Toplumsal Yapı Nedir? Toplumsal Yapının Temel Öğeleri ve Açıklamaları

0
Advertisement

Sosyolojide toplumsal yapı ne demektir? Toplumsal yapı kavramının özellikleri, unsurları, bir çok açıdan incelenmesi.

TOPLUMSAL YAPI

Yapı, parçaları ve öğeleri arasında bağlar ve karşılıklı ilişkiler bulunan bütündür. Buna göre bir şeyin bütününü ifade eden yapı belli temel işlevleri yerine getiren parçalardan oluşur. Bu parçalar bütün içinde birbirine bağlı ve düzenli ilişki içindedir. Örneğin; bir insanın yapısını organ, sistem, genler, zihinsel süreçler vb. oluşturur. Tüm bu öğeler karşılıklı ve düzenli ilişkiler içinde olup işlevlerini ancak bu ilişkiler içinde yerine getirebilir. Bir öğedeki aksaklık ise bütünü etkiler. İnsanın kan basıncındaki bir değişme tüm yapıyı etkiler. Sonuç olarak insan yapısal bir bütünlüğe sahiptir.

Yapı bir şeyin bütünü olduğuna göre toplumsal yapı da toplumsal ilişkilerin bütününü ifade eder. Toplumdaki insanların ilişkileri ve bu ilişkilerin oluşturduğu gruplar, kurumlar ve kurallar toplumun yapısını meydana getirir. Buna göre toplumsal yapı, toplumu oluşturan öğeler ve bunlar arasındaki ilişkiler bütününü ifade eder. O hâlde, toplumun yapısını incelerken de onu oluşturan öğeleri açıklamak, bu öğelerin işlevlerini belirleyerek nasıl bir bütün oluşturduğunu görmek ve bütünü tam olarak kavramak gerekir.

Toplum biliminde düşünürler, toplumsal yapının temel öğelerini farklı şekillerde ortaya koyarlar. Kimilerine göre, toplumsal yapının temel öğeleri toplumsal ilişkiler, kimilerine göre toplumsal gruplar, kimilerine göre de toplumsal kurumlardır. Aslında toplumsal yapı, bunların sadece biri temel alınarak açıklanamaz. Toplumsal yapının temel öğeleri; fiziki yapı, nüfus, toplumsal ilişkiler, kültür ve toplumsal tabakalaşmadır. Toplumsal yapı, bütün bu öğelerin belli işlevleri yerine getirerek karşılıklı ilişki içinde oluşturduğu bütündür.

BU TEMEL ÖĞELER:

Advertisement

Fiziki Çevre Açısından Toplumsal Yapı

Bir toplumun fiziki çevresi denilince; iklim, toprak ve coğrafi konum ilk akla gelen unsurlardır. Bu unsurlar, fiziki çevreyi oluşturur ve toplumsal yapının temel öğelerinden biridir.

• İklim, toplum yaşamı üzerinde etkilidir. Çok soğuk iklime sahip olan kutuplarda yaşayan insanların yiyecekleri, evleri, giyecekleri; çok sıcak iklimi olan Ekvator’daki insanlarınkinden farklıdır. Örneğin; Kuzey Kutbu’nda yaşayan Eskimolar buzdan yapılmış evlerde otururlar. Ekvator insanı için hiçbir şey ifade etmeyen kürkler, Eskimolar için altın değerindedir.

Yeryüzünde yerleşik yaşamın başladığı yerler, iklimi elverişli olan yerlerdir. Örneğin; insanların yerleşip tarım yapmaya başladığı ilk yerleşim yerlerinden biri, iklimi en uygun olan ve Anadolu’nun bir bölümünü de içine alan Dicle-Fırat bölgesidir.

• İklimin yanında toprağın verimliliği de toplum yaşamını etkiler. Toprakla sahip olunan yer altı ve yer üstü zenginlikleri toplumların refah ya da yoksulluk içinde yaşamasına neden olmaktadır. Petrol çıkan ülkeler, bunun en güzel örnekleridir. Yer altı ve yer üstü zenginliklerinin varlığı refaha, yokluğu ise yoksulluğa yol açmaktadır. Ayrıca, bu zenginliklerin işlenememesi, kullanılamaması da yoksulluğa neden olabilmektedir. Örneğin; çok verimli olan bir topraktan, tarımda makineleşmenin gerçekleşmemesi nedeniyle normalde alınabileceğinden çok daha az ürün elde edilebilir.

