Mehmet Fesa Evrensev Kimdir? İlk Lisanslı Pilotumuzun Hayatı ve Kariyeri

0
Advertisement

Mehmet Fesa Evrensev kimdir ve ne yapmıştır? Mehmet Fesa Evrensev’in hayatı ve biyografisi, havacılık tarihindeki yeri ve kariyeri hakkında bilgi.

Mehmet Fesa Evrensev (d. 1878, İstanbul – ö. 9 Nisan 1951, İstanbul)

Türk havacılığında iz bırakan pilotların başında Mehmet Fesa Evrensev gelir. Lisanslı ilk pilot olan Fesa Bey’in, ülkesi uğruna adanmış, mücadele dolu bir yaşam öyküsü vardır.

Mehmet Fesa Evrensev

İlk Yılları

1878 yılında İstanbul Gedikpaşa’da doğan Mehmet Fesa Bey, ilk ve orta tahsilini İstanbul’da tamamlayarak önce 1887 yılında Galatasaray Lisesine, daha sonra da askerî liseye devam etti. 2 Mart 1897 tarihinde girdiği Harp Okulundan 5 Şubat 1899 yılında, süvari teğmeni olarak mezun oldu. 1910’lı yıllarda ordunun çeşitli kademelerinde önemli görevler üstlendi.

17 Aralık 1903’de Wrigtht kardeşlerin ilk motorlu uçak ile uçmayı başarması dünyada havacılık alanımda ki gelişmelere hız kazandırdı. 1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle başlayan dönem Osmanlı Devletinin yenilikleri ve gelişmeleri takip etmeye başladığı dönem oldu.

1909’da Bleriot adlı Fransız pilotun, Manş Denizini uçakla geçmesi, bu arada patlak veren Trablusgarp Savaşında İtalyanların, Türklere karşı ilk kez, uçağı kullanması, havacılıkta yeni bir dönemi başlattı. Uçakların askeri amaçla da kullanılabileceği gerçeği, dünyanın dikkatini bir anda gökyüzüne çevirdi. Yeryüzündeki toprak paylaşımı için, gökyüzündeki hâkimiyetin kaçınılmaz olduğunu algılayan ülkeler, uçak fabrikaları kurmaya ve uçuş okulları açmaya başladı. Havacılığa gösterilen bu büyük ilgiyi yakından takip eden ve 1910 yılında Harbiye Nazırı olarak atanan Mahmut Şevket Paşa, Enver Bey’i Berlin’e, Fethi Bey’i de(Okyar) Paris’e askeri ataşe olarak atayarak, modern ordular hakkında incelemeler yapmalarını ve havacılık alanındaki gelişmeler konusunda bilgi toplayarak rapor göndermelerini istedi. Bu gelişmeler üzerine, Paris Askerî Ataşeliğine atanmış olan Kurmay Binbaşı Fethi Bey, yaptığı incelemelerden sonra gönderdiği raporda, Osmanlı ordusunda” Hava Sınıfı’nın hemen kurulmasına ve bu konuda, geri kalınmamasına dikkat çekerek, aletsiz (tayyaresiz) havacı subay yetiştirmenin de mümkün olmayacağını, gereken tayyarelerin hemen alınmasını bildirdi.

Advertisement

Pilotaj Eğitimi

Uçakların savaştaki etkinliğini, millî savunmadaki rolünü ve önemini çok iyi algılayan Mahmut Şevket Paşa, dünyadaki bu yeni gelişme ile yakından ilgilendi. Ancak Paşanın yakın ilgisine ve Genelkurmay Başkanlığının 13 Ekim 1910’da, gerekli çalışmaların başlatılması için verdiği emre rağmen, tayyareci olacak adayların seçimi 8 ay sonra yapılabildi. Seçim için yayımlanan genelgede, havacılık öğrenimi ve pilotaj eğitimi görecek, aynı zamanda da mesleki incelemeler yapacak 2 subayın Avrupa’ya gönderileceği belirtilerek istekli, makine bilgisine sahip, Fransızca ve Almanca bilen subayların başvurması istendi.

