Advertisement
İçinde kucak kelimesi geçen atasözleri ve deyimler nelerdir? Kucak ile ilgili atasözleri deyimler ve anlamları ve açıklamaları.
Kucak İle Atasözleri
- kız kucakta, çeyiz bucakta
kız daha beşikte veya kundakta iken çeyiz düzmeye başlamak gerekir. - kardeş kardeşi bıçaklamış, dönmüş yine kucaklamış
kardeşler ne kadar geçimsiz olsalar da kötü bir durumda birbirlerine yardım ederler.
Kucak İle Deyimler
- (birine) kucak (kucağını) açmak
1) korumak: ‘Paris’teki hemşehriler bana büyük bir sevgi ve emniyetle kucaklarını açmışlardı.’ -R. N. Güntekin. 2) sığınacak yer vermek: ‘Her çalışmak isteyene kucak açmışlardı.’ -Y. K. Karaosmanoğlu. - kucaktan kucağa dolaşmak (gezmek)
kadın, pek çok kişiyle yasal olmayan ilişkide bulunmak.
Kucak Açmak : korumak ve sığınacak yer vermek anlamlarına gelmektedir.
Kucak Açmak Deyimi İle İlgili Örnek Cümleler
- Bütün bu sıkıntılarımız yaşanırken bize kucak açacak bir tane bile akrabamız çıkmadı.
- Sokaktaki hayvanlara kucak açmış, onlar için güzel bir tesis kurmuştu.
- Her sıkıntımda annemi bana kucak açmış olarak yanımda bulurum
- Yağmurun altında ıslanan kediye çocuklar kucak açmıştı.
- Düşmanına dahi kucak açacak kadar iyi niyetli bir insandır.
- Kimsesizlere kucak açar, herkesin sorunu ile ilgilenirdi.
- Yetiştirme yurdundaki çocukların manevi annesi olmuş, hepsine kucak açmıştı.
- Dünyada yapayalnız kalmış, kendisine kucak açacak bir insana muhtaçtı.
- Türkiye sınırlarındaki olaylara göz yummayarak bütün mültecilere kucak açtı.
- Suriyeli mülteciler kendilerine kucak açacak bir ülke arıyorlardı.
Kucak Nedir? Sözlük Anlamı
- “kucak”
1. Açık kollarla göğüs arasındaki bölüm, aguş
“Kucağımdaki yavrumla yapayalnız kalmıştık.” – S. M. Alus
2. Açık kollarla göğüs arasına sığabilen miktarda olan
3. Herhangi bir durumun veya şeyin sınırlarının arası, iç
“Oralar her saldırganlıktan korunmuş Türk kucağı idi.” – R. E. Ünaydın
4. Ortam, ocak
“On yıl var ayrıyım Kına Dağı’ndan / Baba ocağından, yâr kucağından” – F. N. Çamlıbel - “(birine) kucak (veya kucağını) açmak ”
1. korumak
“Paris’teki hemşehriler bana büyük bir sevgi ve emniyetle kucaklarını açmışlardı.” – R. N. Güntekin
2. sığınacak yer vermek
“Her çalışmak isteyene kucak açmışlardı.” – Y. K. Karaosmanoğlu - “kucağına düşmek ”
düşman, felaket, sefalet vb. kötü şeylerin veya durumların içine düşmek, onlarla karşılaşmak - “kucağına kurulmak ”
kucağına oturmak
“Ertesi gün aynı saatlerde, beş buçuk yaşındaki gene aynı edayla kuruluvermişti dedesinin kucağına.” – E. Şafak - “(birinin) kucağına oturmak ”
1. dizlerinin üstüne oturmak
2. yaltaklanmak
3. birinin amaçlarına alet olmak - “kucağında bulmak ”
beklemediği bir durumla karşı karşıya kalmak - “kucak çocuğu ”
1. Yürüyemeyen, kucakta gezdirilen çocuk
2. Sürekli olarak kucağa almaya alıştırılan çocuk - “kucak dolusu ”
Pek çok, pek bol - “kucak kucağa ”
1. zarf Birbirine sarılmış veya birbirine yüz yüze sokulmuş bir durumda
“Topla sürülen karışık topraklar, kucak kucağa kanları içinde yatan savaşçılar.” – H. E. Adıvar
2. İç içe, yan yana, beraberce - “kucak kucak ”
1. Bol bol
“Büyük kapıdan kucak kucak koltuk değnekleri çıkardılar.” – A. H. Müftüoğlu
2. Kucaklanabilecek miktarda olan - “karakucak”
Kökeni Orta Asya’ya uzanan, serbest stilde, yağ sürülmeden yapılan en eski, geleneksel Türk güreşi - “ana kucağı ”
1. Bebeği yatırmak veya uyutmak için kullanılan, kendiliğinden sallanan bir tür araç
2. Annenin şefkati, sevecenliği