.

Bazı Asya milletleri pek eski çağlardan beri sepilenmiş deriyi yazı malzemesi olarak kullanırlardı. Bergama (Pergamuın) koyun derisi hazırlama işinde büyük bir ün salmıştı. Buna parlak bir cila, mükemmel bir beyazlık verebiliyorlardı. Pachemin (parşömen) böylece ortaya çıktı.

Advertisement
Parşömen

Parşömen üzerine yapılmış bir harita

Milâdın başlangıcında pek yaygın hale gelen bu yeni malzemenin kullanılışı, kitabın dış görünüşünü çok değiştirdi. Katlanabilen parşömen yaprakları dikilen, bir araya getirilen, bir ciltle muhafaza edilen defter şekline sokulabiliyordu. Kitap arkalı-önlü yazılabilen bir diktörtgen biçimine girdi. Parşömen papirüsten daha dayanıklıydı. Kazımaya, düzeltmeye dayanıyor, süslemeleri pek güzel gösteriyordu. Sayfalar numaralanabiliyor, fihristler konabiliyor, kolayca okunabiliyor, karşı karşıya iki metin konarak metin karşılaştırmaları yapılabiliyordu.

Bizans İmparatorluğunun en eski devirlerine ait İstanbul’dan kaçırılan bazı yazmalardan üçü Vatikan’da, biri de Paris Milli Kitaplığında muhafaza edilmektedir. Bunların bazısı minyatürlüdür.

Ortaçağ’da Kitap

Doğudan gelen akınlar Batıda kitabın gelişmesini tamamıyla durdurmuştur. Gollular yazı bilmezlerdi, yazmak için Yunanlı kâtip kullanırlardı. Ancak, VI. yüzyıla doğru, Avrupa’da ilk manastırlar kuruldu. Yağmadan kurtulabilen nadir yazmaları topladılar, VII. yüzyıla doğru, Mağripli korsanlar yüzünden, Mısır’dan gelen papirüs ithalâtı tamamıyla kesildi. Kitap ender bulunur bir nesne oldu. Parşömen pahalı, nadir olduğundan, bir kısım kopyacılar eski yazmaları silip yerine yeni metinler yazmaktan çekinmediler. Bu devirden kalan yazmalar, bilhassa dua kitapları, ruhani kanun metinleri, manastırların senetlerinden derlemeler, eski çağların nadir yazarlarına ait eserlerdir.

O sıralarda kitap kiliselerin, manastırların hazinelerinin bir parçası sayılırdı. Kalın tahta kapaklarla ciltlenir, demir veya bakırla köşeleri takviye edilir, üzerinde bulunduğu sıraya zincirle bağlanırdı.

Kitabı çoğaltmak üzere elde bir tek çare vardı: Kopya etmek. Bu ağır sıkıcı işi yapanları, zamanın minyatürleri bize gösterir: Bir elde kalem, ötekinde yazıyı kazımaya mahsus kalemtıraş, gözlerinin önüne konan örneği satır satır, dikkatle takip eden biri. O devirde harfler yazılmaktan ziyade resmedilirdi. Kaligrafi (hüsnühat) denilen güzel yazı (hattatlık) işi, sıkı kuralları olan bir sanattı. Süsleme (tezyin) ise, daha fantazi bir işti. XI. yüzyıla doğru manastır atelyelerinde işin teşkilâtlandırılması denendi: uzmanlar, kâtipler, musahhihler, yaldızcılar, ciltçiler arasında iş bölümü yapıldı.

XIII. yüzyılda eğitim – öğretim alanı genişledi, okuma ihtiyacı çoğaldı. Paris, Bologna, Padova gibi büyük üniversitelerde lâik kitapçılar bir kitabın nüshalarını çoğaltmak üzere başka bir usule başvurdular: Örnek yazmayı kısımlara ayırıyor, bu kısımları öğrencilere dağıtıyor, ücretle kopya ettiriyorlardı. Daha sonra bu kısımlar kitapçıya gidiyor, bir araya getiriliyor, dağıtılan parça sayısı kadar nüsha elde ediliyordu. Eğitim – öğretime ya-rıyan hukuk, dil, bilim kitapları için bu, epey hızlı bir çoğaltma aracıydı.

