Münir Nurettin Selçuk Kimdir? Hayatı, Eserleri, Müzik Kariyeri Hakkında Bilgi

0
Advertisement

Münir Nurettin Selçuk Kimdir ve ne yapmıştır? Münir Nurettin Selçuk hayatı, biyografisi, eserleri. Münir Nurettin Selçuk hakkında bilgi.

Münir Nurettin Selçuk

MÜNİR NURETTİN SELÇUK
(1900 -27 Nisan 1981)

Türk mûsikîsinin 20. asırda yetişmiş en önemli bestekâr, koro şefi ve üstadı olan Münir Nurettin, İstanbul’da, Divân-ı Hümâyun muavini, şair, Farsça ve Fransızca öğretmeni Mehmed Avni Nureddin Bey’in oğlu olarak dünyaya gelmiş, soyadı kânunundan sonra aslen Selçuklulara kadar uzayan aile şeceresi dolayısıyla Selçuk soyadını almıştır. İlk mektep ve Soğukçeşme Askeri Rüşdiyesi’nin ardından Kadıköy Numûne Mektebi’nde tahsil gören ve bu esnada Kadıköy’deki Dârülfeyz-i Mûsikî Cemiyeti’ne girerek, Harb-i Umûmî sonlarında, kurucuları arasında yer aldığı Şark Mûsikîsi Cemiyeti’nde hânendelik yapan Münir Nurettin, Osmanlı Devleti’nde Enderun ve mevlevîhânelerde, yâhut özel hocalar eliyle yürüyen müzik eğitimini yaygınlaştırmak amacıyla 1917’de kurulan ve sonraki İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nın nüvesi olan Dârülelhân’a alınmış, Sultan Vahdeddin zamanında ise Muzıka-i Hümâyun’a üçüncü sınıf mülâzım-ı sani rütbesiye müezzin tâyin edilip hânende ve sazende olarak ince saz heyetinde bulunmaktan başka, müezzin-i şehriyârî sıfatıyla müezzinlik de yapmıştır.

Cumhuriyetle birlikte Ankara’ya nakledilen ve Riyâseticumhur İncesaz Heyeti’ne dönüşen Muzıka-i Hümâyun’da görevine mülâzım-ı evvel rütbesiyle devam eden Münir Nurettin, Atatürk’ün maiyetinde bulunup mûsikî toplantılarında yer aldı. 1926’dan sonra İstanbul’a dönüp 1928’de mûsikî bilgisini artırmak ve ders almak üzere Paris Konservatuarı’na giden meşhûr üstad, ülkeye döndükten sonra Beyoğlu’ndaki Fransız Tiyatrosu’nda 22 Şubat 1930’da ilk solo konserini konser tarihimizde ilk defa frak giyimli, ayakta, yeni bir icra anlayış ve üslûpla vererek bir ekol yaratmış, Peyami Safa’nın tabiriyle, “…getirdiği bu medeni üslûp ve kıyafet, yaptığı bu aksesuar inkılâbı, meyhane derbederliği içinde bütün kılık ve eda haysiyetini kaybeden Türk Musıkisi’nin sürvisansında406 en büyük rolü oynamıştır.” Ayrıca 1937’den itibaren çeşitli filmlerde rol alıp şarkılar söylemekle de başka ilklere imza atmıştır.

Sâdece İstanbul’daki çeşitli sinema ve tiyatrolarda değil, memleketin pek çok yerinde, Irak ve Mısır’dan çeşitli Avrupa ülkelerine ve Amerika’ya kadar pek çok yabancı memlekette toplam 1000’i aşkın konser veren, İstanbul Konservatuarı Türk Mûsikîsi İcra Heyeti’nde icra heyeti şefliği (1954 – 1976), İstanbul Radyosu’nda müşavirlik ve hocalık (1954 – 1958), İTÜ Türk Mûsikîsi Devlet Konservatuarı’nda repertuar hocalığı ile Kubbealtı Cemiyeti Mûsikî Enstitüsü’nde tavır ve usûl hocalığı (1971 – 1973) yapan Münir Nurettin, gençlik yıllarında henüz emekleme dönemindeki Türk plâkçılığma da, doldurduğu 150 kadar taş plâkla ilk semereli ve önemli katkıları yapan isimdir.