Sınavlar, 29 Haziran 1911 tarihinde İstanbul’da özel bir kurul tarafından yapıldı. İstekliler arasından en yüksek notları alan Süvari Yüzbaşı Fesa Bey ile İstihkam Teğmeni Yusuf Kenan Bey tayyareci adayı olarak seçildi ve Temmuz 1911’de, Fransa’daki Bleriot Uçak Fabrikasının uçuş okuluna gönderildi.

Mehmet Fesa Evrensev

1911 yılında yaşanan bu gelişmeler üzerine 2. Şubede görevli Kurmay Yarbay Süreyya (Ilmen)Bey, tayyarecilik konusundaki çalışmaların yürütülmesi için görevlendirildi. Fesa Bey o günleri,”Geçmiş Günlerimin Hikâyesi” başlığını taşıyan kendi el yazısı ile yazdığı anılarında şöyle anlatmaktadır:

Geçmiş Günlerimin Hikâyesi

Tayyarecilik olaylarının Avrupa’da gelişmekte olduğunu Harbiye yıllarında biliyorduk ancak ayrıntılarına vakıf değildik. Balonculuk olayları daha çok gündemdeydi. Bu arada, tayinim Işkodra Divan-ı Harbine çıktı. Aynı tarihlerde Almanya’da balon eğitimine müracaatlar başladı. Kısa bir müddet sonra balondan vazgeçilerek, daha çok Fransa’daki uçak eğitiminden bahsedilir oldu. Ben ona da müracaat ettim. Tayyarecilik konusunu memleketimize en iyi anlatan kişi Fethi (Okyar) Bey’dir. 1908-1911 yıllarında Paris’te Ataşe Militer olarak bulunduğu yıllarda Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşaya yazdığı raporlar sayesinde, bu önemli yeniliğe dikkat çekerek Türk subaylarının da Fransa’ya pilot olarak yetiştirilmek üzere gönderilmelerini sağlamıştır.

Art arda yapılan imtihanlarda başarı gösterdiğim hâlde gerek birinci gerek ise ikinci imtihanın neticeleri bir türlü tebliğ edilmedi. Derken, üçüncü imtihana da girdik ve sayımız her seferinde azalarak devam etti. İlkin 80 kişi iken İkincisine 20 kişi katılmıştık. Son sınavda ise 10 kişiydik. Sonunda, benimle beraber, Kenan Bey de Fransa’ya pilot eğitimine gitmeye hak kazandı. Kenan Bey’in daha sonraki tarihlerde tayyareciliği bıraktığını ve Çanakkale Muharebesinde şehit olduğunu öğrendim. Kenan Bey ile birlikte takriben 25 lira maaş, 50 lira yolluk ve elbise parası ile Paris’in yolunu tuttuk.

Advertisement

1911 yılının Temmuz ayı başlarında önce, gemi ile İstanbul’dan Köstence’ye vardık. Oradan tren ile Bükreş, Budapeşte ve Viyana üzerinden Zürih’e ve Paris’e ulaştık. Almanya’dan geçerken tren kondüktörünü Alman subayı zannetmiştim. Lacivert elbisesi, parlak düğmeleri, şapkası ve diğer süsleri ile aklımda yer etti. Seyahat esnasında özellikle Viyana’da çok güzel bir hafta geçirdim çünkü İstanbul’da ataşelik yapan Kurmay Binbaşı Edmon Black ile Viyana’da tesadüfen karşılaştım ve iki gün kalacağımız bu şehirde 1 hafta kalmamız gerekti. Beni evine davet etti. Gündüz gezide, gece ise gece kulüplerinde geçti günlerim. Otelde kalan arkadaşlarımın sıkıştırması ile ancak 1 hafta sonunda elinden kurtulabildim. Paris’teki günlerin hikâyesi ise daha uzun…”