• Toplumsal yaşam üzerinde etkili olan bir başka fiziki çevre faktörü de coğrafi konumdur. Tarih boyunca coğrafi konumları nedeniyle ulaşım açısından diğer ülkelerle ilişki kurması kolay olan toplumlar gelişmeye daha açık olmuşlardır. Deniz ve kara yolları üzerinde olan toplumlar, hareketli bir toplumsal yaşama sahiptir. Yeniliklerden daha çabuk haberdar olur, onları alır ve değerlendirirler. Örneğin; kutuplarda ya da çöllerde büyük uygarlıklar kurulamamıştır. Büyük uygarlıklar, coğrafi konumu insanların yaşamını kolaylaştıran deniz ve nehirlerin yakınındaki yerlerde kurulmuştur.

Fiziki çevre, toplum yaşamını etkilemektedir. Fakat günümüz insanı da fiziki çevre üzerinde etkili olabilmekte, gelişen teknoloji nedeniyle çevresini geniş çapta değiştirebilmektedir. Büyük sulama kanallarıyla çorak arazileri sulayabilmekte, çöllerde yapay göller kurarak balık yetiştirebilmektedir. Bir bölgeyi ağaçlandırarak o bölgenin iklimini bile etkileyebilmektedir. Fakat bu çabaların sınırlı olduğunu da belirtmek gerekir. Dünya üzerinde hâlâ kaderi fiziki çevreye sıkı sıkıya bağlı olarak yaşayan çok sayıda toplum ve insan bulunmaktadır.

Advertisement

Nüfus Açısından Toplumsal Yapı

Nüfusu; büyüklüğü, yapısı, dağılımı ve nüfus hareketleri açısından inceleyen bilgi dalı nüfus bilimi (demografi) adını alır. Nüfusun toplumsal yapının bir öğesi olması nedeniyle demografi ve sosyoloji arasında yakın ilişki vardır.

• Nüfusun büyüklüğü (hacmi), ülkede yaşayan insan sayısını gösterir. Nüfusun az ya da çok oluşu toplumları etkilemektedir. Bu etki, gelişmiş ve gelişmemiş toplumlarda farklı olmaktadır. Günümüzün gelişmiş ülkelerinde okuma yazma oranının artması ve doğum kontrolü uygulamasının yaygınlaşması nedeniyle, doğum oranı düşük olmaktadır. İnsanlar çok sayıda çocuk sahibi olmak istememektedirler. Bu durum, örneğin Japonya gibi bazı ülkelerde İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde nüfus artışının durmasına hatta düşmesine yol açmıştır. Oysa nüfusun az olması gelişmiş toplumlar için avantajlı bir durum değildir. Çünkü, gelişmiş toplumlarda nüfusun fazla olması toplumun her yönden güçlü ve canlı olmasını sağlamaktadır. Buna göre, nüfus miktarıyla ekonomik yönden uzmanlaşma arasındaki ilişki dikkati çekmektedir. Gelişmiş toplumlarda artan nüfusun ihtiyaçlarının karşılanması ve ortalama yaşam seviyesinin artırılması için üretim kapasitesinin, dolayısıyla da verimin artırılması gerekmektedir. Uzmanlaşma ise küçük kapsamlı faaliyetlerde daha iyi iş çıkarılmasına olanak vererek verimin artmasını sağlar. Bu nedenle gelişmiş ülkelerde nüfusun fazla olması, bu türden bir ekonomik uzmanlaşmaya gerekli ortamı sağlamaktadır. Örneğin, Amerikan endüstrisinde banyo sabunu imal eden bir işletmenin varlığını sürdürebilmesi için, sabunu satın alan müşterilerin yılda altı milyon kez banyo yapmaları gerektiği saptanmıştır. Buradan, yalnızca banyo sabunu endüstrisinin bile oldukça geniş bir nüfus hacmine ihtiyacı olduğu çıkarılabilir. Görülüyor ki bir toplumda nüfus, endüstrileşme üzerinde etkili olmakta, endüstrileşmeyle elde edilen ürünlerin satılabilmesi için de nüfusun fazla olması gerekmektedir.