Advertisement

Başka bir önemli etken de işe karıştı : Yüzyıllardan beri Çin’de kullanıla gelen kâğıdın Avrupa’ya gelişi, Semerkant kervanlarıyla oldu. Paçavradan yapılan bu kâğıt, daha sonra Araplar’la İspanya’ya, Sicilya’ya geçti. XIII. yüzyıl başında İtalya’da, XIV. yüzyılda Fransa’da kâğıt yapılıyordu. Yumuşak, dayanıklı bir şekilde yapılan bu kâğıt, sıradan yazmalar için parşömenle rekabete girişti: Maliyeti gitgide düştü.

KİTAP BUGÜNE KADAR NE GİBİ SAFHALARDAN GEÇTİ?

  1. Eskiler büyük, olayları gelecek nesillere bırakmak için büyük emeklerle anıtlar yaparlardı.
  2. Kitabın icadından önce insanların öğretmek için anlatmadan başka yolları yoktu.
  3. Mısırlılar hiyeroglif yazılarıyla bazı bilgileri kendilerinden sonrakilere bırakabildiler.
  4. Deri üzerine yazılan yazılar taş üzerine kazılan yazılardan daha kullanışlı oluyordu.
  5. Ortaçağda kitaplar elle yazılarak çoğaltılırdı, Aynı zamanda ciltçilik de gelişmişti.
  6. Baskı makinelerinin, harf kalıplarının icat edilmesi kitapçılığa büyük yenilikler getirdi.

Baskı Tekniği Gelişince

Yazma işi ağır ve pahalı olduğundan, mekanik usuller denendi. XIV. yüzyıl sonlarında tahta oyma sanatı doğdu. Tahta üstüne gravürler çizerek dini tasvirler çoğaltılıyordu. Bunun için, resim bir tahta kalıp üzerine tersine kazılıyordu. Çizgiler bir çakı ile oyulurdu. Bu oyma mürekkeplenir, üstüne bir kağıt tabakası konur, kıl bir tamponla üzerinden geçilirdi. Elde edilen resimler fırça veya patronla boyanır, yaldızlanır, renklendirilirdi. Metin pek kısa olurdu.

Yazıya yarıyan yerin genişletilmesiyle birçok” yaprakların bir araya getirilmesiyle tahta baskısı kitaplara varıldı. Bunlar, kısa vaiz özetleri, ilk dilbilgisi kitaplarıydı. Bu tekniğin mahzurları : Tashih yapılamıyor, kâğıdın arka yüzünden faydalanılmıyor, her yeni metin için yeni bir kalıp gerekiyordu.

Ahşap cenderenin kullanıldığı eski bir basımevi

Ahşap cenderenin kullanıldığı eski bir basımevi

Makinistlerin, kuyumcuların, dökmecilerin yeni yeni araştırmaları, oynak (müteharrik) harflerin icadı ile sonuçlandı. Çelik kalıplarla tıpatıp birbirlerine benzer harfler elde ediliyor, bir presle kâğıdın her iki yüzü de basılıyordu. Matbaacılık doğmuştu. Bu teknikle, ilk kitaplar 1450 sıralarında basıldı. Görünüşleri zamanın yazmalarını andırır, hala elle boyanır, yaldızlanır, süslenirdi. XV. yüzyılda kitap büyük boy, iki sütun üzerine basılırdı. Amacı hoşa gitmekten çok bir şey öğretmekti. Ancak bazen tahta oyma rejimler metne eklenirdi.

XVI. yüzyılda maliyeti indirmek, ulaştırma kolaylıkları sağlamak üzere kâğıt boylarını küçültmek teşebbüsleri görüldü. Venedik’te Aide Manuce, Paris’te Simon de Colines, Lyon’da Sébastien Gryphe gibi bilgin bazı kitapçılar Yunan ve Lâtin klâsiklerinden seriler çıkarmaya başladılar. Çokluk 300 olan baskı sayısı birden yükseldi. Nürnberg’de Koberger, Bâle’de Froben gibi bazı basımevi sahipleri birçok baskı makinesi birden kullanıyorlardı. Eramus’un bir tek eseri 30.000 nüsha basılmıştı.