Dünya Pilotlar Günü

Fesa Bey ve Yusuf Kenan Bey, Uluslararası Havacılık Federasyonunun kurallarına göre yapılan 8 aylık temel eğitimi tamamladıktan sonra 21 Şubat 1912’de, Fesa Bey, Fransa Havacılık Kulübünün 780, Yusuf Kenan Bey ise 797 numaralı brövelerini alarak yurda döndüler. Fesa Beye Türk ordusunun bir numaralı brövesi verildi. 26 Nisan 1912’de halk üzerindeki ilk uçuşunu, Deperdussin tayyaresiyle Yeşilköy semalarında gerçekleştirdi. Bu tarih, 2000 yılından itibaren Türkiye Pilotlar Günü, 2014 yılından beri de Dünya Pilotlar Günü olarak kutlanmaktadır.

O yıllar Osmanlı Devleti için zor yıllardı. Trablusgarp Harbinden sonra Balkan Harbinde de çetin günler yaşanmaktaydı. Bu arada yurda yeni dönen Yüzbaşı Fesa Bey, savaşla beraber Garp ordusuna takviye emri alarak cepheye gönderildi. Böylece Osmanlı Devleti, uçaklarını ilk kez Balkan Harbinde kullanmayı denedi. Balkan Harbinin başlarında, Batı Cephesi are müfreze komutanı olan Fesa Bey, Çatalca, Edirne ve Trakya’nın çeşitli bölgelerinde görevlerde bulundu.

Çanakkale’nin büyük şehidi Kurmay Yüzbaşı Kemal Bey ile beraber Çorlu üzerinde yaptıkları keşif uçuşları ile ordumuzun Çatalca Muharebesi’ni kazanmasında büyük pay sahibi olan bu kahramanlar, Kırklareli’ni kurtaran yürüyüşe de havadan iştirak ettiler.

Trakya ve Edirne’yi ebediyen bizim yapan, kahraman ordumuzun öncüleri, bu bir avuç genç tayyareci; Fesa, Fethi, Nuri Salim, Kemal ve Fazıl Beylerdir. Pilot sayısı artmaya ve havacılık saflarında yerimizi almaya başladıktan sonra ilk kol uçuşu, 14 Kasım 1913 tarihinde Mehmet Fesa Bey liderliğinde Fethi ve Fazıl Beyler tarafından İstanbul Yeşilköy ile Edirne arasında gerçekleştirildi. Daha sonraki tarihlerde bu uçuşlar değişik rotalarda da tecrübe edilmek suretiyle pekiştirildi.

1. Cihan Harbi

Mehmet Fesa Evrensev 1. Cihan Harbi başladıktan hemen sonra, Kafkas Cephesine atanarak 3. Ordu’nun keşif görevinde kullanılmak üzere hazırlanan müfrezenin içerisinde yer aldı. Edremit isimli iki Bleriot tipi uçak ile Tarık Bin Ziyad, Yüzbaşı Fesa ve Yüzbaşı Salim Bey’den oluşan bu müfreze, Bezm-i Alem isimli gemiye bindirilerek 6 Kasım gecesi Karadeniz’e açıldı. Fırtına nedeniyle güçlükle ilerleyebilen gemi, 7 Kasım gecesi İstanbul’dan 105 mil mesafeye geldiğinde bombardımandan dönmekte olan Rus filolarına yakalanarak batırıldı. Rusların sağ olarak ele geçirdiği 120 kişinin arasında bulunan Yüzbaşı Fesa Bey de Sibirya’daki bir esir kampına götürüldü ve savaş sonuna kadar orada kaldı.