• Az gelişmiş toplumlarda ise nüfusun fazla olması, beraberinde çeşitli sorunlar getirmektedir. Bu ülkelerde milli gelir fazla olmadığından artan nüfus nedeniyle kişi başına düşen gelir azalmaktadır. Yıllık milli gelirin nüfus sayısına bölünmesi sonucu elde edilen gelir her yıl artmaktaysa o ülkede ekonomik kalkınma var demektir. Ancak millî gelir artarken nüfus da aynı oranda artıyorsa kişi başına düşen gelir yükselmez. Hızlı artan bir nüfus, ekonomik kalkınma açısından büyük bir engeldir. Hızla artan nüfus, ülkenin eğitim, sağlık gibi konularda ekonomik olanaklarının zorlanmasına neden olmakta, yatırım olanaklarını azaltmaktadır. Sonuçta ülkenin ekonomik gelişmesi olanaksız hâle gelmektedir. Bu ülkelerin kalkınabilmeleri için öncelikle nüfus artışını engellemeleri gerekir. Örneğin; Asya, Afrika, Güney Amerika kıtalarındaki ekonomik yönden geri kalmış ülkelerde çocukların genel nüfusa oranı çok yüksektir.

• Nüfusun toprak üzerindeki dağılımı da toplumsal yapıyı etkilemektedir. Kilometre kareye düşen insan sayısı, nüfus yoğunluğu adını alır. Nüfus yoğunluğunun fazla olması toplumsal yaşamın daha canlı olmasına, yeni buluş ve fikirlerin daha hızlı yayılmasına neden olur. Nüfus yoğunluğu az olan yörelerde toplumsal yaşam durgun, toplum yeniliklere daha kapalıdır. Örneğin; İstanbul nüfus yoğunluğu en fazla olan şehirlerden biridir ve toplumsal yaşam bu nedenle çok canlıdır.

• Nüfusun çeşitli özellikleri de toplumsal yapıyı etkiler. Nüfusun cinsiyete, yaşa, çeşitli mesleklere, eğitim düzeylerine göre dağılışı gibi özellikler toplum açısından önem taşır. Örneğin, nüfusunun büyük bölümü çalışma çağında olmayan kimselerden oluşan ülkelerin ekonomik yükü diğer ülkelere göre daha ağırdır. Çünkü bu nüfus, bakılmaya muhtaç nüfustur ve ülke ekonomisine artı yük getirmektedir.

• Nüfusun nitelikli olması da toplumsal yapı üzerinde etkilidir. Okuryazar oranı yüksek, çeşitli konularda uzmanlaşmış, kalifiye bir nüfusa sahip olan toplumların ekonomik olanakları fazla, toplumsal sorun ve bunalımları daha azdır.

• Nüfus artışında göçler de oldukça etkilidir. İç göçler kent nüfusunun artmasına yol açmakta ve beraberinde çeşitli toplumsal sorunlar getirmektedir. Örneğin; ülkemizde İstanbul, Ankara ve izmir kentlerine insan akını olmaktadır. Şehirlerin yapısı bu nüfusu barındırma olanağına sahip olmadığından, gecekondulaşma oranı ve işsiz insan sayısı artmaktadır.

Nüfus, toplumsal yapının temel öğelerinden biridir. Bu nedenle de sosyoloji, toplumsal yapıyı incelerken nüfus olgusunu da ele almak zorundadır.

Toplumsal İlişkiler Açısından Toplumsal Yapı

Toplumda bireylerin, ortaklaşa maddi ve manevi etkinliklerde bulunmaları sonucu oluşan bağların tümü toplumsal ilişki adını alır. Toplumsal yapı bireyler ve gruplar arasındaki düzenli ilişkiler sonucu oluşur. Bu ilişkiler olmasaydı toplumsal yapıdan da bahsedilemezdi. Çünkü, toplumsal yapının öğelerini oluşturan statüler, normlar, değerler; toplumsal ilişkilerin kurulmasını sağlayan etkileşimler sonucu oluşur. Bu etkileşimler sayesinde insanlar, bir diğerinin tepkilerini dikkate alarak eylemde bulunurlar. İnsanlar, etkileşimler yoluyla ortak kanılar oluşturur ve bu kanılar da toplumsal kurallar, statüler, örf ve âdetleri meydana getirir. Sonuç olarak etkileşimler yoluyla kurulan toplumsal ilişkiler, toplumsal yapıyı biçimlendirmede oldukça etkilidir. Bu ilişkiler temelde dört etkileşim tipine göre belirlenir. Bunlar; toplumsal alışveriş, işbirliği, çatışma ve rekabettir.

Advertisement

İnsanlar arasında toplumsal ilişkiler olmadan toplumsal yaşamdan söz edilemez. Zorunlu ve kaçınılmaz olan toplumsal ilişkiler, her toplumun ekonomik, kültürel ve siyasal gelişmişlik düzeyine göre farklı özellikler gösterir. Örneğin, günümüz sanayi toplumlarında bireyler ve gruplar arasında çok yoğun ilişkiler, toplumsal yapıyı da karmaşık hâle getirmiştir.