İlk bestesini Tevfik Fikret’in Bahar-ı Terânedar şiiri için 1920’de yapan; fakat asıl bestekârlık çalışmalarına 1940’ta başlayarak hem Dîvân edebiyâtının Nedîm, Fuzûlî gibi büyük şairlerinin hem son dönem edebiyatının Faruk Nâfiz Çamlıbel, Yahya Kemal Beyatlı, Behçet Kemal Çağlar ve Ümit Yaşar Oğuzcan gibi şairlerinin şiirlerini besteleyen; saz semaisi, tevşih407, İlâhî, marş, ninni, gazel formlarında 100 civarında eserin bestesini yapan üstadın, kime ait olduğunu bilmeden kulaklarımızda aşinalık yaratan pek çok eseriyle Türk mûsikîsini ayağa kaldırmış, sevilip yaygınlaşmasında en büyük emeğin sâhibi bir sanatkâr olarak bugün Rumelihisarı’ndaki kuş yuvasında (Âşiyan Mezarlığı) Boğaz rüzgârının tatlı bestelerinden başka bir şey duymamaktadır.

Advertisement

Kaynak 2

Münir Nurettin SELÇUK, besteci ve ses sanatçısı (İstanbul 1900 – ay. y. 1981); Sesinin olağanüstü güzelliğiyle müzik yeteneği küçük yaşta ortaya çıktı. 1917’de Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi’ni bitirip Kadıköy Sultanisi’ne yazıldı. Aynı yıl Darülelhan’a girdi. 1923’te askerlik görevi sırasında teğmen rütbesiyle Mızıkai Hümayun’a girdi, göreve başladıktan iki ay sonra Ankara’ya atandı.

Bir yıl sonra Riyaseti cumhur Musiki Heyeti’ne girerek üç yıl bu kurumda görev yaptı, görevinden ayrıldıktan sonra İstanbul’a yerleşti ve serbest çalışmaya başladı. 1927′ de Paris’e giderek burada bir yıl süreyle şan, solfej ve piyano dersleri aldı. 1930’da, sonradan Ses ve Dormen Tiyatroları adını alacak olan Fransız tiyatrosunda batılı anlamda ilk konserini verdi, ölümünden öncesine kadar, yurt içinde ve yurt dışında bu tür konserlerini sürdürdü. 1943-1948 arasında İstanbul Belediye Konservatuvarı İcra Heyeti’nde çalıştığı sırada, 15 plağa en seçme klasik eserleri okudu. 1953’te konservatuvara üslup ve teggani öğretmeni oldu. Ertesi yıl İcra Heyeti şefliğine getirildi, ayrıca İstanbul Radyosu’nda müzik danışmanlığı görevinde bulundu. 1976’da ölümüne kadar sürdüreceği İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Öğretim üyeliği görevine geldi.

Müzikte Cumhuriyet döneminin önde gelen adlarından biri olup, Türk Müziği’ne en önemli katkısı hafızlara özgü okuyuş tarzı yerine, düzgün, yalın okuma tarzını getirmesidir. Getirdiği bu yeni tarzın yanı sıra, biçimiyle de klasik eserlerin anlamını çok iyi değerlendiren bu yorumcu oldu.

Başlıca eserleri:

Rast Kârçe, “Gül yüzünde göreli zülf-i seman-sâ gönül”; Nihavent Şarkı, “Yok başka yerim lütfü ne yazdan ne de kıştan”; Nihavent Şarkı, ‘Kandilli Yüzerken Uykularda”; Kürdili Hicazkâr Semai, “Zil, şal ve gül bu bahçeden raksın bütün hızı”; Hüzzam Şarkı, “Sevdiğim dünyalar kadar”; Muhayyer Şarkı, “Dönülmez Akşamın Ufkundayız”; Hicaz Semai “Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul.”.

Advertisement


Leave A Reply