Üstün liderlik vasıflarına sahip olan genç yüzbaşı, esir kampının ağır şartlarıyla yüz yüze geldikten sonra, kendisi kadar orada bulunan diğer esirler için de hayatta kalmanın ve hayatı kolaylaştırmanın yollarını araştırmaya başladı. İlk iş olarak kampa gönderilen yardım malzemelerinin sarıldığı, Amerikan bezi denen torbalardan, elbise sıkıntısı çeken insanlara, gömlek ve pantolon gibi giysiler dikmeyi öğreterek soğuğa karşı korunmalarını sağladı. Ancak Sibirya’daki ağır tabiat şartları yokluk, sefalet ve hastalık pek çok insanın ölmesine de sebep oldu.

Dünya Savaşı bütün hızıyla devam ederken kamptaki gelişmeleri çok yakından kollayan Fesa Bey, esir düştüğünden beri, bir an olsun yitirmediği kaçış umudunu, hep canlı tutuyordu. Bu sebeple, kampın nöbetçileri ve subayları ile iyi ilişkiler içine girerek, zamanla onların güvenini kazandı ve hatta Fesa Beye Rus yetkililer bir generalin şoförlüğünü yapması için izin bile verdiler.

Fesa Bey anılarında, esaret yıllarında en çok zoruna giden şeyin akşamları Rus generalin çizmelerini çekip çıkarmak olduğunu belirtmekte; Fransızca, İngilizce, Rumca ve Arapçayı çok iyi bilmesine rağmen Ruslara olan tepkisinden dolayı Rusçayı öğrenmediğini vurgulamaktadır.

1917 yılında başlayan Rus İhtilâli, Fesa Beye özgürlüğe giden zorlu yolun kapısını araladı. Halk hareketinin yarattığı kargaşadan yararlanarak, kamptan kaçtı. Çoğu zaman yük trenlerinin altında ayakları ve kolları ile demirlere tutunarak, zaman zaman da dilenerek, ağır ve mücadele dolu bir yolculuğun sonunda Moskova’ya ulaştı.

Mehmet Fesa Evrensev

Advertisement

Moskova’da

O günlerin birinde, Kızıl Meydan’da dilencilik yaparken aniden, askerî heyetimizi gören Fesa Bey, bu müthiş karşılaşmayı “Gözlerime inanamadım, hayal görüyorum sandım. Kıyafetleri Türk’tü. Başlarında kalpakları vardı. Kendimi çimdikledim. Canımın yanmasından hayal görmediğimi anladım. Onlara koştum. Paşanın atının üzengisini tutarak konuşmaya başladım. Ancak askerler bana engel olmaya çalıştılar fakat Heyet Başkanı Halil Paşa, Türk olduğumu ve ismimi duyunca kendimi tanıtma fırsatı doğdu. Paşa “Aman Allah’ım! böyle bir şey olamaz, biz sizin öldüğünüzü sanıyorduk” diye şaşırarak derin bir üzüntüyle başımdan geçenleri dinledi ve “Bu çocuğu götürün, saçını sakalını kesin, banyo yapsın. Temiz bir elbise giydirin ve karnını doyurun. Yarın da bana getirin” talimatını verdi. Ertesi gün de Halil Paşanın isteği üzerine “heyetin sekreteri oldum” diye anlatmaktadır.

Fesa Bey, heyetin sekreterliğini sürdürdüğü sırada, Paşanın memlekete ulaştırması gereken önemli emanetlerin var olduğunu ve bir çözüm yolunun arandığını öğrendi. Derhal Halil Paşanın huzuruna çıkarak “Paşam, Kırım’a kadar gidebilirsem bir taka ile Karadeniz kıyılarına çıkarım. Bana güvenin, ben kendime güveniyorum çünkü ben yelkenciyim” diye bu iş için gönüllü olduğunu ısrarla dile getirdikten sonra, Halil Paşa da planı uygun görünce kurye olarak emanetleri vücuduna sarıp Karadeniz’in azgın sularını, kuzeyden güneye geçerek, çetin günlerden sonra Trabzon sahiline ulaşmayı başardı.