Sosyal ilişkiler aynı zamanda toplumsal bir süreçtir. Yani süreklilik gösterir. Bu süreç toplumsal grubu meydana getirir. Karşılıklı etkileşmeler insanlar arasındaki ortak davranışları meydana getirir ki bu davranışlar grupların sürekliliğini sağlar.

Sonuç olarak insanlar istek ve ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla toplumsal ilişkilere girerler. Bu ilişkiler, bireyin hem diğer insanlar, hem de gruplar, kurumlar ve kuruluşlarla olan ilişkilerini içeren bir ağ görünümündedir. Aile, arkadaşlar, komşular ve diğer grupları içine alan bu ağ; insanların ortak hedeflerde buluştukları, paylaştıkları veya çatıştıkları bir toplumsal yapıyı mümkün kılar.

kültür

Kültürel Açıdan Toplumsal Yapı

Kültür, toplumların geçmişten devraldıkları, kendilerinin de katkıda bulunup gelecek kuşaklara aktardıkları maddi ve manevi mirasın tümüdür. Bu mirasın maddi yönü; mimari yapılar, bilim, teknik, çeşitli araç gereçler, sanat eserleri gibi somut insan ürünlerinden oluşur. Manevi yönü ise düşünce sistemleri, inançlar, töre ve âdetler, değer yargıları, örgütlenme biçimleri, sanat ve eğlence anlayışları gibi unsurları taşır. Her toplumun kendisine özgü bir kültürü vardır. Her kültür, bir toplumu temsil eder. Bu kültür ve toplum ilişkisinde birinin kaybolması, ötekinin de tarihten silinmesi anlamına gelir. Bu nedenle bir kültürün varlığı, ait olduğu toplumun varlığıyla eş anlamlıdır.

Kültür sadece toplumun maddi ve manevi değerlerini bütünleştirmekle kalmaz. Aynı zamanda getirdiği kural ve değerlerle insanlar arası, gruplar arası ve kurumlar arası ilişkileri de düzenler. Toplumsal yapıyı bir bina gibi düşünürsek kültür, bu binanın tuğlalarını bir araya getiren bir harç görevini görür. Toplumun tüm öğeleri kültürle birbirine bağlanır ve şekillenir. Bu nedenle, kültürü ele almadan toplumsal yapıyı kendisine özgü bütünlüğü içinde kavramak olanaksızdır.

Tabakalaşma Açısından Toplumsal Yapı

Toplumsal tabakalaşma, en genel anlamıyla birey ve grupların belirli özelliklerine göre toplum içinde aşağı ve yukarı konumlara sahip olarak anlaşılmaları, derecelendirilmeleri demektir. Toplumsal tabakalaşma, insanlar arasındaki eğitim, kültür, ekonomi, din, meslek vb. eşitsizliklerden kaynaklanır.

Toplumlar, her yerde ve her zaman bireyleri ve grupları bazı ölçütlere göre üstün ve aşağı olarak derecelendirmişlerdir. Bu nedenle kişi ve gruplar, toplum içinde işgal ettikleri yere göre eğitim, kültür, meslek gibi açılardan aşağı ya da yukarı durumda bulunmakta ve değerlendirilmektedir.

Toplumsal yapının anlaşılması için, mutlaka o toplumda geçerli olan tabakalaşma sisteminin bilinmesi gerekir. Çünkü, toplumun dengesi, bunalımları ve değişimleri tabakalaşma sistemiyle yakından ilişkilidir. Tarıma dayalı bir toplumun tabakalaşma sistemiyle sanayileşmiş bir toplumun tabakalaşma sistemi farklıdır.

Tarıma dayalı bir toplumda toplumsal yapının üst bölümünde yer alan bazı meslek ya da gruplar (örneğin, toprak sahibi soylular), sanayileşmiş bir toplumda toplumun aşağı tabakalarında yer alır. Tabakalaşma sistemi, toplumun değer ve kurallarını da yansıttığından hiçbir toplumsal yapı incelemesi, o toplumun tabakalaşması ele alınmadan başarılı olamaz. Tabakalaşma, toplumsal yapının temel öğelerinden biridir.

Advertisement
e. Toplumsal Sistem
f. Toplumsal Değişme Açısından Toplumsal Yapı


Leave A Reply