Kitap, artık yazmaya benzemekten kurtulmuştu. Bir başlığı vardı. En eski basma kitaplarda bulunmayan, en sona atılan bibliyografya işaretlerini taşıyordu. Propaganda broşürleri, hicviyeler çoğaldı. Hele din savaşları devrinde halk edebiyatı gelişti. Sözlükler çıkarıldı, eleştirme eserlerinin yazılması gelişti. Notlu, açıklamalı bilim kitapları birbirini kovaladı. Çeşitli ülkelerin bilginleri arasında kültür alışverişi yapıldı. İlkin bir süs olan resimler, öğretici veya açıklayıcı olmaya başladı.

Daha sonra, tahta kalıp baskısı yerini bakır kalıp baskısına bıraktı. Belgeleri daha iyi çoğaltmaya yarayan bu usul sayesinde hartalarla, plânlarla’ süslü coğrafya, kozmografya, seyahatname gibi büyük eserler, bilim elkitapları çıkarıldı.

XVII. yüzyılda Fransa’da mesleki yönetmeliklerin sıkılığı, siyasi, dini sansür kitabın gelişmesini önledi. En iyi kitaplar artık Felemenk’te basılıyordu. Elzevier’lerin Leipzig’ deki, daha sonra Amsterdam’daki basımevleri klâsik metinlerden küçük boyda güzel koleksiyonlar bastılar. Fransız edebiyatını, felsefesini dünyaya bunlar yaydı.

XVIII. yüzyılda kitap tekniği değişmedi: Elle diziliyor, kol kuvvetiyle çalışan preslerde çeşitli kâğıtlara basılıyordu. Resimler, ikinci bir baskı gerektiren bakır kalıp üzerine oyuluyordu. Bu çağda büyük teşebbüsler de oldu: d’Alembert ve Diderot’nun veya Panckouke’un ansiklopedileri gibi, büyük boy yüzlerce ciltlik önemli koleksiyonlar basıldı. Her şeye rağmen, XVIII. yüzyıl sonlarına kadar kitap seçkin bir zümrenin malı olarak kaldı. Halk tabakalarına inemedi.

Yeniçağ da Kitap

XIX. yüzyıl başlarında kitap pek büyük bir gelişme gösterdi. Bazı buluşlar bu ilerlemeyi hızlandırmıştı. Sürekli kâğıt yapımı sıradan kitaplar için kesik kâğıt yerine tomar halinde kâğıdın kullanılmasını sağladı. 1796′ da Fransa’da Firmin-Didot’nun bulduğu “stereotip” usulüyle harflerin serbest kalabilmesi için, formanın kalıbı alınıyordu. Bu klişeleme usulü, maliyet fiyatını çok düşürdü. Didot’nun Lâtin klasikleri serisinden bir cilt 75 kuruşa satılıyordu. 1812’de hizmete giren Koenig’in madeni pres makinesinin kullanılması, motor kuvvetinin ilâvesi, baskıyı günde 600 yapraktan 20:000’e çıkaran bir hız verdi. Günlük gazete fikirlerin yayılmasını hızlandırıp çabuk haber alma ihtiyacını doğurdu.

kitap

Advertisement

Kitaplar artık ciltli olarak satılmıyordu. Romantik devirde kitap kapakları çokluk resimliydi. Fasikül fasikül, cüz cüz satışı da denediler. Bu da onlara pek geniş bir okuyucu kitlesi kazandırdı. Taşbasması gibi resim basma usulleri., kitaba bir sanat eseri görünüşü vererek, çok sayıda baskı imkânı sağladı.

XIX. yüzyıl sonlarında foto-mekanik usuller, hakkâkın yerine doğrudan doğruya belgenin kendisini koydu. Sanat gravürü basma usulleri, yalnız lüks kitaplarda kullanılır oldu. Bunların baskı sayısı da pek azdı. Kitap demokratleşti, endüstrileşti, mutlu bir azınlığın malı olmaktan çıktı.


Yorum yapılmamış

  1. Hepsi doğru ama bir şey eksik bizim büyük babalarımız Ankara’da ağaç kabukları bulmuş aylar geçmiş biri gelmiş acilen etrafa bakmış ve ağaç kabuğuna istediklerini kazıtmış yıllar geçmiş o kabuk parçası fransaya ulaşmış ve küçültülmüş sündürülmüş ve kağıt olmuş ve o yazıyı ilk yazan kişi ise Rene-Antoine Ferchault de Reaumur’dur.

Leave A Reply