Varlıklı bir ailenin çocuğu olan Fesa Bey, ata binmeyi, yelken ve sandal kullanmayı, küçük yaştan itibaren iyi biliyordu. Ayrıca da asker olması nedeniyle sahip olduğu atletik yapısı, onun Rusya’dan başlayarak Trabzon’da sona eren, imkânsız bir macerayı başarmasını sağlamıştı.

Trabzon’da karşılaştığı nöbetçi askerlere kendini tanıtmakta zorluk çeken Fesa Bey, komutanın karşısına çıkarıldığında, başından geçen akıl almaz yılları ve firar öyküsünü uzun uzun anlattı. Onu hayretler içerisinde dinleyen komutan da, acilen gerekli girişimleri ve yazışmaları başlatarak, esaretten önceki görevine kaldığı yerden devam etmesi sağlandı.

İstiklal Harbi boyunca yüzbaşı ve binbaşı rütbeleriyle Batı Cephesinde önemli görevler ve uçuşlar gerçekleştiren Fesa Bey; Gümüş Liyakat, 5 Mecidiye, Hicaz ve İstiklal madalyası sahibidir. 1923 yılında Tayyare Alma Komisyonu ile birlikte Fransa, Almanya, İtalya ve İngiltere’yede gönderilen Fesa Bey, altı yıl süren esaret hayatının, sağlığı üzerinde yarattığı olumsuz etkiler yüzünden 47 yaşında binbaşı rütbesindeyken kendi isteğiyle 18 Kasım 1925 tarihinde emekliye ayrıldı. Bu yaş onun aynı zamanda aktif uçuculuk yaşamının da sonu oldu.

Hava Yolları Devlet İşletme İdaresi

1930’lu yılların başında, Türkiyede, hava taşımacılığının temelleri atılarak, sivil taşımacılık konusunda, yoğun çalışmalar başlatıldığında. Fesa Bey, emekliye ayrılmış olmasına rağmen, o çalışmalara fiilen katılarak, büyük özverilerde bulundu. 1933 yılında Hava Yolları Devlet İşletme İdaresi kurulunca da ilk Genel Müdürlük görevi kendisine verildi ve bu görevi 1 yıl sürdü.

Fesa Bey, bir taraftan esaret yıllarında yaşadığı kötü koşullar nedeniyle baş gösteren sağlık sorunlarıyla uğraşırken bir yandan da dünyadaki havacılık faaliyetlerini yakından takip ederek çalışmalarına, ömrünün sonuna kadar devam etti.

1942-1950 yılları arasında Türk Hava Kurumunda, o tarihlerde çalışan Polonyalı mühendis ve Rusya’dan kaçan Türk asıllı teknisyenlerle, kurumu ziyaret eden yabancı heyetlere, tercümanlık yaptı. Türk Hava Kurumu için pek çok dilde, ülkeler arası önemli yazışmalar gerçekleştirdi.

1943 yılında sağlığı iyice bozularak, Heybeli Sanatoryumunda akciğer tüberkülozu teşhisiyle 3 ay yatan Fesa Evrensev’in, tedavisine daha sonra askerî hastanede devam edildi. 15 Eylül 1947 tarihinde zayıflık, çabuk yorulma, halsizlik, öksürük gibi şikâyetlerle hava değişimine gönderilen Fesa Bey, raporun bitiminde, 65 yaş haddinden kurumdan ayrıldı.

Hayatı, büyük mücadeleler ve büyük başarılarla dolu olan Fesa Bey, Türk Hava Kurumundan ayrıldıktan 4 yıl sonra 9 Nisan 1951 tarihinde hastanede hayata gözlerini yumdu. Türk Askerî Havacılık Teşkilatının bu ilk yıldızı, Karaca Ahmet Şehitliğine defnedildi. Saygı, sevgi ve minnet ona…

Advertisement


Leave A Reply